Zaman Yolcusu Hızır
02 Kasım 2011 14:24 / 3935 kez okundu!
"Bugünlerde hızla gündemimize giren Kuantum konusu ve insan psikolojisiyle olan ilgisi hatırlanacak olursa, aslında dışarıdan gelmesini beklediğimiz her yardım ve desteğin kapısını açan anahtar sanıyorum Gönül denilen gizli hazinenin içinde saklı. İstediğimizi sandığımız şey aslında yine bizim kilitlediğimiz bir yerde saklı olabilir.
Hızır’ın duası aslında bizim saklı isteklerimizin bir yansıması gibi görünüyor. Bu yüzden bizim Hızır olarak bildiğimiz olağanüstü güç ve yeteneklerle donatılmış Allah kulunun diğer kültürlerde pek bilinen diğer bir adının da şakacı, aldatıcı olması, sanırım bu ikili durumun bir gereği olarak Hızır’a verilmiş bir isim.
Kuran’ın kendi deyimi ile acayip işlerin anlatıldığı KEHF suresinin büyük bir bölümü, belki de tamamı Hızır ve onun zamanı kullanışını anlatıyor. Hızır’ın zaman içinde gezinerek yaptığı olağanüstü işlerin anlatıldığı bölümlerde, bütün bu işlerin ACAYİP şeyler olduğu ve insanoğlunun havsalasının sınırlarını zorlayan, bütün incelikleriyle hakikati anlatan işler olduğu vurgulanmış."
(ZAMAN YOLCUSU HIZIR- Serhat Ahmet Tan)
***
BİR ANNE SORGUYA ÇEKİLİYOR
‘’Bir garip yolculuğun daha sonuna gelmeden Koca posta treni Kadınhanı(Konya) istasyonunda savcılık tarafından Bekletilmekteydi. Bir anne kucağındaki en küçük çocuğuyla, Kadınhanı ilçesi Cumhuriyet savcısı tarafından sorguya çekilmekteydi.
Beş yaşındaki öz oğlunu trenden aşağıya atmakla veya çocuğun düşmesine sebebiyet vermekle, dikkatsizlikle suçlanıyordu bir anne.
Bir baba yarım saat evvel Ilgın- Kadınhanı istasyonları arasında bir yerlerde trenden düşen oğlunu, kendisine verilen bir lokomotifle aramaya geriye gitmişti, tarlalarda, oğlunun düştüğünü tahmin ettiği yerlerde oğlunu aramaktaydı. Ilgın- Kadınhanı demiryolu ulaşıma kapatılmıştı.
Bir kız kardeş hiçbir şeyden habersiz ağabeyinin nereye kaybolmuş olabileceğini sorgulayan dolmuş gözlerle etrafına bakınmaktaydı.’’
GARİP BİR YOLCULUK HİKAYESİ
1956 yılı yaz aylarında, TCDD 3. İşletmesi emrinde çalışan Makinist Osman Güleryüz, 6.İşletme emrine Gaziantep ili Nizip ilçesi Karkamış nahiyesine tayin edilmişti.
Kendisi, eşi ve akrabaları da dahil adını dahi hiç duymadıkları bu garip yere tayin haberi karşısında neye uğradıklarını bilememiş, Türkiye haritasında epeyce uğraştıktan sonra Karkamış’ı bulabilmişlerdi.
O tarafları bilen, oralarda askerlik yapmış insanlardan Karkamış ile ilgili bilgiler almaya çalışmışlardı.
Tayin emrine uyması ve kısa sürede tayin edildiği yerde iş başı yapması gerektiğinden, eşyalarını toplamaktan ve sarıp sarmalamaktan, bir an önce de yola düşmekten başka çaresi kalmamıştı.
Eşi ve en büyüğü beş, ortancası üç ve en küçüğü, bir yaşında olan bir erkek iki kız çocuğu ile o zamanlar tayin zamanlarında TCDD çalışanlarına, eşyalarını ve hatta ailelerini de tayin olduğu yere taşıyabilmeleri amacıyla yük vagonu tahsis edilmekteydi. Osman Güleryüz, Tahsis edilen kara vagona eşyalarını koydu. Yolculuk üç gün üç gece süreceğinden de vagonu ev gibi döşedi. Eşi ve çocukları rahat edebilsinler diye vagon içinde ev rahatlığını sağladı.
O garip yolculuk böylece İzmir Alsancak Garı'ndan başlamış oldu.
Yedi ayrı il sınırından ve sayılamayacak kadar çok istasyondan geçecekti posta treni. Ardında Güleryüz ailesinin ve eşyalarının da içinde olduğu kara vagonu, posta vagonlarının ardında olduğu bir noktada sürükleyerek.
Güleryüz ailesi kısa süreliğine kendilerine ev olan o kara vagonda yemek yapacak, yiyecek, uyuyacak ve yolun bitmesini bekleyecekti.
Osman Güleryüz’ün en büyük çocuğu Özdener, yürüyebilen diğer kız kardeşi ile vagonun içini elverdiğince oyun alanı olarak düşünmüştü ve iki kardeş tren hareket halindeyken ve uyumadıkları zamanlar içinde koşuşturup oyunlar oynamaya başlamışlardı bile.
Anneleri Sebahat Güleryüz zaten tayin olgusunu içine sindirememiş, yol yorgunu, en küçük kızı ile ilgilenmekten çok perişan halde idi. Böyle bir garip yolculuk gecenin karanlıklarında trenin tıkırtıları ve beş insanın kader bilinmezine doğru yol almaktaydı.
Tren, yolculuğun ikinci günü Ilgın(Konya) istasyonundan hareket etmişti.
Bir süre sonra anne ve baba’nın dalgınlıkları sırasında küçük Özdener kapısı yarı aralık olan vagon’un kapısından, hareket halindeki trenden dışarı doğru çekildi ve uçtu.
Anne ve baba gözlerine inanamadılar.
Baba vagon kapısını açtı ve geriye baktı, tren hızla yol alıyordu.
Baba treni durdurabilmek için en öndeki lokomotife işaretler yaptı.
Kırmızı giysiler salladı ama makinist onu göremedi.
HIZIR MI?
Tarlasında çalışmakta olan bir köylü, Geçen trenin vagon’undan bir şeyin düştüğünü gördü. Dikkatlice baktığında bir çocuk olduğunu anladı ve yanına koştu.
Hemen çocuğun yaşayıp yaşamadığını kontrol etti. Yaşıyordu.
Motorunun sepetine dikkatlice yerleştirdi çocuğu. Hızla köyüne götürdü. Kırık çıkıktan anlayan annesine gösterdi.
Köylü kadının muayenesi sonucu çocuğa mucize eseri hiçbir şey olmadığı, sağlam olduğu anlaşıldı.
Köylü tekrar motorunun sepetine koyduğu çocuğu gelip ararlar düşüncesiyle tren yoluna doğru götürdü.
Osman Güleryüz o esnada motorlu adamı gördü. Lokomotifi durdurdu, çocuğunu sordu.
Köylü adam yaptığı her şeyi ona anlattı.
Çocuğunu teslim etti. Osman Güleryüz sevinçten ne yapacağını şaşırdı. Adamın boynuna sarıldı.
Minnet dolu gözlerle baktı ona.
Kadınhanı savcısı, annesini bu denli koruyan ve Karkamış’a gitmek istemediğini İzmir’e gitmek istediğini söyleyen küçük Özdener karşısında küçük dilini yuttu. Aile serbest bırakıldı ve o tarihten sonra TCDD çalışanlarının tayin süreçleri içinde kara vagonda seyahatleri yasaklandı.
İKİNCİ GARİP HİKAYE
Zaman çok hızlı geçmiştir. Özdener çok sevdiği babasının hatırı için mühendis olmuş, Yaşı kırklara varmıştır. Şimdi iki oğlu vardır artık.
Çok büyük bir şirketin Üretim müdürüdür ve yine mühendis olan eşi ile birlikte aynı fabrikada çalışmakta ailesi için elbette babasından çok daha ileride elde ettiği refah seviyesinde ailesine bakabilmektedir.
Çalıştığı fabrikanın lojmanında oturmaktadır. Akşam iş çıkışı herkes evine gittiğinde fabrika güvenlik elemanından başka kimse kalmadığından üç köy arasında olan fabrikada in cin top koşturmakta ve iç sıkıntısı başlamaktadır.
TARİH 6 MAYIS 1991 (HIZIR-İLYAS)
Eşiyle birlikte bir akşamüzeri fabrika’nın bahçesinde zaman geçirirlerken, eşi yerden topladığı küçük çakıl taşlarıyla yere dikdörtgen biçimli, fabrika benzeri bir şekil oluşturur.
Ve o akşam üzerinin içten dileği, her ikisi için de gelecekte kendi işyerlerinin hayali ve şekli oluşur.
İçlerinde salt inanç, saflık ve başka insanların da yararına olacak güzel bir düşünce filizi oluşmuş ve bu düşünce çok sade olarak kozmos’a yayılmıştır güçlü bir şekilde.
O akşam üzeri genelde insanlara yeşil elbise ile görünen zaman yolcusu onlara hiç görünmemiştir aslında.
Her ikisi de bu düşünceye öylesine bağlanmışlardır ki, çocuklarıyla birlikte neşeli ve enerjisi yüksek bir akşam geçirirler.
***
"Kehf suresi okunduğunda görülecektir ki Musa Peygamber ile yapmış olduğu kısa seyahat, onun gelecekte gördüğü bir takım olayları geçmişe giderek düzenlemesi ve geleceği bu şekilde düzenlemesi gerçeğine dayanmaktadır.
Hızır gelecekten gelen bir zaman yolcusudur.
Gelecekte insanlığın yararına olacak her şeyi görebilmekte ve bunların gerçekleşmesi için çaba sarf etmektedir.
Gelecekten geldiği için geleceği bilmekte, zamanda yolculuk edebildiği için de istediği bir yıla gidip, gelecekte insanlığın zararına olacak şeyleri düzenleyerek olmamalarını sağlamaktadır."
ZAMAN YOLCUSU HIZIR-SERHAT AHMET TAN
***
HIZIR MI?
SINA TEKSTİL LTD ŞTİ, O dileğin Zaman Yolcusuna verildiği tarihten üç yıl sonra, İzmir'de kurulmuş, bugün ikinci nesile devir edilmek üzere kurucularını emekli etmiştir.
SINA TEKSTİL LTD ŞTİ, kuruluşunun 18. yılında, 6500m2 arazi üzerinde 3000m2 kapalı alanda, 100 Çalışanı ile kendi içinde ve 10 adet dışta kendisi için çalışan fason atölye ile spor dış giyim üretimi yaparak Euro Bölgesine ihraç etmektedir.
www.sinatextile.com
Özdener GÜLERYÜZ
31.10.2011
Son Güncelleme Tarihi: 05 Kasım 2011 13:11