Halil Berktay’ın 'menkıbeleri', sayıklamaya dönüşürken...

07 Haziran 2012 14:51 / 1784 kez okundu!

 


Gaf üstüne gaf yaparak '1 Mayıs'77 Katliamı'nı "solun rezilliği" olarak sunmaya çalışan Halil Berktay 26 Mayıs’ta Taraf’ta yazdığı “İki tür tanıklık” başlıklı yazısı ile olmadık iddialar ileri sürdü.

Berktay, “1977’de Taksim’deki kaç kişi, gerçekten 1 Mayıs’ı kutlama coşku ve sevincini yaşıyordu dersiniz? Kaç kişi, işçileri gerçekten seviyordu bir kere? Kaç kişi, 1886 Chicago Haymarket Massacre’ını (Samanpazarı Katliamı) ve işçi sınıfının iki yüz yıllık bütün acılarını ruhunda hissediyordu? Ben solun birçok kesimi için böyle bir şey de olmadığından endişe ediyorum. İşçi 'sınıfı' reel bir insanî varlık değil, daha çok teorik bir kavram, üzerinden iktidar mücadelesi verilen bir ‘nesne’den ibaretti” diye başlıyor söz konusu yazısına.

İnsan nasıl bu kadar garip şeyler söyleyebilir ki? Her şeyden önce 1 Mayıs 77’ye katılan yüzbinlerce insanın çok büyük bir kısmı işçiydi. İşçiler günlerce fabrikalarında, sendika merkezlerinde 1 Mayıs’a hazırlanmışlardı. İrili ufaklı yüzlerce fabrikanın işçileri 1 Mayıs’a geldi.

Berktay, o sıralarda da işçi sınıfının çok uzağında olduğundan, belli ki bilmiyor. İşçiler kendilerini sevmez, işçi olmayı sevmez. İşçi olmayı kim sever ki? Kim bir patron için saatler boyu çalışmak ister?

Sosyalizm bunu anlatıyor ve işçilere "kapitalizmi yıkalım, işçiliği ortadan kaldıralım" diyor.

Halil Berktay ise; sosyalizmi "işçileri sevmek" olarak anlıyor. ”İşçi sınıfının acılarını ruhunda hissetmeye” gelince; 1 Mayıs’a katılan işçiler için böyle bir sorun yok. Onlar acıları ruhlarında değil bedenlerinde hissediyorlardı.

Sosyalistlere, solculara gelince,.. Halil Berktay sosyalistlere düşmanlıkla istediğini söylesin ama sanırım o sosyalistleri anlamaktan çok ama çok uzak bir yerde duruyor.

İşçilerin büyük çoğunluğu 1 Mayıs'77’de sendikalarının arkasından değil, fabrikalarının pankartlarının arkasından yürüdü.

Berktay 1 Mayıs'77’ye katıldığını yer ve saat bildirerek söylüyor. Doğrudur ama demek ki alanda ve yürüyüş kollarında kimlerin olduğunu dahi görememiş, Sular İdaresinin üstünü nasıl görsün?..

* * *

Berktay devam ediyor, "1970’lerin ikinci yarısında sol “son derece fraksiyonculaşmış (…) ideolojik olarak birbirine düşmanlaşmış haldeydi” diyor. Doğru. Ama 40 defa söylendi, 41’inci defa tekrarlayalım bu durumu Halil Berktay mı keşfetti de günlerdir Taraf’ın sayfalarını bunu kanıtlamak için dolduruyor?

1970’lerde solun ne kadar bölünmüş olduğunu, gruplar arasında çok keskin çatışmalar olduğunu, insanların öldüğünü biliyor ve anlatıyor ve bunun nedenlerini araştırıyor. Berktay bugün bunları, sanki "ilk kez" dillendirilmiş "tezler" olarak ileri sürerken aslında bir kez daha popüler bir medyada solu itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Her şeyi zamandan, koşullardan ve gerçek temellerden ayrı öne sürüyor ve Taraf gazetesi okuruna ve televizyonlarda kendisini dinleyenlere, "solu silahlara teslim olmuş caniler" olarak gösteriyor.

BERKTAY'IN DERDİ, SOLU 'CANİ' GİBİ GÖSTERMEK

Berktay solu şöyle tarif ediyor: “Silâhlı ve hızla çekip tetiğe basmaya hazır (trigger-happy) bir haldeydi. Her baktığı yerde düşman, polis, Kontrgerilla, faşist komando görüyor; çıt çıksa ateş etmeye başlıyordu.”

Bu anlatımın tek amacı solu itibarsızlaştırmaktır.

Berktay artık sosyalist olmayabilir ama sosyalistler hem hatalarını tartışacaklar, hem de Berktay’ın pek de etik olmayan suçlamalarına yanıt verecekler.

Berktay’ın yazısının sonlarında "devlet 1 Mayıs’ta önlem alsa ne olurdu" sorusunu tartışmayı da ihmal etmiyor.

Gene gerçeklerle ilgisi olmayan hikayeler anlatıyor.

Berktay’a göre “farazî ‘normal devlet’ dahi, solun dışından, bilinen idarî, polisiye yöntemleriyle, hiçbir önlem alamazdı göz göre göre yaklaşan felâkete...” Ve devam ediyor; “eğri oturup doğru konuşalım; devlet ne yapabilirdi 1 Mayıs'ı yasaklayabilir miydi örneğin? Elinizi vicdanınıza koyun da söyleyin; o zaman da şöyle kıyamet koparmaz mıydık: Gördünüz mü, alçak faşistler, çatışma çıkacak yalanlarını işte bunun için kullandılar (nasıl bugün tertip de tertip diyorsak). Ya da faraza polis meydanda, güzergâh üzerinde ve kortejlerde silâh araması yapmaya kalksaydı, ne olurdu, hiç tasavvur edebiliyor musunuz? Kimse Taksim’e dahi varamaz; bütün 1 Mayıs İstanbul’un çeşitli köşelerinde polis ile sol gruplar arasındaki silâhlı çatışmalara ve belki daha büyük bir kan banyosuna dönüşürdü.”

Berktay açıkça bunu da uyduruyor. Solu itibarsızlaştırmak, "şiddet ve silah delisi" göstermek için gerçeğe uymayan senaryolar yazıyor.

1 Mayıs 1977 katliamından sonra 1978 yılında bir kere daha Taksim’de 1 Mayıs gösterisi oldu. Her tarafta silah aramaları vardı. Hiçbir yerde çatışma çıkmadı, herkes Taksim’e vardı. “İstanbul’un çeşitli köşelerinde polis ile sol gruplar arasındaki silâhlı çatışmalara ve belki daha büyük bir kan banyosu” falan olmadı.

1979 ve 1980 yıllarında devlet 1 Mayıs’ı İstanbul’da yasakladı. Sadece yasaklamakla kalmadı sokağa çıkma yasağı koydu. Buna rağmen 1979’da TİP’liler ve iki yerde Kurtuluşçular sokağa çıktı, gösteri yaptı. Kurtuluşçular öldüresiye dövülerek göz altına alındı. 1980’de başka grupları hatırlamıyorum ama Kurtuluşçular gene sokağa çıkma yasağına rağmen sokağa çıktılar ve gene dövülerek tutuklandılar. Kimse silah kullanmadı, Berktay'ın anlatmaya çalıştığı olaylar olmadı.

1979 ve 1980’de İzmir’de merkezi 1 Mayıs gösterileri oldu. 1 Mayıs 1977 kadar kalabalık olmasalar da kalabalık gösteriler oldu. İşçi katılımı azalmış olmasına rağmen 1978-80 arasında gene de katılım çok yüksekti. Polis arama yaptı ve çatışma filan olmadı. “Çıt çıksa ateş edecek solcular yoktu” ortalıkta.

Berktay diyor ki: ”Her grubun mevzilerini biraz geri çekmesi, maksimalist olmaması, illâ benim dediğim olacak diye inatlaşmaktan vazgeçmesi. Taksim meydanını 'bizim' diye bir kale gibi koruma veya 'onların' diye fethetme söylemlerinin bir kenara bırakılması. Slogan yarışlarının terki” ve devam ediyor “Çok mu zordu? Objektif değil sübjektifti bu zorluk; herkes kendini yüzde yüz haklı ve başka herkesi haksız gördüğü; uzlaşma nedir bilmediği için, imkânsız gibiydi.”

Berktay bir kere daha yaşanmış gerçekleri görmüyor ya da bilmiyor ya da bilmemezlikten gelmek işine geliyor.

1978-1979 ve 1980 1 Mayıslarında Maocu ve "Enver Hocacı" gruplar ayrı gösteriler yaptılar.

Belki uzlaşma olmadı ama geri adım atıldı.

Gerçeklerden, yaşanmış olaylardan çok farklı olan "kendi" senaryosunu anlattıktan sonra şöyle diyor Halil Berktay: “Kıssadan hisse, devlet niye önlem almadı diye soranların, devlet ‘önlem’ alsa (o günkü ruh hali içinde) solun ne yapacağını da biraz düşünerek konuşması gerekir.”

* * *

Yukarıda gerçekleri anlattık. Artık Berktay’ın “biraz düşünerek" konuşması gerekir herhalde.

Berktay yine de devam ediyor: “Oysa durum bunun tam tersi. Pek çok eski solcunun böyle şeyleri düşünmeye hiç ama hiç niyeti yok. Bu da farklı tanıklık biçimlerine yol açıyor” ve sonra “Bütün tanıklıklar eşit değil. Daha somut olarak, eski ‘siyaset’lerine sahip çıkanlar ile o kimliklerden kopmuş olarak, eski ‘siyaset’inin iç gerçekliği hakkında konuşanlar arasında çok büyük bir fark ortaya çıkıyor” diyor.

Böylece bir kalemde kendisi gibi düşünmeyen herkesin tanıklığını silip atıyor. Bunu yaparken de Taraf gazetesinde yazma olanağı(!) olmayan, yazdıkları yayınlanmayan, bu nedenle sosyal medyada Halil Berktay ile tartışan “internet yorumcularını” küçümseyerek, onları itibarsızlaştırmaya çalışarak bitiriyor. Biz ne dersek diyelim Taraf okurunun, sadece onun "zırvalarını" okuyacağını biliyor ve onlara, “internet yorumcularını” “eski örgütlerini savunmaya çalışan insanlar" olarak kabul ettirmek istiyor.

Diyor ki, “İntercontinental ve Sular İdaresi üzerinden ateş açıldığını gören şu kadar, görmeyen şu kadar kişi var, demek ki durumlar denk (ya da, görenler daha fazla) diye çetele tutan bazı internet yorumcularını da uyarmak lâzım. Bütün tanıklıklar eşit değil.”

Berktay'dan başka kimse saymıyor aslında. Ama, parmakla sayılacak kadar az insan ateş edildiğini görmüyor, çünkü gözlerini oraya dikip bakmıyorlar ve Sular İdaresi’nden saatlerce ateş edilmiyor ve en önemli tanık, Sıtkı Coşkun. Kürsüde o. Kürsüden, belirtilen noktalardan sürekli ateş edildiğini haykırıyor. 'Yaratılmış' bir efsane sonucu değil, henüz olay yaşanırken bağırıyor...

Kısacası, Berktay işine geldiği gibi uyduruyor. Bir "tarihçi olarak" gerekli belgeleri toplamadan senaryolar yazıyor, üstelik kendi belleği de iyice zayıf.

Son olarak, sosyalistler elbette "sol içi çatışmaları", nedenlerini tartışıyorlar ve tartışacaklar ama bu arada Berktay’ın ortaya koyduğu mesnetsiz çarpıklığı, saptırmayı da temizleyecekler.

Berktay Taraf’ı tepe tepe, istismar ederek kullanacak. Taraf Yönetimi buna de buna izin veriyor, gönüllü oluyor. Biz, “internet yorumcuları” da sosyal medyanın olanakları ile, ona cevap vereceğiz ya da daha doğrusu tarihsel gerçekliğin zaten verdiği cevapları hatırlatacağız. Berktay kızsa, Taraf yayınlamasa da...


Doğan TARKAN

07.06.2012


Son Güncelleme Tarihi: 09 Haziran 2012 15:40

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.