Kaçak çay

13 Þubat 2012 14:04 / 2138 kez okundu!

 


Yaptýðým iþin, ülke içerisindeki yansýmasýyla yüzleþirken; gerçeklerin bir tokat gibi yüzüme çarpmasýnýn ve baþka bir diyara gitmeye karar veriþimin hikayesidir bu.

Ekonomik krizin, hükümeti ve söylemlerini teðet geçip; insanlarý tam on ikiden vurduðu bir mayýs ayýydý diye hatýrlýyorum. Beþiktaþ’ta müstakbel iþyerim olup olmadýðýný anlamak üzere bulunduðum; büyükçe sayýlabilecek bir ofisteydim. Çalýþanlarýyla henüz tanýþamamýþtým ama kendisi emekli bir pilot olan, zihni, düþünceleri apaydýnlýk bir patron portresi vardý karþýmda.

Burada deðil de, baþka sosyal bir mecrada tanýþsaydýk eminim ekonomik gidiþat konusunda bu kadar suya sabuna deðmeyen yüzeysel diyaloglar yerine, çok ateþli ve herkesin birbirini çok onayladýðý muhalif konuþmalar geçerdi aramýzda. Kaným çok kaynamýþtý karþýmdaki bu saçlarý biraz da erken aðarmýþ, iyi niyetli insana.

Çaylar geldi yine sorulmadan. Sormaya da gerek yok zaten; pilot, tasarýmcý, trend, dünya, eskiz demeden; o çay muhakkak gelirdi. Bu güneþli günde, muhtemelen Okmeydaný’ndan alýnmýþ olan, parasýndan daha çok þey vadeden suni deri koltuða oturmamý ve sorulmadan gelen çayý karýþtýrmamý saðlayan, birkaç ay öncesine deðin iyi giden iþlerimin bir anda ters yüz olmasýydý.

Þef konumunda olduðum fabrika küçülme kararý almýþtý ve yine bir klasik olarak önce “yazanlar-çizenler” gönderilmiþti. Kiloyla ölçülmüyordu ki fikirler ve emekler.

Silivri’de sürekli olarak dýþarýdan tasarým yaptýðým diðer bir fabrika, o sene rekor kar açýkladýðý halde çalýþanlarýna zam yapmama kararý almýþtý. E malum kriz söylentisi vardý ve onlar bunu kaçýramazlardý. Tam da annelerin “iþte böyle böyle zengin oluyorlar” dediði türden bir yenilmez bir mantalite vardý karþýmda. Biz o günlerde krizi fýrsata çevirmek deyimini, açýk açýk yaþamýþtýk, fýrsatýn gizli özneleri olarak.

Çalýþanlar zam alamadýklarý hafta, þirketi nasýl büyütüp, kar marjýný ne kadar arttýrdýklarýný senelik performans toplantýsýnda süslü kelimelerle anlatýyorlardý. Bu þekilde salak yerine konulmalarýnýn tescillenmesini ise evdeki tencerenin kaynamak zorunda oluþuna veriyorlardý. Biraz önce yanarlý dönerli grafikler eþliðinde parite, cari kur, bileþik faiz diyen insanýn bir anda kaynayan tencereden bahsetmesi ayrýca garipti. Ancak o sýrada projeksiyonun yüzlerine vuran mavi ýþýðýný, iþsiz bir þekilde evde oturduklarýnda yüzlerine vuracak olan televizyon ýþýðýna tercih etmiþlerdi bir kere.

Benim yaratýcý insan kontenjanýndan girip uzaylý gibi görüldüðüm bu fabrika, hakkýný yemeyelim, yine de diðerlerine göre, tasarýmcý çalýþtýrdýðý için daha vizyoner gibi duruyordu. Gerçi artýk o sýrada vizyonun da pek bir önemi kalmamýþtý benim için. O da ideallerim gibi rafa kalkmýþtý çünkü ödenecek faturalar, beraber yapýlmýþ hayat planlarý vardý ve sosyal güvenliði olmayan, herkesin ilk hedefi olarak baþýný sokacak bir ev alabilmek olduðu bir ülkede yaþýyordum. Deli miydim ki bu devirde iþi býrakacaktým? Hem idealist olmak neydi ki? Herkes kendini kurtarýrdý da bir ben kalýrdým, hayatým boyunca böyle öðütlenmiþtim. Tam da istenildiði üzere, isyaný þarkýlarda yaþayýp, anarþiyi kitaptan, direniþi sinemadan gören bir nesildik biz.

"Zaten kriz var, otur oturduðun yerde, hem hayat mükemmel deðil" diye telkin ettim kendime. Þimdi onlar sonra sen, herkesin mutlu olma sýrasý bir gün gelecekti. Ama daha sonra böyle gitmeyeceðine karar verdim. Bir Spartacus isyaný olmasa da bir þeyler yapmalýydým. Malum iþ, iþteyken aranýrdý ve bu bile güzel bir baþlangýçtý. Karar vermiþtim, ihracatý ne kadar arttýrdýðýmýzý huþu içerisinde dinlerken, artýk baþka bir iþ arayacaktým. Evet, iþte mini kiþisel ihtilalim baþlýyordu ve þimdi artýk onlar düþünsündü.

Çayýndan bir yudum alan aydýnlýk patron; “Size iþ tanýmýný yapayým Fatih bey” dedi. Sevindim, birisi bana merak ettiðim þeyi, ben sormadan söylerse, hep sevinirim. Arkasýna yaslandý ve masasýnda duran model uçaða baktý.

Muhtemelen kendisinin de uçurduðu bu aletle gurur duyuyor olmalýydý. Ben o arada bir taksici, bir ralli pilotu ve bir yolcu uçaðý pilotu arasýndaki baðý düþündüm ama çabucak vazgeçtim. Benzer iþleri yapan insanlar arasýndaki bu derecedeki dengesizliði irdeleyecek vaktim yoktu. “Burada her zaman bir tasarým iþi olmaz, belki ayda bir iki tasarým yaparsýnýz ve geri kalan zamanýnýzda ise tasarýmlarýn iþ takibini yapmak durumundasýnýz” dedi.

Baþýmý onayladýðýmý bildirir þekilde salladým, tasarýmýn dýþ kapýnýn mandalý olarak görüldüðü bir ülkede, branþlaþmayý beklemek çok hayalcilik olurdu. Kriz, hükümete göre yoktu ama bana göre bir hayli vardý ve ben gerçekçi olmak zorundaydým. Vücut dilim adeta dile gelmiþ, seni anlýyor ve onaylýyorum, gör artýk bunu diyordu.

Ancak bu tasarýmcýya, tasarýmdan baþka bir misyon yükleme fikri, O’nu da rahatsýz etmiþ olmalýydý ki, iyi niyetini göstermek için þöyle devam etti: “Ama bir gün olur da çok büyürsek, o zaman tabi ki ayýrýrýz çaycý, sucu, tasarýmcý diye.”

Bütün aldýðým eðitimler, burslar, gayet baþarýlý denebilecek kariyerim, hayallerimle beraber gözlerimin önünden geçiyordu ve iyi niyetli bir patronun hayalinde þöyle hayat buluyordu: Ben ve iþ arkadaþlarým çay ocaðýnda oturuyoruz ve kendisi diyafondan sipariþ veriyor: “Bize iki oralet, bi’ su, bi’ de tasarým.”

Hayatýmýn hiçbir evresinde, birtakým iþverenler tarafýndan aymazlýkla sarf edilen “ne var caným, sadece çiziyosunuz, taþ mý taþýyosunuz?” cümlesini özleyebileceðimi hiç sanmazdým ve iþte o an gelmiþti. Ama zaten, aðýr iþ yaptýðý örnek gösterilen taþ taþýyanlara da hak ettiðini vermiyordu ki bu sistem, varsayým toptan yanlýþtý. Yine sistemin biraz uzaðýnda kalanlarýn, yaþamak için öyle insani bir meblað filan da kazanmalarýna gerek yoktu. Benim ülkemde bir kilo demir, bir kilo fikirden aðýrdý. Ama biraz önce duyduklarým, bana bu varsayýmý bile arattý.

Düþüncelere saplanmýþtým ve bir anda kendime geldim. Bu kafasýnda tasarýmcýyý çay ocaðýna yakýn konumlandýrdýðý sýra dýþý hiyerarþisini anlatýrken sýrada iyi niyetli, acý acý gülümsediðimi fark etmedi.

Planlarýnýn, bende de ayný þekilde tepkimesini bekliyordu ki herhalde, dikkat etmemiþti mimiklerime. Bir ülkenin somut gerçeði olarak karþýmda durup, bir de monolog yapýyordu.

Sonrasýnda ne anlatmaya devam etti hatýrlamýyorum. Ben o sýrada önümdeki çaya odaklanmýþtým. Tadý ve kokusundan anlaþýldýðý üzere, kendisi kaçak bir çaydý. Neden kaçtý ki vatanýndan acaba, onun da mý deðerini bilemediler ülkesinde derken, konuþan apaydýnlýk patrona, istemsiz bir refleks olarak elimi uzatmýþtým bile...


Fatih BALTAÞ

13.02.2012, Londra

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.