DEVE YÜKÜ MASAL (2)

31 Aralık 2010 13:53 / 3258 kez okundu!

 


Masallar şehri, İskender’den beri kervancı, harami, gemici, korsan bilir de, fatih bilmez. Kılıçlı ve devletli kahramanları pek yoktur; develi, merkepli, yelkenli, kürekli serdengeçtiler şehridir İzmir. Tevatür müdür, esatir midir bilinmez, tek memeli okçular emanetidir ve aslen i Zmirni’dir (1). İzmir dişidir. Kılıç kuşananların, ezel ve ebed nefretlisidir, vesselam.

Kervancı ve gemici, ki tarih yapraklarından kovulmuş ademlerdir ve dahi asri hamasette esameleri bulunmaz. O serdengeçtiler, o masalcanlar ki alemleri alemden çok ötedir ve masallar içre bir alemedir menzilleri. Malum, menzili makbul ve maksut olan, elan İzmir.

Menzile vara, menzilden döne geçer giderken günler, gün gelir, elin birine tutulur şehir. Çekerler kaytanından, takılır o mehveşin peşine. Marsilya gibi, Liverpool gibi aynı afeti devran koynunadır yolu. Çarpılacak, çıldıracak, feleği şaşacak, dünyası değişecektir. Hayra da yormak, şerre de yormak zat'a mahsus bir husus elbet. Lakin, şurası muhakkak ki, dünya, vakti düz dünya değildir ve İzmir, her gün tırmanır Kale’ye bir dev kayayı ite ite, yokuşlanır dünya kan ve ter içinde.

“Bana masal anlatma!”

Masal para etmez! Masalla geçecek vakte yazık! Hancı, hamamcı
ve cümle hademat; tellal, tüccar, simsar ve cümle erbabı ticaret
el ovuşturur; han odası, gemi kıçı, çınar gölgesi
muhabbetlerine alay ve tahkir ile müdahil ve mani olurlar.

“Min mu les paramitiya!” (2)

Emir kipli zengin dilli cümleler levanten ve ayan ağızlarına kurulduğu gün, şehrin kadim tahtaları mıh be mıh inildemeye başlar. Asri örnek örgü için şehrin başına ilk ilmek o gün atılır. O gün, yani akıl ile masalın ayrıldığı gün. O gün, yani devenin de ve kervancının da dolu gözlerle şehre gönül koydukları, dil görmemiş masalların gün görmediği gün.

- “Rahvan Çengi ile Süt Melaikesi”ni, dur bir anlatayım sana…
- “Şah Yusuf ile Taybenli”yi, dur bir dinle…
- Bana masal anlatma, na to kefali na to marmari! (3)

Kimdir giren içeri, gören var mı, asri örgü üstüne? İnsan güzeli bir miskin, sırtında hırkası bir kalender mi, pür sır bir melami, kim? Eski günahlar alıcı, şifa dağıtıcı papaz efendi? Hem müezzin, hem mevlithan, hem imam bir aksakal? Hikmetli ve hünerli hahambaşı mı, kim bilir kim!

Masallar çekilirken şehirden, Kale’den Körfez’e sanki hiçbir şey değişmiyor gibidir. Bokböcekleri aldırmaz gibidir olanlara. Bokböceklerinin şarkısına her seher bıkmaz uyanır güneş. Körfez, biteviye doğu şavkına bulanır. Sanki hiçbir şey değişmiyor gibidir. Gün devrilir; yün iğrilir, iplik çile olur, çilelerle çorap. Sanki hala dünyanın düz vaktidir. Sanki hiçbir şey değişmiyor gibidir.

“Al tesaper li sipurim!” (4)

Kulaklarım doğru mu söylüyor?! Kulak kesilir kainat, o yetmez, dillenir. Güvercinler kumrulara, selviler çınarlara döner: İnanalım mı, İzmir masalsız mıdır artık?! Cansız canlar telaşlanır. Han duvarları hisarlara, revzenler mazgallara bakar ve inanmaz inanmaz sorar: “Masalsız İzmir olur mu?”

Kervancı, ki yüküne paha biçilemez, bilinir ve bilinir ki yükü sadece ilim sanat erbabına sunulur. Kadrini onlar bilir, ilmi hikmet kadir bilenleredir. Değme ustalar, değme sanatkarlar, değme hüner erbabı heybeden paylarına düşen kervancı yükünü alır, akla katıp yeni akıllar düzer, yeni hünerler gösterir. Aklı ve elleri, ayakları ve gözleri soluklanırken, çıraklar çevresini halkalar, akılları mayalansın diye; elleri, kulakları, gözleri hünerlensin, diye, hayran gözler erbabın masalına dalar. Aklı masaldan maya tutmayana el vermez evvelin ustaları!

Gülpembe derler adıma
Bal şeker varmaz tadıma
Beni devden alırsan, ay oğlan
Erersin muradına.

Dev ile cengi göze alamayan, has güzele eremez. Ağacın hep suyuna giden, ağaca sokrasından kalem sallayamayan zenaatkar olamaz. Debbağ yanına durup masaldan akıl çıkarmayan çırak, tez elden çırak çıkar, ne etse postu deri edemez. Çırağın kabiliyetsizi köpek bokuna burun büker. Köpek boku toplamayan çırak, makbul deriye kimya çıkaramaz. Kimyası ayar düşmeyen deriden hiç hayır gelmez. Yaptığının hayrı olmayan, mertebede ustalığa varmaz, varamaz. Sade işte değil, yaren meclisinden de ruhsatlı olmalıdır usta olacak çırak; sazda, sözde, raksta hünerli olmalıdır. Usta olmak her kulun harcı değildir. Usta, eşrefi mahluk olandır. Usta, aklı ilahiden pay alan, “enel hak” demeyi hak edendir. En kavi maddenin gönlün edip en güzel sıfatları hakk edendir. İzmir ustalar zenginidir, hakikatli ustalar şehridir İzmir.

Hakikat kulu ustalar… Ta ki, masalsız akıllar muteber olana, İzmir kuşları masalsız kalana kadar ustalar şehridir İzmir. Asri örgü devrinde niye insin ki güvercinler masalsız han avlusuna? Kumru niye tünesin hamam önü bekleyen dut dalına? Çıraklar kulak kesilmiyor artık usta masallarına. Akıllar masalda mayalanmıyor, masaldan süzülmüyor akıl artık.

Engüllü
Mengüllü
Aç kapıyı Desta Gülü!

Asri örgüye kapılar açılır. Hint elinden, Çin-i Maçin’den, İran’dan, Bağdat, Halep ve Şam’dan kalkan, ustalar şehrinde mayalanan akıl ve hünerler masal masal kaçışır. Kervancı aşk peşinde koşsun dursun, deve yükünü alıp satan da, saklayıp satan da her seferden çarıklara çil çil altın doldurur. Gemi yükünü getirip satan da, götürüp satan da keselere altın doldurur. Çarıkta çoğalan altın kervancı yüküne de, emanet gemici yüküne de, yani masaldan maada her yüke musallat olur. Arastada, çarşıda, ocakta ve cümle imalathanelerde usta aklına taliptir, kelepir akıl alır. Akıl kayış olur gerilir, kasnak olur dolanır, çark olur dönenir. Bir adem aklından bin ademlik ayak olur, kol olur. Hayra da yormak, şerre de yormak zata mahsus bir husustur. Amma ve lakin, bundan böyle masaldan akıl çıkarmak nafile takdir edilir. Akıldan masal, masaldan akıl kovulur. Masal yükseklere çekilir, alçaklara eğilir, kovuklara büzülür, hasılı insan içine çıkamaz olur.

Yeraltına siner cümle masallar, o gün bu gün tebdili kıyafet dolanır. Menzil Han cümle kapısında Taybenli’nin bir cümlesi, Temaşalık mezar taşlarında Rahvançengi’den bir mısra, Cami avlularında masallardan güldeste çepçevre lokmalı şebekeler… Şerefenin pandandifinde rakseden küfekiler son masalın nakaratıdır. Kimseler dönüp bakmaz, öyle sallanıp durur Kemeraltı’nı örten tonozlara usta ağızlardan dökülen son masallar, son sözler. Keçeciler’den aşağı Demirciler, Sandıkçılar içine… Cümle hüner sokaklarında, son yakarışı dua kubbesine henüz varmamış ahi, yaktığı mum tutuşmadan papaza eyvallah çeken kalemkar, dua dolabına diz çökmüş attar; hakkak, kazaz, bezaz, simkeş, demirci, bakırcı dört milletten başı önde ustalar dolanır. Başlarında bir sıklet, kursakta bir yumruk, dökseler ne çare dertler dermansız. Akıl yükünü paylaşacak, hünere müptela olacak, güzeli zorda bulacak, usta elden el alacak taze gönül aranırlar dört bir yanda. Yoktur artık.

“Bana masal anlatma!”

Namı dünyayı sarmış Kula halıcıları el işine koşar, kök boya unutulur. Birgi’nin, Ödemiş’in ipekçi müslimi tezgahı dağıtır düz kozacı olur, ipek inceliği unutulur; gayrımüslimi, taze kavuştuğu toprağı satıp İzmir’e işçi gider, bozuk sazı ardında unutur; adaların bıçkın balıkçıları iç ceplerine koydukları taze pasaportlarıyla şans denemeye gelir İzmir’e, İzmir’de denizi unutur. Ege ovalarında beyaz pamuk kozalarına tezat siyah köleler biter. O sebeple kıymete biner Ege pamuğu, Afrikalı eli değdi, Nil kokar diye. Balya balya pamuklar Marsilya yolundadır, Afrika Ege’de köklenir kalır.

İndzi hekyat mi badmer! (5)

Çok dillerin dolaştığı kilise, cami avlularına kumrular konmaz olur. Masalsız han duvarları, şadırvan altları, çan kuleleri, masalsız son cemaat revaklarıyla ve dua dolapları boşalmış havralarıyla yalnızlaşır şehir. Çektiriler, karaveller İç Liman’a girmez olur. Her tüccara bir iskele devridir başlar. Şehrin mücevheri çalınır, İç Liman doldurulur, su toprak olur, başköşeye Kızlarağası kurulur, oturur..

Asri örgü hızlı yürür, hızla çoğalır İzmir’de. Bilinen o ki, bu işten memnunlar çoktur. Şurası muhakkak ki, kervancı gibi, miskin ile kalenderin de bu işe hiç rızası yoktu! Şaşkın sual ederler birbirlerine: İzmir nereye?


1) “i” Yunanca’da dişi harfitarif

2) Bana masal anlatma (Rumca)

3) Nato kafa nato mermer: Yunanca özlü söz. Na to marmari, na to kefali biçimindedir. İşte mermer, işte kafa anlamındadır. NATO ile ilgisi yoktur. Zor anlayan, algısı kıt, taş kafalı karşılığı olarak kullanılır.

4) Bana masal anlatma (İbranice)

5) Bana masal anlatma (Ermenice)



Talat Ulusoy

31.12.2010




 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
31 Aralık 2010 16:10

hakan_akcura

Enfes.
Onca masalın küskün terkettiği İ Zmirni, Smyrna, İzmir, tam da masalların unutulduğu bu çağda, sadece o kırılıp, bozulup, yankılıp, yırtılıp, susturulup da sözcükleri gökyüzüne dağılan eski masalların cümlelerini yeniden toplayıp kuran değil, başlı başına bu vahşi, acımasız yeni çağın hiç bilinmeyen masallarının da yazıcısı olacak masalcısına kavuşmuş gibi. Sanki...

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.