Hepsi Halk (oylaması) Yüzünden

27 Eylül 2010 14:00 / 1962 kez okundu!

 


12 Eylül 2010 günü yapılan halkoylaması yapıldı, 12 Eylül Anayasası’nın bir kısmı değişti, iki hafta geçmeden neler yaşadık, neler.

Maazallah mahkûm olurlarsa bizi kim korur?

Şu “sivil darbe destekçileri" yüzünden 13 Eylül sabahından itibaren 12 Eylülcüler hakkında suç duyuruları başladı. Ne olacak şimdi? Şimdi sırası mıydı, otuz yıl geçmişken aradan yaraları deşelemenin ne gereği vardı? Maazallah o günlerle yüzleşmeye falan kalkarsak, hele bir de mahkum olurlarsa, şeriatçılardan bizi kim kurtarır sonra?

Kerli felli hukukçular adeta darbecilerin savunmanlığını üstlenmişler, “darbecilerin suçunun zamanaşımına uğradığını, değiştirilen geçici 15.madde ile affedildiklerini, o yüzden değişikliğin hiçbir anlam ifade etmediğini” anlatma gayreti içindeler. Daha da vahimi benzer yorumların görevde olan yargıç ve savcılar tarafından yapılması, bu soruşturmalar, davalar önlerinde geldiğinde “biz ihsası reyde bulunduk, çekiliyoruz” derler mi dersiniz?

Henüz “Yüksek” Yargıç olmadan olur mu?

HSYK’na 10 tane yeni üye seçilecek ya, mahkemelerde görev yapan savcılar, yargıçlar kendi aralarında 10 kişiyi doğrudan yüksek kurullarına gönderecekler ya, adliyelerde bir hareketlilik, bir hareketlilik. Daha henüz “yüksek” yargıç bile olamadan, “yüksek kurul”a aday oluyorlar, ne bu cüret?

Yargıçlar, Savcılar kendileri ile atama, yükselme, meslekten ihraç gibi her türlü kararı veren HSYK 22 üyesinden 10’unu seçmek için demokratik bir faaliyet içine girdiler. Uyuşmazlıkları ilk aşamada çözümleyen savcı ve yargıçlara bu kadarını çok görmek hangi demokrasi anlayışına sığar?

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvurular yüzünden parti kapatamayacak?

Daha yasası çıkmadan Başkanı davanıza bakmayız demesine karşın Anayasa Mahkemesi’ne başvurular başlamış bile. İşin kötü yanı, bu davalar yüzünden partilerin kapatılmasına fırsat kalmayacak.

Mahkemeler, Yargıtay, Danıştay derken hakkını elde edemeyen yurttaşın Strasbourg’a gitmeye gerek kalmadan Ankara’da hak aramayı sürdürmesinin neresi olumsuz?

Görüştüler, silahlar sustu, temelli susma umudu doğdu

Görüşmem, küstüm, oynamam diyen Hükümet, BDP ile görüşmeye başladı. Hatta rivayet olur ki, İmralı’nın konukları da çoğalmış ve halen çatışma başlamadı, şehitler de gelmiyor. Yeni anayasa yapacaklarmış, orada Kürtler de tanınacakmış. Neyse ki, Başbakanımız aslanlar gibi “anadilde eğitime geçit vermem” diyor.

Bayram öncesi 9 PKK’linin öldürülmesi, bayramdan sonra Hakkari’de yaşanan 9 köylünün öldüğü mayınlı katliam bile 20 Eylül’e kadar ilan edilen eylemsizlik sürecinin uzamasına engel olamadı. Bu arada Hükümet ile BDP görüşmeleri başladı. Son haberler, PKK’nin silahlı unsurlarının sınır dışına çekildiği. Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesinin umudu belirdi, az bir şey mi?

Yersiz Tartışmalar


Bütün suç % 58’de, anayasa değişikliğine Evet oyu verenlerde. Hele hele şu “AKP den fazla Akp’ci olanlar” yok mu, bütün suç onların, hani Allianoi kumla örtülüp yok ediliyor ya o da onların suçu. Bilmezler ki, ‘geçici 15. maddenin kaldırılması’, ‘sivillerin askeri mahkemelerde yargılanamayacağı’, “ceza soruşturması nedeniyle hakim kararı olmadan yurtdışı yasağı konamayacağı”, “siyasi ve dayanışma grevi yasağının kalkması”na ilişkin değişikliklerin altında ‘kültürel varlıkları yok edin’ yazıyor. Uyarma ve kınama cezaları dahil bütün disiplin cezaları, HSYK ve Yüksek Askeri Şura kararları yargı denetimine açıldı ya mahkemelerin yükü arttı, o yüzden Allianoi’yi sıra gelmiyor.

Anayasa değişikliğinden önce ekolojistlerin en çok tartıştığı konu idari yargının görev alanına ilişkin olarak yasada yer alan ve uygulanan “yerindelik denetimi sınırlaması”nın anayasaya da girmesiydi. Bu konuyu çok tartıştık, anlaşılan birbirimizi ikna edemedik, doğru olanı yaşayarak görecektik. Ama değişiklikten sonra, daha hiçbir davada karar verilmeden, “hayır” oyu verenler “biz demiştik” deme keyfini yaşamak istediler. Allianoi’nin kumla kaplanıp, ardından suya gömülmesi katliamı konusunda önce Milliyet Gazetesi’nden Mehmet Tezkan; “Allaianoi için ‘evet’in ilk uygulaması” diye yazdı. Ardından Vatan Gazetesi bu yazıya yollamada bulunarak “‘Evet’e İlk Uygulama” başlığını attı, ardından BirGün Gazetesi sürdürdü. En can yakıcı olan da bu yazılanların doğru kabul edilip Allianoi Girişim Grubu’nun iletişim grubunda dillendirilmeye başlanması, "dün evet derken bugün Allianoi sular altında kalmasın dememenin bir paradoks olduğu” nitelemesi bile yapıldı. Ne olacak şimdi? Anayasa değişikliğine ‘evet’ diyenler, Allianoi mücadelesinden dışlanacaklar mı? Bir anımsatma yapalım; Allianoi’yi suya gömecek Yortanlı Barajı’nın kapakları 2005 yılının 15 Kasımı’nda kapatılıyordu. Uzun erimli, dayanışarak yürütülen mücadeleyle bugüne kadar Allianoi’ yok olmadı. Şimdi ise mahkemeden karar çıkmamasının nedeni, anayasa değişikliği falan değil, kanayan yaramız olan ‘yargının yavaş işlemesi’, hukuk tanımaz idarenin de bu yavaşlığı fırsat bilmesidir.

Neoliberalizm oylanmadı

Referandum öncesi karşılaştığımız “aç bırakılmış koyunların önüne koyulan uzun yemliklerle "hayır" yazdırma” (bknz: Çayır Aynı Çoban Aynı, Koyunlar Farklı Artık...) ve benzeri komikliklere ve ötekileştirmelere artık son vermeliyiz.

Şunu unutmamak gerekiyor; AKP (ve öncesi) hükümetlerin doğal ve kültürel değerleri koruma gibi bir kaygıları ya da öncelikleri yok, bildikleri tek şey küreselleşen kapitalist sitemi sürekli hale getirmek, bunun için ne gerekiyorsa yapmaktır.. Allianoi’de de 2001 yılında verilen “1.derece arkeolojik sit” kararına rağmen, başlayan barajın ihalesi iptal edilmemiş, inşaat sürdürülmüş milyonlarca liralık kamu kaynağı peşkeş çekilmiştir. Şimdi işlenen suçların örtme telaşıyla yürütülen bir uygulama söz konusu. Yani anayasa değişikliği oylamasında EVET diyen herkes neoliberal politikalara Evet demiyor, şayet öyleyse işimiz çok zor demektir.


Arif Ali Cangı

27.09.2010



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
29 Eylül 2010 23:01

Av. Hatice İşlekel

Sevgili Arif,

Bu siteye girince yazılarını görünce okumadan geçemiyorum. Ve her okuduğumda da bir şeyler yazmak istiyorum.
Muhakak ki sebebi," Hukukçu" kimliğin olmalı.
Çünkü Hukuk işlerliğini yargının parçası olarak bizlerin yaşaması daha farklı.
beklediğimiz "hukuk" olmayınca acımız farklı oluyor.
Sorun "hangi hukuk" noktasında çünkü.

Malum, faşizmin de bir hukuku vardır.Yandaşları için de en demokrat hukuk kabul edilebilir.

Miiliyet ,Vatan ,Birgün gazetelerinden önce sanırım Allioni için ben eleştirimi sana yapmıştım ve okudum pek kızmışsın.

Henüz bir şey başlamadı gerçekten, "Hukuk Tanımaz İdare" hoşlanmadığı hukuku değiştirmek için referandum yaptı ve biz yargının siyasileşmesinden yakınırken, Yargıyı tamamen siyasi yürütmenin"emri"ne bağladı. Hem de "hukukçuların" da desteği ile.
Hangi siyasi yürütme olursa olsun böyle bir pastayı afiyetle yiyecektir.
Sonuçları ve etkileri daha yaygın olarak önümüzdeki zamanlarda hissedilecektir.
Yerindelik denetimi yapamayan mahkemeler olacak artık ve "kamu yararına aykırı" diyen bir mahkeme karşısında kocamanyasayı bulacak.
"Kamu yararına bakan bir yürütmemiz var, halkın seçtiği adamların yaptıkları halkın istedikleridir ,sen mi karar vereceksin? " denecek , artık iç rahatlığı ile.
İşler de çok doğru.
Bugün Mehmet Tezkan'ın köşesinde "parasız eğitim istiyoruz" diyen bir üniversite öğrencisinin mektubu vardı.
Bunu "demokratikleşme çalıştayında" pankart açarak dediği için 6,5 aydır tutuklu imiş.

Bu yüzden, "hukukçu" kişilerin yetmeyenin HUKUK olduğunu bile bile etrafındakilere "demokratik anayasa" diyerek yanılttıklarını unutmayacağız.
Çünkü HUKUK yoksa,var olanların kıymeti zaten yok.

Tartışalım derken "kavga edelim" dememiştim ama, bence de tartışmayalım.
Yine de,
Bu hepsi referandumdan sonra olanlar için birlikte kafa yormaya devam edelim.





Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.