DERİN KIRILMA

10 Ekim 2018 10:29 / 1680 kez okundu!

 

 

Bugün için Türkiye derin kırılma nedeniyle sosyoloji açısından araştırılacak önemli bir denek durumundadır. Kendisini modern sananlar ile geleneksel hayata daha yakın yaşayanlar tamamen düşman ilişkisi içerisindeler. Oysa Batı’da böyle bir tartışma büyük oranda anlamsızdır. Çünkü modernin içerisinde gelenek, geleneğin içerisinde çok uzun yıllardan bu yana modern zaten vardır. Antik Yunan, başlı başına moderne referanslar yollar. Bana göre Türkiye’de ortak yaşama da daha isteksiz olan, dolayısı ile sorunun baş aktörü olan, kendini modern sanan sol ve Kemalist kesimlerdir. Bunun ana nedeni solun ve Kemalizm’in bu kırılmayı artırıcı politikalar dışında yeni politikalar üretememesidir. Hatta bu kesimler modernin de birçok sorunu yarattığının da farkında değildir. Modern içerisindeki marjinal geleneksel olgular bile batı için çok uzun dönemlerden bu yana sorun değildir.

 

****

 

DERİN KIRILMA

 

Bugün için Türkiye derin kırılma nedeniyle sosyoloji açısından araştırılacak önemli bir denek durumundadır. Kendisini modern sananlar ile geleneksel hayata daha yakın yaşayanlar tamamen düşman ilişkisi içerisindeler. Oysa Batı’da böyle bir tartışma büyük oranda anlamsızdır. Çünkü modernin içerisinde gelenek, geleneğin içerisinde çok uzun yıllardan bu yana modern zaten vardır. Antik Yunan, başlı başına moderne referanslar yollar. Bana göre Türkiye’de ortak yaşama da daha isteksiz olan, dolayısı ile sorunun baş aktörü olan, kendini modern sanan sol ve Kemalist kesimlerdir. Bunun ana nedeni solun ve Kemalizm’in bu kırılmayı artırıcı politikalar dışında yeni politikalar üretememesidir. Hatta bu kesimler modernin de birçok sorunu yarattığının da farkında değildir. Modern içerisindeki marjinal geleneksel olgular bile batı için çok uzun dönemlerden bu yana sorun değildir.

Modern kavramı ilk olarak 16. yüzyılda görülmüştür. Köken olarak modelleme/öykünme düşüncesinden türemiştir. Dönem, Rönesans ve Reform dönemidir. Bizans’ın Türkler tarafından ele geçirilmesi, dolayısı ile bilim ve sanat insanlarının İtalya’ya göçmesi ile ve daha öncesindeki fakirleşmeden dolayı da bir kısım imkânları azalmış olan bilim, sanat insanlarının İtalya’ya göçmesi neticesinde yavaş yavaş başlamış olan Rönesans hareketi yıllar içerisinde modernin temellerini atacaktır. Modern yakın dönemde de modelleme yöntemi ile genişlik kazanmıştır. Mesela, Rus, Japon ve Osmanlı modernleşmesi kendisinden ileride gördüğü Batı’yı model almıştır. Oysa “modern” kavramı modellemeden türemiş bir kavramdı ama Batı’nın model alacağı, sanat, kültür ve bilimde ilerlemiş, örnek olmuş bir yer o zaman yoktu. Buna rağmen neden modern kavramını kullanmıştır? İşte o dönemlerde Batı kendisine antik Yunan dönemini model almaya soyunmuştu. Yani o dönemki Batı, ilerideki bir uygarlığı değil, kendisinden 2000 yıl önce yaşamış olan bir kültür ve uygarlık alanını model olarak ele alıyordu ve modernin temel taşlarını üst üste koymaya başlıyordu. Rönesans’ta model, kültür ve felsefi olarak antik Yunan ve Roma hukukuydu. Yani antik Yunan’ın büyük amfiteatrları, devasa heykelleri, felsefi metinleriydi. Burada modernin sürekli ileriyi gösterdiği tezi yanlıştır. O dönemlerde Martin Luther’in reformları ise İncil’in kutsal metinlerine aracısız dönme, yani İsa’ya dönüş anlamında olup, o da 1500 yıl önceye dönmeyi referans almıştır. Yani modernin geleneğinde gelenek vardır diyebiliriz. Dolayısı ile geleneksel olan bugünkü modern yaşam içerisinde sürdürülebilir olmalıdır. Sürdürülebilir olmayan değerler geçmişte de geleneklerimiz içerisinden elimine edilirdi. Modern ise geleneksel değerlerin yeni yaşam biçimine göre değiştirilmesi olduğundan aslında bir değişimden başka birşey değildir. Böylece bugün Batı’da olmakta olan sürdürülebilir değişim, modern ile geleneğin karışımıdır, iç içe girmesidir ve doğal bir durumdur. Sürdürülebilir değişimde toplumun kırılmaları beklenmeyen bir durumdur. Bu iki sözcük geleneği ve moderni temsil edebilir.

Ancak anlatıyı bu düzeyde bıraktığımızda önemli bir yanlışlık da yapmış oluruz. Çünkü modern, gelenekten türemiş olsa da geleneğin bulunduğu dönemde sert kırılmalardan bahsetmemiş oluyoruz. Modern aynı zamanda bu süreçte ortaya çıkarılan kırılmaların sonuçta değişim geçirerek günümüze yansımış olanıdır.

Modernin antik Yunan referansına bakalım. Antik Yunan metinlerinin çevrilmesi ile önemli tartışmalar başlamış ve diğer bütün değerler gibi doğa-tanrı ilişkisi de sorgulama kapsamına alınmıştır. Bu alanda İbn Sina/İbn Rüşt/Bruno/Spinoza çizgisinde bir doğa-tanrı ilişkisi geliştirildiğinde bu esaslı bir kırılma olmuştur. Spinoza “Natura Naturans—Natura Naturata”yı ortaya koyduğunda önemli bir adım atmıştı. “Tabiatlaştıran tabiat, tabiatlaşan tabiat” fikriyatı aydınlanma döneminde panteizmi içeren önemli bir tanrı anlayışıdır. Aynı zamanda yaşamın yeniden anlamlandırılması ve dolayısı ile kırılmasıydı. Bu çizgiden modernleşme geleneğe daha etkili şekilde sızmaya başlamıştır. Doğa-Tanrı birliğinin anlatımı Aydınlanma döneminde de işlenmiş konuların başında gelir.

Ancak, antik Yunan’ın günümüz modernine katkıları yanı sıra Martin Luther’in reform hareketleri de gelenekte önemli etkiler ve kırılmalar yaratmıştır. Mesela, İncil’de bireyleşme ve özgür olma kavramları işlenmeye başlamış, bu da geleneğin altını oymuştur. Luther’in özellikle İncil’deki metinlere bağladığı, herkesin mutlaka bir mesleği olması önermesi de gelenek açısından önemli bir kırılma sayılabilir.

Sonuçta Batı, gelenek ile modern arasında bizdeki gibi bir kırılmanın mümkün olmadığını 15. yüzyılda anlamaya başlamıştı. Bugün böylesi bir kırılmaya hiç önem vermez ama onun başındaki şimdiki dert, modernle post modern arasındaki kırılmalardır. T.Eagleton bunu şöyle anlatır: “Postmodern kültür genellikle değişim, hareketlilik, açık uçluluk, istikrarsızlıkla birlikte anılırken, postmodern teorinin bir kısmı, Sokrates’ten Sartre’a dek her şeyi aynı bezdirici destan içinde dümdüz eder. Yani homojenleştirici olduğu varsayılan bir Batı tarihi zorbaca homojenleştirilir.” “Postmodernizm yalnızca modernizmin olumsuz hakikatidir. Modernliğin mitsel tafralarının maskelerinin düşürülmesidir.” “İnsanın postmodernizmin berbat aşırılıklarını sırf bu yüzden hepten affedesi geliyor.

Unutmayalım, sürdürülebilir değişim aynı zamanda gelenekle modernin içiçe yaşaması gerektiğini gösteren doğal durumun anlatısı gibidir.

 

Nihat ÜSTÜN

09.10.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.