|
Geceyarısı Çocukları
10 Mayıs 2008
|
Moshe
|
Yazar bu eserinde doğumundan 31 yaşına kadar geçen süreci muhteşem bir dil yeteneği ile anlatmış. Doğum gecesi (15 Ağustos 1947) Hindistan ile Pakistan ülkelerinin birbirlerinden ayrıldığı geceye denk gelir ve o gece doğacak olan çocukların kutlu olduğunu ifade eden Hindistan başbakanı, Salim Sina’ya (Salman Rüştü) hitaben yazdığı mektupta şöyle der; “Senin ve ülkemizin kaderi artık bir”
Salim Sina ile Hindistan’ın kader birliği elbette tartışılır ama yazar kendi yaşamından sunduğu enstantaneler ile hem Pakistan hem de Hindistan özelinde yaşanmış gerilimleri benzetmeye çalışmış.
Kitap’ta inanılması zor olan bugün o coğrafyalarda oldukça sıradan görünen bir takım olaylarda var. Ve yazarımız (bilinen düşüncelerini göz önüne alarak) bu kehanetlere hak vermiş veya yaşamında bu kehanetlerin kanıtlandığı bir bir anlatmış olması da ilginç bir durum.
Yazar, kaçınılmaz olarak o ülkelerin gelenek ve göreneklerinin anlatmasının yanı sıra gelişen siyasi olaylara iğneleyici bir eleştiride getirmiştir.
Yazar hakkında kısıtlı bilgilerden yola çıkarak romanını bir fantezi olarak değerlendirmekte mümkün. Zira hem anlattıkları içinde bir takım tutarsızlıklar (1953 yılında 8 yaşında ki bir kız çocuğun bir eyaletten diğer bir eyalete oldukça edebi bir dille mektup yazıp yollaması veya Hindistan’da askerliğini anlattığını dönemlerde aslında İngiltere’de Lise eğitimi görmesi gibi) görmek mümkün.
Sekiz yaşında okulda kendisini kıskanan diğer çocuklar tarafından hışma uğrayıp yaralanması sonucu hastaneye kaldırılır. Yapılan bir takım tahlillerden sonra o yaşına kadar “aile” olarak tanıdığı insanların aslında ailesi olmadığını öğrenir bu acı ile beraber hem sürgün yaşamı hem de o güne kadar bacısı olarak tanıdığı kıza aşkı başlar. Salim Sina bir parmağının kopması sonucu cennetinden kovulur ve ebedi “mülteci” hayatına başlar.
“Herkesin kendinden bir parça bulacağı bir kitap” tarzında klasik lakırdıyı söylemek istemiyorum ama kendi yaşamımla bu kadar örtüşen bir yaşam öyküsünü ilk defa okuduğumu söyleyebilirim. İçimde hiçbir zaman bir yere ait olmama duygumu bana her bölümünde hatırlatan “yuvasız” bir sürgünün okuyucusu olmak hoş bir deneyimdi.
Her daim göç eden kuşların bile bir vatanı olduğunu iddia etmek mümkün olabilir ama bu dünyada iz bırakmış olmalarına rağmen asla bu dünya’da bir yuvaya sahip olmayan bir insanın öyküsü. Sanırım bu durumda bir nebzede olsa tüm dünyayı kendi içlerinde yaşamış olmalarından ötürü gerçek yuvalarını fantezileri ile süsleyip kendi yüreklerinde yaratmalarına sebep oluyor. Ve bu yaratılan dünya öz yuvaları oluyor.
Kitap’ta ki adı ile “Sümük burun” Salim Sina şuan ki sevgilisi Padma ile konuşmaktadır sık sık. Bu da kitaba ayrı bir tat katmış.
Üzerinde konuşulması zor bir kitabı çok kısada olsa özetlemeye çalıştım kendi meşrebimce. Ve uzun süredir hafta sonumu evde geçirmenin rahatlığı ile kaldığım yerden devam etmek istedim. Bu kitabı okumanızı tavsiye edebileceğim gibi şu an ocakta pişen patatesli bulgur pilavını da tavsiye etmek isterdim ama bu pilavda tamamen benim uydurmam sonucu ortaya çıktığından tavsiye edemiyorum. :D
|
|
|
10 Mayıs 2008
|
hurkus
|
samimi yorumlarınızı ve sizi özlemiştik sevgili Moshe,
nerelerdeydiniz?
yeşil soğanlı bulguru biliyorum da, patatesli de yapılabileceğini hiç düşünemezdim doğrusu.. Nasıl bari lezzetli olmuş muydu?
Bizimle paylaştığınız herşey için teşekkürler, :)
Hürkuş
|
|
11 Mayıs 2008
|
Moshe
|
İlginiz için teşekkür ederim. Çok yoğun ve karışık bir dönem geçirdiğimden foruma ve sözlüğe zaman bulamıyordum.
Pilavda güzel olmuş gerçekten. Önce yağda mini mini küp şeklinde doğranmış patatesleri kızartıyorsunuz. Kızardıkdıktan sonra üstüne bulguru atıyor ve salçalı suyunu ekliyorsnuz. Bu kadar. Güzel bir tarz tavsiye ederim.
Bir gün hem kızarmış patates hem de bulgur pilavı yemek istemiştim. Vaktimin az olmasından dolayı böyle pratik bir yol denemiştim ve tutmuştu.
Zaten bu yemek çeşitleri ya can sıkıntısından ya da zorunlulukdan doğmuştur. Persli Abraham'ın keklik etini sindirebilmek için iyice yoğurup, ince bulgurun içinde dinlendirmesinden doğan çiğköfte gibi.
|
|
Uyarı
|
Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.
Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.
Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.
|
Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
0
|