Biraz da gezelim...

26 Nisan 2012 11:42 / 1611 kez okundu!

 


Uzun bir gece yolculuðundan sonra sabahýn güneþ ýþýnlarýnýn Adana'nýn Çukur ovasýndan doðduðunu gördük. Yüksek katlý binalar Adana’nýn giriþinden baþlýyor. Seyhan nehrinin saðýnda solunda yerleþim yerleri yeþillikler, arada eski küçük yapýlar, bakar bakmaz anlaþýlan ayný sitilde, ayný renkte biraz estetikten uzak Toki binalarý.

Yerleþim bölgelerinin etrafýnda gözün alabildiði ucu bucaðý görünmeyen ekime elveriþli ve ekim yapýlmýþ büyük toprak arazileri. Bu topraklar gözümüze o kadar büyük geldi ki sanki tüm ülkeyi bu topraklar besler izlenimi edindik. Ýlginç olaný tarlalarda yoðun ýrgatlarýn, tarým iþçilerinin hiç göze çarpmayýþý oldu. Teknolojinin tarýma da girmesiyle artýk Yaþar Kemal’in yazdýðý türden ýrgat romanlarý da yazýlamayacak gibi görülüyor.

Gözün alabildiðine yemyeþil Çukur ovanýn ortasýndan geçen otobandan Gaziantep’e ulaþtýðýmýzda doðru Zeugma Mozaik müzesine gittik. Bu müze, Fýrat manzaralý, Büyük Ýskender’in generallerinden birinin kurduðu kent, M.Ö 1 Y.Y Roma hâkimiyetine girince Zeugma adýný alan bu bölgede o dönemde yapýlan mozaiklerinin sergilendiði müze. Bu mozaikler, birer sanat mucizesi olduðu kadar, sabrýn da ölçüsü olarak alýnabilir. Bu ülkede yaþayýp da bu tarihi sanat eserlerini görmeden gitmek gözü açýk gitmek demektir.

Þehre hakim Gaziantep kalesinin içindeki kapalý bölümde Antep’in kurtuluþunu o günlere götüren heykellerle, sözlü T.V programlarý ile anlatýlmasý bizlere ayrý bir duygu verdi. Bunun yanýnda kalenin etrafýndan baþlayýp düzlüðe kadar hala var olan otantik çarþýlar, hanlar, hamamlar, bakýrcýlar, demirciler bizi baþka dünyalara götürdü. Yalnýz Anteplilerin yeme içmeye ne kadar düþkün olduklarý çarþýlardan gelen kebab kokularý ve dumanlarýndan belli oluyordu. Adým baþý kebabcý, lahmacuncu, baklavacý, künefeci, kuruyemiþçi lokantalar… Gaziantep’in eski Rum evleri, dar sokaklar arasýnda, iþlemeli balkon, pencere süslemeleri ile estetik ve mimari tarz olarak harika. Hepsi taþtan yapýlmýþ ortada bir boþluk olan bu evlerde odalar bu boþluðun etrafýna çoðunlukla iki katlý geometrik olarak yerleþtirilmiþ. Aslýnda genel olarak Gaziantep’i daha geliþmiþ, daha deðiþik bekliyordum. Özellikle Stadyum bölgesi hala eski düzensizliðini ve eski görünümünü koruyor. Üniversitelerin olduðu bölge düzenli modern görünümlü, yeni yerleþim bölgeleri olarak açýlmýþ.

Sadece, nazlý nazlý berrak suyu ile akan Fýrat’ýn hemen kýyýsýndaki Þanlý Urfa’nýn Birecik ilçesinde yaþayabilen kelaynak kuþlarýný da gördük. Bir dönem 40 bin tane olan kuþlar çeþitli nedenlerle 11 tane kalmýþ. Koruma altýna alýnýp, alýnan tedbirlerle þu an 120 olmuþlar, yani ülkemizin 120 adet kelaynak kuþu var.

Gaziantep ile Þanlý Urfa arasýnda zeytin ve fýstýk aðaçlarý arasýndan geçerek ulaþtýðýmýz bölgenin ilk üniversitesi Harran’ýn sadece giriþ kapýsý kalmýþ. Yýkýntýlarý kalan bu üniversitenin etrafýnda dýþtan bakýnca hiçbir þeye benzemeyen külah biçimindeki konik tipi evler, içine girince birbiri ile baðlantýlý büyük yerleþim alanlarý oluþmakta. Bu tür yerler koruma altýna alýnmýþ. Yine bu bölgede medrese ve kilise kalýntýlarý ile karþýlaþýyorsunuz. Çukurovayý görünce burasý Türkiye’yi besler diye düþünürken, her tarafýnda gürül gürül sulama kanallarý yapýlmýþ, gözün alabildiðince büyüklükte Harran ovasýndaki koyu kahverengi topraklarý gördüðümüzde burasý üç tane Avrupa’yý besler diye düþünmekten kendimizi alamadýk.

Geldik peygamberler þehri Urfa’ya. Bu bölgede eski yapýlaþma ile yeni yapýlaþmayý en güzel þekilde birbirine karýþtýrmadan ayýran þehir Þanlý Urfa olmuþ. Kaleden baktýðýmýzda gözü hiç rahatsýz etmeyen estetik bir güzellik var. Balýklý göl, sanki insanlarýn terapi yeri olarak gördükleri huzur bulma, adak yeri olarak mistik bir hava oluþmuþ. Sanki balýklarýn aðzýný açýp yem yeme isteði ile insanlarýn mutlu bir gelecek istekleri birleþmiþ. Balýklý Gölün yakýnýndaki alýþveriþ çarþýsý da, rahatlayan insanýn alýþveriþ duygusunu kamçýlar þekilde hazýr bekliyor. Esnaf, insan iliþkilerinde ustalaþmýþ, mal satmakta maharetleþmiþler. Urfa’ya gelmiþken meþhur ciðer kebabýný da yemeden gidemezdik doðrusu. Gerçi ben farklý bir lezzet bulamadým.

Þanlý Urfa- Mardin arasý yine göz alabildiðince ekilebilir topraklar. Burada Harran ovasýndaki kadar sulama kanallarý görünmese de yaðmurlama sistemi görülüyor. Hemen hemen Mardin Kýzýltepe birleþmiþ. Kýzýltepe'deki hastane sanki üniversite hastanesi büyüklüðünde. Geniþ caddeleriyle yeni çok katlý binalar, Kýzýltepe’nin çevresinde yapýlanmýþ.

Biraz daha doðuya, Batman'a baðlý iki yakasý Dicle nehrinin ayýrdýðý 15 bin yýllýk tarihi bir ilçe olan Hasankeyf’e vardýk... Dicle’nin hemen kenarýndan baþlayarak tamamý kayalýklara kurulmuþ bu tarihi yerde, Artuklularýn, Eyyübilerin, Moðollarýn, Osmanlýlarýn izlerini görüyoruz. Bu kayalara ancak bu kadar güzellik, estetik verilebilir. Maðara evler, kiliseler, Müslümanlarýn ibadet yerleri bu kadar istila, yýkým, savaþ görmesine raðmen hala canlý ve ayakta duran bir yerleþim. Bizim gezdiðimiz günde ülkenin tüm bölgesinden gelenlerle Hasankeyf ana baba günü gibiydi. Ýnsanýmýzýn bu kadar ilgisi de sevindirici. Baraj nedeni ile buralar etkilenirse yazýk olur Hasankeyf’e.

Hasan Keyf’in hemen yakýnýnda yine bir medeniyetler kenti olan Midyat; taþ konaklarý, kemerli geçitleri, minare gibi yükselen çan kuleleriyle Suryani manastýrlarý, kiliseleri ile hala bir ortaçað kentini andýrmaktadýr. Bu manastýrlarýn içinde en etkileyici olaný ve de hala aktif olaný Deyr-ü Umur manastýrý bu bölgede. Ayasofya'dan da eski. Bu manastýr için kubbelerinde 90 kilo altýn kullanýlmýþ. Bu altýnlar Moðol istilasýnda Timürlenk tarafýndan eritilerek alýnmýþ. Bakýmlý, tertemiz olan bu manastýrýn 15 bölümlük mezar bölümünde manastýrýn kurulduðundan beri görev yapan 12 bin rahibin gömülü olduðu anlatýldý.

Mardin tam bir açýk hava müzesi. Sümer, Babil medeniyetinden baþlamýþ, Karakoyunlar, Akkoyunlar, Þah Ýsmail, Osmanlý dönemlerini görmüþ, yýkýlmýþ yapýlmýþ, yakýlmýþ yapýlmýþ bir kent. Labirentli, dar sokaklý taþ evler hala ayakta. Medreseler, kiliseler ile tam bir ilgi odaðý olmuþ. Ana caddesi pazar günü hýnca hýnç dolu insan selinden geçilmiyor, yurdun her yerinden insan akýnýna uðramýþ. Lokantalar, kahvehaneler dolu, daracýk Mardin sokaklarý ziyaretçilerin akýnýna uðramýþ. Gümüþ üzerine telkari iþlemeleri satan dükkanlar bir boþalýyor bir doluyor. Ayný þekilde, hediyelik eþya satan yerler de hareketliydi

Adýyaman'da 2150 metre yükseklikteki kutsal alan Nemrut daðýndan güneþin doðuþunu seyretmek için gecenin sert soðuk ayazýnda, donmuþ karlarýn üzerinde yaya olarak yürüyüp, uçurumdan düþmemek için büyük bir mücadele ile tepeye ulaþtýðýmýzda gün doðmak üzere idi. Güneþ ýþýnlarýný önce yavaþ yavaþ insanlara gösterirken birdenbire tüm yüzünü gösterip sanki dünyayý savaþ alanýna çevirenlere, kirletenlere parlak ýþýnlarý ile mesaj gönderiyordu. Bu dünyanýn ve ýþýnlarýn kýymetini bilin ve deðerlendirin der gibiydi. Güneþin doðuþunu seyreden insanlarýn arkasýnda kalan, Kral Antiachos'un yeni bir dünya dini için yaptýrdýðý doðu ile batýyý temsilen, Pers ve Yunan heykelleri de sanki bu hazin tabloyu seyreder gibiydi. Ama maalesef insanlar olarak bu mesajýn farkýnda bile olmadan bir dönemin dev kutsal heykelleriyle resim çektirme telaþýndaydýk.

Dönüþ yolu Adýyaman üzerinden oldu. Adýyaman’ýn içinden geçtiðimiz bölgesi yeni çok katlý geniþ caddelerin olduðu bölge idi. Görebildiðimiz kadarý ile 23 Nisan programlarý diðer bölgelerdeki gibi yapýlýyordu. Þehirde bayraklar asýlý hükümet konaðý ve alanda yetkililer törenin baþlamasýný bekliyorlardý. Kahraman Maraþ’ýn kýyýsýndan geçerken tadýmlýk Maraþ dondurmalarýný yedikten sonra, Adana'nýn Pozantý ilçesinde Hayat kaynak suyu kenarýnda kaynak suyunun tertemiz koyu mavi sularýnýn yeryüzüne çýkýþýný seyredip demli bir çay içmek saatlerce süren otobüs yorgunluðunu aniden alýverdi. Çayýn üzerine de buz gibi kaynak suyunu içmek daha bir enerji verdi yolculara.

Konya Eðitim Enstitüsü'nden mezun olduktan sonra, bir defa da 1977 yýlýnda gittiðim Konya’yý 35 sene sonra tekrar görebildim. Mevlana çevresi ve Alaattin tepesinden baþka hiçbir yeri hatýrlayamadým. Muhteþem bir geliþme, geniþ bulvarlarý, tramvaylarý, metrolarý, çok katlý binalarý her þeyi ile mükemmel bir þehir olmuþ.

GENEL ÝZLENÝMLERÝM: Tüm bu bölgede üzerinden binlerce yýl tüm medeniyetler geçmiþ kimi yakmýþ, kimi yýkmýþ kimi yapmýþ, savaþlar görmüþ, katliamlar yapýlmýþ, iþgallere uðramýþ ama hala capcanlý tüm verimliliði ile ayakta. Bu verimli ve kutsallaþmýþ topraklarda her din gelmiþ, daha doðrusu insanlýk tüm vahþet ve kötülüklere karþý her dinden medet ummuþ ama bu dinler için de birbirini katletmiþ. Yalnýz bunun acýlarý özellikle Suryaniler'in yüzlerinden okunuyor. Müslümanlar'a hiçbir saygýsýzlýk etmeden iki bin köyden sadece on iki köyün kalmasýný kibar bir ifade ile anlatmasý bunun belirtisi idi. Bir de dinler kýyaslandýðýnda öz olarak hemen hemen hepsi ayný, insanlýk kardeþlik üzerine ama birbirini kesmekten de geri kalmamýþlar.

Tüm bu bölgeyi gezerken bu bölgenin insanlarý tarafýndan en ufak bir olumsuz tepki ve davranýþ görmedik. Son derece saygýlý, ilgili, insani yaklaþýmlar gördük. Yine bu bölgede insanlarý tedirgin edecek ne bir asker, ne bir polis engeli, sorgulamasý da görmedik. Bunun karþýtý olarak da terör hareketleri de görmedik. Ya olaylar daha baþka mecralarda devam ediyor ya da her taraf yöntem deðiþtirip halka belli etmiyor.

Binlerce yýl geçmesine raðmen þu an içinde bulunduðumuz yüzyýlda o dönemin mimari tarzýný aþýp da yeni bir mimari ve estetik tarz yakalayamamýþýz.

Bu ülkeyi kimse bölemez. Sadece politikacýlarýn kör iktidar ve muktedir olma hýrsý, katý ve kaba milliyetçilik, ideoloji hýrslarý bölmeye zorlar ama yine de bölemez. Bu bölgenin insanýnda böyle irade ve istek görmedim. Tüm insanlar öz olarak ayný, sadece politik, ekonomik ve dini yaklaþýmlar onlarý birbirinden farklýlaþtýrýyor. Bu farklýlaþmayý da görebildiðim kadar, demokratik bir yaklaþýmla vahþi olmayan kapitalizm çözecek ve kaynaþtýracak gibi gözüküyor.

Yalnýz þehirlerdeki kentsel dönüþümler kýsa vadeli yapýlmýþ. 15–20 sene sonra, yapýlan caddeler, bulvarlarýn yeterli olmayacaðý açýkça görülüyor. Ama yine de batýnýn çok yerinden daha düzenli ve geliþmiþ yerler var. En büyük paradoks da yüzyýllardýr, savaþlarýn olduðu, sefadan çok cefa çekilen bu bölgede bizler keyif alarak tarihi yerleri gezerken, hala bu bölgede o hakim olma isteðinin sürmesi ve içten içten ýsýnmasý büyük çeliþki deðil mi?


Bu geziyi düzenleyen ZÝRVE Daðcýlýk Kulübüne teþekkür ederim.


Sabahattin ÝZCÝOÐLU

26.04.2012


Son Güncelleme Tarihi: 30 Nisan 2012 13:03

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.