Bir diyet kaç kez ödenir?

20 Kasım 2010 12:53 / 1717 kez okundu!

 


Bu ülke insanının bugün az da olsa konuşabiliyor olması için artık kimseye teşekkür etmesi gerekmiyor.
Bugün nicedir tabu olana dair iki laf edebiliyor olmaları, düşüncelerini alenen ifade edebilmeleri birilerinin lütfu değil ki sonsuza kadar borçlu hissetsinler kendilerini.

--------------------------------------------------------------------


Basit bir serzeniş değil.

Olmaya ki Kemalizm, Cumhuriyet, Atatürk dönemine dair eleştirel bir çift söz edilmesin, hemen atılıyorlar ortaya.

O cimri zengin Kasap Hacı Mehmet’in her fırsatta Koca Ali’nin diyetini anımsatması misali dayıyorlar burnunuza.

‘… Unutmayın ki eğer bugün bu sözleri edebiliyorsanız bunu da Atatürk’ün kurmuş olduğu Cumhuriyete borçlusunuz.’

Afallayıp kalıyorsunuz.

Bu kadar düz mantık bir önerme olur mu?

Ama oluyor işte.

Üstelik isimlerinin başına Prof, Dr, Uzman yazılan ekran müdavimi nice akıl danesi dillendiriyor bunu.

Tam bir her durumda kendine yontma psikolojisi.

Âlemin onlarca yıl önce konuştuğunu millet ancak bugün konuşabiliyor ve ne hikmetse bu utanılacak bir durum değil de teşekkür gerektiren bir durum oluveriyor muhteremlerin gözünde.

Bugün kısmen konuşulanların yıllar önce konuşulmaması için her türlü engeli yaratan bir Cumhuriyete şükran duymak mı, yoksa daha sağlıklı bir gelecek inşası adına onu sorgulamak mı normal bir davranıştır?

Sonra neden borçlu olmalıdır insanlar?

Her fırsatta egemenliğin kayıtsız şartsız sahibi olduğu dillendirilirken cahil cühela takımı görüldükleri için mi? Yoksa insan yerine konulmadıkları yetmezmiş gibi güvenilmez, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan olarak küçümsenip, otarılması gereken koyunlar olarak görüldükleri için mi?

Ya da giyimleriyle, dilleriyle, müzikleriyle, beğenileri ve değerleriyle Cumhuriyete layık görülmedikleri ve başkentlerine dahi sokulmadıkları için mi?

Belki de Komünist, Kızılbaş, gâvur, dinci, bölücü, başörtülü gibi ayrımlarla ötekileştirildikleri ve birbirlerine düşürüldükleri için.

Yoksa hafiyesi, bekçisi, polisi, jandarması yetmez gibi Kontr-gerilla, Susurluk, Jitem, Ergenekon türü örgütlerin hoyratlığını bolca yaşamak zorunda kaldıkları için mi?

Ya da yazarlarının, çizerlerinin, sanatçılarının, gazetecilerinin, siyasetçilerinin hayatlarının iflah olmaz Bizans oyunlarıyla gizli açık tarumar edilmesine defalarca şahit oldukları için mi?

Muhtemel ki oylarıyla seçtiklerince itildikleri, vergileriyle maaşlarını ödediklerince kakıldıkları, devlet kapılarında el pençe divan, ömür tükettikleri için.

Herhâlde başkalarının yıllardır sefasını sürdüğü demokrasiyi Cumhuriyet ile içselleştirmemek için her türlü hakkı ihlal edenlerin astıkları astık kestikleri kestik cefalarını yıllarca çekmek zorunda kaldıkları için belki de.

Her şeyin sorgusuz sualsiz inanılan ideolojilere ya da liderlere yontulmasının çaresizliğidir böylesi çarpık bir mantığı üreten.

O yüzden de ‘Cumhuriyet Cumhuriyet’ diye yana yakıla ortalıkta dolanırken Cumhuriyetin nimetlerinden olması gereken ‘sorgulamanın geliştiriciliğine, eleştirmenin dönüştürücülüğüne’ dahi tahammül edemiyorlar.

Bir yönetimin yanlışlarını görmek, onlardan ders çıkarmak yerine o yanlışların ceremesini yıllarca çekmişlere sıkılmadan hala ‘minnet duyun’ diye akıl vermeleri başka nasıl açıklanabilir?

Bu mantığa göre Çingeneler, insandan sayılmadıkları, hor görüldükleri onca zamandan sonra devletin bir açılımıyla anımsanmış olmaları için yatıp kalkıp Atatürk Cumhuriyetine dua mı etmeliler.

Oh ne ala!

Ya da Kürtlerin 80 yıl boyunca yok sayılmalarının, kimliklerinin reddedilmesinin, kırılmalarının, öldürülmelerinin, sürülmelerinin temelini atan Atatürk Cumhuriyetine minnettarız demeleri gerekiyor.

Kürtler bununla da yetinmemeli ve aslında Kürt diye bir milletin olmadığını ve bu ismin karda yürüyen Türklerin ayak seslerinden çıktığını kendilerine belletmeye çalışan Cumhuriyete teşekkürü bir borç bilmeliler.

Ya Aleviler? Onların da teşekkür etmeleri gereken çok şeyleri var.

‘Düne kadar Alevi olduğumuzu bile dillendiremez, korkardık. Herkes bizi ‘mum söndürmelerle’ tanır, kimi kırmızı derili olduğumuza, kimi kuyruğumuzun olduğuna bile inanırdı. Kâfir olmakla eş bellenirdik ve de katlimiz vacipti. Koçgiri’de, Dersim’de, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta o yüzden kolayca kırılıp, yakıldık. Bütün bunları, 77 yıldır bize yaşatan Atatürk Cumhuriyetine teşekkürü borç biliyoruz' demeliler öyle mi?

Bugün az da olsa Aleviler adına açılımlar yapılıyor, her televizyon kanalında Alevilik konuşuluyor, hak ve istekleri hükümetin gündemine giriyor, cem evleri açılabiliyor... Lakin onca bedeli ödedikten sonra bile bu akıl daneleri, 77 yılın onca günahını sorgulayacaklarına son 10 yılın sevabını da pişkince 87 yıla mal etmesini bekliyorlar Alevilerden.

Ya gayri Müslimler, Komünistler, Sosyalistler, özgürlükçü demokratlar, devletin şekillendirdiği din anlayışına hapsedilen Dindarlar, Travestiler, Anarşistler, Ateistler?

Onlar neler için teşekkürü borç bilmeliler Atatürk Cumhuriyetine?

Yönetilenleri tebaa (kul) olmaktan çıkarıp vatandaşlık konumuna yüceltmeyi amaçlayan bir yönetim olarak bilinir Cumhuriyet.

Lakin gelin görün ki, ruhlarını ideolojilerin köleleştirdiği muhteremler, 90 yıl sonra bile kulluğun en basit göstergesi olan biat etmeyi ya da minnet duymayı öneriyorlar insanlara.

Böyle bir istekte bulunmak bile, söylenenlerin aksine Atatürk Cumhuriyeti’nin halkı geliştirmek, dönüştürmek adına çok fazla bir şey başaramadığının işaretidir aslında.

Bu ülke insanının bugün az da olsa konuşabiliyor olması için artık kimseye teşekkür etmesi gerekmiyor.

Bugün nicedir tabu olana dair iki laf edebiliyor olmaları, düşüncelerini alenen ifade edebilmeleri birilerinin lütfu değil ki sonsuza kadar borçlu hissetsinler kendilerini.

Bunlar insanların analarının ak sütü kadar helal, en doğal hakları…

O yüzden yıllar önce konuşulması gerekenin bugün konuşabiliyor olması bir başa kakmayı değil, utanmayı gerektirir.

Kaldı ki kendilerine sadece çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek ve askere çağırıldıklarında askere gitmek gibi iki temel görevi layık gören bir Cumhuriyete onlar borçlarını fazlasıyla ödediler, hem ekerek hem de ölerek.

E, o zaman daha kaç kez ödenmeli kapatılan bir borcun diyeti?



Baki MURAT

20.11.2010


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.