'Benim yüreğim ağlıyor anama. Hem de her gün...'

07 Aralık 2009 02:58 / 2516 kez okundu!

 


Değerli Yazarımız, Sevgili Arkadaşımız Muammer Sakaryalı "Kaygılı Fadime"sini yani annesini kaybetti.

Sakaryalı, 2 Ekim 2009 tarihli "Kaygılı Fadime’ye Ağıt/ Günlükler" adlı köşe yazısında;
"Siz hiç ‘yaşayan’ annenize ağıt yaktınız mı?
Anneniz yaşarken onun yasını tuttunuz mu? Buna ihtiyaç duydunuz mu? Yüreğiniz ağladı mı? Benim yüreğim ağlıyor anama. Hem de her gün.
Son birkaç yıldır her gün kanıyor derinlerde bir yerlerim. Bu, ana – oğul ilişkisi nasıl bir şeydir ki gönlümü, yüreğimi, bilincimi onun son yıllardaki çaresizliğinden uzaklaştıramıyorum."
diyordu.

Muammer Sakaryalı'nın annesine rahmet, ailesine ve dostlarına sabır ve başsağlığı diliyoruz. İzmirizmir.net Ailesi

(Cenaze 06.12.2009 tarihinde Uşak/Ulubey/İnay köyünden öğleyin kaldırılacaktır.)

***

Kaygılı Fadime’ye Ağıt/ Günlükler


Siz hiç ‘yaşayan’ annenize ağıt yaktınız mı?
Anneniz yaşarken onun yasını tuttunuz mu?
Buna ihtiyaç duydunuz mu?
Yüreğiniz ağladı mı?

Benim yüreğim ağlıyor anama. Hem de her gün.
Son birkaç yıldır her gün kanıyor derinlerde bir yerlerim.
Bu, ana – oğul ilişkisi nasıl bir şeydir ki gönlümü, yüreğimi, bilincimi onun son yıllardaki çaresizliğinden uzaklaştıramıyorum.

Bana sürekli yalvarıyor, öyle bir yalvarma ki, her keresinde yüreğim dağlanıyor: “Bana bir çare bul oğlum!” diyor.

Bu isteğini birkaç defa tekrar edip yüzüme bakıyor, benim mahzunluğumu görüyor ve “götür denize at gel” ya da “bir kör kuyuya at beni” diyor. ‘Ben seni çare bulasın diye doğurdum, büyüttüm; çare bulamayacaksan ne işe yararsın sen?’ mesajını alıyorum, ses tonundan ve beden dilinden. Bu yükün baskısını hissediyorum omuzlarımda ve eziliyorum.

Çaresizim!

Çare bulamıyorum.

Çaresizlik de bulaşıcı.

O’nun çaresizliği bana bulaşıyor. İki çaresizlik birleşiyor, o göstere göstere, ben göstermeden ağlıyoruz. Onun ağlamaları ağıta dönüşüyor, O çareyi yas tutmakta buluyor; ben yasımı –onun yasını mı kendi yasımı mı?- yazıya döküyorum.[1] Biraz rahatlıyoruz.

Uzun sürmüyor rahatlama, kısa bir aradan sonra tekrar başlıyor yas. Bunları yazmak bir çare benim için, o yüzden paylaşıyorum. Yaşlı ve hasta (Alzheimer) anamın yaslı hezeyanları ruhumu alt üst ediyor. Kendimi sokağa atıyorum, biraz hava alıyorum, iyi geliyor ortam değişikliği. Eve dönüp geliyor ve yaşadıklarımı yazıya döküyorum.

Onu 52 yıldır biliyorum. Bildim bileli kaygılıdır. Cümlelerinin sonu “ise”lidir: … Yetmezse, bitmezse, gelmezse, kızarsa, ayıplarsa, vermezse, almazsa, üşürse, yanarsa, ölürse, çekişirse, azarlarsa… Sanki zihninin bir yerinde devasa bir kaygı sandık var(dı), oldum olası o sandığa doldurmuştu, ya şöyle olursa, ya böyle olursaları.

O şimdi 83 yaşında. Kaygıları ayyuka çıktı. O kadar sıradan şeyler kaygılandırıyor ki biz bazen acı acı gülmek zorunda kalıyoruz. “Bunun için de kaygılanılmaz ki…” demek istediğimizi anlıyor. “Bana bakmayın siz, ben işte böyle bir Kaygılı Fadime’yim”, deyiveriyor.

Yalnızlık ve ölüm; ilgisizlik ve ölüm; yaşlılık-hastalık ve ölüm; başkasına muhtaç olmak ve ölüm; ille de yanına gelmelerini hep umduğu iki çok yakını ve ölüm.

İşte anamın yasının konuları bunlar.

Devası olmayan bir hastalığa tutulmuş yakınınız olmaması dileğimle.


Muammer Sakaryalı
02.10.2009

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bu yazıyı 15 sayfa kadar yazmıştım, Erendiz Atasü’nün “Bedenle Ruh Arasındaki Uzaklık kitabını okuyordum. Neden yazdığımı açıklayan şu cümleleri okuyunca, aynen öyle dedim: “Yazmayı tetikleyen nedir? İçimizdeki, ancak yazmak sayesinde gevşeyebilecek müthiş bir gerilim. Gerilim zıtlıklar arasında kapana kısılmaktan doğar.”

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
06 Aralık 2009 23:24

yapukay

Can Dostlarım;

Muammer ve Şefika Sakaryalı;

Annenizin vefatını az önce bu siteden tamamen rastlantı sonucu öğrenmiş bulunmaktayım.
Acınızı yürekten paylaşıyorum. Başınız sağolsun.
Toprağı bol olsun, üzerine yıldızlar yağsın.

Saygılarımla.
Yakup/Asuman
06 Aralık 2009 15:38

İffet Diler

Merhaba,

Muammer bey hayat bizi büyütüyor. Hep gülerek olmuyor. Acılarla yoğrulmak doğumun getirdiği bir hal. Başınız sağolsun. İnanın, andığınız her gün tekrar tekrar yaşama dokunacak anneniz...

Saygılarımla..

İffet DİLER...
06 Aralık 2009 00:33

kizilcam

Ana yüreği bütün çocuklarını bir sever de oğlanlarını bir başka sever.
Ve oğlanları, analarının ardından başka, bambaşka bir acı
ve kocaman bir boşluk içinde yalnızlık yaşarlar.
Her ana ardında oğlanları için bir kadın bırakırmış derler. öylemedir acaba?
annelerimizi yazdıkça galiba o büyük boşluk içindeki yalnızlığımız azalıyor.

Sevgini, acını kelimelere yükle sevgili Sakaryalı. Ertuğrul Barka Kardeşimin yazısındaki "inanılmaz sözler, deyişler deyimler hazinesi" demiş anneniz "kaygılı Fadime" için.
"Kaygılı Fadime' den deyimler ve deyişler" onu yaşatacak iyi bir çalışma olur belki.

Başınız sağolsun. "Kaygılı Fadime" ışıklar içinde uyusun.

Ali Rıza Üleç
05 Aralık 2009 21:16

Acınızı paylaşıyor, size sağlıklı bir ömür diliyoruz.

timur,gülsen
03 Ekim 2009 11:15

Sizi o kadar iyi anlıyorum ki. Bir çok sevdiğimizin ölüme adım adım yaklaştığını çaresiz görmek, kalbi yazılara açmak...
Ne yazacağımı pek bilemedim şu an...Bakın ben de hepimiz için bir şiirciğe sığındım. Kabul ederseniz. Sevgilerimle.
Timur Ugan



SÖYLE ACININ SESİ...         M. Sakaryalı' ya saygılarımla


Bir nihavent şarkının eşliğinde
üç yıldız vardı gece de
gece de sen yoktun
arkadaşlar yoktu
ben yoktum
ve umut.
Neden yalnızca bir ağıt şu an yaşam
ne yapmalı şimdi, ne yapmalı
söyle büyüttüğün oğluna,
acının sesi...

Bekle anlatacağım sana
saçlarımı tarayıp geleyim önce
beyaz gömleğimi giyeyim
anlatacağım sana
bir dost yüzünün sıcaklığını
minicik bir derginin
nasıl tuttuğunu ellerimi
anlatacağım
yaşamın bitmeyen bir türkü olduğunu.

Bekle, sokağa çıkacağım.
Aşkın ve zaferin
üstüne yürüyeceğim, yepyeni

t.ugan
02 Ekim 2009 23:29

ERTUĞRUL BARKA

Kaygılı Fadime'yi tanıdım ben. O, benim can yoldaşımın anasıdır. Bayramda annemden önce koşup elini öptüğüm insandır. İnanılmaz sözler, deyişler, deyimler hazinesinin sahibesi. Onuru çocuklarına taşmış anadır O. Ama gel gör ki, doğa O'na da oynadı oyununu! Yaşarken sildi yakın belleğini...
Gözünün önünden ayrılmasını istemediği oğulcuğu, insanlar işte böyle olmasın diye mücadele eder durur. Doğanın oyununa bakın!
Biliyor musunuz, sularımıza, yiyeceklerimize karışan ağır metaller artırıyor bu hastalığı. Kıbrıs Lefke Gemikonağı'ndaki bakır-altın madeninden geriye bırakılıp kaçılan ağır metal atıklarından ötürü, yörede doğalın beş katı alzheimer hastası vardır. Kaygılı Fadime'nin oğulcuğu bilir bunu. Köyünün yakınındaki Kışladağ altın madenine bu nedenle karşıdır. Amma gel gör ki...
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.