TÜRKÝYE’DE ANAYASAL HAREKETLER VE OLUÞUM SÜREÇLERÝ

02 Temmuz 2011 15:23 / 2449 kez okundu!

 


Türkiye anayasacýlýk tarihine bakýldýðýnda ilk fark edilen sorun anayasalarýn genellikle çok önemli ve hayati deðiþiklikler sonrasý yapýlabildiði gerçeðidir. Osmanlý-Türk siyasal tarihinde yeni anayasalar ancak Osmanlý’nýn çöküþü, Cumhuriyet’in ilaný veya askeri darbeler gibi önemli olaylar sonrasý hazýrlanmýþtýr. Bu anlamda günümüzde düþünülen yeni ve sivil anayasa hazýrlanmasý süreci bir ilk niteliði taþýmaktadýr ve Türkiye demokrasisinin kökleþmesi açýsýndan ümit vadeden bir durumdur.

-------------------------------------------------------------------------------------

ÖZET: Bugün dünyada laik ve demokratik bir düzene sahip olan tek Müslüman nüfusu yoðun ülke konumundaki Türkiye Cumhuriyeti’nin elbette ki bu seviyeye gelmiþ olmasýndaki en önemli unsurlardan birisi de Anadolu’da anayasacýlýk geleneði ve anayasacý akýmlarýn henüz Osmanlý döneminde 19. yüzyýlda ortaya çýkmýþ olmasýdýr. 1876 Kanun-i Esasi ile baþlayan Osmanlý-Türk anayasacýlýk geleneði 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarý ile devam etmiþ, demokratik düzen 27 Mayýs 1960 ve 12 Eylül 1980’de iki defa ciddi þekilde sekteye uðrasa da, Türkiye’de 21. yüzyýl baþlarýnda daha demokratik ve özgürlükçü bir anayasa talepleri yüksek sesle ifade edilir olmuþtur. Gelinen bu noktayý iyi anlayabilmek için Türkiye’deki anayasal hareketleri ve oluþum süreçlerini iyi bilmek gerekmektedir.

Anahtar kelimeler: Türkiye’de anayasal süreç, Türk anayasalarý, Kanun-i Esasi, 1921 anayasasý, 1924 anayasasý, 1961 anayasasý, 1982 anayasasý, Sivil anayasa tartýþmalarý.

Giriþ

Anayasa “bir devletin yönetim biçimini belirten, yasama, yürütme, yargýlama güçlerinin nasýl kullanýlacaðýný gösteren ve bireylerin devlet iktidarý karþýsýndaki özgürlüklerini düzenleyen temel belge” anlamýnda kullanýlmaktadýr (TDK Online Sözlük, www.tdksozluk.com). Bir devletin anayasasýnýn yapýmý ve anayasal özellikleri o ülkedeki rejimin nitelikleri açýsýndan büyük önem taþýmaktadýr. Andrea Bonime-Blanc’ýn sözleriyle “anayasa yapýmý, geçiþ dönemindeki siyasal faaliyetlerin hem en çeþitli, hem de en yoðun biçimidir. Bu süreçte siyasal manevralar, pazarlýklar ve müzakereler gerçekleþir; gruplar ve liderler arasýnda siyasal tavýrlar, uzlaþmalar ve anlaþmazlýklar ön plana çýkar. Anayasa yapýcýlarýnýn bu sorunlarý nasýl çözdükleri, bize geçiþ süreci ve onun yol açtýðý rejim hakkýnda çok önemli þeyler öðretebilir. Gerek sürecin, gerek onun sonucunun genel niteliði, yani rejimin istikrar ya da istikrarsýz potansiyeline iliþkin ipuçlarý verebilir” (Blanc, 1987: 13, Akt: Özbudun, 2006). Demokratik açýdan geliþmiþ Batýlý ülkelerin tarihleri incelendiðinde bu ülkelerde anayasal süreçlerin çok daha erken bir dönemde ortaya çýktýðýný görmekteyiz.[1] Osmanlý-Türk siyasal geleneðinde ise anayasacýlýk hareketleri ancak 19. yüzyýlda imparatorluðun zayýflama ve çöküþ sürecine girmesi ve dýþarýdan yapýlan dayatmalarla mümkün olabilmiþtir. Bu çalýþmada Osmanlý-Türk siyasal tarihindeki etkili olmuþ anayasal hareketler ve bu hareketlerin oluþum süreçleri incelenecek ve bu bilgiler ýþýðýnda 21. yüzyýl baþlarýnda ülke gündeminde önemli yer iþgal eden yeni ve sivil anayasa tartýþmalarýna deðinilecektir.

Anayasacýlýðýn Doðuþu

Türkiye’de anayasal süreç ve anayasacýlýk, Ýmparatorluðun Batý karþýsýnda önce duraklamasý, sonra da gerilemesi neticesinde devleti kurtarmak adýna reform ve Batýlýlaþma hareketlerinin baþlamasýyla gündeme gelmiþtir. Bu hareketlerin arkasýnda Batý tipi eðitim almýþ Osmanlý bürokrat ve aydýnlarý vardýr. Bu kiþilerin ortaya çýkmasýnda 18. yüzyýldan beri yurtdýþýna gönderilen öðrencilerin büyük rolü vardýr. Türkiye’de anayasal sürecin baþlangýcý olarak 1808 tarihinde ilan edilen Sened-i Ýttifak kabul edilmektedir (Gözler, 2008: 161). II. Mahmut döneminde, Sadrazam Alemdar Mustafa Paþa tarafýndan hazýrlanan Sened-i Ýttifak, Rumeli ve Anadolu ayanlarý ile Osmanlý Devleti arasýnda 29 Eylül 1808’de imzalanmýþtýr (Gözler, 2008: 162). Osmanlý’da Sened-i Ýttifak ile Türk tarihinde ilk defa devlet iktidarý sýnýrlandýrýldýðýndan (bu yönüyle Sened-i Ýttifak’ý Magna Carta’ya benzetenler vardýr), bu belge Türk tarihinde ilk "anayasal belge" kabul edilmektedir (Tanör, 2009: 41). Uygulamada ise Sened-i Ýttifak’ýn fazla bir geçerliliði olmamýþ ve Alemdar Mustafa Paþa’nýn öldürülmesi sonrasý Padiþah II. Mahmut yeniden güçlü merkezi otoriteyi tesis etmiþtir (Tanör, 2009: 49).

Batýlýlaþma çabalarýnýn devamýnda, Amerikan ve Fransýz Devrimleri sonrasý 18. Yüzyýlda Batý’da ortaya çýkan anayasacýlýk akýmlarýnýn da etkisiyle Sultan Abdülmecit döneminde 3 Kasým 1839 tarihinde Sadrazam Mustafa Reþit Paþa tarafýndan hazýrlanan Tanzimat Fermaný ilan edilmiþtir (Tanör, 2009: 75). Bu ferman ile padiþah, fermanda ilan edilen ilkelere ve konulacak kanunlara uyacaðýna yemin etmiþtir. Tanzimat Fermaný, Türk tarihinde anayasacýlýðýn ilk somut adýmý kabul edilebilir. Gülhane Parký’nda okunmasý nedeniyle Gülhane Hatt-ý Hümayunu da denir. Ferman ile devlet tüm vatandaþlar için can ve mal güvenliði taahhüt etti, yargýlanma olmadan idam kaldýrýldý, vergide adaleti saðlama yolunda adýmlar atýldý, erkeklere dört yýl zorunlu askerlik getirildi, rüþveti önlemek için bazý tedbirler alýndý ve özel mülkiyet hakký kabul edildi (Gözler, 2008: 163-164). Bu anlamda birçoklarýna göre Tanzimat Fermaný, tebaa-devlet iliþkileri ile kamu gücünün kullanýlmasýna iliþkin kurallar getiren, kendini sýnýrlama örneði veren ve bu nedenle de geri alýnýncaya kadar hukuken baðlayýcý modern bir anayasa olmasa bile, anayasal nitelikte deðerli bir berattýr (Tanör, 2009: 92).

Anayasacýlýðýn geliþiminde üçüncü önemli adým Islahat Fermaný (1856) olmuþtu. Tanzimat’ýn devamý niteliðindeki Islahat Fermaný ile Osmanlý tebaasý içerisindeki gayrimüslimlere yeni bazý haklar tanýndý (Tanör, 2009: 95). Osmanlýcýlýk ideolojisiyle hazýrlanan ve gayrimüslim tebaayý Avrupalý devletlerin kýþkýrtmalarýna karþý devlete sadýk tutmak için yapýlmýþ bu reform ile; gayrimüslimlere memuriyet hakký tanýndý, din deðiþtirme izni çýkarýldý, Ýslamiyet’ten dönenlere uygulanan idam cezasý kaldýrýldý, vergilendirmede cizye kaldýrýlarak gayrimüslimlere de eþitlik saðlandý ve onlarýn da askeri okullara gitme hakký tanýndý (Gözler, 2008: 164-165).

Tanzimat döneminde yetiþen ve Genç Osmanlýlar olarak bilinen aydýn ve yazarlar, Avrupa’dan etkilenerek meþrutiyet yönetimini (anayasal ve parlamenter monarþi) savunmaya baþladýlar ve meþrutiyeti ilan ettirmek için Sultan Abdülaziz’i tahttan indirerek, yerine II. Abdülhamit’i getirdiler. 1876’da Sadrazam Mithat Paþa’nýn baþkanlýðýndaki Cemiyet-i Mahsusa adýndaki kurulun hazýrladýðý Kanun-i Esasi (Temel Yasa) ilan edilerek meþrutiyete geçildi. Kanun-i Esasi, Türk tarihindeki ilk anayasa olarak kabul edilmektedir. 11 bölüm ile 119 maddeden oluþan Kanun-i Esasi yazýlý ve katý bir anayasadýr (Gözler, 2008: 166). Kanun-i Esasi’nin 113. maddesi gereðince, padiþah olaðanüstü durumlarda anayasayý askýya alabilirdi. Nitekim II. Abdülhamit, 1877 yýlýnda Osmanlý-Rus Savaþý’ný (93 Harbi) bahane ederek anayasayý askýya aldý ve istibdat dönemi baþladý.

Ýlk Anayasa: Kanun-i Esasi

Oluþturulmasýnda 1831 tarihli Belçika ile 1851 tarihli Prusya anayasalarý model alýnan Kanun-i Esasi’yi hazýrlayan kurulda 2 asker, 16 sivil bürokrat (üçü Hýristiyan) ve ulemadan 10 kiþi yer aldý. 23 Aralýk 1876 tarihinde padiþahýn bir yazýsý ile kabul ve ilan edildi. 119 maddeden oluþan anayasanýn ilk beþ maddesi, padiþahýn haklarýný sayan ve tanýmlayan maddelerdi. Osmanlý hükümdarlýðý, halifeliði de koruyarak Osmanlý hanedanýnýn en yaþlý üyesine ait olacaktý. (2., 3. ve 4. maddeler). Padiþahýn kiþiliði dokunulmazdý ve yaptýklarýndan kimseye karþý sorumlu deðildi (5. madde). Bakanlarýn atanmasý ve azledilmesi, para bastýrýlmasý, hutbelerde adýnýn söylenilmesi, yabancý devletlerle antlaþma imzalanmasý, savaþ ve barýþ ilaný, þeriat hükümlerinin uygulanmasýnýn gözetilmesi, yasalar gereðince verilmiþ cezalarýn hafifletilmesi ya da affedilmesi, parlamentoyu toplamak ya da daðýtmak ve temsilci seçimi için gerekli hazýrlýklarý yapmak padiþahýn kutsal haklarýndandý (7. madde). Anayasaya göre Osmanlý Devleti bir monarþi ve üniter bir devletti (Gözler, 2008: 166).

Anayasada ikinci bölüm, Osmanlý vatandaþlarýnýn kamusal haklarýný içeriyordu. 8. madde Osmanlý Devleti’nin uyruðunda bulunan kiþilerin tümüne din ve mezhep ayrýmý olmaksýzýn "Osmanlý" denileceðini, 9. madde Osmanlýlar’ýn tümünün, baþkalarýnýn özgürlüklerine müdahale etmemek koþuluyla kiþisel özgürlüðe sahip olduklarýný belirtiyordu. 11. maddeye göre, devletin resmi dini Ýslam’dý. Ancak kamu düzenine ya da genel ahlaka aykýrý olmadýðý sürece, Osmanlý ülkesinde maruf olan diðer dinlerin icrasý serbestti. Yasa önünde tüm Osmanlýlar'ýn eþit olduðu, kiþilerin, din hakkýnda önyargýya sahip olunmaksýzýn vatana karþý ayný hak ve ödevleri bulunduðu 17. maddede, devlet görevlilerinin devletin resmi dili olan Türkçeyi bilmek zorunluluðu 18. maddede yer alýyordu. Vergiler mükellefin gücüyle oranlý olarak salýnacak (20. madde), özel mülkiyete kamu araçlarý dýþýnda ve yeterli bir tazminat ödenmeden el konulamayacaktý (21 madde). Yasalarýn kararlaþtýrdýðý durumlar dýþýnda, yetkililer meskene zorla giremeyeceklerdi (22. madde). 25. maddeye göre de, yasa gereði olmaksýzýn kimseden vergi, resim ya da baþka bir ad altýnda para alýnmayacaðý karara baðlanýyordu. 26. madde ise iþkence ve eziyetin kesin olarak yasaklandýðýný belirtiyordu (Gözler, 2008: 166-167).

Kanun-i Esasi ile kurulan düzende devletin temel organlarý modern sistematiðe uygun olarak yasama, yürütme ve yargý olarak üçe ayrýlarak düzenlenmiþtir. Buna göre yasama organý Meclis-i Umumi’dir. Meclis-i Umumi, Heyet-i Ayan adlý Senato benzeri Ayanlar Meclisi ve Heyet-i Mebusan adlý Parlamento benzeri Mebusan Meclisi’nden oluþuyordu. Anayasaya göre yürütme organý Padiþah ve Heyet-i Vükela idi. Padiþah devletin baþý iken, Heyet-i Vükela da Bakanlar Kurulu’dur. Yargý organý ise mehakim yani mahkemelerdir (Gözler, 2008: 167-168). Kanun-i Esasi Osmanlý-Türk siyasal modernleþmesi ve anayasacýlýðý açýsýndan oldukça önemli bir ilerlemedir ancak Avrupa’daki gibi saðlýklý iþleyebilecek bir meþruti monarþi düzenini kurduðunu iddia etmek Gözler’e göre imkânsýzdýr zira Padiþah’ýn çok üstün yetkileri bulunmaktadýr (Gözler, 2008: 169).

Anayasayý rafa kaldýran II. Abdülhamid’in istibdadýna karþý Osmanlý aydýn ve bürokratlarýndan oluþan Jön Türkler hareketi, daha sonralarý Ýttihat ve Terakki Cemiyeti (ÝTC) adlý ihtilalci bir gizli örgütlenme meydana getirdi. Birçoðu Avrupa’da eðitim gören bu ihtilalciler, Osmanlý’da Batý tipinde bir meþruti monarþi yönetimini savunuyor ve birçoðu sürgün ve kaçak olarak Avrupa’da yaþýyordu. Ýçerisinde liberal ve sosyalist eðilimli, Rum, Ermeni ve Yahudi kökenli birçok farklý kiþinin bulunduðu ÝTC, 1908 Devrimi ya da II. Meþrutiyet olarak bilinen olayla anayasanýn yürürlüðe sokulup, parlamentonun yeniden toplanmasýný saðladý. 1909 yýlýnda 31 Mart Vakasý’nýn meydana gelmesinden sonra tahttan indirilen II. Abdülhamit’ten sonra 1909 yýlýnda anayasada önemli deðiþiklikler yapýldý. Padiþah’ýn Meclis’i fethetme yetkisi baþta olmak üzere birçok yetkisi kaldýrýldý. Bu deðiþikliklerle 1876 Anayasasý, meþruti bir parlamenter monarþi anayasasý haline geldi. Bu anlamda Gözler’e göre 1909 deðiþiklikleriyle Osmanlý Devleti bir meþruti monarþi haline dönüþmüþtür (Gözler, 2008: 171). Osmanlý Devleti’nin I. Dünya Savaþý’nda yenilmesinden sonra 16 Mart 1920’de Ýstanbul’un iþgal edilmesiyle, Osmanlý Meclis-i Mebusan’ý 18 Mart 1920 son kez toplandý ve çalýþmalarýna ara verdi.

Savaþ Dönemi Anayasasý: 1921 Anayasasý

Damat Ferit Paþa 11 Nisan 1920’de Meclis-i Mebusan’ý feshettirdikten sonra, 23 Nisan 1920’de Mustafa Kemal’in giriþimleriyle ilk Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplandý. Meclis 20 Ocak 1921 tarihinde Teþkilat-ý Esasiye Kanunu’nu (1921 Anayasasý) kabul etti. Olaðanüstü koþullarýn bir ürünü olan 1921 Anayasasý kapsamlý bir anayasa olmaktan uzaktý. Yine de Cumhuriyeti kuran anayasa olarak özel bir önemi vardý. Gözler’e göre anayasanýn üstünlüðünü vurgulamamasý açýsýndan 1921 Anayasasý hayli yumuþak bir anayasa kabul edilmelidir (Gözler, 2008: 176) ancak öte yandan da tam bir kuvvetler birliði (Meclis Hükümeti) kurmasý açýsýndan demokratik açýdan sýnýfta kalmaktadýr (Hakyemez, 2003: 82-83). Ayrýca yeni bir devletten yani Türkiye’den bahsetmesi açýsýndan 1921 Anayasasý Osmanlý’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçiþi simgeler (Tanör, 2009: 253).

23 madde ile bir geçici maddeden oluþan 1921 Anayasasý, diðer anayasalara oranla kýsadýr ve bir çerçeve anayasa niteliðindedir (Tanör, 2009: 253). Anayasa hâkimiyetin kayýtsýz, þartsýz millete ait olduðunu belirtir, yönetim usulünün hakkýn mukadderatýný bizzat ve bilfiil idare etmesine dayanýr. 1921 Anayasasýnýn 1. maddesinde egemenliðin kayýtsýz þartsýz Millete ait olduðu vurgulandýktan sonra, 2. maddede yasama ve yürütme yetkilerinin milletin yegâne ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nde olduðu belirtilerek yasama organýnýn önemine iþaret edilmiþtir. Teþkilat-ý Esasiye Kanunu olarak da bilinen anayasanýn ilk þeklinde devlet baþkanlýðý makamý yoktu. 29 Ekim 1923 gün ve 364 sayýlý Teþkilat kanununun bazý maddelerinin tevzihan tadiline dair bir kanunla Cumhuriyet ilan edildi ve Cumhurbaþkanlýðý makamý kondu. 1921 Anayasasý ile yasama ve yürütmenin TBMM’de toplandýðý bir nevi Meclis Hükümeti kurulmuþtur. Seçimler 2 senede bir yapýlýyordu. Anayasada Meclis Baþkanýna geniþ yetkiler verilmiþti. TBMM Baþkaný Meclis adýna imza atmaya ve Bakanlar Kurulu kararlarýný onaylamaya yetkiliydi. Kuvvetler ayrýlýðý ve benzeri modern anayasal uygulamalarýn yer almadýðý bu anayasa, herþeye raðmen baðýmsýzlýk savaþýnýn bile bir Meclis tarafýndan ve bir anayasa uyarýnca yönetilmesine aracýlýk ettiði için önemlidir (Gözler, 2008: 177-178). Ancak kuvvetler birliði ilkesinin varlýðý (madde 2 ve onu pekiþtiren madde 3) bu anayasayý çaðdaþ bir anayasa niteliðinden uzaklaþtýrmaktadýr (Tanör, 2009: 258). 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilince yeni anayasa çalýþmalarý baþladý.

Cumhuriyet ve 1924 Anayasasý (Teþkilat-ý Esasiye Kanunu)

Yeni Teþkilat-ý Esasiye Kanunu (1924 Anayasasý) 20 Nisan 1924 günü kabul edildi. 1924 Anayasasý, güçler birliði (yasama, yürütme, yargý) bakýmýndan 1921 Anayasasý’na göre daha esnek ve parlamenter rejime yönelik atýlmýþ önemli bir adýmdýr. 1924 Anayasasý, 1961 yýlýna kadar yürürlükte kalmýþtýr. Gözler’e göre 1924 Anayasasý, 1921 Anayasasý’nýn aksine katý bir anayasadýr zira anayasanýn üstünlüðü bunu denetleyebilecek Anayasa Mahkemesi benzeri bir kurum olmamasýna karþýn anayasanýn üstünlüðü vurgulanmýþ, dahasý Meclis’te 2/3 çoðunluk aranarak anayasanýn deðiþtirilmesi zor hale getirilmiþtir (Gözler, 2008: 179).

1924 Anayasasýnýn 3. ve 4. Maddelerinde, egemenliðin kayýtsýz þartsýz Millete ait olduðu ve Türk Milletini ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin temsil edebileceði ve Millet adýna egemenlik hakkýný yalnýzca TBMM’nin kullanacaðý belirtilmiþtir (Hakyemez, 2003: 82). Dolayýsýyla 1924 Anayasasý’nda TBMM devletin en yüce organý olarak belirlenmiþ ve 1925 yýlýnda fiili olarak bir tek parti rejimi benimsenince parlamento tek partinin bir organý haline gelmiþtir. Bu anayasanýn en büyük eksiklikleri yürütme gücünü dengeleyecek kontrol mekanizmalarýnýn olmayýþý ve “devletin dini Ýslam’dýr” gibi çaðdaþ ve laik demokrasiye aykýrý bir maddenin bulunmasýdýr. Ayrýca anayasa hazýrlanýrken Birinci Meclis’te yer alan muhalif vekillerin önemli bir bölümü tasfiye edilmiþ durumdadýr. Ancak yine de anayasa hazýrlanma sürecinde özgür tartýþmalar yapýlmýþtýr. 1924 Anayasasý ile devletin yönetim þekli Cumhuriyet olarak ilan edilmiþ, dilinin Türkçe, baþkentinin Ankara olduðu belirtilmiþ, egemenlik millet adýna TBMM’de olduðu vurgulanmýþtýr. “Devletin dini Ýslam’dýr” ibaresi 1928’de kaldýrýlmýþ, 1937 yýlýnda da laiklik anayasaya girmiþtir. Ancak bu anayasada Avrupa devletlerinin II. Dünya Savaþý sonrasý anayasalarýna ekleyecekleri modern denetleme mekanizmalarý eksik kalmýþ, bu nedenle 1950’lerin sonralarýnda DP iktidarýnda bu anayasaya dayanýlarak otoriter bir dönem yaþanmýþtýr. Gözler’e göre 1924 Anayasasý meclis hükümeti ile parlamenter sistem arasýnda karma bir hükümet sistemi kurmuþtur (Gözler, 2008: 181). 1921 Anayasasý’na göre daha gevþek olmakla beraber sistem yine de Meclis Hükümeti modeline daha yakýndýr. Hakyemez’e göre bu sistem “kuvvetler birliði ve görevler ayrýlýðý” olarak adlandýrýlmalýdýr zira Meclis yasama yetkisini bizzat kendisi kullanýrken, yürütme yetkisini kendi seçtiði Cumhurbaþkaný ve onun belirleyeceði Bakanlar Kurulu aracýlýðýyla kullanmýþ olur (Hakyemez, 2003: 83). 1950’lerde çok partili rejime geçilmesinin ardýndan birçok eksikliði bulunan ve tek parti dönemine uygun 1924 Anayasasý’nýn kullanýlmaya devam etmesi ise Türkiye’de kuvvetler ayrýlýðýnýn olmadýðý bir ortamda 27 Mayýs’ý saðlayan önemli bir gerekçe ve etken olmuþtur.

27 Mayýs ve 1961 Anayasasý

27 Mayýs 1960 tarihinde, Milli Birlik Komitesi adýnda bir grup subay büyükþehirlerde baþlayan öðrenci hareketleri ve kitle gösterileri sonrasýnda yönetime el koydu. Yeni bir anayasa yapýlmasý için Kurucu Meclis kurularak, yeni anayasa bu meclise hazýrlatýldý. Gözler’e göre özgürlükçü bazý düzenlemelerine raðmen 1961 Anayasasý zor deðiþtirilebilen katý bir anayasa idi (Gözler, 2008: 186). Bir “Baþlangýç” bölümü, 157 madde ve 22 geçici maddeden oluþan 1961 Anayasasý o tarihe kadarki Osmanlý-Türk anayasalarýnýn en uzunudur (Tanör, 2009: 377).

1961 anayasasý ile iki meclisli (TBMM ve Cumhuriyet Senatosu) bir siyasal yapý kurulmuþtur. Anayasanýn hazýrlandýðý Kurucu Meclis’te askerin Milli Birlik Komitesi ve Senato vasýtasýyla belli bir aðýrlýðý olmasýna karþýn, Temsilciler Meclisi sivil politikacýlardan ve bilim adamlarýndan oluþmuþtur. Ayrýca çeþitli sivil toplum kuruluþlarý, barolar ve ticaret-sanayi odalarýnýn temsilcileri de bu mecliste yer almýþtýr. Bu anayasa hayli demokratik bir þekilde hazýrlanmasýna ve böyle bir yapýda olmasýna karþýn, ciddi bir sorun kapatýlan Demokrat Parti temsilcisi kimsenin bu anayasanýn hazýrlanma sürecine dâhil edilmemiþ olmasýdýr.

1961 Anayasasý geniþletilmiþ özgürlükler ve sosyal haklarýn yaný sýra güçlü de bir kontrol ve dengeleme sistemi (checks and balances) getirmiþ; Anayasa Mahkemesi, Milli Güvenlik Kurulu, Devlet Planlama Teþkilatý gibi kurumlarý oluþturmuþ, idari mahkemeleri güçlendirmiþ, yargýnýn baðýmsýzlýðýný güvence altýna almýþ ve üniversitelerle bazý kamu kurumlarýna özerklik imkâný tanýmýþtýr. 1961 Anayasasý bireysel özgürlükler ve sosyal haklar alanýnda oldukça iddialý ve ileri bir konumda olmasýna karþýn, nispi seçim sistemiyle birleþince devletin yönetimini zor kýlýyordu. 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoylamasý yapýldý ve oylama sonucunda % 61,7 ile 1961 Anayasasý kabul edildi (Referandumlar.com).

1961 Anayasasý’nýn saðladýðý özgürlük ortamýnda öðrenci hareketleri ve sol örgütlenmeler dünyada esen rüzgârlara benzer þekilde Türkiye’de de hýzla güçlendi. 12 Mart muhtýrasý sonrasý kurulan teknokrat hükümetinde 1971 ve 1973 anayasal deðiþiklikleriyle ülke için lüks bulunan 1961 Anayasasý büyük ölçüde tahrifata uðratýldý. Yapýlan deðiþikliklerle temel hak ve özgürlükler kýsýtlanmýþ, mahkemelerin denetleme yetkileri sýnýrlandýrýlmýþ, yürütme yeniden güçlendirilmiþ (kanun hükmünde kararname yetkisi) ve askerin kurumsal özerkliði Sayýþtay ve Danýþtay denetim alanýndan çýkartýlarak arttýrýlmýþtýr (Gözler, 2008: 189).

12 Eylül, 1982 Anayasasý ve Sonrasýnda Yapýlan Anayasal Reformlar

12 Mart muhtýrasýnýn beklenen sonuçlarý vermemesinden dolayý 12 Eylül 1980 yýlýnda ordu yönetime bu kez tam anlamýyla el koydu. 29 Haziran 1981’de çýkarýlan kanunla bir anayasa yapmak için “Kurucu Meclis” oluþturuldu. Milli Güvenlik Konseyi ve Danýþma Meclisi’nden oluþan bu meclis, hazýrladýðý anayasayý 7 Kasým 1982 yýlýnda halkoyuna sundu. % 91.37 ile anayasa kabul edildi ve yayýmlandý. Anayasanýn bu denli destek bulmasýnda; (1) siyasal þiddet olaylarýna duyulan tepki, (2) anayasanýn reddedilmesi durumunda ordunun yönetimde kalabileceði ve sivil yönetime geçilemeyebileceði ihtimali, (3) oylamadaki anti-demokratik unsurlar ve (4) medyanýn anayasa lehindeki yaygýn propagandasý etkili olmuþtur. 1961 Anayasasý’na benzer þekilde 1982 Anayasasý da darbe sonrasý oluþturulmuþtu. Ancak 1982 Anayasasý 1961 Anayasasý gibi bazý siyasal partilerin (CHP ve CKMP) yer aldýðý bir Kurucu Meclis deðil, tamamen asker güdümünde bir Meclis oluþturmuþtu (Gözler, 2008: 191-192).

1982 Anayasasý’nýn temel özellikleri; sýnýrlandýrýlmýþ temel hak ve özgürlükler, sosyal haklarýn kýsýtlanmasý, yargýnýn denetleme etkisinin sýnýrlandýrýlmasý, idari özerkliðin kaldýrýlmasý, güçlenen Cumhurbaþkanlýðý makamý (Kenan Evren için tasarlanmýþtý) ve güçlendirilmiþ bir Milli Güvenlik Kurulu’dur. 1982 Anayasasý ile yeniden tek meclisli sisteme dönülmüþ, askeri çeþitli yollarla (MGK) siyaset üzerindeki etkisini korumak istemiþti. Bunda ülkeyi iç savaþa götüren sivil siyasete duyulan tepkinin de etkisi büyüktü. Gözler’e göre 1982 Anayasasý devletin temel kuruluþunu ve temel haklarý ana hatlarýyla düzenleyen bir çerçeve anayasa deðil, herþeyi ayrýntýsýna kadar düzenlemek isteyen bir düzenleyici anayasadýr ve bu nedenle kazuistik (detaycý) yöntem ile hazýrlanmýþtýr (Gözler, 2008: 192). Oldukça anti-demokratik kabul edilen 1982 Anayasasý, 1983 yýlýnda sivil siyasete dönülmesiyle yavaþ yavaþ deðiþtirilmeye baþlanmýþtýr.

ANAP iktidarý döneminde yapýlan deðiþikler; 18 Mayýs 1987 tarihinde alýnan kararla oy verme yaþýnýn 21’den 20’ye indirilmesi, TBBM üye sayýsýnýn 400’den 450’ye çýkarýlmasý, eski siyasetçilerin yasaklarý konusunda referanduma gidilmesi ve en önemlisi anayasanýn deðiþtirilebilmesi konusunda daha esnek uygulamalarýn kararlaþtýrýlmasýdýr. Buna göre bir anayasa deðiþikliði önerisi beþte üçten fazla ancak üçte ikiden az oy aldýðý takdirde, Cumhurbaþkaný tarafýndan da geri iade edilmediyse, halk oylamasýyla karara baðlanacaktý. Böylelikle anayasal deðiþikliklerin önü bir nebze de olsa açýlýyordu. Ayrýca 6 Eylül 1987 tarihinde yapýlan referandumda % 50,1 gibi kýl payý bir farkla siyasal yasaklý liderlere siyasete dönüþ yolu açýlýyordu.

DYP-SHP koalisyonu döneminde birçok anayasal deðiþiklik yapýldý. Bu deðiþikliklerle; sendikalarýn, derneklerin, vakýflarýn, kooperatiflerin ve kamu kurumu niteliðindeki meslek kuruluþlarýnýn siyasi faaliyetlerde bulunma ve siyasi partilerle iþbirliðine girme yasaklarý kaldýrýldý, oy verme yaþý 18’e indirildi, TBMM üye sayýsý 450’den 550’ye çýkarýldý, yurtdýþýnda yaþayan Türk vatandaþlarýna oy verme hakký tanýndý, Yüksek Öðretim Kurumlarý öðretim üyeleri ve öðrencilerine siyasal partilere üye olma hakký tanýndý, siyasal partilere üye olma yaþý 18’e indirildi, siyasal partilere kadýn ve gençlik kollarý, vakýflar ve yurt dýþýnda örgütler kurma hakký tanýndý, derneklerin ve kamu kurumu niteliðindeki meslek kuruluþlarýnýn faaliyetlerinin idari bir kararla durdurulmasý zorlaþtýrýldý, milletvekilliðinin kaybýna iliþkin koþullar sýnýrlandýrýldý ve parti deðiþikliði milletvekilliðinin düþme sebebi olmaktan çýkarýldý.

1982 anayasasýnýn deðiþme süreci 1999, 2001, 2002 ve 2004 anayasal deðiþiklikleriyle devam etti. 1999’da yapýlan deðiþikliklerle DGM’lerin kendi yargý çevrelerinde sýkýyönetim askeri mahkemelerine dönüþtürülebileceði hakkýndaki son fýkra kaldýrýldý, özelleþtirmelerinin önü açýldý ve kamu hizmetlerinde doðan uyuþmazlýklarýn milli ve milletlerarasý tahkim yoluyla çözülebileceði kabul edildi. 2001 yýlýnda yapýlan en geniþ kapsamlý reform sürecinde ise idam cezasý kaldýrýldý, iþçi niteliði taþýmayan kamu görevlilerinin sendika kurma haklarý anayasal temele kavuþturuldu, temel hak ve hürriyetleri düzenleyen yasalar Avrupa Ýnsan Haklarý Sözleþmesi ile paralel hale getirildi, Anayasa Mahkemesi’nin beþte üç çoðunlukla karar almadan siyasi parti kapatamayacaðý karara baðlandý, MGK kararlarý yasal denetime tabi tutuldu, MGK kararlarý “tavsiye” konumuna indirgendi ve kuruldaki sivil üye sayýsý arttýrýldý.

2002 ve 2004’te de anayasal deðiþiklik süreci devam etti. Milletvekilliðini engelleyen muðlak “ideolojik veya anarþik eylemlere katýlma” ibaresi “terör eylemlerine katýlma” olarak deðiþtirildi. 2004 yýlýnda da AB uyum sürecinde önemli deðiþiklikler yapýlmýþtýr. Bu deðiþikliklerle Avrupa Birliði Ýnsan Haklarý Sözleþmesi ve ek protokollerine tam olarak uyum saðlanmýþtýr. DGM’ler tümden kaldýrýlmýþ, YÖK’ten Genelkurmay Baþkanlýðý temsilcisi çýkarýlmýþ, TSK elinde bulunan devlet mallarýnýn Sayýþtay’ca denetlenmesinin yolu açýlmýþ ve devletin kadýnlar lehine pozitif ayrýmcýlýk yapabileceðine iliþkin yasa kabul edilmiþtir.

21 Ekim 2007 tarihinde yapýlan anayasa referandumu ile Türkiye Cumhuriyeti’nde, Cumhurbaþkaný’nýn halk tarafýndan seçilmesi baþta olmak üzere bir takým anayasa deðiþiklikleri yapýldý. Referandumda “Cumhurbaþkanýnýn halk tarafýndan seçilmesi, ayný kiþinin iki kez cumhurbaþkaný seçilebilmesi (5+5), görev süresinin 7 yýldan 5 yýla indirilmesi ve Cumhurbaþkanlýðý seçiminin, görev süresi bitmeden önceki 60 gün içinde tamamlanmasý, genel seçimlerin 5 yýl yerine 4 yýlda bir yapýlmasý, TBMM’de, seçimler dâhil tüm oturumlarýn 184 milletvekiliyle açýlmasý” gibi deðiþiklikler onaylandý. 12 Eylül 2010 tarihinde yine bir halk oylamasý ile anayasada kapsamlý deðiþikliklere gidildi.

Yeni Anayasa Tartýþmalarý

2007 yýlýnda yaþanýlan 367 krizi ve 27 Nisan e-muhtýrasý gibi olaylar neticesinde basýnda ve iktidar çevrelerinde yeni bir anayasa yapýlmasýnýn zorunlu olduðu yönünde bir fikir uyanmýþ ve bu doðrultuda AKP iktidarý tarafýndan Prof. Ergun Özbudun baþkanlýðýndaki bir akademisyen kuruluna yeni bir anayasa hazýrlatýlmýþtýr. Hiçbir sivil toplum kuruluþu ile görüþülmeden hazýrlanan bu anayasa toplumda tepki yaratmýþ, anayasa gibi bir temel uzlaþý metnini bir partinin kendi iç iþi olarak ele almasý nedeniyle iktidar eleþtirilmiþtir. Daha sonralarý iktidar bunun sadece bir taslak olduðunu ifade etmiþtir.
Türkiye’nin demokratikleþmesinin perçinlenmesi ve geçmiþte darbe sonrasý yapýlan anayasalarýn aksine ilk kez sivil iktidar döneminde anayasa yapýlmasý isteklerinin artmasý neticesinde 12 Haziran 2011 genel seçimlerinden sonra yeni bir anayasanýn yapýlmasýna kesin gözüyle bakýlmaktadýr. Bu nedenle 12 Haziran meclisinin bir Kurucu Meclis gibi çalýþmasý mümkün gözükmektedir. Ancak anayasa yapým sürecinin ideolojik ve kültürel farklýlýklar nedeniyle çok ciddi tartýþmalara ve kutuplaþmalara neden olacaðý tahmin edilmektedir. Dahasý mecliste % 10 barajý nedeniyle tüm siyasal görüþler temsil edilemeyeceði için tepkiler oluþmasý muhtemeldir. 2002 seçimlerindeki iki partili mecliste toplam seçmenin sadece % 53’ünün temsil edilebildiði gibi bir durum olursa anayasa meþruiyet zemini kazanmayabilir. Bu noktada Adalet ve Kalkýnma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi gibi iki büyük partiye sistemi rahatlatmak ve demokrasiyi pekiþtirecek bir anayasa ortaya koymak adýna siyasal kavgalarý býrakýp birlikte mücadele etme ve uzlaþma arama sorumluluðu düþmektedir. Ancak siyasal algýlamalarýn futbol takýmý taraftarlýðý düzeyinde olan ülkemizde bunun baþarýlmasý hayli zor gözükmektedir. Pekiþmiþ veya bir diðer ifade ile konsolide olmuþ demokrasiye geçiþ sürecinde anayasa yapýmý hayati bir önem teþkil ettiði için Türkiye’deki demokratik rejimin kalitesini diðer birçok faktörün yanýnda yeni yapýlacak olan anayasa belirleyecektir[2].

Öte yandan yeni anayasanýn hazýrlanmasý sürecinde daha önceki Türk anayasalarýnda dikkat çeken Rousseau’cu çoðunlukçu demokrasi algýlamasýnýn çoðulcu demokrasi algýlamasýyla deðiþtirilmesi gerektiði de pek çok düþünürün altýný çizdiði önemli bir husustur (Hakyemez, 2003: 82). Bir diðer önemli sorun ise özgürlükleri üst seviyeye çýkarýrken demokrasi için gerekli kontrol ve denge mekanizmalarýnýn (checks and balances) oluþturulmasý gereðidir. Türk kimliðinin anayasada nasýl yer alacaðý, ilk 4 maddenin deðiþmezliði gibi konular da anayasa yapým sürecinde hayli tartýþma yaratacak niteliktedir. Sonuçta bu yeni anayasanýn Türkiye’deki demokratik rejimin bir daha çökmesine izin vermeyecek ve Türkiye’nin Avrupa Birliði ile bütünleþmesini saðlayacak özellikler içermesi herkesin ortak beklentisi ve temennisi olmalýdýr.

Sonuç

Sonuç olarak Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlý mirasýný da hesaba kattýðýmýzda 1876’dan bugüne yaklaþýk 135 yýllýk bir anayasal tecrübesi olan artýk olgunlaþma yolunda bir devlettir. 19. yüzyýldaki modernleþme çabalarýyla gündeme gelen anayasacýlýk hareketleri, Tanzimat ve Islahat dönemleri sonrasý Osmanlý’nýn ilk anayasa olan Kanun-i Esasi’yi ilan etmesi ile baþlamýþ ancak 1876 yýlýnda kurulan düzen birçok gözlemciye göre gerçek bir anayasal monarþi statüsüne oturmamýþtýr. Fakat istibdat dönemi sonrasý yeniden Meþrutiyet yönetimine geçilmiþ ve 1909 anayasal deðiþiklikleriyle Osmanlý Devleti de bir anayasal monarþi haline gelmiþtir.

Osmanlý’nýn çöküþünü müteakiben baþlayan Kurtuluþ Savaþý döneminde her ne kadar Ankara hükümeti kapsamlý bir anayasa yapamasa da, ulusal kurtuluþ savaþýnýn dahi meclisten ve bir anayasa uyarýnca yönetilmesi, Türk devlet geleneðinde anayasacýlýðýn kökleþtiðinin belirgin hale gelmesi açýsýndan oldukça anlamlýdýr. 1923 yýlýnda Cumhuriyet’in ilaný sonrasý ise tek parti dönemine daha uygun, modern demokratik anayasacýlýk kalýplarýndan uzak ve daha çok Meclis hükümeti modeline dayanan bir anayasa (1924 Anayasasý) ilan edilmiþtir. 1924 Anayasasý’nýn deðiþmesi ise ancak 1960 ihtilali ile mümkün olmuþ ve 1961’de 1980’e kadar yürürlükte kalacak 1961 Anayasasý ilan edilmiþtir. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasý ise baskýcý 1982 Anayasasý hazýrlanmýþ ve yürürlüðe sokulmuþtur. 1980’lerden günümüze 1982 Anayasasý neredeyse 1/3 oranýnda deðiþmesine ve anti-demokratik hükümlerinin çoðu ortadan kalkmasýna karþýn hala yürürlüktedir.

Türkiye anayasacýlýk tarihine bakýldýðýnda ilk fark edilen sorun anayasalarýn genellikle çok önemli ve hayati deðiþiklikler sonrasý yapýlabildiði gerçeðidir. Osmanlý-Türk siyasal tarihinde yeni anayasalar ancak Osmanlý’nýn çöküþü, Cumhuriyet’in ilaný veya askeri darbeler gibi önemli olaylar sonrasý hazýrlanmýþtýr. Bu anlamda günümüzde düþünülen yeni ve sivil anayasa hazýrlanmasý süreci bir ilk niteliði taþýmaktadýr ve Türkiye demokrasisinin kökleþmesi açýsýndan ümit vadeden bir durumdur. Ancak anayasa yapýmýnda çatýþmacý deðil, uzlaþmacý bir yöntem benimsenmesi ve toplumun çok büyük çoðunluðunun desteðinin alýnmasý þart gözükmektedir.


KAYNAKÇA

- Gözler, Kemal, “1921 Teþkilatý Esasiye Kanunu”, Eriþim Adresi: http://www.anayasa.gen.tr/tek-1921.htm, Eriþim tarihi: 29.02.2011.

- Gözler, Kemal, 2008, Anayasa Hukukuna Giriþ, Bursa: Ekin Basýn Yayýn Daðýtým.

- Gözübüyük, A. Þeref & Kili, Suna, 2000, Türk Anayasa Metinleri, Ýstanbul: Türkiye Ýþ Bankasý Yayýnlarý.

- Hakyemez, Yusuf Þevki, 2003, “Türk Anayasalarýnda Çoðunlukçu Demokrasi Anlayýþý”, Eriþim adresi: http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/38/280/2543.pdf, Eriþim tarihi: 04.04.2011.

- Özbudun, Ergun, 1993, Demokrasiye Geçiþ Sürecinde Anayasa Yapýmý, Ankara: Bilgi Yayýnevi.

- Özbudun, Ergun, 2006, Türk Siyasal Hayatý, TC. Anadolu Üniversitesi Yayýný No: 1689, Açýk Öðretim Fakültesi Yayýný No: 875.

- Referandumlar.com, Eriþim Adresi: http://www.referandumlar.com/harita.html, Eriþim Tarihi: 09.04.2011.

- Tanilli, Server, 1976, Anayasalar ve Siyasal Belgeler, Ýstanbul: Cem Yayýnevi.

- Tanör, Bülent, 2007, Osmanlý-Türk Anayasal Geliþmeleri (1789-1980), Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý.

- Türk Dil Kurumu Online Türkçe Sözlük; Eriþim Tarihi: 26.03.2011, Eriþim Adresi: http://www.tdksozluk.com/.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bu anlamda Ýngiltere’deki 1215 tarihli Magna Carta Libertatum Avrupa anayasacýlýðýnýn ilk somut göstergesi kabul edilebilir.

[2] Bu konuda önemli bir çalýþma için bakýnýz; Özbudun, Ergun, Demokrasiye Geçiþ Sürecinde Anayasa Yapýmý, 1993, Ankara: Bilgi Yayýnevi.


Ozan ÖRMECÝ


01.07.2011

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
05 Temmuz 2011 16:12

gökay

Bu meclisin sivil bir anayasa yapabileceðine dair umudum hemen hiç kalmadý.
Söze gelince herkes yeni, sivil anayasadan yana.Ýcraata gelince, kýrmýzý çizgiler,
çatýþma kültürü,''akepe''ye anayasa yaptýrmama ve prim kazandýrmama misyonlarý...
Küçük Millet Meclisleri eminim daha ilerde bir çizgide büyük olandan...
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.