Berktay'ın 1 Mayıs'77'si: Özünde tartışmayı engelleyen bir 'tartışma'

29 Mayıs 2012 22:33 / 1591 kez okundu!

 


Peşinen söyleyeyim. Bu köşe yazım, Taraf gazetesine yayınlanmak üzere gönderdiğim, fakat bir türlü yayınlanmayan yazımın yeni eklerle genişletilmiş halidir..

***

Halil Berktay’ın bir televizyon programında başlattığı, Taraf gazetesi yönetiminin de de Berktay’a ciddi destek verdiği tartışma (ne yazık ki) sönümlenerek, ağır aksak sürüyor. (1)

Berktay’ın ilk konuşmasında ve sonra Taraf’taki ilk yazısında, daha sonra da Yıldıray Oğur ve Melih Altınok’un köşelerinde öne sürdükleri maddi “kanıtlar” doğru değil ve bazen açıkça gerçeği çarpıtıyor. Bu çok açıkça ortada olmasına rağmen Halil Berktay her yazısında “her şeyi topladım, tasnif ettim, uzun süre tartışacağım” diye ısrar ediyor, sanki çok güçlü tanıkları varmış gibi ifadeler kullanıyor.

'Berktay'ın uyduruk tezleri çökmüş, tartışma bitmiştir' denmesine ise kızıyor, uzun süre tartışacağız diyor.

Bu tartışmanın iki boyutu var. Birincisi maddi kanıtların toplanması. Halil Berktay en başta "Sular İdaresi üzerinden ve Intercontinental Oteli’nden ateş edilmedi, bir beyaz Renault’dan ateş edilmedi, alana giren polis arabaları ve panzerler kimseyi öldürmedi. Ölenlerin sadece 3’ü kurşunlanarak öldü, oysa söylenen yerlerden keskin nişancılar ateş etselerdi çok daha fazla ölü olurdu" gibi iddiaları tartışmaya başladı.

“Intercontinental ve Sular İdaresi üzerinden meydana ateş filan açılmadı. Bunun tek bir kanıtı yok. Bu, sonradan icat edilmiş bir efsane.Devletin 1 Mayıs alanına "dışarıdan" bir saldırısı olmadı. TASARLANMIŞ BİR 'KATLİAM' gerçekleşmedi” diyor.

Kanıt toplama açısından Halil Berktay’ın bu iddiaları doğru çıkmadı. Öncelikle kendi gözlemi ile başladı sonra tek, tük başkalarının söylediklerini kanıt olarak göstermeye çalıştı. Ama onun tek tük bulduğu kanıtların karşısına o kadar çok ama o kadar çok insanın gözlemleri, yaşadıkları var ki. (2)

Maddi olgular ise Berktay’ın iddialarınadan farklı. 3 kişi de olsa kurşunla öldü. Kurşunla ölenlerin daha fazla olduğunu söyleyenler de var. 1 kişi de olsa bir panzer tarafından ezilerek öldürüldü.

Örneğin ben de Sular İdaresi’nin ya da Intercontinental Oteli’nin üzerinden ateş edildiğini görmedim. Ama ateş edildiğini görmeyen başkaları gibi 'bir gün Halil Berktay ateş edilmedi der deyip', kanıt bulmak için uzun uzun acaba oradan ateş ediliyor mu diye Sular İdaresi’ne ya da Otele bakmadım. Kimse de bakmamıştır. Tersi anormal bir tutum olur. İnsanlar can derdindeyken sağa sola bakıp nereden ateş ediliyor diye gözlem yapmaz.

Ancak ateş edildiğinde, eli silahlı adamları gözünün ucuyla görür. Ben ateş edildiğini görmediğimi tartışmanın en başında söyledim. Ama benim ya da başkalarının anlık gözlemimiz nasıl bu olayın kanıtı olabilir? Dolayısıyla ateş edildiğini görmeyenlerin değil, görenlerin tanıklıkları geçerlidir.

Bu konudaki en önemli tanık ise; kürsüdeki birçok kişi ile birlikte DİSK görevlisi Sıtkı Coşkun’dur. O kürsüden bağırıyor, buralardan ateş edildiğini söylüyor. Binlerce insanın tanıklığı da onu doğruluyor. Şimdi, Halil Berktay’a göre bizim Sıtkı orada o anda bu “devlet provokasyonu planını" yapmış ve böyle bağırıyor olmalı. Bunun saçma olduğu çok açık değil mi?

Berktay kendi gözlemi ile işe başladı, tanıklar bulmaya çalıştı ama olmadı. Ortada tanık ve kanıt yok. Tersine Halil Berktay’ın ileri sürdüğü iddiaları çürüten çok fazla malzeme ve tanık var.

BU KADAR SAÇMA İDDİADAN SONRA, BERKTAY BAŞLATTIĞI TARTIŞMANIN NASIL CİDDİYE ALINMASINI İSTER?

Bir de sinemacı İshak Işıtan olayı var. Önce Yıldıray Oğur, ardından Halil Berktay bir ara onun söylediklerine sarıldılar. Onu en önemli tanık durumuna getirdiler. Öyle ya kanıt somuttu ve bir filmdi! Herkes ciddiye alırdı böylesi bir kanıtı. Ama o da "fos" çıktı. İshak Işıtan "ben öyle söylemedim" diyerek Yıldıray Oğur’un aktardıklarını yalanladı. Demek ki bir anlaşmazlık olmuş, Yıldıray Oğur yanlış anlamış. Ne yazık ki başka izahı yok! (Maalesef banda kaydetmeyi de unutmuşmuş..)

Tabii, 20 bin silahlı İGD’li olayını da unutup geçemeyiz. Bu konuda tanığa filan ihtiyaç yok. 20 bin silahlı İGD’li iddiası o denli saçma ve çocukça ki; insan koca koca isimlerin nasıl bu denli saçma bir iddiayı ileri sürer anlamakta zorluk çekiyor. Belki de 20 binin anlamını bilmiyor olabilirler. (3)

Berktay ve Oğur kusura bakmasınlar, ben onları yetişkin insanlar sanıyordum. Tarihçi Berktay, bu kadar saçma bir iddiayı ileri sürdükten sonra başlattığı tartışmanın nasıl ciddiye alınmasını bekler?

Kanıtlar böyle yanlış, temelsiz, uydurma, cılız ve çürük olunca tartışmanın birinci kısmı Halil Berktay’ın artık bu konuda susmasını, "yanlış yaptım" demesini gerektiriyor. O böyle yapmıyor, yanlış ve eksik ve gerçekleri çarpıtan kanıtlarla tartışmak istiyor. Kendi bileceği iştir. Berktay’ın tutumu, Taraf'ınsa özünde tartışmanın önünü tıkayan, derinleşmesini engellemeye yarayan yanlı tutumu ne olursa olsun tartışmanın bu kısmı bitmiştir.

* * *

Şimdi gelelim tartışmanın ikinci ve asıl önemli kısmına. Türkiye solunda hiç kimse 'sol içi çatışma' ortamının, derin bölünmelerin 1 Mayıs günü gerçekleşen olayda payının olmadığını söylemiyor. Herkes Maocularla, SSCB yanlılarının mücadelesinin 1 Mayıs’ta bir provokasyonu çok kolaylaştırdığını biliyor. Devlet ve onun gizli örgütleri de biliyordu ve nitekim Tarlabaşı tarafında çıkan silahlı ya da silahsız bir itiş kakış derhal bütün alana yayıldı, alandaki göstericilerin bir kısmı da havaya ateş ederken (Celalettin Can’a göre hedefe!) provokasyon başlamıştı. Sadece bu provokasyonu güçlendirmek yani paniği arttırmak yeterliydi. Nitekim öyle oldu. Sadece panik arttırıldı. Amaç buydu.

Bugünlerde, Halil Berktay sanki kendisinden başka bunu söyleyen yokmuş gibi “solcular da meydanda ateş ettiler” diyor ve sonra şu kadar kişi şu kadar şarjör boşaltırsa şu kadar el ateş edilmiş olur gibi hesaplamalar yapıyor. Berktay’ın bu hesapları yapmasına gerek yok. Bu gerçeği saklayan, itiraz eden yok ki. Herkes solcuların da ateş ettiğini söylüyor. Herkes provokasyona zemini solun yarattığını söylüyor.

Zaten bütün provokasyonlar böyle olur. Provoke edilenler bu işleme uygun özelliklere sahiptir. Berktay'ın kanaatinin tersine, devletin, kontr gerillanın rolünün olmadığı anlamına da gelmez. Tersine, bu kanaati güçlendirir.

Bu nedenle Halil Berktay’ın çıkıp "ben o gece liderleri sorguladım, başlarını öne eğdiler" diye başladığı solun provokasyondaki rolünü saptama iddiası da çürük. Berktay 35 yıl susmuş ve yeni tartışmaya başlamış ama iyi biliyoruz ki sol yayın organları daha Mayıs 1977’de sorunu tartışmaya başladılar. Eksik tartışılmış olabilir. Bu bir iddiadır ama tartışma 1977 Mayıs ayında başladı. Berktay 35 yıl geride kalmış bir iddiaya sahip. Burada aktarmaya gerek yok ama sayısız yayında bu tartışma yaşandı. (Bakınız: http://1-mayis-1977.blogspot.com )

Berktay, neden bu tartışmayı şimdi, çürük ve yanlış temellerde, ağır bir suçlayıcı dille başlattı? Bunu ben bilemem ve beni ilgilendirmiyor. Çeşitli iddialar var, onlar da beni ilgilendirmiyor ama iki nokta gene çok önemli.

BERKTAY'I YALANLAYAN EN ÖNEMLİ BELGE 12 EYLÜL DAVASI İDDİANAMESİ

Birincisi, Berktay tam 12 Eylül darbesi davası savcısı çıkıp uzun uzun "1 Mayıs katliamının devletin tertibi olduğunu" ve "12 Eylül darbesini hazırlayanların bu olayı nasıl kullandığını" anlattığı günlerde ortaya çıktı. Bu can sıkıcı. Berktay, Oğur ve Altınok’un, Anayasa referandumda 'hayır' diyen Oğuzhan Müftüoğlu ve benzeri "gelenekçi solcular" gibi Evren ve Şahinkaya’nın kanıtları durumuna düşmeleri üzücü. Berktay’ı yalanlayan en önemli belge 12 Eylül davasının iddianamesi. İlk açılan ve yıllarca süren, aslında mağdurların sanık konumuna düşürüldüğü 1 Mayıs'77 davasının savcısı ve iddianame de aynı şekilde Berktay’ın tersine şeyler söylüyor.

Kaldı ki, devlet bu katliamın kendi işi olmadığını düşünse açık ki, şimdiye kadar çok fazla sayıda insan tutuklanmış, sayısız davalar açılmış ve birçok kişi öldürülmüş hatta idam edilmiş olurdu.

Berktay‘ın yaptığı asıl kötülük, yapılması gereken gerçek tartışmanın önünü tıkamasıdır.

Sol içi ilişkileri, tartışma ve çatışma ortamını tartışmak çok önemli. Bu Berktay’dan bağımsız olarak bir ölçüde yapılıyor ama daha genişletmek gerekir. Ne ki, Berktay’ın şimdi ortaya diktiği bu 1 Mayıs kayasının uzun uzun etrafından dönmek zorundayız. Önce bu saçmalığı temizlemek zorundayız.

Asıl tartışma neden o çatışma ortamına girdiğimizdir. Deli miydik, silahı çok seven çocuklar mıydık? Böylesi gerekçeler saçma. Türkiye solunun tartışma ve çatışma ortamı uluslararası Sosyalkizmden ayrı düşünülemez.

Sol içi çatışmaları tartışmamızı gerektiren 1 Mayıs dışında da sayısız olay var. Ölen, yaralanan insanlar var.

Stalinizm, parti içi temizlikler, Maoculuk, Kültür Devrimi. Stalinist parti içi temizlikler ve Kültür Devrimi milyonlarca insanı yok etti. Sol içi şiddeti tartışmanın köklerini aslında buralarda aramak gerek. Ve buralardan başlamak lazım tabii.

Pol Pot’u tartışmak gerekir. Sosyalizm adına yapılan bu canavarlığı mahkum etmeden sol içi çatışmaları tartışmak mümkün değil.

İspanya’da Barselona Sovyeti’nin İspanya Komünist Partisi tarafından bastırılması, Barselona’daki Troçkist örgüt POUM'un şiddet kullanılarak yok edilmesini tartışmak gerekir. İspanya’yı tartışmadan, "Hayvan Çiftliği", "1984" gibi kitapların ortaya çıkmasına neden olan koşulları dikkate almadan sol içi şiddet tartışılamaz.

Filistin Kurtuluş Hareketi’nin fokocu anlayışla birlikte Türkiye solu üzerindeki etkisini tartışmadan sol içi şiddet anlaşılamaz.

1953’de Doğu Almanya’ya, 1956’da Macaristan’a, 1968’de Çekoslovakya’ya giren Kızıl Orduyu, Kızıl Ordu’nun yaptıklarını tartışmadan sol içi tartışma daima yetersiz kalır.

Bir Stalinistin, bir Maocunun kendileri ile fikir ayrılığına düşen eski yoldaşlarına ölüm cezasını layık görmelerinin nedenini tartışmak gerekir. Bu Maoculuğu, Kültür Devrimi’nin, Stalinist temizliklerin ve bütün bunları ortaya çıkaran koşulların tartışılması demektir.

Kemalizmin, Rusya ve Çin’in, Küba ve Kuzey Kore’nin, Doğu Avrupa ülkelerinin tek parti diktatörlüklerini tartışmadan Türkiye solunun iç çatışmalarını sağlıklı bir biçimde tartışmak mümkün olmaz.

Bu tür sorular ve sorunlar uzatılabilir. Ancak bu konularda net olan bir yaklaşım Türkiye solu içindeki şiddet eğilimini anlayabilir.

Şehir ve kır gerillası fikirleri, 'ordulu parti' anlayışı, kırlardan şehirlerin kuşatılması fikri, emperyalizmin ajanlarının temizlenmesi gerektiğine inanç. Bunları sadece Türkiye solunun eleştirisi ile kavramak mümkün değil.

İşte Halil Berktay ve ona gözü kapalı destek olan Taraf gazetesi editoryal yapısı bu tartışmayı geriye itti ve bu nedenle yanlış bir tartışma başlatarak, aslında özün tartışılmasını engellemiş oldu.

Tabii herkes her istediğini tartışabilir, bunu istediği organları, araçları kullanarak yapabilir ama Taraf’ı, basında çok önemli işleri başarmış pek çok kişinin katkısı ve desteği olan bu yayın organını bu denli ucuz bir biçimde kullanmamak, harcamamak gerekirdi. Zamanında her türlü saldırıya karşı Taraf'ı savunmuş, benim gibi Taraf’ın sadece okuru olanlar için gazetenin düştüğü durum içler acısı bir olumsuzluk taşımaktadır. Umarım Berktay, bu mesnet arama ve devleti aklama tartışmasını bitirir, Taraf ise, toplumdan "özür" dileyerek, bir biçimde yaptığı hatadan döner.... (4)

Halil Berktay'ın geçen yazdığına göre, bir arkadaşının kendisine, “Yahu Halil, ne uğraşıyorsun bunlarla, bu kafadan ne köy olur ne kasaba...” (24 Mayıs 2012/ Berktay'ın Taraf köşe yazısı) dediğini aktarıyor. Bana da epeyce çok arkadaşım “ne uğraşıyorsun bu Halil Berktay” ile diyorlar ama, o yanlı iddialarına devam ettikçe, cevap vermek ve doğruyu anlatmak gerekir diye düşündüğümden yazıyorum...

_____________________________________________

(1) Taraf gazetesi yönetiminin Halil Berktay’a ve dolayısıyla sürdürdüğü tartışmaya verdiği destek artık iz'an sınırlarını aşıyor. Hafta sonu üst üste iki gün iki Halkın Yolu (1970’lerde THKP/C’den Maocu çizgileri nedeniyle kopan ve sonra Aydınlık’a katılan bir grup) grubu üyesi iki kişinin daha önce internette yaygınca okunmuş olan tanıklıklarını yayınladı. Oysa her iki tanıklığın cevapları da Halil Berktay’ın biraz küçümsediği sosyal medyada gene o zamanlar Halkın Yolu üyesi olan Rıdvan Akar tarafından verilmişti.

Halil Berktay tanıkları aklınca iki kategoriye ayırıyor. “eski siyasetlerine sahip çıkanlar ile o kimliklerden kopmuş olarak, eski siyasetinin iç gerçekliği hakkında konuşanlar arasında çok büyük bir fark ortaya çıkıyor” diyor. (İşte Rıdvan Akar’ın tanıklığı “eski siyasetinin iç gerçekliği hakkında konuşan” geçmişi ile hesaplaşan birisinin tanıklığı.)

Bu durumda Taraf hafta sonu tam iki sayfasını herkesin bildiği 2 kişinin ve Halil Berktay’ın ‘yeniden tarih yazımına dönük’ usandıran görüşlerini yayınlayarak geçirdi.

Ben Taraf yönetimi için daima ihtiyatlı konuşurdum ama bu tartışma boyunca takındıkları tutum, nesnel bir platform oluşturamayacaklarının kanıtı gibi. Bu hafta sonu yaptıkları ise; bardağı taşırıyor.

(2) Ama Halil Berktay uyanık. O sadece kendi düşündüğünü doğrulayan tanıkların anlatımlarını kabul ediyor, diğerlerini küçümsüyor. Tam bir Türk tarihçisi gibi düşünüyor. Ermeni soykırımında Ermenilerin öldürdüğü Türklerle ilgili her şeyi doğru, Ermenilerin katledilmesini, soykırıma uğramasını ise yanlış, değersiz olarak saptıyor. Oldukça utanç verici bir tutum.

(3) '20 bin silahlı İGD’li' iddiasının çok doğru olmadığını Halil Berktay sonunda fark etmiş! Ama günlerce bu iddia ile ortalarda dolandı, yazdı, Taraf sayfalarını doldurdu… Bu da çok utanç verici bir durum.

(4) Ben Berktay’ın mesnetsiz ve iddiacı tutumunu sürdüreceğinden artık eminim. Bugüne kadar belki geri çekilir diye düşünüyordum ama anladım ki tam tersine daha çok üstüne gidecek. Bunu fark etmek beni şaşırtmadı. Ama elbirliği ile omuz verdiğimiz Taraf gazetesinin de, (yönetiminin) aynı tutumda olması beni derinden üzüyor. Ne yapalım, artık Halil Berktay’ın yanı sıra kendi köşe yazarlarının epeyce bir kısmı tarafından da eleştirilen Taraf Yönetimi ile de tartışmaya devam edeceğiz.


Doğan TARKAN

29.05.2012

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.