Rio

31 Mart 2018 09:48 / 1728 kez okundu!

 

 

Bir kitaptan ve bambaşka bir şehirden yola çıkıp; yine aynı yere, memleketime, buradaki duygu ve yaşam zenginliğine geldim. Bizde tüm yollar her dem İstanbul'a, Türkiye'ye çıkıyor. Hele benim jenerasyonumun terk edip gitmesi çok zor. Biz buradayız, öyle görünüyor.

 

******

 

Rio...

 

Geçen sene yaşadığı mağduriyeti ona unutturmak istercesine Aslı Erdoğan kitapları üst üste baskı yaptı ya, ben de Rio’nun sıcağına inat kar yağan bir İstanbul gecesinde epeydir aklımda olan Kırmızı Pelerinli Kent'i okudum bu senenin az sayıdaki karlı gecesinden birinde.

Yazarın bir süre yaşadığı Rio'da geçiyor roman. Daha doğrusu Rio zaten romanın baş kahramanı. Benim de 3-5 sene evvel gittiğim ve sahiden romanın girişindeki gibi "dünyanın en güzel yeri burası olabilir" diye düşündüğüm bir kent Rio. 

Haklı gurur sahibi İstanbullular olarak, olağanüstü bir şehirde yaşamanın ayrıcalığını yaşadığımızdan, öyle her yeri beğenmeyiz biz.

Ama Rio başkaydı, sahiden insanı çarpan vahşi bir güzelliği vardı. Ki biz öyle korkutulmuştuk ki, tamamen bize sunulan turistik Rio ile yetindik, biraz Truman Show gibi izledik şehrin yaşantısını. Yine de şehir çok cazibeli ve cerbezeliydi.

Derken Kırmızı Pelerinli Kent ile öteki Rio'ya sızdım; görmediğim, sadece duyarak bile olsa ürktüğüm Rio'ya. Aslı Erdoğan akıcı bir dille yazmış.

Cümleleri şiir gibi; betimlemeleri çok canlı. Ve kesinlikle çok cesur. Yer yer insanı isyan ettiren insan manzaralarına tanıklığa zorluyor okuru.

Ama ben her şeyden çok, tam da memlekette bazı çevrelerde hakim olan ruh haline uygun olarak (hani herkes bir yerlere gitmeyi, yerleşmeyi falan düşünüyor ya) göçmenliğe dair hissettirdiklerinden etkilendim.

Gönüllü gidişlerde bile çocukluğunun, alışkanlıklarının, seni sen yapan her şeyin, nasıl da peşinden geldiğini ve ruhunu hep eksik, hep yaralı bıraktığını fark ettim.

Bir bardak çayın, bir simidin, bir martı sesinin nasıl kocaman bir özlem olabildiğini; bu sembollerin aslında kendilerinden çok daha büyük özlemleri içinde barındırdığını hissettim.

Özellikle de mevsimler ve üzerimizdeki etkileri üzerine düşündüm. Tam da 40 derece üstü nemli Rio'yu okurken, dışarıda yoğun kar yağışı olan İstanbul'a dönüp dönüp baktım.

Mevsimlerin değişimi ile bize yaşama fırsatı verdiği duyguları gözden geçirdim. Sürekli aynı mevsimi yaşamak duyguları da daha az boyutlu, daha sığ hale getiriyor; böyle geldi bana. Karlı, soğuk, uzun gecelerin, insanın kendine, içine dönmesi için nasıl da fırsat barındırdığını; düşünmek, iç sesini dinlemek ve hesaplaşmalar yapmak imkanı sağladığını ve bunun insanı geliştirdiğini düşündüm.

Sürekli yüksek ritmle yaşanan ve sıcak, çok sıcak, her an dışa dönük bir şehrin insanın ruhuna çok da iyi gelmeyebileceğini, çok yorucu olacağını hissettim. Tersi de geçerli elbette; sürekli çok soğuk ve güneşten mahrum kentler de başka taraftan eksik. Mevsimleri değişen bir coğrafyada yaşamanın ve ruhunu duygular arasında dolaştırabilmenin zenginliğine şükrettim.

Bir kitaptan ve bambaşka bir şehirden yola çıkıp; yine aynı yere, memleketime, buradaki duygu ve yaşam zenginliğine geldim. Bizde tüm yollar her dem İstanbul'a, Türkiye'ye çıkıyor. Hele benim jenerasyonumun terk edip gitmesi çok zor. Biz buradayız, öyle görünüyor.

Bu arada henüz okumadıysanız okuyun derim Kırmızı Pelerinli Kent'i ama bana kızmayın, ruhunuzu biraz rahatsız ederse:)

 

Meltem GÜRLER

31.03.2018

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.