Cennetin altındaki cehennem: Soma!..
24 Haziran 2014 14:11 / 2164 kez okundu!
13 Mayıs 2014 Salı günü akşam saat 19.00’da HDP Parti Meclisi Üyesi Semra Uzunok aradı ve Soma katliamını haber verdi. Gidiyorum, gelir misin, diye sordu. Saat 19.20’de HDP İzmir İl Yürütme Üyesi ve Dev Maden Sen İzmir Temsilcisi Hacay Yılmaz’ı da alarak Soma’ya doğru yola çıktık. O saatlerde facianın boyutları öğrenilememiş ya da basına yansıtılmamıştı. Hacay, Soma’daki arkadaşlarını arayarak bilgi almaya çalışıyordu.
Bilgi bulanıktı, maden sahası Soma’ya 25 km uzaklıkta idi. İnsanlar Soma Devlet Hastanesi önünde birikmişlerdi. Yoğun bir kalabalık olduğu ve ölü sayısının çok olabileceği ifade ediliyordu. İlk açıklama ölü sayısının 3 olduğu idi. Bir AKP milletvekili ölü sayısını 20 olarak açıklamıştı. Kafamız karışık ve endişeli idik. Yollarda olağan üstü bir durum yok gibiydi. Manisa’ya Menemen üzerinden gittik. Manisa’dan sonra bir veya iki adet ambulans gördük. Dikkatimizi her kavşakta polis araçlarının olduğu çekti. Akhisar’dan sonra Soma yoluna girdiğimizde Akut, Afad araçları bizi geçti. Daha sonra polis otobüsleri gördük. Saat 20.30 civarı Soma Devlet Hastanesinde olduk. Arkadaşlar maden ocağı yolunun jandarma tarafından kesildiğini, telefonların çekmediğini ifade ettiler. Yoğun bir kalabalık çaresiz bir şekilde hastane ve çevresinde bekliyordu. Tek tük ambulans geliyordu. Hacay maden ocağına gitmek gerektiğini söyledi ve arkadaşlardan yolu bilen birisini alarak maden ocağına doğru yola çıktık. Soma’dan Bergama yönüne doğru ilerlediğimizde çok sıklıkla ambulans Soma yönüne doğru geliyordu. Yakıt almak için durduğumuz bir benzincide görevli çeşitli şayialar duyduğunu, ve ambulansların Soma’ya girmeden Cecre yoluna döndüğünü ifade etti. Gelen ambulansların yoğunluğundan facianın ciddi boyutlarda olduğunu çıkarmaya başladık.
Maden sahasına nerede durdurulacağız diye diye vardık. Hiç bir yerde durdurulmadık. Sadece jandarma sahaya 2 km kala ambulanslara yol açmak için araç yoğunluğundan dolayı arabayı bırakıp yaya ilerleyebileceğimizi söyledi. Çaresiz bıraktık. Ancak görevli doğru söylüyordu. Yoğun bir araç çok geniş olan yolun sağında solunda park etmişti. Yürümeye başladığımızda kırmızı plakalı araçların hızla maden sahasına doğru önümüzden geçti. Madeni görene kadar yürüdük. Madeni tepeden ilk gördüğümüzde işin vahameti ortaya çıktı. Aydınlatılan saha ambulans ve insan kargaşası içerisinde idi. Aşağıya indik ve ocak ağzının (TV’lerde görünen o merdivenin) 10 metre kadar uzağına kadar yaklaşabildik. Saat 21.30’du. Kazanın üzerinden 6 saat geçmesine rağmen ciddi bir kargaşa hakim idi.
FİLM PLATOSU GİBİ
İlk izlenimimiz ışıklandırılmış bir filim platosuna girmişiz gibi oldu. Yani herkes rolünü ezberlemiş ve sessizlik içerisinde yapıyordu. Duygu, öfke, tepki yoktu. Bu beni çok ürküttü. Çok yakınımızda 10 yakın kadın ağıt yakıyordu. Yakın köyden gelmişlerdi. Erkekler onları teskin etmeye çalışıyordu. Karşımızda ocak ağzı ve merdiven gözüküyordu. Madenciler sedye içerisinde üzerleri battaniye örtülü ve yüzleri açık, maskeli madencileri merdivenlerden aşağıya ambulanslara indiriyor ve hızla geri dönüyorlardı. Bazen ayakta arkadaşlarının yardımıyla yürüyerek madenciler indiriliyor ve maden sahasındaki revire götürülüyordu. Büyülenmiş gibi olanları izliyor anlamlandırmaya çalışıyorduk. Madenleri bilen Hacay sedyedekilerin yaralı olduğunu ölülerin daha çıkarılmadığını düşündüğünü ifade ediyordu. Bizimle birlikte gelen Soma’lı arkadaş bilgi almak üzere yanımızdan ayrılmıştı. Bilgiler ile yanımıza gelen arkadaş, sedyeyle çıkarılanların ölü olduğunu, ayakta çıkarılanların ise kurtarmak için madene inen madenciler olduğunu ifade etti. İnanamadık. Spekülasyon olduğunu düşündük. Etraftaki madencilere sorduk, kimse bilgi vermiyordu.
YAKININI KURTARMAK VEYA ÇIKARMAK İÇİN ÖNÜNE GELEN MADENE İNİYOR!
Önce anlamlandıramadık, yakınımızdaki kadınların yanına gelen ve madene ineceğini söyleyen genç insanların üzerinde yeni madenci ceketleri (turuncu olanlar) vardı. Ayakkabılarını yakınlarına bırakıp çizmeleri ile merdivene koşup içeriye giriyordu. Olayın etkisinden biraz uzaklaşmaya başladığımızda sağı solu incelemeye başladık. Karşımızda duvarında “Lambahane” yazan bir bina vardı. İçeride bir kantin ve tuvaletler olabileceğini düşünerek girdik. Kimse bize nereye gidiyorsunuz demedi. Kargaşa ve telaş her yerde elle tutulur gibiydi. Soyunma yerlerine, üst katta bulunan odalara baktık. Dönüşte tam lambaların yanında kapıda hiç giyilmemiş madenci ceketlerinin çuvallarla olduğunu gördük. İsteyen alabilirdi yani. Lambahanede lambalar da alınabilir durumdaydı. (daha sonra TV’lerde kilitleri ve şerit çekilmiş olarak gösterildi) Kantine girdik bir bir, kadın ve 2 çocuk bir kenarda oturuyor, çocuklar masada uyuyordu. Kadınla sohbet etmeye çalıştık. İçeride yeğenin olduğunu çocuklarda onun olduğunu ifade etti. Biraz sonra iki genç adam geldi ve kadına yakını olanlar kendileri çıkarıyor diyerek Lambahaneye doğru koştular. Biri kadının oğlu idi. Biraz sonra gençler yeni madenci ceketleri, baretleri, lambaları ve cizmelerini giymiş olarak yanımıza geldi. Kadın oğlunun içeriye girmesini istemiyordu. Ağlayarak ona sarılmış bırakmıyordu. Biz de araya girdik. Genç vazgeçti ama diğeri (kuzeni imiş) hızla ocak ağzına doğru uzaklaştı. Genç adama orada çalışıp çalışmadığını sorduk. Şimdi çalışmadığını ama önceden bu madende çalıştığını ifade etti. İçeride olanlara ancak yakınlarının yardım edebileceğini, içeriden yakınların madencileri çıkardığını ifade etti. Donmuş kalmıştık. Kurtarma ekipleri madende çalışmayan madenci yakınları olmuştu. Biz de ceket, çizme ve lamba alıp madene inebilirdik. Kimse bize kimsiniz, nereye gidiyorsunuz, demeyecekti.
14 MAYIS 2014 SAAT 00.30, TTK KURTARMA EKİBİ GELDİ...
İçeride kurtarma ekibi var mı yok mu, bilemem ama Türkiye Taşkömürü Kurtarma Ekibi ocak başına saat 00.30’da geldi. Yani facianın üstünden 9 saat sonra. Jandarma Kurtarma ekibini de aynı saatlerde gördük. Kızılay ilk çadırını 00.01’e doğru kurmaya başladı. Bu saate kadar hatta uzun bir süre daha ne bir koordinasyon, ne de bir yetkili görmedik. Kriz masasının bakanında bulunduğu idari binalarda bulunduğunu ifade ettiler. Geldiğimizde merdivenlerle ambulanslar arasında sadece askerler bir koridor oluşturmuştu, sonradan bariyerler kuruldu, koridor genişletildi.
GELDİĞİMİZDEN BERİ SEDYEYLE ÇIKARILANLAR MEĞER CESETMİŞ!
Uzun bir süre büyülenmiş gibi seyrettiğimiz sözde kurtarma çalışmaların sadece ceset çıkarılma işlemi olduğunu anladığımızda spekülasyon diye kabul etmek istemediğimiz bilgilerin doğruluğunu şoke içerisinde gördük. Meğer üzerleri battaniye ile örtülü olarak sedyeyle çıkarılanlar ölen madencilerin cesetleriymiş. Zaten çıkarılan hiç bir sedyeye hemen tıbbi yardım yapılmıyor, telaş sadece içerisinde sağlık görevlilerinin bile olmadığı şüphesini yaşadığımız ambulanslara konuyor, hatta bazılarına ikişer ikişer üstelik. Ve hemen ambulanslar hareket ediyor, madenciler de ocağa koşarak dönüyor. Hiç bir ses, tepki yoktu. Herkesin bildiği bir sır vardı, kimsenin söyleyemediği...
SAAT 04.30 – 05.00, BAKAN: İÇERİDE 787 KİŞİ VARDI BU SAAT İTİBARI İLE 380 KİŞİ YARALI VE SAĞ ÇIKARILDI...
HDP milletvekilleri Selma Irmak ve Levent Tüzel Soma’ya saat 02.30 civarında geldi. HDP Manisa İl Eş başkanı ile karşıladık. Soma Devlet hastanesinde kısa bir ziyaretten sonra maden sahasına gittik. Vekiller incelemeler yaptıktan sonra topluca (25-30 kişi) Enerji Bakanının bulunduğu binaya gittik. Bakan genişçe bir odada yüzünde hiç bir duygu göstermeden bizimle görüştü. Vekillerimiz gördüklerini ve soracaklarını ifade ettiler. Bakan yanında Çalışma bakan Yardımcısı ile yaşananları ve yapacaklarını büyük bir soğukkanlılıkla söyledi. Adeta duyguları alınmış, mekanik bir insan karşımızda duruyor, hiç bir soruya sinirlenmiyor, yaptıklarını anlatıyordu. Sadece tek bir soruda sinirlendi, Hacay Yılmaz, ambulanslara bindirilen cesetleri ve ambulanslar içerisinde görevliler konusunu açınca. Söylenenlerin hiç birine sinirlenmeyip bu soruya sinirlenmesi ilginç idi. Önüne gelenin baret, ceket ve lamba alıp madene girebileceği tespitimize ise “Bu durum ilginç, yetkililere bildirdiniz mi?” diye tepki verdi. Hacay Yılmaz sonra bence en kritik soruyu sordu; “Bu saate kadar kaç kişi sağ ve yaralı çıkarıldı“. Bakan notlarından yanıtladı “380 kişi yaralı ve sağ çıkarıldı”.
O saatten sonra madenden ayrılana kadar biz canlı ya da yaralı çıktığını görmedik. Facia anından itibaren 13 saat geçmişti...
BÜTÜN TABUTLAR, KEFEN HATTA MEZAR TAHTALARI BİLE HAZIRDI!
Ayrıca beni ürperten bir durum da; cenazeler konusunda yapılan planlamayı, Bakan’ın soğukkanlı bir şekilde, adeta haltmış gibi gizli bir gururla anlatmasıydı. Toplu cenaze töreni yapılmayacaktı, tüm cesetlerin nüfus kayıtları çıkarılmış, tespitler yapıldıkça köylerine kasabalarına gönderilecek ve cenazeler orada defnedilecekti. Bütün tabutlar, kefen, hatta mezar tahtaları bile hazırdı. Tüylerim ürpererek dinledim, dehşetti. Devlet faciayı masaya yatırmış ve mekanik bir şekilde plan yapılmış, sadece uygulama kalmıştı.
Bakanla görüşmeden çıkınca hava aydınlanmıştı. Faciayı daha bir net gördük. Daha sonra HDP Eş Genel Başkanı Sabahat Tuncel’i karşılamak üzere Soma’ya döndük. Soma’da yaşananları arkadaşlarımız yazdı. Oraya girmeyeceğim. Ancak maden sahasına yeniden döndüğümüzde kriz ve koordinasyon masası Afad’ın bir TIR'ına geçmiş ve ocak başına yakındı. Bariyerlerin içerisine kimseyi sokmuyorlardı. Lambahanedeki lambalar bölümüne şerit çekilmiş, sözde emniyete almışlardı. Ortada yeni madenci ceketi de yoktu tabii. Bir de bütün bir gün kapalı olan sendika temsilcilik odası açıktı.
DAYIBAŞI VARDI!..
Bariyerlerin önünde Arif Ali Cangı sahanın fotoğrafını çekerken orada bulunanlarla sohbet ediyorduk. Bir adam kendisinin de madene çalışmak için insan getirdiğini ve onlardan birinin içeride olduğunu ifade etti. Hatta ben de burada çalışanım ama devletin diye bir lafta söyledi. Anlam verememiştim Daha sonra dayıbaşı, çavuş diye tabir edilen taşeronun taşeronu olduğunu anladım. Durum ilginçti. Biz Semra Uzunok ile saat 15.00 civarında İzmir’e dönmek üzere sahadan ayrıldık. Facianın üzerinden 24 saat geçmişti...
Sonuç yerine: Benim kanaatime göre;
1- Madenin bir kurtarma ekibi yoktu. Profesyonel kurtarma ekipleri ancak 9 saat sonra ocak başına geldi.
2- Kurtarma operasyonu diyebileceğimiz bir işlem yoktu. İnsanlar can havliyle yakınlarını kurtarma ya da cesetlerini çıkartmaya çalışıyorlardı.
3- Ocağa 787 kişi kart basarak girmişti (Resmi rakam, teyit edildi). Facianın üzerinden 13 saat geçtikten sonra Bakan 380 kişi sağ ve yaralı olarak çıkarıldı dedi. Kayıtlara geçti. O saatte, Bakan’a göre içeride 407 kişi vardı. Ölü sayısı ise yine bakana göre 200’ü geçmişti. 13 saatten sonra canlı ya da yaralı çıkarılması böyle bir faciada olası olmadığını düşünüyor ve ölü sayısının 301’in çok üstünde olduğuna kanaat getiriyorum. 14 Mayıs 2014 Çarşamba günü saat 05.00’den sonra çıkarılan canlı ya da yaralı sayısının tespit edilmesi gerektiğini ifade etmeliyiz…
Süleyman ERYILMAZ
11.06.2014