Yüreðin rengi

29 Mart 2013 00:37 / 1902 kez okundu!

 


Elif uyanýr uyanmaz yataktan fýrladý. Telaþla banyoya girdi. Elini yüzünü yýkadýktan sonra ev giysilerini giydi; doðru mutfaða koþtu. Hemen yemek yapmaya koyuldu. Yine içinde ayný kuþku… Acaba sebzelerde pestisist kalýntýsý ne düzeyde. Onlarý iyice yýkýyor ve bazen kalýn soyuyordu ama nafile. Biliyordu ki kalýntý mutlaka vardý. Yemek piþirirken hep bir endiþe:

-Acaba ev halký zehirli yemek mi yiyor?

Ne yazýk ki piþirmeyle de zehrin yok edilemediðini biliyordu.

Ne piþireceðine dün karar vermiþti. Bir soðan soydu, yýkadý, doðradý. O kavrulurken patatesleri halletti. Önceden kavurduðu, buzluktaki kýymadan bir miktarýný tencereye koydu; salça, tuz, biber, baharatlar, sýcak su ve patatesler derken zýplayarak piþmeye baþladýlar.

-Oh tamam, dedi içinden, þimdi sýra pilavda.

Derin nefes aldý. Pilav suyu kaynarken pencereyi açtý. Mutfak kokmaya baþlamýþtý. Ýki genç çocuðu hala uyuyordu. Gürültü yapmadan, adeta bir hýrsýz gibi iþlerini bitirmeliydi. Aspiratörü de açmadý. Dýþarýyý seyretti bir an, derin derin birkaç kez nefes aldý. Kuþlar ne güzel ötüþüyorlardý. Onlarla bugün bir anlaþma yapmýþtý, dostlarý destek olacaktý ona. Gülümsedi. Döndü. Pilavý da piþirdi. Patates de tamamdý. Dünden kalan çorba da vardý. Þimdi artýk giyinebilirdi.

Ne giyeceði belliydi. Hemen giyindi, çok heyecanlý ve sevinçliydi. Çocukluðundaki 23 Nisanlarý anýmsadý saçlarýný tararken.

Çok mutlu olurdu bayram sabahlarý. Onlarýn, sadece onlarýn bayramý... Kolay mý? Mevsimin ilk can eriðini bayram yerinde alacaktý, hem de horoz þekerini. Ama ilçenin en kalabalýk caddesinde trompet çalarak bayram yerine ilerlerken parasýný düþürmüþtü. Eðilip aldýðý sýrada ritmi bozmuþ, öðretmeni kýzarak bakmýþtý. Olsun, o parasýný yerden almýþ, sonra þekerini de yemiþti.

Gülümsedi. Bu anýyý her 23 Nisan'da hatýrlardý.

Koþar adým otobüs duraðýna yürüdü. Oh, Konak otobüsü geliyordu. Güzel tesadüftü, geç kalmayacaktý.

Otobüste baþka pembeli kadýnlar da vardý. Onlara gülümsedi. Sanki hepsi öz kardeþiydi. Neþeyle konuþuyordu bazýlarý; bizi görün der gibi baþlarý dik, ýþýldayan gözlerle denizi seyrediyorlardý.

Bir süre kitap okudu. Ancak otobüslerde okuyabiliyordu çoðu kez. Bir an önce alana varmak istiyordu. Kalbi duracak gibiydi. Kýpýr kýpýr bir çocuk gibi aceleci ve heyecanlý…

Otobüsten indi, koþar adýmlarla meydana seðirtirken sesleri dinlemeye çalýþtý. Koþuþan diðer pembeli, morlu kadýnlarla dans alanýna ulaþtý.

O da ne öyle! Hiç güvercin yoktu meydanda. Sofralarýný birkaç saatliðine kadýnlara býrakmýþlardý. Rengârenk kadýnlar; iþlerini, güçlerini, acýlarýný, dertlerini, örselenen bedenlerini, yok sayýlan benliklerini, yürek acýlarýný, aðýtlarýný, her þeylerini ama her þeylerini evde býraktýklarýný sanarak tek yürek dans etmeye gelmiþlerdi buraya. Bir daha aðlamak istemiyorlardý. Onlar her þeydi ama hiçbir þey gibi yaþýyorlardý. Her gün binlercesi bedenen, ruhen yok ediliyordu acýmasýzca.

Hatýrladýðýnda içi sevgiyle doldu, hareketin öncüsü Eve Ensler þöyle demiþti:

-Dans tehlikelidir, mutluluk vericidir, seksidir, kutsaldýr, bulaþýcýdýr, kurallarý yýkar.

Bir eylemci dost haykýrdý:

-Bizi sevin, sadece bizi sevmenizi istiyoruz; biz evreni her þeyi ile çok seviyoruz. Tabi ki siz erkekleri de. Biz bir bütünüz, beraber var olcaðýz. Lütfen bizi aðlatmayýn; artýk üzmeyin. Hindistan, Küba, Irak, Mýsýr, Almanya’da her yerde artýk aðlamak deðil gülmek, dans etmek istiyoruz. Öldürülmeyi, örselenmeyi, yok sayýlmayý deðil; saygý ve sevgiyi hak ediyoruz. Haydi, þimdi Tena Clark bestesi, ‘Zincirleri Kýrýn ‘ þarkýsýyla dans edelim.

Yaþlýsý, genci hep beraber tüm dünyada ayný saatlerde dans etmeye baþladýlar. Çocuklar gibi, bu meydanýn asýl sahipleri güvercinler gibi özgürdüler; zincirleri kýrýp gelmiþlerdi. Yere düþenler kalkýp tekrar devam ediyordu. Yüreðin rengi yoktu. Ama yürek vardý. Týpký sallanan eller gibi gerçek olan…

Elif bu resimden çok etkilendi. Kimin neyin resmiydi bu? Neyi özlüyordu bu kadýnlar? Acýlarýn, ölümlerin, yürek yarasýnýn renginin olmadýðýný görmek, hem sevindirmiþ, hem de çok üzmüþtü onu.

Birkaç saatlik böyle bir dünya resmi ona sadece barýþý; kardeþçe, dostça, tüm canlýlarla uyum içinde gülüþerek yaþamayý anýmsatacaktý. Ama biliyordu ki, bu bir ütopyaydý. Gerçekleþmesi hem çok kolay, hem de çok zor olan…

Daha yirmi gün önce mahallesinde evli bir kadýn, hem de Ýnþaat Teknikeri, otuz üçünde, ömrünün baharýnda kendi bürosunda maket býçaðýyla boðazý kesilerek… Uçup gitmiþti bu dünyadan. Bir gül daha koparýlýp topraða düþürülmüþtü.

Ama kadýn zaten hastaymýþ, diyorlardý.

-Ona sorabilseydik keþke. Kendini savunabilse. Hasta mýydýn? Kimler seni hasta etti, iyileþtirmedi? Yok yok, hiçbir þey soramayýz artýk. Dünyanýn her yerinde ayný payý alýyorlar yaþamdan, diye iç geçirdi.

Yüreði kanýyordu yine. Hiç görmediði, bilmediði bu genç kadýný ne çok tanýyordu oysa.

Elif en çok güvercinlere minnet etti. Yemeklerinden vazgeçip mekânlarýnda kadýnlarý konuk etmiþlerdi. Bir kaç saat güvercinler gibi özgürleþerek zincirlerini kýrýp hak ettikleri gibi yaþamýþtý kadýnlar. Dünyada baþka meydanlarda, kim bilir kimler nasýl, hangi kuþlarla yer deðiþtirmiþti bir süreliðine.

Kaldýklarý yerden yaþamaya devam ediyorlardý. Pembe, mor giysiler yine de bazýlarýný umutlandýrýyordu. Hep beraber kimseye aldýrmadan, utanmadan, kuþlar, aðaçlar, börtü böcek, salýnan nazlý çiçekler gibi hak ettikleri þekilde dans edebilmiþlerdi ilk kez.

Üretilirken çocuk emeði sömürülen, þirketleri devleþtiren pýrlantalar deðil; yine kuþlardan ödünç alýnmýþ bir meydan istiyorlardý gelecek yýlýn ‘Sevgililer Gününde’.



17 Þubat 2013 Ýzmir

Göknur Yumuþak Yazýcý

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.