Özgür bir kent talep ediniz

18 Ekim 2013 21:17 / 2055 kez okundu!

 


"Stadtluft macht frei."

Yani "Kent havası insanı özgür kılar."

Kentleşme ve belediyecilik adına öncü hareketlerin yaşandığı Orta Çağ'a damgasını vuran bu cümle günümüzde inandırıcılığını ve geçerliliğini yitirmek üzere.

Yeni slogan şu:

"Kent havası insanı yorar".


Bunu da son zamanlarda alışveriş merkezlerine ve akıllı binalara/sitelere olan yoğun talepten ve köye, kırsala, doğaya duyulan özlemden anlayabiliyoruz. Alışveriş merkezlerinde insanlar kendilerini daha özgür, sitelerde daha huzurlu, köylerde daha mutlu hissediyor. Kentler özgürlükten uzaklaştıkça insan özgür kılınacağı yeni mecralar arıyor haliyle.


Tehlike çanları çalıyor kentler için. Bunda kuşkusuz sahipleri kadar yerel ve ulusal yöneticilerinin katkısı da büyük. İnsanlar özgür kentler talep etmek yerine özgürlüğünü yitirmiş ya da hiç kazanamamış kentleri ya yeterli görüyorlar ya da terk etmeyi tercih ediyorlar. Yöneticiler ise bütün nobranlıklarıyla kentlere renksizlik aşılamaya devam ediyor.


***


Kentin özgür olması, insanın özgür bir kent talep etmesi ne demek? Gelin biraz açalım.


***


Kentleri yönetmeyen, onlara hükmeden yöneticiler

Gezi olaylarının temelinde yatan başbakanın her konuda tek ve son hüküm verici pozisyonuydu kuşkusuz. Erdoğan koskoca Dersaadet'i ilgilendiren tüm kararlarda var. Köprünün adına, Taksim'e nasıl bir park kurulacağına, meydana hangi kışlanın dikileceğine, caminin nereye yapılacağına tek başına karar verebiliyor. Bu, seçimle işbaşına gelen ya da atanan kent yöneticilerini de ister istemez vasıfsız bir duruma getiriyor.


Diğer kentlerde de durum çok farklı değil. Bir tasarrufu nedeniyle disipline sevkedilen MHP'li Fethiye belediye başkanından Diyarbakır ziyareti nedeniyle parti içinde topa tutulan CHP'li İzmir Büyükşehir Belediye Başkanına kadar tüm seçilmiş yerel yöneticiler de siyasetin kör kuyularına zincirlenmiş durumda. Geçtiğimiz günlerde başbakan tarafından kamuoyuna açıklanan demokratikleşme paketinde yerleşim merkezlerinin asıl isimlerine dönüş kararının İçişleri Bakanlığına bağlanması da bu zincirin başka bir fraksiyonu.


Belediyeler de bu kabullenilmiş esaret döngüsü içinde kentleri daha da yaşanmaz kılan icraatlara imza atabiliyorlar. İstanbul'da tarihi yapılar yıkılıp yerlerine yenileri dikilirken ya da Asmalı Mescid sokaklarına düzenleme getirilirken oraların sakinlerine, esnafına ve ziyaretçilerine hiçbir şey sorulmuyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi toplu taşımacılığı özendireceğine "100 yeni otobüs" diyerek trafiği iyice felç edeceğinin müjdesini veriyor. İzmir trafiğini rahatlatması beklenen Konak tüneli yapımı öncesi Varyant Damlacık mevkiinde tarihi nitelikli bir çok yapı Karayollarınca sessiz sedasız, kimseye sormadan yıkılıyor.


Yaklaşan seçimler öncesi bütün belediyelerde kaldırım ve trevatuar çalışmalarının arttığına şahit oluyoruz. Şeffaf bir yönetim görmüyoruz. Kimsenin "Bu çalışmayı buraya kaçıncı kez niye yapıyorsunuz?" diye sorduğunu da görmüyoruz.


Kent meclisleri mi? Meclislerde siyasi parti örgütlerinin gövde gösterisi dışında hiçbir faaliyet yok. Sıradan halkın, gençlerin o meclislerde söz hakkı yok. O nedenle ki gezi park ısonrası ortaya çıkan forumlar uzun süre gündemi meşgul etti. Böyle bir şeye özlem duyuluyordu.


***


TOKİ Sorunsalı

Toplu Konut İdaresi (TOKİ) 'nin Muğla'ya 11, Çeşme'ye 4 katlı apartmanlar planladığına ilişkin haberler geçtiğimiz günlerde yerel gazetelerin manşetlerindeydi. Bafa Gölü yolu üzerinde Akbük kavşağında yükselen ya da Urla Özbek girişindeki TOKİ konutlarını anımsayınca irkildim. Ayvalık Cunda adasının hemen girişine kentin siluetine hiç uymayan çok katlı bir uygulama otelini de hatırlayınca bir kez daha yazmak farz oldu. Ankara'nın soğuk yüzünü resmeden sıradan, özensiz, derme çatma lojmanlar gibi yapılar bunlar. Toplu Konut İdaresi'nin vatandaşları ev sahibi yaparken ya da uygulama otelleri kurarken çevreye, doğaya, kentin siluetine hiç değer vermemesi düşündürüyor. Turizm kentlerinin dili yok, konuşamıyorlar, haykıramıyorlar. Peki ya kent sakinlerinin?


***


Yasaklar

Alkol yasakları nedeniyle bağbozumu şenliklerinin, blues ve jazz festivallerinin düzenlenmesi tehlikeye giriyor. Şarapçılık yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu da özellikle Ege ve Güney Marmara Bölgesi kentlerine vurulmuş bir başka darbe.


Halkı özgür kılmakla yükümlü belediye görevlileri iki sevgiliye megafonla ayar çekerek gençlerin sevme, birlikte olma, elele olma özgürlüklerini elinden alıyor.


"Çimlere basmayınız", "Fotoğraf çekmeyiniz", "Yüksek sesle konuşmayınız", "Sarmaş dolaş olmayınız", "Alkollü içecek kullanmayınız", "Yiyecek ve içecek maddesi tüketmeyiniz",... Dikkat edin. Parklarda, bahçelerde, metro istasyonlarında, otobüslerde, her yerde. Sanırsınız askeri kışlalardayız. "Yapınız", "Ediniz" yok. Olumsuzluk aşılanıyor beyin hücrelerine, devamlı.


Böyle bir kentte özgür olmak, özgür havayı solumak mümkün mü?


Zihniyetin değişmesi gerekiyor. Kentler özgürlüklerini kutuplaşmış siyasetin kör kuyularına kaptırmış durumda. Ve halk da özgürlük değil, yasak talep eder pozisyonda. Halbuki kentlerin yasaklarla değil, gece gündüz açık geniş halk kütüphaneleri, müzeleri, ören yerleri, bisiklet parkurları, yapay olmayan, geniş ve büyük parkları, birbirine güvenen, birbirini seven insanları ve kültürel, sanatsal etkinlik merkezleri ile anılması gerekiyor.


***


Kıssadan hisse: "Özgür bir kent talep ediniz"


Bayramınız kutlu olsun.


Volkan ABUR

16.10.2013

Son Güncelleme Tarihi: 20 Ekim 2013 23:54

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.