Marsyas efsanesi

30 Aralık 2011 11:24 / 2940 kez okundu!

 


Hititlerden Aka-İyon, Frig, Kimmer, Pers, Roma, Bizans ve Türklere kadar birçok Anadolu uygarlığından izler taşıyan Dinar, (Kelenia- Apamenia), tarihte ilk müzik yarışmasının yapıldığı yer olarak kabul edilir.

Dinar ve civarında bulunan, Geç Helenistik döneme tarihlenen çok sayıda sikke üzerinde, flüt çalan bir adam resmedilmiş olması da buna kanıt olarak gösterilmiştir.

Bulunan sikkelerin üzerindeki resmin ise mitolojide üstün müzik yeteneğiyle tanrıları hayran bırakan ve onlarla yarışacak kadar güzel flüt çalabilen çoban Marsyas olduğu biliniyor.

Dinarda her yıl düzenlenen ‘’Marsyas Kültür, Sanat ve Müzik Festivali’’ Antik çağın bu mitsel anıyı ve müzik geleneğini sürdürmeyi amaçlıyor.

Efsanenin detayları, kimi kaynaklarda farklılık gösterse de genel kanı, Dinar sınırları içerisinde yer alan ve Büyük Menderes (Maiandros) nehrinin kaynaklarından birini oluşturan Su Çıkan Mevkii’nin (Apameia’nın), Marsyas ve Apollon arasındaki yarışmanın gerçekleştiği ve sonrasında Marsyas’ın derisinin yüzüldüğü yer olduğu yönündedir.

Genel kabul görmüş hikayeye göre, kırların, çobanların, sürülerin tanrısı, koruyucusu olan Tanrı Pan bir gün Büyük Menderes nehrinin kaynağında, Eldere gölünde bir su perisini çırılçıplak yıkanırken görür. Ona sarılmak ister. Kız kaçar, Pan kovalar. Peri gölden yardım dilendiğinde, kıza acıyan göl, onu kuru bir kamışa döndürür. Pan kamışlardan değişik uzunluklarda parça kesip onları balmumu ile birbirine birleştirir. Böylece Eldere gölündeki sazlardan ilk flütü icat etmiş olur.

Onu her çaldığında peri kızı ile dudak dudağa öpüştüğü, flütün sesinin de onun sesi olduğu sanrısına kapılıp gider.

Marsyas ise, Frigya’nın Kelenai (Dinar) kentinde doğan, gençliğinde Frig tanrısı Pan için ilahiler yazmış, besteler yapmış Frigya’nın seslerine can vermiş, her geçen gün müziğe daha bir tutkuyla bağlanmış bir çobandır aslında.

Sonraları Pan’ın yedi kamışı birbirine bitiştirerek oluşturduğu flüt yerine, bir kamışa yedi delik açarak, kendi çaldığı Pan flütü icat eder. İşte bu flüt Marsyas’ı kısa süre içinde, ünü yörede her yere yayılan bir müzisyene döndürür.

Öyle ki bu ün, güzel sanatların ve müziğin tanrısı Apollon’a kadar ulaşır. Bunu bir meydan okuma olarak algılayan Tanrı Apollon, Marsyas’ı halkın ve su perilerinden oluşan hakemlerin huzurunda bir yarışmaya davet eder. Sadece ikisi arasında yapılacak olan bu yarışma sonucunda ise, kazanan taraf diğerine dilediği cezayı verebilecektir.

Frig Kralı Midas’ın başkanlığında üç kişilik hakem heyeti ve halkın önünde yarışma başlar.

Önce Apollon lir’i ile tanrısal ezgileri olan, kusursuz bir müzik ziyafeti sunar. Sıra kendisine geldiğinde, Marsyas flütü ile tanrıların karşısına dikilir ve ezgileriyle, Tanrı Apollon’un lirinden aşağı kalmadığını ispat eder. Ve dinleyenleri büyüler. Midas, oyunu Marsyas’a verirken, su perileri Tanrı Apollon’dan korktukları için oylarını Apollon lehine kullanırlar. Ve yarışmanın sonucu berabere ilen edilir. Çünkü başkanın oyu iki oy gücündedir.

Apollon’un bir ölümlü ile berabere sayılması düpedüz hakarettir müziğin tanrısı için. Hırsla lirini ters çevirip aynı melodiyi çalmaya başlar ve aynını yapması konusunda Marsyas’a meydan okur. Flütü tersten çalamayacak olan Marsyas böylece yenilmiş olur. Yarışmanın kazananı Apollon anlaşmaya göre Marsyas’a çok ağır bir ceza verir. Derisini yüzdürüp onu Su Çıkan'da bir köknar ağacına astırır.

Derler ki, ‘’Marsyas’ın ölümüne ağlayan doğa, Su Çıkan kayalıklarını oluşturmuştur.’’ Tıpkı Marsyas gibi Midas da Apollon’un gazabından kurtulamayacaktır.

Apollon kulaklarının iyi duymadığını, insan kulağını hak etmediği gerekçesiyle Midas’a lanetini savurur: ‘’O kulakların eşekkulağı gibi uzasın, kıllarla dolsun!’’ Apollon’un laneti kısa sürede kendini göstermeye başlar. Midas o günden sonra ayıbını Frigce’de ‘’Kasket’’ denen şapkanın altında saklamak zorunda kalır.

Apollon’un, Marsyas’a uyguladığı ceza tüm tanrıları bile şaşırtır. Güzelim su perilerinin ağlamaları Marsyas’ın çığlıklarına karışır. Su perilerinin gözyaşları sel gibi akarak dere olup Marsyas adını alır. Marsyas çayı çok sonraları adını Çine çayına bırakacaktır.

Derler ki; Apollon pişman olmuş, utanmış yaptığından ve kırıp atmış lir’ini.

Ama ne fayda, akıyor Çine çayı hala, duyurarak iniltilerini, yayıyor etrafa Apollon’un zalimliğini, öğretiyor tüm dünyaya her bir Tanrının ne kadar adaletsiz olabileceğini.

Görebiliriz hala Hierapolis tiyatrosundaki kabartmalarda Marsyas’ın çektiklerini, ayrıca, Roma lahtinde, Louvre’da, bu yürekleri kabartan acımazsızlığın büyük resmini.

Aydın’dan yola çıkıp Muğla’ya giderken heyecan içinde kıvrım kıvrım yol kenarında akar Marsyas çayı, ince ince. O vakit fark edersiniz toprağın verimsizliğini hayretle, bereketli topraklara rağmen çevresinde yanmış gibi görünen yuvarlak kayaları birbiri üstünde.

Marsyas gelir gözler önüne, işkencede. Acımak gelmez içinizden bu talihsize, sadece iki çift gözyaşı dökersiniz siz de.

Bir de arabanızı kenara çekip dua edersiniz belki de; hiçbir talihsiz böyle ceza görmesin diye.


Özdener GÜLERYÜZ

30.12.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.