DEVE YÜKÜ MASAL (4)

19 Mart 2011 03:20 / 3438 kez okundu!

 


İZMİR İSTİM ALIYOR (1)

Her vakitte, “Ya Allah, Bismillah” çekerek pervane misali döne döne çıkılır doksan dokuz basamak. Günlerin birinde ikindiye çağırmaya Muhammed ümmetini şerefeye adım atmadan, komşu Ay Vukolo (1) nam eklisyanın zangocu “Ya Alla, Panayamu” (2) deyip koca çanın halatına asılır. İmam Sokak’tan Kervan Köprüsü’ne, Tamaşalık sırtlarından Fasulya Meydanı’na yayılır dalgalanan çan sesi.

Bir adımı içeride öteki şerefede, “tevbeler olsun” der kalakalır müezzin. Kıbleye açılan kanat aralığından kabir bekleyen servilerde, ufku gözleyen mazgallarda dolaşır aşina. “Koca Pabuçlu Allah, ne sevgili kulmuşum” fısıldar yaren muhabbeti tavıyla; “ezana yol veren zangoç olaydım, koca çanın ipine asılı kaldıydım şimdi!” Son vuruş sönesiye çanı bekler. İki elin başparmağı çan tınısıyla bir hoş kulak arkasına gider ve şehre seslenir:

“Allahu Ekber!”

Makamı mürekkep bir ilahiyi tamamlar sabahın erinde peş peşe şehri dolaşan çan sesiyle ezan sesi. Aynı havayla nefes alır, aynı semaya ses verir, ayrı yollar aşar görünürler, ama, aynı menziledir maksudları. Bir semavi ahenk sanki, tevbeler tevbesi, bu şehirde düzen tutturan münkir ile mümin sesi. Madem ki aynı havayı teneffüste sınar bizi Mevla, sesin sese hürmeti düsturu esastır. Üflerken neyzen müezzin, yay çekerken tamburi zangoç, musıkide terbiyedir, yol göstereni usulüyle beklemeyi bilir. Cümle seslerin bir sese hürmetle sustuğu taksim, cümle seslerin bir sesin ardından ahenkle coştuğu usulü curcuna misali bir ahenktir bu şehirde hayat. Ahenge iştirakten tarifsiz bir aşk içindedir ki müezzin, şehre seslenir; Nif ile Spil arasından akan güneşle yıkanan Körfez’e seslenir; Aya Fotini’ye, Ay Yorgi’ye, Surp İstefan’a selam ile seslenir: Sabah şerifleriniz hayrolsun! Yorgun sabahların Meyhane Boğazı süzülür halden bilir nazarla. Yüzünü Yunt Dağı’nı sırtlamış Yamanlar’a döner, bir selam da cepheden Ermeni mahallesine…

Ne afet bir harik (3), ne acı bir felakettir o! Belki de bir haberdir müstakbel meş’uma dair. Ne bir hane ne bir ibadethane ari kalır alevin, dumanın ve suyun tahribinden . Şehre günler ve günlerce kül yağar, aylar ve aylarca is kokar şehir. Ne dehşet şeydir her sesi susturan cehennemi âteş sesi. Tam da “Hürriyet, Adalet, Uhuvvet”nidaları yükselmişken, tam da Fermanı Hümayun (4) imdada yetişmişken. Tam da sultan ve ruhban saltanatı hududa bağlanmış, cümle gayrımüslim milllet gibi Ermeni millet de reaya zencirinden kurtulup, beşeri haklarını ve mülkü tapusunu eline almışken... Beş sene ya geçer ya geçmez Ferman üstünden, Haynots (5) külliyen kömür olur, kül olur.

Ermeniler, ki fi tarihinden beri bu topraktadırlar, kervanlı ticarette ve bilhassa bilumum zenaatte ziyadesiyle ustadırlar. Ortodoks, İslam ve Yahudi millet ustaları teslim eder ki, Ermeni millet ustaları eline su dökecek usta yoktur. Lakin sesi sesine katılanların, kara günlerin uhuvvetine iştirak etmeleri insaniyyet icabıdır. Sair milletlerden vicdan sahipleri sofrasını, hırkasını, odasını bölüşür ve şehir bir hummalı inşa faaliyetine girişir. Petrata’dan (6), Nif (7) eteklerinden taş çeken kağnı sesleriyle inler şehir ve elbirliğiyle temeller yükselir. Tekneler dolusu Foça, Bergama taşları gelir, şakul terazi örgüler sarı beyaz duvar olur; bir kalem, bir çekiçle oya oya işlenir kat silmeleri, kapı taçlarına emsalsiz dantelalar çekilir. Kum kalıplara dökülen kaynar demir donar da laledemir, güldemir olur. Az zamanda eski toprak üstüne elbirliğiyle öyle bir mahalleler dikilir ki, Osmanlı Osmanlı olalı, binaları böyle zarif, sokakları böyle düzgün hatlı mahalle görmüş değildir. Ermeni Mahallat, Haynots ki şöhreti dağlar denizler aşar, seyrine doyulmaz bir çeyizi ziynettir. Hayran hayran seyretmededir müezzin ve şehir onu:

Eşhedü enne Muhammeden!”

Çatı mahyası minarenin alemini aşan, pek asri, görülmedik bir binadır, dikilip durur Çorapkapı Camii’nin (8) burnu dibinde: Müezzin, Surp İstepan’ı tam göremez artık. Kara gri taşlardan kalın duvarlı koca bir kilisedir, en muteber, en büyük Ermeni ibadethanesidir. Muhkem duvarları ayakta kalsa da, sanatkarane ince işleri yanmış, kül kömür olmuş; tamirat, tefrişat ve tezyinat işleri uzun seneler almıştır. Onca zaman zarfında Ermeni millet nerede ibadet etsin? Surp Giragos, Surp Kirkor, Surp Harutyun da yanmış! Çorapkapı pek ufak, üstelik İslam mabedinin hatları, Hristiyan mabedinin ikona ve suretleri var. En yakın ve en münasibi Ay Vukolo. Gregoryen Haynots ahalisi yıllarca Ortodoks milletle beraber kullanır eklisyayı ve eklisyanın adı uzunca seneler Hayhurum (9) kalır.

Surp Istepan’ı göremediği gibi müezzin, Basmane’yi de göremez. Basmane ki, istimli Asri Zaman öncesi şehrin en ziyade tezgahlı dokuma kumpanyasıdır. Ermeni usta elinden çıkan tezgahlarda, Ermeni ve Rum dokumacıların atkılı çözgülü el ve ayak yarışından öyle güzel yazmalar, öyle bahar basmış basmalar çıkar ki, her görenin hilafsız aklı da çıkar. Basmane, Çorapkapı minaresi ile Surp İstepan çan kulesini arasına girmeme nezaketini gösteren tek kat bina iken, yerinde şimdi o ufka mani asri bina oturur. Müezzin üzgündür:

“Hayye alessalah!”

Her milleti sulha çağıran ses asri binaya çarpar söner, o istikamette artık şehre varamaz. Sade seslere değil, huzura da manidir yeni bina. Sade ömrü hayat sürenlerin değil, ahret hayatı sürenlerin de huzurunu bozmuştur. Çorapkapı’nın önündeki İslam mezarlığına ettiği gibi. Punta’da Ortodoks millet mezarlığının başına gelen gibi. Cemaatlerin rızası yoktur kabir sakinlerinin tacizine, lakin ayan ve İngiliz kumpanya ekabiri antant kalır (10), dedikleri olur. Asri hayat yaşamak demektir. Asri hayatta ölen ölmüş, olan olmuştur. Asri hayat tabii ilim, fen ve terakki demektir.. Asri hayat elzemdir ve bundan böyle hayatın tekeri istimle dönecektir.

Senelerce kulaklarda gezen; meyhane, kıraathane ve bitirimhanelerden çıkmayan, çarşı pazar dolaşan, evlere misafir olan imkansız artık mümküne varacaktır şehirde! At, eşek çeksin demeyen, yüz deve yüküne yük demeyen şeytan, hem de bir günlük yolu üç saatte alan şeytan arabası ha! Gözümle görsem inanmam, diyen akıllar, döşenen hatların beher metresiyle, yükselen binaların her bir tuğla sırasıyla suya erer, ne çare gönüller huzursuzdur. Asri Zaman’ın asri sakinleri kahkahalarla güler, güler de, ilim ve fen sahasındaki terakkiden habersiz cahil ahalinin hallerine kırılıp geçerler. Her iki zaman içinde günlerce dolanır tellallar, tekmil sokak ve çıkmazlarda türlü dillerde aynı telden çığırır, cümle alemi bayram seyranına çağırır:

Ey Ahali!.. Duyduk duymadık demeyin!.... İzmir’e Tren geldi! Lokomotif geldi, marşandiz, posta treni, banliyö treni, kara tren geldi!.. İzmir’e Şömendöfer döşendi!.. Hoş geldi! Çorakkapı’da, Basmane Garı ve dahi Kasaba şömendöferinin küşat resmi vardır. Duyduk, duymadık demeyin!..

“Hayye alelfelah!..”

Hançereyi paralayıp çıkan ses, nafile, her millete selamet ve saadet isteyen ses kimseye, sahibine bile varamaz. Şehrin cümle sesleri; aşıkın maşuka yalvaran sesi, kulun mabuda yakaran sesi, çan ve ezanların çağıran sesi, semaya yükselen cümle sesleri yutan bir yeni sese teslimdir: Basmane’den istim salıp yol alan Kasaba Postası’nın uzadıkça uzayan sesi.

Çorakkapı Camii minaresinin şerefesinden giden trenin son vagonuna takılan gözler bir şaşkın hal; ben söyledim, amma ben bile duymadım, acaba vacip olan hangisi, ağızdan çıkan mı, kulaktan giren mi esastır tereddüdündedir. Bu ezan galat oldu, sil baştan okumak lazım diye karar kılar kılmasına müezzin amma, makamda karar kılamaz, hicazdan segaha, ikindiden akşama kayar durur hançeresi. Ses be ses eksilmeye, makam be makam bozulmaya başlar şehir. Yek diğerine saygıya azami gayretli çan ile ezan, felaha davette, bu icadın şiddetine ses yetiştiremez. Çünki, kuvvetli ses şudur ki, Eski Hayat’ta değil Asri Hayat’tadır felah!

Seste karar bozulunca huyu suyu değişir şehrin. Ufukta mizana direği, yolda kervan tozuması bekleyen gözler, fizandan duyulan düdüğe kulak kesilir. Vardım derken ayrı öter, gittim derken ayrı bir feryadı figan. Bütün şehir işitir, amma, Tamaşalık hem işitir, hem temaşa eder el yüz boyayan kara dumanı ince istimle yarıp geçen sesi. Eski zaman hakimi iki ortak, minare ve çan kuleleri üstlerine gelen sesten irkilir. Gayrı şehir zaman ayarı, çan ile, ezan ile değil, o şeytani sesle verilir olur: Kasaba Postası geçti mi? Torbalı treni tehirli mi? Gün akşam oldu gibi geldi de bana!.. Sade şehrin saat ayarı değil, ihtiyarından sıbyanına şehrin sakinlerine bir hal olur. Kıraathane peykelerinin maceralı ve menkıbeli redif hasbihalleri itibardan düşer. Mahalle sıbyanı aşık atmayı bir yana atar, sokak aralarında sıra sıra tren olur, dolanır. Hanelerde mestler, terlikler, yemeniler ipe dizilir, kopillere oyuncak tren olur. Kız ile oğlan, evli yahut yavuklu şimendöfer istiminde fal bakar. Kısmet görür, servet görür, vuslat görür, firkat görür, illa ki her şekilde aşk görür. Sesler kısılsa, gölgelense de, henüz min’el’an aşk bakidir. Lakin, her dilde şarkıların bir hal gelir başına:

Uzayıp giden şu tren yolları
Açılıp sarmayan yarin kolları
Oğullar kızları nazlı dulları
Uzayıp giden şu tren yolları…

Her mahallat içre, her dilde aynı terennüm. O terennüm; hem bir hicaz şarkı, hem mühim bir vak’aya tarih düşme, hem de akla seza bir icada imtiyazdır. Ama, hepsinden ziyade bir koyu ayrılık hüznü. Tren, oğulları kızları alıp götüren, askere mendil sallayan gelinlere dul haberi getiren tren. Belki de her bütün bir şehrin, bir daha kavuşamayacağı şehre ağıdı.

Kanunuevvel 1276 civarı Punta, Kanunusani 1282 (11) civarı Basmane mahşeri kalabalıkla bayramyeri gibidir. Bir alayiş, bir debdebe ki, Cuma Alayı’ndan mutantan uğurlamalar olur ilk trenlere. Vagonlar güreşe sürülen tülü develer misali kıymettar halılarla, has ipek şallarla, gelin başı tüllerle, kızıl güllerle donanır; lokomotif kilisede damat kıyafetinde, ipek beyaz mendiller takılı iki yanında ve defne dallarıyla taçlanmış istim kazanı. Eşraf; levant, çorbaci ve onlardan gelecek çil çil altınlarla mest olan ayanın bayramı bugün. Yıktığı binanın adına mahkum Basmane Garı, ekseri demir aksamları şehrin mamulü: kagir inşaat, ahşap işleri, döküm fenari ve kandilleri, kesme cam işleri ekseri İzmirli ustalar elinden. Sade, hariçteki meydan saati ve dahildeki büyük duvar saati ithal, gayrısı buradan temin denilse yeridir.

Ahali bayramı uzaktan seyrana icbar edilir ve elbette gördükleriyle meseleye vakıf olamaz, merakı derinleşir. Takibeden günlerde öğrenir asri nizamı. Ha deyince elin kolun sallayıp her yere girilemez. Girişin çıkışın yolu yordamı vardır. Bekleme salonlarında ve tren vagonlarda sınıf vardır; birinci, ikinci ve üçüncü sınıf. Üçüncü sınıf ahalinin, keseyle altın verse de yüksek sınıf mekan ve vagonlara “…duhul memnudur”. (12) Birinci sınıf vagonlar Fas keçisi derisiyle kaplı kırmızı koltuklar, yerlerde halılar, kapı yanlarında aynalar; ikinci sınıf harcı alem deri kaplı yeşil koltuklar; üçüncü sınıf kaba etlerde uzun zaman hatırası kalan tahta sıralar halinde tefriş olunmuştur. Yolcular sınıf sınıf ayrılsa da, cümle sınıf mensuplarının beyaz mendil sallayarak yolcu uğurlamaya hakkı vardır.

Bir beyaz mendilin sallanışını
Unutmam o gece ayrılışını
Silemem coşkunum gözüm yaşını
Uzayıp giden şu tren yolları…

Kervancı ile gemici taife hariç, ticaret zenginlerinin, Aydın ve Saruhan ayan ve eşrafının, toprağa hak kazanan gayrımüslimin “Hürriyet-Uhuvvet-Adalet” nidaları hala gök kubbede sallanıp durmaktadır. Kaynar kazanlardan istim alan ve semaya istim salan lokomotif feryatlarının kadim seslere tecavüzleri arasında, bir dünya doğmaktadır. İzmirli usta, İzmirli papaz, imam ve haham bu doğuma şahittir. Haham efendi, imam efendi, papaz efendinin şehadeti odur ki; Punta Garı ve tren yollarının bir kısmı Ortodoks millet mezarları üstündedir. Basmane Garı ve tren yollarının bir kısmı İslam millet mezarları üstündedir. Mezar bozmak caiz değildir. Mezarı bozanın düzeni bozulur.

Usta hünere hayrandır. Usta istim hünerine ziyadesiyle hayrandır. Lakin, istim alan şehre dair derin şüpheleri vardır.


1) Agios Voukolos) (Aziz Çoban) kilisesi. Halk ağzında Aya Vukla da denir.
2) Ya Alla Panayamu: Ya Allah, Meryem Anam
3) Harik: Yangın
4) Fermanı Hümayun
5) Haynots: erm. Ermeni mahallesi
6) Petrata: Taşlık. Karşıyaka Naldöken’in eski adı.
7) Nif: Günümüze Kemalpaşa
8) Çorapkapı: Kimi eski belgelerdeki bu isim, bugün Çorakkapı.
9) Hayhurum: erm. Ermeni ve Rum
10) antant kalmak: uyuşmak, anlaşmak
11) Kanunuevvel 1276, miladi Aralık 1860; Kanunusani 1282, miladi Ocak 1866
12) duhul memnudur: giriş yasaktır


Talat Ulusoy

18.03.2011

Son Güncelleme Tarihi: 24 Mart 2011 17:22

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.