TÝYATRO STÜDYOSU’NUN OYUNCULUK ‘ÞÖLEN’Ý…
14 Mart 2010 03:24 / 1867 kez okundu!
On dokuz yýllýk geleneðini sürdürerek yine bugüne dek ülkemizde hiç sahnelenmemiþ bir oyun olan “Þölen” le 20. Yaþ’ýný kutluyor Tiyatro Stüdyosu… Bu sayede de Ýrlandalý yazar Moira Buffini ile ülkemiz seyircisini tanýþtýrmýþ oluyor…
Þölene Dönüþen Bir “Dinner” / Akþam Yemeði…
Ýlk kez 2003 Yýlýnda Ýngiltere’de West End’de oynandýðýnda En Ýyi Komedi Dalý’nda Olivier Ödülü’ ne aday olan Þölen / Dinner, Moira Buffini’nin yazarlýk özelliði olarak nitelendirebileceðimiz bir þekilde, güldürürken acýtan bir oyun. Elbette bu güldürü Yönetmen Ahmet Levendoðlu’nun da hedeflediði gibi, yoz bir televizyon komiði deðil, yer yer güldüren bir kara mizah… Dünyanýn karanlýk geleceði içinde yozlaþan insanoðluna umutsuz bir bakýþ açýsýyla yaklaþýyor oyun…
Ýntikam, Soðuk Yenen Bir Yemektir…
Ev sahibesi Paige (Zuhal Olcay), kocasýna karþý nefretle sevgi arasýnda gidip gelen bir kadýndýr. Varlýklý bir çevrenin içinde tatminsiz hale gelen küçük burjuvanýn anlamsýzlaþan yaþamýnýn bir parçasýdýr Paige ve kýrgýn, býkkýn, öfkeli bir bireydir… Öfkesi, boþ iþlerle uðraþtýðý halde mükemmel bir þekilde reklamýný yapan ve kendini çok önemli biri olarak görüp Paige’i aþaðýlayan kocasýna deðildir sadece, tüm çevresine ve hayatýna karþýdýr… Mutsuz bir iliþkinin hesaplaþma gecesinin ilginç tanýklarý olmasýný isteyerek þýk bir akþam yemeði planlar Paige, ilginç davetlileri bir araya toplamak için de geçerli bir bahanesi vardýr; kocasý Lars'ýn "Ýnancýn Ötesinde" adlý son kitabýný kutlamak... Ýntikam gecesi için özenle seçtiði konuklar arasýnda kocasý Lars’ýn (Payidar Tüfekçioðlu) gençlik yýllarýndan beri kendisine hayranlýk duyan eski sevgilisi ressam Wynne (Funda Ýlhan), eski karýsýný akýl hastanesine kapatýp, Sian (Ayça Bingöl) adlý bir seks objesiyle evlenen Hall (Özgür Yalým) ve her sahnenin sessiz tanýðý olup finale damgasýný vuran Garson (Güçlü Yalçýner) bulunmaktadýr… Gecenin sürpriz tanýðý ise, orta sýnýfýn sürprizlere kapalý planlý yaþamlarýnýn yemek odasýna aniden giren genç kamyoncu Mike rolündeki Gökçer Genç’tir ve karakterleri kendi gerçekleriyle yüzleþtirerek olay dizisini yönlendiren de o olur … Mike, baþlangýçta bu sýnýfýn tekdüze, sýkýcý yaþamlarý için aykýrý bir renktir, ayný zamanda da kendilerinden farklý olana duyduklarý merak, onlarý tekdüzeliðin dýþýna çýkartan bir heyecan nedenidir, tabii bu sýnýfsal farklýlýk yaþamlarýna müdahale etmediði sürece! Ýþte bu noktada merak etmesine ederler, ama bir o kadar da korkmaya baþlarlar sýnýf farklýlýklarýndan! Mike burada oyunun gerçekçi yüzüdür, çünkü yaþamda hiçbir var oluþ nedeni olmadýðýný düþünen Paige’in geçinmek için ne yaptýðýný sorarak onu kaçmaya çalýþtýðý gerçeklerle yüzleþtirir. Ayný þekilde, çok satan listelerini zorlayan önemli bir yazar olduðunu sanan Lars’a, birkaç muhasebeci tutup bütün iþlerini onlara yaptýrtabileceðini söyler… Boþ laf dýþýnda, bu dünyayý ayakta tutacak hiçbir þey üretmeyen, sadece maddi-manevi tüketen bu kesimi gerçeklerle yüzleþtiren kamyoncu Mike, aslýnda onlarýn unutmaya çalýþtýklarý geçmiþleridir… Asil geçinseler de, aslýnda hepsi týpký Mike gibi halk tipi bir kökenden gelmektedirler. Sonradan görmeliklerinin yüzlerine vurulmasý, üstlerindeki yaldýzlarýn kazýnarak gerçek yüzlerinin ortaya çýkmasýný saðlar. Bu masada kimse birbirinden üstün deðildir, týpký yaþamda hiçbir insanýn bir diðerinden üstün olmadýðý gibi…
Ýlkçað Çorbasýna Dönen Yaþamlarýmýza Acý Bir Çýðlýkla Damgasýný Vuran Istakozlar…
Paige, gecenin beklenmedik yöneliþiyle intikamýný alýyor mu, yoksa yaptýðý acý planýn kurbaný mý oluyor bunun yorumunu izleyenlere býrakmak istiyorum, ama þu bir gerçek ki oyun, sýnýfsal farklýlýklar arasýndaki kapatýlamayacak uçurumlarý ve kentsoylu yaþamýn insanoðlunu sürüklediði tüketim çýlgýnlýðý sonucunda gelen boþluk hissini acý bir ironiyle insanýn yüzüne vuruyor. Sofradaki yedi kiþinin gecesi bir anda cehenneme dönüþür, çünkü yozlaþan, çürüyen, yapay sevgi gösterilerinin ardýnda nefrete dönüþen insan iliþkileri, aramýzda kol gezen acýmasýzlýk, deðer tanýmazlýk, saldýrganlýk, tahammülsüzlük ve her þeye, herkese karþý giderek büyüyen önlenemez bir öfke günümüz insanýný kýskývrak yakalamýþtýr. Acýmasýzca tüketilen doða nedeniyle yok oluþa doðru hýzla sürüklenen dünya da bu karabasanýn sonuçlarýndan biridir. Her þeyi bir kemirgen gibi hýzla tükettiðimiz için geriye kalan sevgi kýrýntýlarýný da çöpe süpürüp, sadeleþmek, minimal yaþamak modasýnýn arkasýna sýðýnarak git gide yalnýzlaþmaya mahkumuz...
Bu acýmasýz þölenin menüsü; aperatif, baþlangýç, ana yemek ve tatlý olmak üzere dört sahneye bölüyor oyunu… Sýradýþý menüde, “Ýlkçað Çorbasý”, “Istakozun Sonuncu Faslý”, Dondurulmuþ Atýk”, “Peynir Tahtasý” gibi Paige'in speciali diyebileceðimiz yiyecekler var. Hepsi Paige'in ironik intikam planýnýn birer parçasý... Örneðin Ýlkçað Çorbasý, daha çok bakteri üretmesi için üç hafta boyunca bahçede bekletilerek sofraya sunuluyor, ýstakoz ise masaya çið olarak getiriliyor, yemeðin bu aþamasýnda Paige konuklarýna iki seçenek sunuyor; isteyen ýstakozunu mutfaða götürüp kaynar suya atarak piþirtebilir, onu kurtarmak isteyenlerse tuzlu suya atabilir. Wynne, vejetaryen olduðu için bu vahþete þiddetle karþý çýkýyor, konuklarýn bazýlarý da vahþetin ortaðý olmamak adýna gidip ýstakozlarý tuzlu suya atýyorlar ve canlýlarýn hayatýný baðýþlayarak vicdanlarýný rahatlattýklarýna inanýyorlar. Çabuk tüketimin simgesi TV sunucusu Sian gibileri ise bulunduklarý sofranýn tadýný çýkartmayý tercih ediyorlar... Ýlk perdenin finalinde Paige'in insaný tüketim gerçeðiyle yüzleþtiren ýstakozu yemek ve yememek üzerine olan sözleri oyunun en çarpýcý ve etkileyici sahnesi kuþkusuz... Tüketim çaðýnýn kurbaný olan insanoðlu, ýstakozun caný için aç kalmaya mý gönüllü olur, yoksa çýðlýðýna kulak týkamaya mý dersiniz?
"Yüzümüzün ölüme dönük olduðunu bildiðimizden yaþamaya gönüllüyüz..."
Ýngilizce'ye mükemmel hakimiyetiyle bu oyunun güzel çevirisini yapan ve yöneten Ahmet Levendoðlu, iliþkilerdeki yozlaþmayý ve günümüzde insanlarýn yalnýz kalmaktan korkmayýp birbirlerini çok kolay gözden çýkarttýklarýný vurgulamak adýna çok yoðun küfür kullanmýþ oyunda... Yorum düþünsel yönden baþarýya ulaþsa da, dil-tavýr yönünden ülkemiz seyircisi için biraz yabancýlaþtýðýný düþünüyorum. Hele ki, Lars'ý oynayan Payidar Tüfekçioðlu'nun, sesine çok aþina olduðumuz bir dublaj sanatçýsý olduðu düþünülürse oyun dil yönünden adeta dublaj yapýlmýþ izlenimi veriyor diyebilirim. Seçkin geçinen küçük burjuvanýn yaþam þekline ve hayat felsefesine yönelik bir gönderme niteliði de taþýyan oyun, aslýnda tüm sýnýfsal farlýlýklarý bir noktada yok ediyor, çünkü hepimizin ortak noktasý; tüketim dünyasýnýn esiri olmamýz ve gözümüzü kör eden tüketme hýrsýyla yaþadýðýmýz dünyayý hýzla yok ederek ayaklarýmýzýn altýndaki sehpayý kendi kendimize çekmemizdir. Üstelik en acý tarafý, bunu son derece bilinçli bir þuursuzlukla yapýyor olmamýzdýr. Oyunda tüm insanlýða yönelik bir eleþtiri yapýlýyor olsa da keþke oyun Ýrlandalý / Ýngiliz soðukluðundan kurtarýlarak biraz daha toplumumuza uyarlansaydý diye düþüyorum. Çünkü metin, tüketim odaklý orta sýnýf ahlaký eleþtirisi yönünden günümüz Türkiye toplumuna uyarlanmaya elveriþli.
Birbirleriyle fütursuzca konuþan bu insanlar kaybedecek bir þeyleri olmadýðýný düþünmektedirler, sevdikleri onlarý gözden çýkartsa da hayat devam edecektir, çünkü günümüz insaný için önemli olan tek þey birey olmaktýr bu hayatta, sevgisiz, yalnýz ama güçlü bir birey... Bu devirde güç odaklý yaþamýn özü de varlýk olmuþtur, ama manevi deðil, maddi varlýk... Týpký Lars'ýn kitabýnýn özünün dayandýðý felsefe gibi; "Acý geride býrakýlabilir, önemli olan güçtür!"... Dünyanýn ayakta kalabilmesi için hiçbir þey üretmeden sadece tüketen, ama mal varlýðýyla gücü elinde tutan insanlarýn boþluðu, hiçliði, kimseye belli etmeseler de aslýnda kendilerini deðersiz hissetmeleri ve bu duygularýný insanlarý acýtarak tatmin etmeleri Paige karakteri özelinde çok baþarýlý bir biçimde anlatýlýyor. Paige, hayatýnýn anlamsýzlýðýnýn farkýnda ve onu anlamsýz kýlan her þeye karþý öfke duyuyor... Aslýnda kocasýný seviyor, ama onu kaybetmek üzere olduðunu, üstelik kocasýnýn da bu durumdan ötürü hiç üzüntü ve piþmanlýk duymayacaðýný bildiði için kendini yok etme pahasýna intikam isteðiyle dopdolu, bunun için seçtiði þahitlerse aslýnda en az Paige kadar hiçlik duygusunun birer parçasýdýrlar. Boþluk hissinden sýyrýlmak ve cesaretlerini toplamak için içkiye ihtiyaçlarý vardýr, özellikle de Paige, bu yüzleþme gecesi için daha da çok cesarete ihtiyaç duymaktadýr. Ýlerleyen saatlerde sofrada daha çok içki tüketildikçe, maskeler düþer, egolardan sýyrýlan gerçek kiþiliklerin özündeki çirkinlikler açýða çýkar, bu nedenle Paige oyun boyunca konuklarýnýn içkisiz kalmamalarýný saðlamakta, gerek acýmasýz sözleri, gerekse sinir bozucu menüsüyle onlarý daha da rezilleþmeleri için kýþkýrtmaktadýr.
Yokoluþa Doðru Sürüklenen Dünya mý Ýnsaný Yok Edecek, Yoksa Ýnsan mý Dünyayý?
Behlüldane Tor'un gösteriþli dekoru ile Funda Çebi'nin her rejide beðeniyle seyre daldýðýmýz modaya uygun kostümleri birleþince, oyunda yansýtýlan bu varlýklý kesimin zengin, ama mutsuz ve tatminsiz yaþamýnýn altý çiziliyor... Sofra odaklý çatýþmanýn iniþ çýkýþlarýný belirleyen saðlý sollu giriþ-çýkýþlar aksiyonu canlandýrýyor. Modern tiyatro yöntemlerinin etkisiyle son yýllarda sahnelerimizde görmeye alýþtýðýmýz fiziksel ve psikolojik þiddet ögesi bu oyunla da gündeme geliyor ve Antik Yunan tragedyalarýndaki cinayeti gizleme çabasýnýn aksine, tam da bir tragedya gizemi içinde sahnede cinayet iþleniyor... Ýþte burada, seçkin bir çevrede hiçlik duygusunun insaný cellat konumuna mý, yoksa kurban konumuna mý getirdiði sorgulanýyor.
Ahmet Levendoðlu'nun rejisinde en yaratýcý bulduðum fikir, yemek sofrasý odaklý oyun alanýnýn bir döner platform üzerine oturtulmuþ olmasý. Biraz fazla laf kalabalýðý nedeniyle yer yer duraðanlaþan aksiyon, sofradaki döner hareket sayesinde ayakta kalýyor. Döner platform, birbirinden farklý sýnýfsal yükler taþýyan bu ilginç karakterlerin tüm oyunculuk hallerini dikkatle seyredebilme olanaðý sunuyor seyirciye. Funda Ýlhan'ýn rolüne adapte olamamýþ izlenimi vermesi dýþýnda baþta Zuhal Olcay olmak üzere tüm oyuncular baþarýlý. Ýzmir turnesinde izlediðim oyunun kendi sahnesinde tek perde olarak oynandýðý halde, Ýzmir'de iki perde oynanmasýnýn nedenini doðrusu merak ettim. Olay dizisinin sofra bütünlüðü içinde olup bitmesi nedeniyle oyunun perde arasýna ihtiyacý yok bence, bu deðiþiklik Ýzmir seyircisinin dikkatini uyanýk tutmak için düþünüldüyse, bu üzücü önyargýyý kýrmak kentimin seyircisine düþer elbette. Ne Ýzmir halkýnýn, ne de Tiyatro Stüdyosu'nun hakkýný yemek istemem, sonuçta Tiyatro Stüdyosu, kurulduðu 1990 yýlýndan bu yana tüm oyunlarýný Ýzmir seyircisiyle buluþturmakta ve seçkin oyunlarýnýn gördüðü ilgiyle bu kentte emeðinin geri dönüþünü almaktadýr. Ýlk Ýzmir turnesinde izleyemeyenler için, 27 Mart Ýzmir Tiyatro Günleri' nde "Þölen" i yeniden aramýzda görmek isteðimizi Tiyatro Stüdyosu ekibine buradan duyuralým... Sahnelerimizde yeni yýlda da nice güzel temsiller görmek dileðiyle iyi seyirler...
Baþak Sakýzlýoðlu
Metin Yazarý - Dramaturg
13.02.2010