SİYAH AYNA

17 Nisan 2019 13:05 / 2136 kez okundu!

 

 

İzmir’deki yakın çevreme bakıyorum yirmi beş, otuz kişiden sadece bir iki kişi hariç tamamı AK Parti düşmanı olmuş. Tuhaf bir durum. Normalinde farklı görüşlerde bir karışım olması gerekirdi. Ama burada büyük bir dönüşüm olmuş. Onlara göre de düşmanlık iyi bir şey değildir ama kendi düşmanlıklarının kökeni bilim sevgisine dayanmaktadır. Onların ana argümanı düşman olduklarının cehaletidir. Ve bilincin cahillerle mücadelesi söz konusudur. Bu görmek istedikleri ideal pozisyondur ama gerçekliği yok. Çünkü insanlar bilinçlenerek devrim yapmazlar, kendilerini de değiştiremezler. Aksine bilinç insanları pasifize ederek içe dönmesini sağlar. Dolayısı ile kanaatimce bu kesimi daha çok harekete geçiren şey içgüdülerdir. Fransız ihtilalinde de buna benzer pozisyonlar doğmuştur. Dolayısı ile güçlü argümanlarla tartışmak yerine cahil olarak niteledikleri kesimlerin en zayıf çıktılarını faş etmeye bayılırlar. Doğu oryantalizminde imam, Batı oryantalizminde rahip figürü baş kahramandır. Oysa verimli bir tartışma açmak istiyorsan rakiplerinin güçlü argümanlarını muhatap alman gerekir. Yaşayanlarla olduğu kadar ölmüş olanlarla da tartışılabilir. E. Burke ya da J. Locke’u muhatap al. A. Smith ya da Katolik ordusunda savaşmış Montaigne’i yada günümüz düşünürlerinden McIntyre’ı muhatap al. Ya da Türkiye’de de muhafazakâr, liberal siyasetin önemli entelektüelleri var, onları muhatap al ki verimli bir tartışma olabilsin.

 

****

 

SİYAH AYNA

 

İzmir’deki yakın çevreme bakıyorum yirmi beş, otuz kişiden sadece bir iki kişi hariç tamamı AK Parti düşmanı olmuş. Tuhaf bir durum. Normalinde farklı görüşlerde bir karışım olması gerekirdi. Ama burada büyük bir dönüşüm olmuş. Onlara göre de düşmanlık iyi bir şey değildir ama kendi düşmanlıklarının kökeni bilim sevgisine dayanmaktadır. Onların ana argümanı düşman olduklarının cehaletidir. Ve bilincin cahillerle mücadelesi söz konusudur. Bu görmek istedikleri ideal pozisyondur ama gerçekliği yok. Çünkü insanlar bilinçlenerek devrim yapmazlar, kendilerini de değiştiremezler. Aksine bilinç insanları pasifize ederek içe dönmesini sağlar. Dolayısı ile kanaatimce bu kesimi daha çok harekete geçiren şey içgüdülerdir. Fransız ihtilalinde de buna benzer pozisyonlar doğmuştur. Dolayısı ile güçlü argümanlarla tartışmak yerine cahil olarak niteledikleri kesimlerin en zayıf çıktılarını faş etmeye bayılırlar. Doğu oryantalizminde imam, Batı oryantalizminde rahip figürü baş kahramandır. Oysa verimli bir tartışma açmak istiyorsan rakiplerinin güçlü argümanlarını muhatap alman gerekir. Yaşayanlarla olduğu kadar ölmüş olanlarla da tartışılabilir. E. Burke ya da J. Locke’u muhatap al. A. Smith ya da Katolik ordusunda savaşmış Montaigne’i yada günümüz düşünürlerinden McIntyre’ı muhatap al. Ya da Türkiye’de de muhafazakâr, liberal siyasetin önemli entelektüelleri var, onları muhatap al ki verimli bir tartışma olabilsin.

Yazıp çizdiklerine baktığımızda genellikle (Cübbeli Ahmet Hoca gibi) kaba saba eleştiriler ve kopyala yapıştırmayla derinleşen bir düşmanlıktan öte bir bilinç görünmüyor. Tabiidir ki bir kısım farklı mahalledeki karşıtları da aynı hamlıkla tersine düşmanlıklar yansıtmaktadır ve aynı avamlık noktasında buluşmaya doğru hareket edilmektedir. Doğaldır ki nitelikli eleştiri zenginleştiren bir şeyken düşmanlık, eleştiri kültürüne darbe vurup fikir dünyamızı fakirleştiren bir şey olmaktadır.

Nietzsche’nin yazdıklarından bir kısmına katılıp bir kısmına katılmasam da (benim şimdiki bilincime göre) onun önem verdiğim doğrularından yine bahsedeyim. Leo Strauss’a göre Nietzsche’nin yaratıcılığı ve yaratıcı bir şekilde yaptığı çağrısı, toplum ya da ulus için devrim yapacaklara değil; fakat onun beklediği veya umduğu şey, hem amansızca soruşturan hem de amansızca soruşturulmaya istekli olanların dünyayı değiştireceğine duyduğu inancıdır.

İtidal, insanın konuşmasını, düşünmesini denetim altında tutan bir erdem iken genelde insan bu erdeme varamaz. Çünkü hayvani kodlarımızda dost/düşman algısı var ve bu kodlarla uyumlu hareket etmek çoğu zaman insanoğlunu atasına döndürüp heyecanlandırmakta, adeta hayatına renk katmaktadır. Dolayısıyla insanın en önemli sorunlarından birisi de, yapıp ettiklerinin ne kadarının bilinçdışına, ne kadarının da bilincine ait bir şey olduğu konusunda bir tereddüt taşımamasındadır. Nietzsche’ye göre iki tür insan vardır: anlama arzusu taşıyanlar ve taşımayanlar. Anlama arzusu taşımayanlar kendine daha çok esir olurlar. J. J. Rousseau bu konuda şöyle diyor: “Biz kendimiz yaptık zannederiz, oysa (çoğunlukla) çalışan doğamızdır.” Bu yüzden filozofların en çok işlediği konulardan birisi insan doğası ve hayattır.

Platon’un “Erdem ve düşmanlık karşılıklı olarak birbirini dışlar” sözü de oldukça içerikli bir sözdür. Dolayısı ile erdem aradığınızda aynı zamanda ahlaki bir alana da girmiş olursunuz ama doğa ahlak ve özgürlük gibi kavramları bilmez. Ahlak ve özgürlük insanın ürettiği değerler alanına ait sentetik kavramlardır. Yaptığımız eylemin ve söylediğimiz sözün her zaman doğru ve iyi olma imkânı yoktur ama içgüdüsel olarak kendimizi koruma kollama mekanizmamız ise her zaman çalışmaktadır. Bu durumda, her alanda ahlaklı olmak insanın ancak kendi varlığına karşı durabilme potansiyelidir diyebiliriz ve hakiki anlamda ahlaklı kalabilmek oldukça güç isteyen bir şeydir. Anadolu’da modern dönem öncesinde bunun için tekkelerde yıllarca çile çekmek, hüzünlü bir ahlak arayışıydı ve temeli kendi içgüdülerini disipline etmeye dayanırdı. İtidal önemli bir erdem olmaktaydı.

İnsanlığın sosyalleşme tarihinde farkına vardığı en önemli mesele kendisinin de yaşamakta olduğu doğa alanının faciasıdır. Doğa alanında özgürlük diye bir şey yoktur. Doğa sebep sonuç ilişkileri ile zorunluluğa bağlı olarak çalışır. Doğada mekanik çalışan bir tek düzeylik vardır. Bu alanda sadece besin zinciri çalışmakta, güçlü olan diğerini yiyerek yaşam devam etmektedir. Ve her hayvanın düşmanları vardır. Hayvan bu yüzden sürekli olarak tedirgin yaşamak zorundadır. İşte üç milyon yılını bu şekilde yaşamış olan insan, son yirmi bin yılında yavaş yavaş doğa alanı dışında bir alan yaratarak kendine (aklına) has değerleri ortaya çıkarmayı başarabilmiştir. Buna değerler alanı diyoruz. Kant şöyle demektedir: “Bir yaz gecesinde toprağa uzanıp gökyüzüne baktığımda iki muhteşem şey aklıma gelir. Birincisi, gökyüzünün muhteşemliği, diğeri de insanın yaratmış olduğu hukuk sistemidir (değerler alanının bir bölümü).”

İnsan kendine has bir değerler alanı yaratarak uygarlığı ortaya çıkarmış, kendisini mekanik çalışan doğa alanından daha karmaşık çalışan kendi yarattığı alana kısmi olarak atabilmiştir. İnsan bu anlamda bitimsiz bir yaratıcılığa soyunmuştur. Dolayısıyla insan aynı zamanda içine atıldığı doğa alanı ile kendi yaratmış olduğu değerler alanı arasında kendini sıkıştırmış bir varlıktır. Diğer hayvanlar da genelde tedirgindir ama insan aynı zamanda iki cami arasında (doğa ve değerler alanı) beynamaz gibi olduğundan çelişkili de olan bir varlıktır. Hayvanda çelişki yoktur ve o kaderine razıdır. Onda sadece doğa çalışır. İnsanda ise bilinç vardır ama yaptığı eylemin ya da yürüttüğü aklın bilincinden mi yoksa bilinçdışından mı geldiğini bütünüyle bilen bir varlık değildir. Ölümlülüğünü de bilen varlıktır. Dolayısı ile huzursuz ve tedirgindir, ilaveten çelişkili de bir varlıktır. İnsan, bu yüzden doğasında var olan düşmanlığı değerler alanına taşırken onu hakiki bir dış neden zannederek de yaşamaktadır.

Siyasaldan örnek verelim. Bu düşman olmuş arkadaşlarım acaba özgürlük için yanıp tutuştukları için mi iktidar düşmanı olmuşlardır? Yani AK Parti seçilince özgürlükler gitmiş ve onlar da bu yüzden büyük bir yeise mi düşmüşlerdi? Bence hayır. Bence temel itki özgürlük gibi bilincimize ait bir şeyden ziyade insani korkudur. Temel etken modern dönemin siyasetinin giydirmiş olduğu gericilik korkusudur. Bu kiminde hemen, kimisinde zamanla ortaya çıkmıştır. Çünkü biliyoruz ki insanların özgürlük istemi çoğunlukla bir yanılsamadır. Birçok düşünüre göre insanlar yalnızca, özgür olmak istediklerini tasavvur etmek isterler. Dolayısı ile özgürlük talepleri ve sloganlarının çoğu sahtedir.

Daha gerçek olan şey insanın önce kendinden özgür olabilmesidir. Mesela düşmanlığından kurtulabilmesidir. Oysa zikredilen pozitif özgürlük talebinde kendini ve kendi tarafını soruşturmayan, özgürlük meselesinde hakiki bir merak taşımayan, niteliksiz, saldırgan bir düşmanlık var. PKK’nin özgürlük sloganı da boş ve sahte bir slogandır. Mesela yetmişli yıllarda birbirimize düşman olduğumuzda (devrimciler ve ülkücüler olarak) şimdiki gibi bir pozisyonda idik ve bizim özgürlük sloganlarımız da içeriksizdi ama biz onu hakiki sanıyorduk. Dolayısı ile bugün kendisini özgürlükçü olarak lanse edip üstünlük taslayan arkadaşlarımın bu söylemi de ders almayan, boş bir tekrar ve klişeden ibarettir.

AB’nin kurulmasının altında yatan temel amaç da bu düşmanlık içgüdüsüne karşı tedbirdir. Adeta insanlar ve devletler düşmansız yapamaz durumdadırlar. Örnek vereyim. Bence Rusya artık ABD için bir düşman değildir çünkü iki farklı dünya düzeni kalmamıştır ve Rusya da kapitalizmin geliştiriciliğini ve üstünlüğünü kabul etmiştir ve uygulamaktadır. Yani artık kapitalizmin baş temsilcisi ABD için bu açıdan bir tehlike yoktur. Ama sorun bitmemiştir çünkü ne ABD ne de Rusya düşmansız kalmak istememektedir. Çünkü düşmanlık aslında ontolojik bir olgudur.

Oldukça önemli ödüller almış Black Mirror (Siyah Ayna) dizisini tavsiye ediyorum. Orada her bölüm farklı bir insanlık hikâyesidir. Bu dizide ilerideki bir çağ (ileri teknoloji ile insanlık denetlenmektedir) ya da geçmişteki bir kesit anlatılırken insanın yapısal hastalıklarını ve ikiyüzlülüğünü tekrar görüyoruz. Ama insanı sadece bu yönüyle değerlendirmek de haksızlık olabilir. Nietzsche, Schopenhauer’dan farklı olarak, insanın istencinin sadece kaynayan dürtülerden ibaret olmadığını, içinde parlaklık, ışık ve düşünce de taşıdığını anlatır. Dolayısıyla insan ancak kendi olumsuzluklarını tanıyarak ve kendine karşı tedbir alarak daha güzel bir dünya yaratabilir. Bu yüzden sanatın çok önemli bir işlevi olabilir.

 

Nihat ÜSTÜN

17.04.2019

 

Son Güncelleme Tarihi: 21 Nisan 2019 14:48

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.