Pozisyonel tartışma neden çözümsüzlük üretir?

29 Temmuz 2013 13:17 / 1338 kez okundu!

 


İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından piyasaya sürülen 'EVET - Boyun Eğmeden Anlaşmaya Varmak' adlı çeviride anlaşmazlık ve pazarlık noktalarında pozisyonel tartışma şeklinin zararlarından söz ediliyor.

Gelin önce pozisyonel tartışmayı bir örnekle açıklayalım. Örneğimizde iki kişi olsun ve bize kendileri hakkında bir iki cümle sarfetsinler:


"Ben AK Partiliyim. Ülkemin ve partimin çıkarlarını gözetirim."

"Ben AKP karşıtıyım. Ülkemin ve partimin çıkarlarını gözetirim."


Bu iki kişi, özelleştirmeden tarihi binaların korunmasına, çözüm sürecinden işçi haklarına, Gezi olaylarından darbelere kadar bütün konularda AK Partililik ve AKP karşıtlığı üzerinden tartışıyorlarsa işte bu pozisyonel tartışmadır.


Buna göre; pozisyonel tartışan AK Partililer

* Gezi olaylarında bütün sorumluluğu meydandaki üç beş çapulcu diye niteledikleri gençlerde görürler.

* Polisi ve eylemlerini savunurlar.

* Partilerine karşı olan herkesi Ergenekoncu ve faiz lobici, alkol yasağına karşı çıkan herkesi alkolik olarak sıfatlandırırlar.

* Mısır'daki darbeyi kınarlar.

* Çözüm sürecini desteklerler.

* Taksim'e Topçu Kışlasını isterler.

* YÖK, TRT, RTÜK artık devletin kurumları olduğuna göre eleştirilecek bir yönleri kalmamıştır.


Pozisyonel pozisyondaki AKP karşıtları için ise şunları söyleyebiliriz:


* Gezi olaylarında bütün sorumluluk hükümette ve kurumlarındadır.

* Onlara göre AKPliler cahil halk yığınlardır.

* Çözüm sürecine külliyen karşıdırlar.

* Sigara ve alkol yasağına karşıdırlar.

* Köprüye, duble otoyollara, AVM'lere; Türk lirasının sembolüne ve yeni şekline karşıdırlar.

* Mısır'daki darbeyi kınama konusunda isteksizdirler.

* YÖK, TRT, RTÜK artık AK Partinin kurumları olduğuna göre yoğun şekilde eleştirirler.


Gördüğünüz üzere pozisyonel tavrı benimsemiş AK Partililerle AKP karşıtlarının bir çözüme ulaşması, bir masada bir anlaşmaya varması ne teoride ne de pratikte mümkündür. Yani pozisyonel tartışma hiçbir konuda hiçbir çözüm üretmeyecek, tersine çözümsüzlüğü hızlandıracak ve kronikleştirecektir.

***


Halbuki olması gereken bu mu?


AK Partililer başbakana ve hükümetlerine Gezi olaylarındaki şiddet ve sert üslup nedeniyle yanlış yapıldığına ilişkin eleştirilerini dile getirseler; alkol yasağının şarapçılığa, bağbozumu etkinliklerine ve sponsorluk gerektiren kültür sanat faaliyetlerine olumsuz etkilerinden dem vursalar; çözüm sürecinde akil adamların çok da yetkin kullanılmadığını, halkın sürece yeterince dahil edilemediğini (örneğin sınır dışına çıkmakta olan PKK'lıların tutanakları kimdedir, herkesin sınır dışına çıktığına ilişkin bilgi kimden nasıl alınacaktır? sorusuna yanıt verilemediğini); Topçu Kışlasının Taksim için gerçekten gerekli olup olmadığını sorgulasalar... Uludere'de, Reyhanlı'da, Afyon'da yaşananları anlasalar ve anlatsalar...


AKP karşıtları ise çözüm sürecine kendi çözüm alternatifleri ile katkı koysalar, aslolanın AVM'ye karşı olmak değil, doğaya ve tarihe değer vermek olduğunun altını daha iyi çizseler, Mısır'daki darbeyi her ne o olursa olsun şiddetle eleştirseler, AKP'li vatandaşlarla dalga geçen videolar yerine hükümetin uygulamalarını eleştiren ve batı ülkelerindeki uygulamalarla kıyaslayan videolara yer verseler, Gezi olaylarında zarar gören esnafın yanında yer alsalar ve meramlarını anlatsalar, alkol yasakları ile ilgili neye karşı olduklarını daha net dile getirseler, Dersim'de, Aşkale'de, 28 Şubat'ta, 27 Mayıs'ta yaşananlardan, geçmişin yarattığı travmalardan dolayı ailelerden özür dileseler...


***

Anlaşma umudu doğar değil mi? Yöneticiler anlaşamasa bile sosyal ağ kullanıcıları, kahvehanedekiler, okuldakiler, sokaktakiler anlaşamaz mı?


***

Yukarıdaki örneği AKP'lilik üzerine değil de "Atatürkçülük, komünistlik, liberallik, sosyal demokratlık, dindarlık ya da ateistlik" gibi kavramlarla da değiştirip kendi örneklerinizi oluşturabilirsiniz. Fark etmez. Aynı çözümsüzlük girdabı ile karşılaşırsınız.


Pozisyonel olmayan etkili anlaşma ve tartışma yöntemlerinde birinci ilke "Kişilerle değil problemle ilgilenin" dir. Yani hedefinizde Mustafa Kemal Atatürk ya da Recep Tayyip Erdoğan olmaz. Devletin uygulamaları ve bu uygulamaların yarattığı tahribat olur. Kişileri öznenizden çıkardığınızda ve problemlere odaklandığınızda adalet ve vicdan duyguları doğru noktada buluşacaktır. Ne harekatlar savunulacaktır, ne gazlar... Ne işkence savunulacaktır ne de yasaklar... Zamanını birilerinin canları pahasına sahiplendiği ölü ya da diri kişilerle kavgaya ayıranların bu kavgadan zaferle çıkmaları pratikte mümkün değildir. Kişilerin değil evrensel standartların kavgasını yapmalıdır insanoğlu.


***


Ama illa ki hayır mı diyorsunuz? "Ortada bir maç var. Bu maçın bir kazananı ve bir kaybedeni olacak..." diyenlerden misiniz? "Kazanmak için rakibin üzerine var gücünle gitmelisin, pozisyonunu korumalı, ona ihanet etmemelisin." anlayışında mısınız?


Siyaseten sert pozisyonel tavır almak politikacıların işine elbette gelebilir ama vicdani olarak baktığımızda bu pozisyonel tavır tarih tarafından yargılanacak ve hak ettiği yere koyulacaktır.


Görelim.


Volkan ABUR

28.07.2013

Son Güncelleme Tarihi: 29 Temmuz 2013 13:43

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.