KAMUSAL ÝNSANIN ÇÖKÜÞÜ VE LÝBERALÝZM

11 Temmuz 2018 15:43 / 1722 kez okundu!

 

 

Seçim bitti. Artýk güncel siyasi polemikleri bir yana býrakmalýyýz. Laf yetiþtirmenin faydasý olmadýðýný görüyoruz. Kervan yürür misali bizler yürüyen kervanda siyasi hayatý anlamlandýrmaya çalýþmalýyýz. Ben bu sefer kamusal insanýn çöküþünde liberalizmin rolü olup olmadýðýný ve liberalizmin farklý bakýþ açýlarýný sorgulamak istiyorum.

 

****

 

KAMUSAL ÝNSANIN ÇÖKÜÞÜ VE LÝBERALÝZM

 

Seçim bitti. Artýk güncel siyasi polemikleri bir yana býrakmalýyýz. Laf yetiþtirmenin faydasý olmadýðýný görüyoruz. Kervan yürür misali bizler yürüyen kervanda siyasi hayatý anlamlandýrmaya çalýþmalýyýz. Ben bu sefer kamusal insanýn çöküþünde liberalizmin rolü olup olmadýðýný ve liberalizmin farklý bakýþ açýlarýný sorgulamak istiyorum.

Ýzmir’de Karantina semtindeki yazlýk Divan sinemasý. Babam, annem ve biz üç kardeþ “Maymunlar Cehennemi” filmine giderken karþý komþu Ayþe teyzeler ve alt kattaki kiracý kasap Burhan amcalar ile çoluk çocuk 11 kiþi Divan sinemasýnýn yolunu tutmuþtuk. Sinema yürüyerek en az 15 dakika çekiyordu. Ýþte o 15 dakikada herkes hal hatýr sorup derdini dökme fýrsatý bulurken biz çocuklar þakalaþarak biraz önden yürüyorduk.

Elli yýl sonra eski mahallemizdeki bu sinemayý merak etmiþtim. Divan sinemasýnýn olduðu yere gittim. Yýkýlmýþ duvarlarýna, yarýsý çökmüþ koca sinema perdesine, kýrýlmýþ sandalyelere ve oturma yerlerinde betonu delerek çýkmýþ aðaçlara hayretle bakakaldým. Her gece yeniden dünyalar kuran yazlýk açýk hava sinemasý Divan hala tuhaf þekilde yerli yerinde duruyordu ama metruk yýkýk dökük bir yýðýna dönüþmüþtü! Bu yapýya hayretle bakarken “mahallece gidilen sinemalar, kapý önlerinde demlenen çaylar, cumbalý evlerde yaz akþamlarý balkondan balkona sohbetler, ev gezmeleri, kapý önlerinin süpürülmesi, hepsi hayal miydi?” diye düþündüm. Yoksa biz o yitik cennette yaþamamýþ mýydýk?

Önemli bir sosyolog olan Sennett "Kamusal Ýnsanýn Çöküþü" kitabýnda bu çöküþü “Kamusal hayat bir zamanlar hayat doluydu ve kiþiler çok önemliydi. Yabancýlarla duygusal baðlar kurarak insanýn oyun yeteneðini çoðaltan, toplumsallaþmasýný/medenileþmesini saðlayan bir kamusallýk vardý. Bütünlüklü ifadesini þehirlerde bulan bu kamusallýk zamanla aðýrlýðýný yitirerek yerini özel hayata býraktý. Kamusal hayat artýk ancak özel hayatýn gerektirdiði oranda önemli olmaya baþladý. Bugün tanýmadýðýmýz ama ayný þehirde yaþadýðýmýz insanlarla kurulacak çok boyutlu iliþki ve hazlardan yoksun kalmaktayýz.” diyerek anlatmaktadýr. “Sonra yabancý, nasýl tehdit edici bir unsura dönüþtü? Sessiz kalarak seyretme, kamusal hayatýn tek yolu haline nasýl geldi? Yalnýz kalma, bir hak olarak nasýl oluþtu? Özel hayat ilgi odaðý haline nasýl geldi? Politikacýlarý neden yaptýklarýna ve programlarýna bakarak deðil de kiþisel özelliklerine göre deðerlendiriyoruz?” diyerek de eskiden var olan kamusal alanlarýn þimdi artýk yaþanan yerler olmaktan çýkýp gelip geçilen yerler haline gelmesiyle yüreklerimizi yakýn dostlarýmýz dýþýnda hiç kimseye açamadýðýmýzý, özel hayatýnýn içine kapanan kiþiliklerimizin de artýk güdükleþtiðini, diðer insanlarla oyun oynama isteðimizin kaybolmasýyla bizlerin nasýl eksildiðini, modernitenin geliþmesiyle kendi (özel) hayatýna esir olan insanýn kamudaki sessizliðini, yalnýzlýðýný, yaþayan deðil seyreden bir insan haline geldiðini sorgulamaktadýr. Sennett, bu olmakta olan karþýsýnda artýk kaybedilmiþ bir kamusal cenneti hayal etmek yerine, insanlarýn kendi arkadaþ ve dostlarý ile yeniden bir iliþki aðý kurarak tekrar þüpheyi en aza indirgeyerek güvenli ve rahat edeceði, oyuna önem verdiði, nezaketi elden býrakmadýðý bir ortamý yaratabileceðini anlatmaktadýr. “Bu durumda ‘ötekini tanýmanýn’ imkanlarý da ortaya çýkacaktýr” demektedir.

Yeni dünyada artýk insanlar arasýndaki sýcak temassal iletiþim kopmuþtur. Ýnsanlar izleyenler ve izlenenler arasýnda ikiye bölünmüþtür. Artýk kamusal insan vaktini doldurmuþ ve bir daha geri gelmemek üzere çökmüþtür. Bu gidiþattan, bazý düþünürlerin dediði gibi, sorumlu olan liberalizm midir? Liberalizm gerçekten bireyi temel alýrken kamusal insaný yok etme niyetinde miydi? Yoksa liberalizm, muhafazakar E.Burke’ün söylediði “niyette olmayan sonuçlar insanlýðýn karþýlaþtýðý bir þeydir ki, müphem ölçekte deðiþimin baþlatýlmasý halinde, eþyanýn karmaþýklýðý ve giriftliðinden dolayý, hemen hiç þaþmaz bir þekilde, baþlatanýn aklýnda olandan çok daha fazlasý devreye girer ve sonuç beklentilerden çok farklý tezahür edebilir” konusuna mý dolanmýþtýr?

Ben bu kanaatte deðilim. Sorun, teknolojik geliþmelere insanýn boyun eðmesidir. Yani olmakta olan karþýsýnda bazý þeylerin zorunlu fedasýdýr. Bunu J.Grey “Kuklanýn Ruhu” adlý kitabýnda “Ýnsanýn deðerini yitirmesi (dehumanizasyon), (teknolojik) ilerleme sürecinin bir parçasýdýr.” diyerek çok güzel özetlemektedir.

Ýç içe girmiþ olan konularý biraz deþelim. Birey ile bireycilik birbirinden ayrýlmalý mýdýr? Çünkü bireycilik dediðimiz þey ego ile doðrudan iliþkili iken kendin olma (self) anlamýndaki birey farklý þeylerdir. Mesela, nevi þahsýna münhasýr olma anlamýndaki bireysellik özgünlük iken bireyci olma ego ile daha sýký bir iliþkiyle baðlantýlýdýr. Liberal düþünce biliyoruz ki insan egosunu göz önüne alarak bütünlük saðlamýþ bir fikirdir. Kimine göre ideolojidir (bazý düþünürlere göre de ideoloji deðildir). Ancak bu ideal, devletleri çýkarlarýndan geri býraktýrýp adaletli bir dünya kurmada (liberal demokrasi) maalesef baþarýsýz kalmýþtýr. Bunun da temel nedeni toplumun kodlarýnýn insanda, insanýn kodlarýnýn da toplumda var olmasýdýr. Bu geçirgenliði reddedip sadece bireyin kodlarýnýn olduðunu ve bu kodun topluma geçmediðini söylemek benim þu andaki bilgime göre doðru deðildir (bu tartýþýlmalýdýr). Bu görüþ bireyin önemini yadsýyan bir görüþ de deðildir. Bireyin kodunda dost-düþman iliþkisi mevcut iken bunu topluma, devlete taþýmamasý mümkün deðildir.

Bazý olgular istisnalar gibi görülse de yapýyý açýklamada istisnalar daha fazla belirginlik taþýr. Rutin olan ise yapýyý açýklamada o kadar belirginlik taþýmaz. Mesela, Sabancý cinayetinin sanýklarý neden Belçika’da tutuklanýp iade edilmezler? Oysa Türkiye bu konuda görevini layýkýyla yapmaktadýr. Haydi diyelim, AKP hükümetine karþý bir tepki var, ondan oluyor. Ama o dönemde AKP hükümeti de yoktu. Burada aranacak olan toplumsal kodlardýr. Mesela, Dreyfus meselesi de bir açýklayýcý unsurdur. Nixon’un skandalý da açýklayýcý unsurlardandýr. Bunlarý çoðaltabiliriz. PKK/HDP/KCK meselesini de batý bizden çok daha iyi bilmektedir. Ya da BM temel yasasýnýn sorunlu olmasý ama deðiþtirilmemesi gibi. Buradan yola çýkarsak dýþsal iliþkilerde ideal bir liberal demokrasiyle, meþruiyetle karþýlaþmak mümkün müdür? Mümkün deðilse her ülke gibi Türkiye’nin de yapýsýný koruma hakkýný öne almasýný artýk doðal görebiliriz. Varsýn solcular bu yapýnýn öneminin farkýnda olmasýnlar. Çünkü düzen o kadar kolay kurulamýyor. Mesela, eskiden olmadýðý kadar bugünlerde Sn. Atilla Yayla’nýn batý ülkelerini eleþtirmesinin altýnda yatan hakikat, artýk ideal liberalizmin mümkünlüðünden (en azýndan uzun bir süreç için) duyduðu kuþku ile iliþkilendirilebilir. Türkiye'de yaþanan sýcak geliþmeler sonucunda liberaller bu geliþmeleri iki farklý okuma ile deðerlendirmiþlerdir. Bir kýsým liberaller, saf bir liberalizm idealinin büyüteci ile bütün meselelere bakarken diðer liberaller artýk büyüteci bir yana koymuþlardýr. Çünkü ideal bir liberalizm bugün için tüm dünyada ham bir hayaldir. Bu bütün idealler için böyledir.

Elbette bütün konular birbiriyle baðlantýlýdýr. Ama hakikat þudur diyeceðimiz bir þey de yoktur. Belki þöyle bir þey diyebiliriz; ilkel dost-düþman iliþkisi liberal demokrasiyi zorlamaktadýr. Bu içgüdüsel zorlama her þeyi karmakarýþýk yapmaktadýr. Ýnsanýn doðal yapýsýna göre kurgulanmýþ bir ideoloji olarak liberalizm naif kalmaktadýr. Liberalizmin bizim gibi savunucularý da batýnýn bu çýkarsal bakýþ açýsýna þaþýrmaktadýr. Mesela, Türkiye’nin AB’ye alýnmamasýný da batý ülkeleri kendi çýkarlarý açýsýndan deðerlendirmektedir. Batý ayný zamanda bunu artýk bir seçim malzemesi yapmaktadýr. Bu durumda biz nasýl salt bir liberalizmden bahsedebiliriz? Dolayýsý ile idealist liberaller ile dost-düþman iliþkilerinden kuþku duyarak toplumun kodlarýný dikkate almýþ sosyal liberallerin ayrýþtýðýný gözlemliyoruz. Sosyal liberaller ayný zamanda devletin ekonomi alanýnda kýsmi müdahalelerine ve en alttakilerin kýsmi korunmasýna açýk kapý býrakmýþlardýr. Hiçbir zaman hiçbir þekilde müdahale edilmemesi doðrultusundaki görüþlerin artýk biraz ütopik olduðunu gözlemliyoruz. Bu açýdan Hayek’ten çok Rawls ve A.Smith’in daha doðru gibi görünen liberal bakýþ açýsýnýn tekrar gözden geçirilmesi gerektiðini düþünüyorum.

MacIntyre þöyle demektedir: “Ýyi nedir? Adalet nedir? Ýþte bin yýllardýr yanýtý aranan temel sorular. Bu iki soruya verilen çeþitli yanýtlar birikip günümüzde felsefenin sahnesini öylesine kalabalýklaþtýrmýþ durumda ki sahnelenen oyunu izlemek isteyenler, dilleri gitgide peltekleþen aktörlerin dediklerini anlamaya çalýþýrken, yanýt aradýklarý sorularýný unutmamada zorlanýr hale gelmiþlerdir.”  

Bence bizlere düþen, her konuyu tartýþmak, diyaloglarýmýzý arttýrmak ve entelektüel düzeyimizi yükseltmek, imkan varsa herþeye raðmen yönetimleri de liberal demokrasi konusunda cesaretlendirmektir. Tabii ülke çýkarlarýný da göz ardý etmemek þartýyla. Çünkü diðer ülkeler öyle yaparken donkiþotluða soyunmak yel deðirmenleriyle savaþmaya benzer.

 

Nihat ÜSTÜN

11.07.2018

 

Son Güncelleme Tarihi: 11 Temmuz 2018 22:45

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.