KÜLLERÝNDEN DOÐAN CENNET: SMYRNA

09 Eylül 2018 09:51 / 1280 kez okundu!

 

 

Gerçek bir Ýzmirli'nin en gururlandýðý ve mutlu olduðu gün hangisidir bileniniz var mý?

Size, Ýngiliz yazar ve gazeteci, Giles Milton’un orijinal adý ‘’Paradise Lost-Smyrna 1922’’ olan, Türkçe adýyla, ‘’Kayýp Cennet Smyrna 1922’’ isimli kitabýndan okuduðum ve býrakýn bir Ýzmirliyi, bir yabancýnýn gözünde bile o mutlu gün hangisidir, biraz anlatayým izninizle.

 

****

 

KÜLLERÝNDEN DOÐAN CENNET: SMYRNA

 

Gerçek bir Ýzmirli'nin en gururlandýðý ve mutlu olduðu gün hangisidir bileniniz var mý?

Size, Ýngiliz yazar ve gazeteci, Giles Milton’un orijinal adý ‘’Paradise Lost-Smyrna 1922’’ olan, Türkçe adýyla, ‘’Kayýp Cennet Smyrna 1922’’ isimli kitabýndan okuduðum ve býrakýn bir Ýzmirliyi, bir yabancýnýn gözünde bile o mutlu gün hangisidir, biraz anlatayým izninizle.

kayýp cennet 1922.jpg

giles milton.jpg

‘’Türk Süvarilerinin at üzerinde rýhtým boyunca yürüyüþü görülmesi gereken bir gösteriydi. Biniciler eyerlerinin üzerinde dimdik oturmuþlardý. Palalarý, açýkta güneþin altýnda pýrýl pýrýl parlýyordu. Baþlarýnda ay ve yýldýzla iþlenmiþ siyah Çerkez fesleri vardý. Ýlerledikçe ‘’KORKMA! KORKMA!’’ diye baðýrýyorlardý.’’

Bu satýrlarý okuyan bir Türk insanýnýn, az çok Ýzmir’in kurtuluþ savaþý sonunda, Türk ordusunun Ýzmir’e giriþini en azýndan her 9 Eylül’de tekrarlanýþýný ve Türk Süvarisinin Ýzmir’e giriþini canlandýrýldýðý sahneleri gören kim olursa olsun, bu günün 9 Eylül 1922 olduðunu bilir ve anlar mutlaka.

Diyor ki Milton; ‘’Gün boyunca Smyrna nefesini tuttu. Türk topraklarýnda, Ýngiltere ve diðer batýlý güçlerin askeri ve politikYönden desteklediði Yunanistan’la üç yýl süren vahþi bir savaþýn sonunda, Türk süvarileri, zaferle þehre giriyordu.’’

O zamanlar, Ýzmir’deki Yunan nüfusu Atina'dakinin iki katýydý.

Bizans’a dayalý köklerden kalanlar þehrin dört bir yanýna yayýlmýþtý.

Mumla aydýnlanan kiliselerde Ortodoks papazlar ikinci yüzyýlda burada þehit olan St. Polycarp’ýn ruhu için aðýtlar yakardý.

Daha o zaman bile Smyrna’nýn eksiksiz bir Hristiyan soy aðacý vardý.

Kutsal St. John tarafýndan Küçük Asya’nýn yedi kilisesinden biri olarak adlandýrýlmýþtý.

1922 ‘de þehrin Hristiyan nüfusunu oluþturanlar arasýnda Yunanlýlar, Ermeniler, Levantenler, Avrupalýlar ve Amerikalýlar vardý.

Buna raðmen Türk ordusuna hiç direniþ olmamýþtý. Smyrna uzun zamandýr bir ‘’TOLERANS’’ simgesiydi. Benzer görüþte ve yaþamlarý birbirine geçmiþ farklý milliyetlerden halklara ev sahipliði yapmýþtý.

Smyrna’da yaþayan Amerikalýlar buranýn adýný ‘’CENNET’’ koymuþlardý. Bu þaþýlacak bir durum deðildi; burada hayat önyargýdan uzaktý.Amerikalýlarýn ülkelerinin her tarafýnda hissedilen yobazlýktan kaçmak için bir Müslüman þehrine gelmek zorunda olmalarý birçok kiþi tarafýndan ironik bulunuyordu.

O gün öðleye doðru, nüfus rahat bir nefes aldý. Felaket tahminlerinin yanlýþ olduðu açýktý. Smyrna kurtulmuþtu. Büyük Levanten hanedanlarýnýn malikanelerinin bulunduðu sakin bir varoþ olan Bornova’da (Bournobat) yaþayan çoðu insan, panik duygusunun baþýndan beri büyütüldüðünü düþünüyordu.,

þerafettin yzb..jpg

Milton kitabýnda, bu Levantenlerden Hortense Wood’un o sabahýn büyük bölümünü oturma odasýnýn penceresinden Süvarilere bakarak geçirdiðini, Öðleden sonra ise, tehlikenin geçtiðini anladýðýnda günlüðüne tam olarak þu notu düþtüðünü yazýyor:

‘’Mükemmel disiplin ve mükemmel sükunet... Bir kurþun bile atýlmadý. Yunan idaresinden Türk idaresine geçiþ tüm beklentilerin ve endiþelerin aksine tam bir sakinlik içinde gerçekleþti...’’

YUNANLILARIN MEZALÝMÝ: SMYRNA YANIYOR

Bu deðerlendirmeleri izleyen iki hafta içinde ise yaþananlar, 20. yüzyýlýn en trajik dramlarýndan biri olarak tarihe geçmeli. Farklý milletlerden erkek, kadýn ve çocuklarýn oluþturduðu masum siviller dünyanýn hiç görmediði boyutta bir insanlýk dramý ile karþý karþýya

kaldý. Þehrin tüm nüfusu yanlýþ bir politikanýn kurbaný oldu.

Amerikan Konsolosu George Horton öyle dehþet sahnelerine tanýk oldu ki; o görüntüleri ölene kadar unutamayacaktý.

‘’Smyrna’dan bana geriye kalan, insan ýrkýna mensup olduðum için duyduðum utançtýr’’ diye yazacaktý..

New York Times baþlýðý kýsa ve özdü. ‘’Smyrna yeryüzünden silindi’’ diyordu. Abartý deðil, sadece durum bildirir bir baþlýktý.

Smyrna’nýn yok ediliþinden sonra oluþan daha da büyük krizi hiç kimse önleyemedi. Neredeyse iki milyon kiþi kendilerini öyle bir destansý felaketin ortasýnda buldular ki; bu felaketin þok dalgalarý Avrupa ve Amerika’ya kadar ulaþtý. Ve iki hükümetin düþmesine neden oldu. Aileler atalarýnýn yaþadýðý evlerden zorla çýkarýlýrken Küçük Asya’daki 2000 yýllýk Hristiyan uygarlýðý ani bir sona yaklaþýyordu. Atatürk’ün modern Türkiye Cumhuriyeti canlý ve yeni bir ülke olarak Smyrna’nýn küllerinden doðuyordu..

1922 Eylülünün olaylarý hýzla tarih sayfalarý arasýndaki yerini aldý.

Ama hepsi doksanlý yaþlarda olan bir avuç insan bugün de Smyrna’nýn yok oluþunu hala her gün hatýrlamaya devam ediyor.

Atatürk.jpg

SMYRNA NIN ÝMBATI, KIYILAR VE FRENK CADDESÝ

Brussalis ailesi ticaretle uðraþan zengin bir aileydi. Bürolarý Smyrna’nýn merkezindeydi. Öðleden sonralarý meþhur batý rüzgarý imbat denizden esmeye baþladýðýnda Petros’un babasý ve annesi en iyi giysilerini giyer ve Ege kýyýsýndaki akþam gezintilerine katýlýrlardý.

Kýyýda yükselen bankalar ve kulüp binalarý Smyna’nýn zenginliðini Kanýtlardý. Sporting Club, Grand Kraemer Palas Oteli ve Smyrna Tiyatrosu öyle büyük yapýlardý ki beyaz duvarlarýna güneþ vurduðunda denizde birkaç mil açýktan görülebilirlerdi.

Bütün bu zenginliðin içinde yoðun bir insan hareketliliði vardý. Çýðýrtkanlar ve sokak satýcýlarý bir buçuk kilometre uzunluðundaki Rýhtýmda mallarýný satmak için dolaþtýrýyorlardý. Su satýcýlarý bakýr kaplarýný týngýrdatýyor, hocalar bir iki kuruþ kazanabilmek umuduyla dua fýsýldýyorlardý.

Genelde Ýtalyan olan yoksul avukat katipleri de indirimli fiattan yabancý dil dersleri vermeyi öneriyorlardý.

Her zaman canlý olan barlar, ufak restoranlar ve kafelerin gölge bahçeleri rýhtým boyunca sýralanmýþtý. Ermeni pastanesinden kavrulmuþ zencefil kokusu gelirdi. Türk kahvelerinden ise nargileden dökülen elma dumaný... Kahve ve zeytin, nane ve Konyak…

Her koku fark ediliyor, üç düzineden fazla mutfak kültürünün varlýðýný kanýtlýyordu.

Frenk Caddesi, Avrupa bölgesinin ortasýndan geçen ana caddeydi.

Motorlu arabanýn geliþiminden çok önce yapýldýðý için, insan trafiðine bile izin vermeyecek kadar dardý. Kalabalýða, sýcaða, gürültüye ve eþek ve develerle çarpýþmalara raðmen þehrin alýþveriþ için en gözde caddesiydi.

Ýþte deðerli Ýzmirliler, küllerinden doðan modern Türkiye Cumhuriyeti’nin Smyrnasý, Türk ordusunca bir kurþun dahi sýkýlmadan geriye alýndý ama, Giles Milton’un muhteþem anlatýmýnda gerçek yerini bulan o kýyýlar, Yunanlýlarýn Ýzmir’i terk ederken yakýp yýkmadan önce böylesine güzel bir yerdi...

Sadece bu durum bile günümüzde süren Türk ve Yunan anlaþmazlýðýnýn -her ne kadar içimize sindirmeye çalýþsak da- nerelere dayandýðýnýn anlaþýlmasý için yeterlidir sanýrým.

 

Özdener GÜLERYÜZ

08.09.2018

 

Kaynakça: Paradise Lost- Smyrna 1922(Giles Milton)

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.