ForumDuygu Müzesi  Yeni Konu 

Aksiyon ve adrenalin - Rengin Soysal

16 Ekim 2012

hurkus

Aksiyon ve adrenalin - Rengin Soysal

Nefesimi tutmuş Felix Baumgartner’ın Dünya’ya atlamasını bekliyorum.

Atlayışı yapmadan önceki anların gerilimi ve kendisini boşluğa ilk bıraktığındaki heyecan acaba yeryüzüne doğru hızla inerken hissettiğinden daha mı fazladır diye merak ediyorum sonradan.

“Misyonu tamamlamanın”, zafer kazanmanın mutluluğu ile stratosferden Dünya’ya ses hızını da aşan bir süratle indiği beş dakika 35 saniyelik süre zarfında yaşadığı mutluluk arasındaki farkı bir de...

Hangisinin diğerine üstün geldiğini.

Adrenalin sarhoşluğunun vereceği hazzı tahmin edebiliyorum çünkü.

O olağanüstü hızda ne düşünür insan, bir şey düşünebilir mi? Ne geçer aklından?

Herhalde bu soruların cevabını da öğrenmiş oluruz yakında ondan.

“Korkusuz” Felix’i korkusuz yapan şey, hiç korkmaması değil, korkuyu sevmesi, ondan hoşlanması. Diğer korkusuzlara benziyor bu bakımdan o da.

Onun için bir çeşit bağımlılığa dönüşüyor tehlikeli işlere atılmak, deneyenler arasında.

Baumgartner’ın kendisinin de söylediği gibi egonun, meydan okumanın, bir hayali gerçekleştirmenin payını da yabana atmamak lâzım.

Bir paraşütçü olarak işinin zirvesi neyse onu gerçekleştirmek, rekor kırmak, tarihe geçmek isteyen ihtirasından alıyor cesaretini.

Saygı duyulması gereken bir ihtiras bu...

Hangi meslekte, hangi uğraşta olursa olsun her insanın kapasitesinin sınırlarını zorlaması...

Ancak öyle aşılıyor duvarlar... Ancak öyle açılıyor yeni kapılar...

Yeteneğimize, bilgimize, zekâmıza, gücümüze göre; kimimiz kendi hayatında, kimimiz insanlık tarihinde yeni sayfalar açabiliyor.

Aksiyon demiştim.

Aksiyon filmlerini seven, tercih eden biri değilim.

Ama her filmin aksiyonu var tabii ki... Hayat aksiyon demek çünkü. Filmler de hayatta olup bitenleri yahut hayal edilenleri yansıtıyor.

Hepimiz bedensel ve zihinsel aksiyonlara ihtiyaç duyduğumuz ve sahip olduğumuz kadar karşımızdakilerde de onu arıyoruz.

Bazılarının filmlerde seyrettikleri, aktörlere, aktrislere çok hayran, hatta bazen neredeyse âşık olmalarını da buna bağlıyorum.

Sadece güzellikleri, yakışıklılıkları cezbetmiyor, canlandırdıkları karakterlerden, onların aksiyonlarından etkileniyorlar.

Senaryoda yazılmış kişinin sözlerinden, davranışlarından.

Oysa gerçek yaşamda karşılaşsalar hiç de aynı derecede etkilenmeyecekler büyük ihtimalle.

Hareketlerinde, konuşmalarında o cazibeyi bulamayacaklar.

Sevdiğimiz insanın hâlleridir bizi ona âşık eden, söyledikleridir, yaptıklarıdır.

Bir “fotoğrafa” hayran olabiliriz ama aşk için “aksiyon” şarttır.

Bir mimiği, bir jesti, bir dokunuşu, bir sesi özleriz.

Aksiyonsuz yaşam olmaz, adrenalinsiz ise yaşamın tadı çıkmaz.

Çocukken bahçedeki ceviz ağacına tırmanıp, oradan komşu evin müştemilatının çatısına geçerdim. Sonra koşup, bitişik bahçedeki tek katlı evin damına atlardım. İkisinin arasında iki metre civarında bir mesafe vardı. Aradaki zemin de betondu. Arkasından da çatıdan sarkıp açık kapı panjurlarına basar, kendimi aşağıya bırakırdım.

Bunu bütün bir yaz boyunca her gün tekrarladığımı hatırlıyorum.

Müthiş bir şey başarmış gibi hissediyordum ve o atlayış ânından çok zevk duyuyordum.

Şimdi aynısını yapabilir miyim, göze alabilir miyim bilmiyorum.

Bildiğim aksiyonu, adrenalini eksildikçe tadının da azaldığı hayatın.


rengin.soysal@gmail.com

Taraf

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0