Turşucu Orhan abi ‘'Ben denizi temizliyorum' demişti...

20 Ağustos 2013 00:16 / 1713 kez okundu!

 


Son zamanlarda, ülkenin her bir köşesinde benzeri görülmemiş bir yoğunluk ve biçimlerde doğa ve yaşam katlediliyor. Her alanda değişik adlarda sürdürülen inşaatlar çılgınlığı, insanı yok sayarak ilerliyor.

İstanbul'un göbeğinde ağaç kırımı yapılıyor, her yerde, Van'da, Midyat'ta ormanlar yok ediliyor. Topraklarımızı ve sularımızı zehirleyen siyanürlü altın çıkarımı devlet destekli ve mahkeme kararları dinlenmeksizin sürdürülüyor. Su kaynaklarımızı yok eden ve özelleştiren HES'ler, havayı, suyu, toprağı ipotek altına alan, sürekli bir tehlike kaynağı olan, nükleer enerji santralleri kurulmaya çalışılıyor. Bu süreç, yaşama duyarlı, İnsan olma çabasında olan herkes gibi, beni de kaygılandırıyor. Bu alana ilişkin yeterli katkım olmadığını, ama verilen savaşıma olağan üstü değer verdiğimi belirtmeliyim.

Bu çerçevede düşüncelere daldığımda hep, Turşucu Orhan abiyi hatırlarım. Sıkılmazsanız eğer, onu size tanıtmak istiyorum. Bu nedenle çocukluğumdan da söz etmek durumundayım.

İzmir Yeşildere'de büyüdüm. Çocukluğumuzun geçtiği bu, küçük bir kent büyüklüğündeki mahalleye ’’Boklu Dere’’ de denirdi. Zira nerdeyse, Yeşildere'de yaşayan herkesin bir anısını taşıyan deri fabrika ve atölyeleri, o zamanki deyimiyle tabakhaneler, deri işleme işinde kullandıkları köpek boklarını ve tüm pislikleri işlemlerden sonra dereye atarlardı. "Köpek boku- mu?" deyip geçmeyin, gürül, gürül akan dereyi boklu dere yapan ’’Köpek bokları’’ o zamanlar çok değerliydi. Deri işleme işinde kullanılırdı. Tenekesi 2,5 liraydı. Zordu ama yerlerini bilir de 1 teneke yaptın mı, gündelik çıkardı. Fakir Hüseyin işi iyi bilirdi, hileleri de. Annem bizim ’’Köpek boku’’ toplamamıza izin vermezdi. Bir kaç kez annemize çaktırmadan, abim Osman ile birlikte bizde çıktık. Fakir Hüseyin in yardımıyla da satmıştık.

Tabakhanelerin o güzelim dereyi ’’Bok’’ çukuruna dönüştürmesine, bu pisliğin denize kadar ulaşmasına engelleyici sesler pek çıkmazdı o zamanlar. İzmir’i bilenler, bilir, yeni zamanlara kadar, Bayraklı'dan geçerken uzun bir süre bu kötü kokular hissedilirdi.

Orhan abi turşuculuk yaparak yaşamını sürdürürdü. Herkesten yardım kabul etmezdi. Küçücük bir kulübede yaşardı. Kimse nereli olduğunu, nereden geldiğini bilmezdi. Bir ara ailesinin izini bulmaya çalışmış, başarılı olamamıştık. O Gürcü ve Bursalı olduğunu söylerdi. Her fırsatta, bir gün devrim olacağını, hükümetin başına geçeceğini ve bize de okumuş çocuklar olarak görevler vereceğini anlatırdı. İzmirli iseniz, Büyük Sinema'nın önünden geçtiyseniz ve turşu seviyorsanız onu tanımış olmalısınız. Her gün öğleden sonra, akşama yakın işe çıkardı. Son durağı Tepecik'teki Büyük Sinema'nın önü olurdu. Karanlık bastıktan sonra döner, meşhur kaya suyumuzdan turşu kovasının eksiğini tamamlar, evde yaptığı salatalık ilavesiyle, bir gün sonraya hazırlanırdı.

Ona bir çok konuda yardımcı olmaya, mahallelinin onunla her fırsatta dalga geçmesini önlemeye çalışırdık. Bizimle, ben, Osman ve Gürsel abimle ayrı özel bir ilişkisi vardı. Severdi bizi. Özellikle bana ’’Sen benim oğlumsun’’ derdi. İzah da ederdi. ’’Zorladım, bu çocuğu yapma dedim dinlemedi’’ derdi.

Bir gün onu deli, zarar verir diye Manisa akıl hastanesine götürdüler. Bir süre uğraştık. Hastaneye gittik ve her tür sorumluluğu üstlenerek ve uzaktan akrabası gibi kefil olarak, onu aldık ve Yeşildere’ye kulübesine geri getirdik. Yeşildere'de onun karşılanışını hiç unutamam. Paytondan tüm yoldan geçenleri selamlayarak girmişti Yeşildere'ye. Kahvenin önünde bir konuşma bile yapmıştı. Evine dönüşü muhteşem olmuştu Orhan abinin.

Çok mutlu olmuştu. Zaten iktidarı yakındı. Tabi ki biz de…

Okulu bitirip, mesleğimi yapmaya başladığım yıllarda, İzmir Basmane'de küçük bir bürom vardı. Orhan abiyle ilişkimiz sürüyordu. Her gün işine çıkmadan önce, yürüyerek deniz kenarına kadar gider, geri dönerdi. Her geçişinde büroya da uğrar, biraz dinlenir, iktidara geleceği günleri anlatırdı.

Bir gün ona;

- "Orhan abi haftada bir kaç kez bu uzun yolu tepiyorsun, deniz kenarında ne işin var?" diye sorduğumda o, herkesçe deli olarak görülen adam bana,

- "Oğlum denizi kirletiyorlar. Yarın bu sularda canlı kalmaz, balık falan kalmaz. Ben denizi temizliyorum."

- "Nasıl yani?"

Elindeki küçük su kovasını göstererek,

- "Bununla kirli suyu dışarı boşaltıyorum, denizdeki canlılara soluk aldırıyorum" demişti.

Yani Turşucu Orhan abi haftada birkaç kez deniz kenarına gidiyor, denizi temizliyordu...

1972-73 yıllarıydı.

Rahat uyu, ışıklar içinde uyu Orhan abi.

Kendini insan ve akıllı sanıp her tür cellatlığı yapanlar lanetle anılacaklar ya da zaten unutulacaklar.

Sen DERE’nin ‘’Turşucu Orhan Abi’’si olarak hep anılacaksın…

Ben seni ‘’Denizi Temizleyen’’ insan olarak hatırlayacağım…


Sedat ÖZGÜVEN

18.08.2013

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.