Tehlikeli atıkların farkında mıyız?

31 Ağustos 2009 01:52 / 2904 kez okundu!

 


Dünyada ve Türkiye’dekilerin olmasa bile İzmir’deki tehlikeli atıkların farkında mıyız? Yaşamımızın her ânını ve yaşam alanlarımızın her noktasını kaplayan bu tehlikeli atıkların denetimi, giderilmesi, geri dönüştürülmesi ve en önemlisi bunların üretilmemesi için seçilmiş veya atanmış yöneticilerimiz ne yapıyorlar? Yoksa onlar da mı tehlikeli atıkların farkında değiller?

Oysa çoğu kanserojen olan bu atıklar, bizimle aynı yaşam çemberi içindedirler; yiyeceklerimizdeler, içeceklerimizdeler, soluduğumuz havadalar.

İzmirliler’in, yaşamlarının bu kadar içine girmiş tehlikeli atıklar hakkında bilgi sahibi olmaya hakları vardır. Yöneticiler, İzmir’deki tehlikeli maddelerin üretim kaynaklarını, miktarlarını ve bunların ne kadarının nerede ve nasıl zararsız hâle getirilebildiğini açıklamalıdırlar. Zararsız hâle getirilemeyenler, geri dönüşümü ve kazanımları sağlanamayanlar ne olmaktadırlar? Bunların bizim yaşantımıza “kanserimiz” olarak girmeyeceğinden nasıl emin olabiliriz?

Gemi sökümcüler, kapasitesi ve dolaysıyla kullanma süresi beş yıl önce dolmuş olan Harmandalı çöp döküm alanına atıklarını göndermektedirler. Yılda iki milyon ton kadar olan bu atıklarının tehlikesiz olduğunu beyan etmektedirler. Aynı gemi sökümcüler, anımsayacaksınız, OTOPAN isimli gemide bir ton asbest dediğimiz tehlikeli atığın bulunduğunu söylemişlerdi. Oysa biz bunun 77.4 ton olduğunu kanıtladık ve geminin Hollanda’ya geri gönderilerek, asbestinin orada temizlenmesini sağlamıştık. Siz şimdi gemi sökümünden gelen bu iki milyon tonluk devasa atık içinde tehlikeli atık olmadığına inanabilir misiniz? Sorumlular bu konuda güvence verebilirler mi? Bu güvencelerini hangi denetimlerine dayandırabilecekler? Böyle bir denetim yapılmış mıdır?

Demir çelik fabrikalarının Aliağa’da birikmiş en az on milyon ton elektrikli ark ocağı tozu var. Fabrika sahalarında depoladılar, olmadı. Verimli tarım topraklarını satın aldılar, oralarda depoladılar, almadı. Şimdi Aliağa’da Bozköy civarında bir vadiye yığıyorlar. Bilimsel raporlarda ve araştırmalarda bu elektrikli ark ocakları tozlarını oluşturan kanserojen ağır metallerin, yer altı ve yerüstü sularına karıştığı gibi rüzgâr ile de soluduğumuz havaya da karıştığı yazılmaktadır. Milyonlarca ton demir çelik atığı toz ve ne yapılacağı bilinmiyor. Ama bunlar yediğimizden, içtiğimizden, soluduğumuz havaya kadar yaşam düzenimizin içindeler.

Sadece bu kadar mı? Altın madenciliği, boya fabrikaları tehlikeli atıklarını ne yapıyorlar? Ya polimerik kompozit malzemelerle üretim yapanlar? İzmir’in, demir çelik, altın madenciliği ve gemi sökümünün dışında, yılda en az 300 bin ton olan tehlikeli atığı nerededir? Sakın İZAYDAŞ’a gönderiyoruz demeyin! İZAYDAŞ’ın kapasitesi İzmir’in tehlikeli atık miktarının onda biri kadar. Ayrıca, İZAYDAŞ tüm Türkiye’ye hizmet veriyor. Yani ülkemizde üretilen 2 milyon tondan fazla tehlikeli atığı arıtmaya çalışıyor; 35 bin ton/yıllık kapasitesiyle. Geriye kalan tehlikeli atıklarımız nerede?

Bir ilâç fabrikasının atıklarını nasıl da gömdüğünü çok yakınlarda TV’lerde gördük, gazetelerde okuduk. Ne kârlı iş! Hem tehlikeli atıklarından ucuz ucuz kurtulacaksın hem de yeni hastaların olacak, ilâç satabileceksin.

Dünyada bugün en kârlı işler, silâh, uyuşturucu, petrol gibi tehlikeli atık ticaretidir. Alırsın Batı’nın ürettiği tehlikeli atıkları, götürür Somali kıyılarına dökersin ve Somalili balıkçıları ekmeğinden edersin. Sonra da onlara korsan dersin. Ama işbirlikçilerini bulursan, tabii getirir Karadeniz’e de varillerle atar gidersin. Olmadı sökülecek gemiler ne güne duruyor, tıkıştır içine gönder söküleceği ülkeye!

Evet, İzmir’in tehlikeli atıkları ne kadar, nerelerde oluşuyor, nasıl yönetiliyor? Tehlikeli atıkların, geçici olarak, izin ve önlem alınmak kaydıyla fabrika alanlarında depolanmalarına izin verilmişti. Kaç altı ay geçti? Bu geçen altı aylar da ne gibi çözümler üretilebildi? Yoksa mafya da bu işe girdi de atıkları alıp, sağımıza solumuza mı gömüyor? İhbar edenler, “gelin, gömdüğümüz yerleri gösterelim” diyenler, tehlikeli atık giderme tesisi sahiplerini çekemeyen iftiracılar mı? Yoksa İzmir’de tehlikeli atık işini böylesi yapanlar mı var? Sahi, bunlardan biri yakalanmıştı değil mi? Sonuç ne oldu? Bilen, duyan var mı?

Tüketim toplumu olarak, kanserle ve diğer ölümcül, umarsız hastalıklarla mezarlarımızı kazdırmağa ve kazmağa devam mı edeceğiz, yoksa tüketim ve yaşam alışkanlıklarımızı değiştirerek yeni bir yaşam ve toplum tarzını mı seçeceğiz? Unutmayın, bu seçiminize göre merkezi ve yerel yöneticilerinizi de seçeceksiniz. Seçiminiz hangisi? 


Ertuğrul BARKA

31.08.2009

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
05 Eylül 2009 05:24

gülperi sonerman

Sayın  Ertuğrul Barka,  öncelikle bu bilgileri paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Herbiri birbirinden vahim ve gerçek. Yorumların hepsine katılıyorum. Lütfen yazmaya devam edin. O kadar çok konudan habersiz kişi / kişiler var ki, yazınını ve linki paylaşacagım. Kaleminize sağlık, kutluyorum.

Saygılarımla...
Gülperi Sonerman
04 Eylül 2009 07:39

ORGON

BAKANLIK: T.C.ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI – 2003 yılında Çevre ve Orman bakanlıklarının birleştirilmesiyle kurulmuştur. Amaçları arasındaki ormanları korumak ve geliştirmek ile orman ürünleri sanayisini güçlendirmek maddeleri arasındaki çelişkiyi ben çözemedim.
KANUN: ÇEVRE KANUNU – 1983 yılında kabul edilmiş, son değişiklik 2006 yılında yapılmış. Son üç yıldır hiçbir uluslar arası çevre sözleşme ya da protokolüne imza atılmamış olsa gerek ki güncelleme gereği duyulmamış.
YÖNETMELİK: TEHLİKELİ ATIKLARIN KONTROLÜ YÖNETMELİĞİ – 2005 yılında bakanlık tarafından çıkarılmış. İkinci bölüm, madde 6, b bendinde bakanlık kendine görev vermiş. İlgili tümce; “bakanlık bölgesel boyutta atık yönetim planı yapmakla ve halkı bilinçlendirmekle yükümlüdür” diye yazıyor.
Bu ülkede devlet büyükleri, tehlikeli atıklar ve çevrenin korunması hakkında birçok kongre ve zirveye katıldılar. Ardından objektiflere poz verdiler. Sayısız sözleşme ve ortak kararlara imza attılar, sonrasında tekrar objektiflere poz verdiler. Bu sözleşme ve kararlarda hedefler vardı. Belli zaman dilimi sonrasında ulaşılması gereken hedeflerdi bunlar. Akıllıca düşünen bazı devlet adamları bu hedeflere ulaşabilmek için 2005 yılında –buna da şükür, daha da geç olabilirdi- yönetmeliği çıkardılar ve şu an, bugünlerde, belki de bu dakikalarda atık yönetim planı oluşturmak için çok çalışıyorlar. Kısaca aktarmam gerekirse atık yönetim planı; mal ya da hizmet üretimi sonunda tehlikeli atık üreten tüm kuruluşların mevcut atık durumlarını ve önlerindeki üç yıla ait atık durumlarını ve bu atıkların bertarafına ilişkin bilgileri içeren bir rapordur. Bu rapor yasa gereği tehlikeli atık üreten her sanayi kuruluşunca verilmeli ve bölge müdürlüğüne onaylatılmalıdır.
Bu yönetmelik ilgili kurumlar tarafından halka –küçük, büyük tüm sanayi kuruluşlarına- tebliğ edilmiş midir? Bu yönde halkın bilinçlendirilmesi için, işverenlerin gerekli yatırım ve istihdam olanaklarını sağlaması için seminerler düzenlenmiş midir? Kaç işverenin, tehlikeli atık üreticisinin bu yönetmelik ve maddeleri hakkında bilgisi, duyumu vardır? Yaptırımlar yeterli midir? Çevre kanununun ilgili maddesi yanlış yorumlamadıysam 12.000 TL para cezasından bahsediyor. Tüm bu başlatılan çalışmalar ne zaman sonuçlanır bilemem ama amacı istatistiksel, bilimsel, gerçek veriler elde etmek olmalı. Bu mantıkla bakarsak devletin tehlikeli atıklar konusunda yeterli veri tabanına sahip olmadığını, son derece muamma bir konuyu çözmeye çalıştığını, ama işin çok başında olduğu gerçeğini görüyoruz. Tüm bu yazdıklarım öncelikle bu konunun sorumluluklarını üstlenmiş, görev edinmiş kişileri ilgilendirir, onların içinde bulunduğu tabloyu anlatır.
İzmir’de yaşayan insanlar bu konuda ne yapabilir? Bizler neler yapabiliriz? Her birimizin arabası vardır. Bir yıkama istasyonuna arabanızı vermeden önce işletme yetkilisinden İZSU tarafından onaylı bir arıtma tesisinin olup olmadığını sorabilirsiniz. Kanalizasyona atık su bağlantıları İZSU’yu ilgilendirir. Daha da ileri gidip, bu arıtma tesisinden çıkan çamurun lisanslı bir kuruluşa bertaraf amaçlı verildiğine dair formu görmek isteyebilirsiniz. Bakınız burada ilginç bir durum vardır. İZSU kanalizasyona çamur gitmiyorsa denetimini olumlu olarak sonuçlandırır ancak çıkan çamur ile ilgilenmez. Burada kurumlar arası koordinasyonsuzluk ya da yetki çatışması söz konusudur. Bu ülkede işletme ruhsatı alan çoğu kuruluş arıtma tesisini ya çok sonra mecburen yapar ya da hiç yapmadan üretimine devam eder. Bir başka örnek; aracınızı bakım için servise götürdüğünüzde atık motor yağını ne yaptıklarını sorabilirsiniz. Yasalara göre satılması suçtur. Daha ileri gitmenizi tavsiye ederim. Lisanslı kuruluşa bertaraf amaçlı verildiğine dair formu görmek isteyin. Servis işletmecisi gerçek bir çevreci ise ve ne olduğunun, ne yaptığının bilincinde ise size memnuniyetle yardımcı olacak, diğer durumda sizi tersleyecektir. Önce birey olarak kendimizden başlamalı, tehlikeli atıklar ve kaynakları hakkında bilgi edinmeli, bilinçlenmeliyiz. Sayın Ertuğrul BARKA’nın yazı başlığına ithafen tehlikeli atıkların ancak o zaman farkına varabiliriz.
Saygılarımla
S.UZ
03 Eylül 2009 19:30

Merih Yücel

Bilgilendirmeleriniz için sağolun sevgili Ertuğrul Barka, gerçekten göremediğimiz, hissedemediğimiz gizli düşmanlarımızdır tehlikeli atıklar.  Seneler önce ABD'nin limanlarına , dış ülkelerden demir, çelik ya da herhangi bir maden taşıyan gemileri gaiger sayacından geçirerek aldığını okumuştum. Bizde ise depolara konan radyoaktif thoryum mineralinin ,depo el değiştirince bir kısmının hurdacıda ortaya çıktığı ve 17 kişiyi hasta ettiği, bir kısım thoryumun da kaybolduğunu biliyoruz.  Bu tehlikeli hastane atığının, kurşun kılıfından çıkarıldığında, İstanbul'da yaşayan herkesi kanser edebileceğini yazıyordu geçen gün Cumhuriyet gazetesi. Biz nasıl bir ülkede yaşıyoruz?.. Biz nasıl bir dünyada yaşıyoruz. Yaşam adına tüylerim diken diken oluyor. Kaleminize sağlık. Dostluğumla.

Merih Yücel
01 Eylül 2009 01:37

msakaryalı

Sevgili Ertuğrul,

Aklına sağlık.

Hiç eskimeyecek, gizli gizli yaşamımızı mahveden bir konuya parmak basmana çok sevindim. Tehlikeli atıklar konusundaki donanımını biliyorum. Senden ricam bu konunun öteki veçhelerine de değinmen. Bu konuyu hep konuşmalıyız.

Tıpkı altın madenciliği gibi, kapitalist merkezler tehlikeli atıkları da demek ki bizim gibi memleketlere gönderiyorlar? Kapitalist merkezlerin hükümetleri, kendi ülkelerindeki çevre duyarlılığı nedeniyle, yaşam alanlarına tehlikeli atık dökmüyor/gömmüyor mu?
Sıra nükleer atıklarda mı? Yoksa haberimiz olmadan nükleer atıklara da maruz kalıyor muyuz acaba? 

Sevgi ve saygıyla...
M.Sakaryalı
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.