ForumFikrim Geldi!  Yeni Konu 

Hülya Avşar'ın başarılı iletişim hamlesi!

24 Ağustos 2008

hurkus



Kurban tartışması bu yıl erken başladı.

Hülya Avşar, konunun uzmanlarını ve bilimadamlarını sollayarak, hızla öne geçti ve başarılı bir iletişim hamlesi yapmış oldu. Her ne kadar konuya yarım yamalak daldıysa da, gündemi oluşturup, kurban konusuna sahip çıktı.

Bundan böyle diğer kişiler, bu konudaki kanaat önderleri, teologlar ne kadar tartışırlarsa tartışsınlar, star Hülya Avşar’ın takipçisi olabilecekler ancak.

Bu da doğal bir iletişim sürecidir aslında. İlk mesajı veren –tabii ki, en azından yüzde elli doğruluk payı şartıyla- bu işte lokomotif olur, değil mi Ali Hoca? (Aman bir karışıklık olmasın, Ali Hoca’dan kastımız Ali Saydam’dır elbet, ben ondan başka Ali Hoca tanımam yoksa!)

Hülya Avşar’ın “Hayvan keserek bayram olmaz” yorumu, sokaktaki insanın bir solukta etkilenebileceği, net olarak algılayabileceği en basitinden bir mesaj bana göre. Kan ile neşenin (kutlamanın) bir arada olamayacağının da oldukça düşündürücü bir vurgusu aynı zamanda.

“Hayvan keserek bayram yapan bir dini aklım almıyor… Yollarda, çocukların gözü önünde kurbanların kanlarını akıtmanın Müslümanlıkla ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Kızım Zehra’yı da bu görüntülerden hep kaçırdım” diyor Hülya Avşar.

Diyor da, işin özüne yaklaşırken birdenbire biçimselliğine yöneliyor. Yani, kurban kanları sokaklarda değil de, kamunun tanık olmadığı kuytu yerlerde akıtılsa, Müslümanlıkla ilgisinin olabileceğini ima ediyor sanki.

Bu da Hülyavari bir kavram kargaşası örneği tabii.

Oysa Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, “Kevser Süresindeki ‘..v’enhar’ ibaresi, ‘kurban kes!’ mi demektir?” adlı makalesinde kurban kesmenin amacının kan dökmek ve insandaki sadist hisleri tatmin etmek olmadığının açıkça kavranması gerektiğini söylüyor. Hatemi, “Kur’an-ı Kerim’in açıkça belirttiği gibi, kurban kesmek de fitre vermek gibi ancak ve ancak bir toplumsal yardım vesilesidir” diyor. Hülya Avşar, hayvan keserek bayram yapılamayacağı görüşündeyse şayet; Profesör Hatemi’nin dediği gibi, kurban kesmek de, fitre vermek gibi, sadece bir toplumsal yardım vesilesi ise neden kasaplardan, -hayvana nispeten fazla acı vermeden, daha profesyonel koşullarda kesilmiş hayvanların etleri- satın alınarak ihtiyacı olanlara verilmiyor diye sorabilirdi mesela. Böylece hem daha az hayvan öldürülmüş olur, hem de nispeten daha az acı çektirilmiş olur diyebilirdi.

Üstelik, bu konudaki gerçeklik gün geçtikçe daha iyi algılanıyor; kurban ritüelinin semai dinler öncesi bir tür pagan ritüeli olduğu konusunda tartışmalar var artık. Hiçbir semai dinin kabul edemeyeceği hatta karşı duracağı bu pagan geleneğinin İslami kültür açısından tekrar ele alınmasında yarar yok mudur? Ancak bilinçlenme açısından yumurta kapıya dayandığında, yani Kurban Bayramı’nın hemen başlangıcında hocalarımızın bu tartışmayı açmaları da bir tür yasak savma gibi oluyor.

Uzun lafın kısası…

Ne kadar seviyorlar özenti özenti işler yapmayı.

Bir Osman Sınav projesi diye takdim edilen Doludizgin Yıllar, atv’nin resmi web sitesinde şöyle tanıtılıyor: “Doludizgin Yıllar’da; ailesi tarafından bir proje çocuğu olarak yetiştirilen 19 yaşındaki Barış’ın İstanbul’da başlayan fırtınalı hikâyesi; şehrin kaos ortamından sıyrılarak Ömerli’deki sıradışı bir çiftliğe kadar uzanıyor… Farklı bir çevreden gelen Barış bir yandan yepyeni bir hayatla karşılaşırken çiftliğin diğer gençleri Gülşen, Bekir, Feraye ve Aliço’nun hayatları da Barış’ın gelişiyle birlikte yavaş yavaş değişiyor…”

Öncelikle Barış denilen avanağın nesi proje çocuk anlamış değilim. “Farklı bir çevreden gelen Barış” deniliyor tanıtım yazısında. Nereden belli yavu farklı bir çevreden geldiği? Barış’ın, Ömerli’deki sözde sıradışı çiftliğin gençlerinden ne tipoloji olarak bir farkı var, ne de jestüeli üst sınıfın işaretlerini taşıyor.

Uzun lafın kısası Nuh’un Ankara Makarnası, Doludizgin Yıllar, ismiyle müsemma durmuyor hiç. Dizide atlardan başka şaha kalkmış bir durum yok anlayacağınız.

Sınıflamalara da hiç lüzum yok ayrıca… Üst sınıf, alt sınıf, aslında orta sınıf. Daha da ötesi –başlangıcı ve sonu- küçük sınıf, yani küçük burjuvazi. (Aman yanlış anlamayın, zenginliğin ve fakirliğin sınıf olgusuyla ilişkisi yoktur ha!) Yani hepsi bir işte! Türkiye’de sınıfsal olup biten de bu zira.

Kusura bakmasınlar ama Barış’ı burjuva genci gibi göstermek hiç olmamış yani, dahası Barış, duruşuyla, davranışı ve ifadesiyle, bilhassa ses tonu ve konuşma diliyle tam bir lümpen köşebaşı delikanlısı ne yazık ki. O yüzden ikide bir yukardan bakmalar ve üst sınıf halleri takınmalar da, vücudun kabul etmediği bir yabancı organ gibi duruyor.

Ruffles’ın yeni ve vahşi reklam filmi!

Vahşice para kazanmanın çok net bir örneği Ruffles’ın yeni reklam filmi.

Tavukçuğun sırtına bir paket Ruffles cips yapıştırmış dahi reklamcılarımız, hayvancık korku ve panik içinde kaçacak delik ararken, peşinde de en az on kişi var kovalayan.

Hayvanın küçücük kalbi bu vahşete, bu kadar korkuya dayanmış mıdır acaba? Orasını bize göstermiyorlar tabii.

Kampanyanın adı: En hızlı Ruffles Yakalama. (Bir nevi en hızlı para yakalama ve bunun için her şeyi kullanma da denilebilir tabii!)

Bir kutunun içine hapsedilmiş beyaz bir tavukçuk, kapak kaldırılarak serbest bırakılıyor. Korku ve panik içindeki tavukçuk, sırtına yapıştırılmış Ruffles paketiyle bağıra çağıra kaçıyor bir müddet; delirmiş gibi kovalayan delikanlılardan biri, son çare uçmaya çalışan hayvanı havada yakalıyor ve muzaffer bir edayla, tavukçuğun sırtına yapıştırılmış cips paketini açıp yemeye başlıyor!

Aman ne yaratıcılık!

Derken, “Enlerin Patates Cipsi” sloganı patlıyor ekranda!

Bu ne yavu? Reklamcılık bu mudur? Yaratıcılıktan bunu mu anlıyorsunuz?

Benim de bir hayalim var tabii; Bu parlak fikir kiminse ve bu fikri Ruffles’da onaylayan her kimse, ben de onların sırtına Ruffles’ın her cinsinden birer paket yapıştırıp, sokaklarda, halkın içinde kovalatmak istiyorum; artık kim kimi yakalar da hangi cipsi tercih ederse, onu açıp bizzat o şahsın sırtından doya doya yesin diye.

Sizi bilmem ama ben artık eve ne Ruffles’ı sokarım ne de diğer yan ürünlerini!

Asla!

Hayvanlara duyarlı olan hiç kimsenin de evine bu ürünü sokacağını sanmam ayrıca!


Taraf Gazetesi
24.08.2008

http://www.taraf.com.tr/yazar.asp?id=77
25 Ağustos 2008

Moshe

Hayvanların özel günde uluorta yerde kesilmesinin hiç bir din kültürü ile uzaktan yakından alakası yoktur. Fakat histerik bir şekilde yıllardır kendilerini çağdaş, ilerici, aydın diye tanımlayan etobur kimselerin kurban bayramında inanan insanların hayvan kesmelerini yobazlık olarak yorumlamasını hiç bir zaman anlamadım.

O hayvanlar her gün zaten kesiliyor. Bu geleneği eleştiren kimselerin yılbaşı öncesi fellik fellik hindi aradığını bilmek, görmek, duymak ise çelişkiler seçmesinin liste başlarında yer alır. Kurban bayramını eleştirilenlerin yılbaşı öncesi hindi kesenlere de bir eleştiri yollayacağı günü dört gözle beklemekteyim.

Ve kurban geleneği pagan mıdır? Valla tarih kitaplarında bu işi somut olarak ilk yapanların Mısırlılar olduğu görünmekte fakat unutmamak gerekir ki "Kurban etme" eylemi Adem, İbrahim, Yakup gibi isimlerle anılan kimselerin kendi zamanında ki insanlara da tavsiye edilmişti. Fakat bu tavsiyenin açılımı sadece şöyledir; "İçindeki hayvanlaşmış egoyu ıslah et"

Yani bu tip geleneklerin kimden kime ne şekilde geçtiğini sanırım bir ömür daha kimse net belirleyemeyecek.

Bir alışkanlığın Pagan kültür kalıntısı olması da pek horlanacak bir durum da değil. Zira "kedi sevme, kedi besleme" gibi alışkanlıklarda Pagan kültürün bıraktığı miraslardır. Mısırlılar tahılla beslenen bir toplum olduğu için, tahıllara zarar veren böcek ve fareleri en iyi şekilde temizleyenin kedi olduğunu fark ettikleri anda Kediyi hem tanrısallaştırmışlar hem de koruma altına almışlar.

Hayvan doğalarını tam bilemedikleri için kedinin bu beslenme şeklini İlahi bir olay gibi görüp evlerinin bir köşesine kondurmuşlar. Bu durumdan yola çıkarak Kedi beslemenin de Pagan bir alışkanlık olduğu iddia edilebilir. Ama bizine ne? Pagan veya değil, kedilerle samimi olmak hoş.
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.

Bu tartışmayı Facebook'ta paylaşabilirsiniz:
Facebook'ta paylaş
0