Anayasa Değişikliği Notları-3; Sendikal Haklar

12 Ağustos 2010 14:16 / 1905 kez okundu!

 


Anayasa değişikliğine ilişkin değerlendirmelerime bu yazımda sendikal haklar ile devam etmek istiyorum. Anayasa değişikliği paketinin en çok tartışılan yönlerinden birisi de sendikal haklara ilişkin değişiklikler. Değişiklik metnine farklı anlamlar yüklenmesi verilecek oyun rengini de belirliyor. Bu yüzden DİSK ve Türk-İş’e bağlı birden çok sendika bu yüzden referandumda “hayır” oyu kullanacağını açıkladı.

Bence anayasa değişikliği paketinin bütünü üzerine yapılan yanlış tartışma burada da yapılmaktadır. Şu anda referanduma sunulmuş olan bir metin vardır, şayet muradımız 12 Eylül 2010 günü halkoylamasına sunulacak değişiklik metnini tartışmaksa, sağlıklı olan sunulan ile var olanın karşılaştırmasıdır. Bunun yerine “olması gereken anayasa” ya da “nasıl bir anayasa istiyoruz” tartışmasının şimdilik zamanı geçmiştir. Bu tartışmanın taslağın hazırlanması ve meclisteki görüşülmesi sırasında yapılması gerekirdi. “Nasıl bir anayasa” tartışmasını 13 Eylül 2010 sabahına erteleyip referanduma sunulan anayasa değişikliğini tartışmayı sürelim.

Anayasanın 51. 53. ve 54. maddelerinde yapılması öngörülen değişikliklere Sendikaların itirazları; değişikliklerin Türkiye’nin onayladığı temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin gerisinde olduğu, var olan işçi-memur ayırımının ortadan kaldırılmadığı, emekliler ve işsizlerin de sendika kurmalarına olanak sağlanmadığı, memurlara tanınan grevsiz toplu sözleşme hakkının bir kazanım olmadığı, aksine getirilen zorunlu tahkimle grev yasağı getirildiği yönündedir.

Bunların dışında referandumun AKP’ye evet-hayır oylamasına dönüştüğü, emek karşıtı icraatları nedeniyle AKP’ye evet denemeyeceği itirazı da ileri sürülmektedir. Bu itiraz anayasa metninden bağımsız bir yorum ve tercih konusudur, o yüzden değerlendirmemizin kapsamı dışında bırakılmıştır.

Bu yazıda, konuyla ilgili itirazları da göz önüne alarak, sendikal haklara ilişkin anayasa değişikliklerinin ne anlama geldiğini yorumlamaya ve değerlendirmeye çalışacağım.

Birden çok sendikaya üye olmak

Değişiklikle, Anayasanın 51. maddesinde yer alan “aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz” sınırlaması yürürlükten kaldırılmaktadır. Bu değişikliğin esasına bir itiraz yoktur, sendikal mevzuat bütünüyle demokratikleştirilmeden yapılan değişikliğin bir tür sendikal kaos ve rekabet riski taşıdığı, zayıf ve güdümlü sendikacılığı teşvik edeceği kaygısı dile getirilmektedir. Sendikalar Yasası’ndaki ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’ndaki sendikalaşmayı ve toplu sözleşme yapma hakkını sınırlayan düzenlemelerden dolayı bu itirazların dile getirildiği anlaşılmaktadır.

Değişikliğinin var olan yasaklayıcı ve sınırlayıcı yasal düzenlemelerin değiştirilmesine yol açıp açmayacağının değerlendirilmesinde yarar vardır. Bu sınırlama nedeniyle şimdiye kadar birden çok sendikaya üye olunması durumunda tüm üyelikler geçersiz sayılmış, hatta kimi zaman iş sözleşmesinin feshinin gerekçesi sayılmıştır. Değişiklik aynı işkolunda faaliyet yürüten sendikalar arasında rekabeti de beraberinde getireceğe benziyor. Oluşacak rekabet serbest piyasanın rekabeti gibi olursa çalışanların vay haline, sendikalardaki sarı, turuncu gibi renklerle tanımlanan aşınmaları önleyebilirse çalışanların yararına olacaktır.

Memurlara grev yasağı mı geliyor?

En çok tartışmalı olan Anayasa’nın 53. madde değişikliği ile memurlar ve diğer kamu görevlilerinin toplu görüşme hakkı, toplu sözleşmeye dönüştürülüyor, uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kurulu (KGHK)’na başvurabilecek, kurulun alacağı karar kesin olacak, toplu sözleşme yerine geçecektir. Ayrıca, hakkın kapsamı, istisnaları, yapılış biçimi, usulü, toplu sözleşmeden yararlanacaklar ve emeklilere yansıtılması ile KGHK’nun kuruluşu, çalışma usul ve esaslarının yasayla düzenleneceği öngörülmektedir.

Toplu sözleşme hakkı tanınmasına koşut olarak, Anayasa’nın 128. maddesinin “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir” ikinci fıkrasına “Ancak, malî ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır” tümcesi eklenmiştir.

Uyuşmazlık olması halinde grev hakkının tanınmamış olması önemli bir eksikliktir. ancak var olan düzenlemede de grev hakkı yoktur. İtirazlar, “değişiklikle uyuşmazlık halinde KGHK’nin kesin olarak karar vermesi zorunlu tahkim niteliğinde olduğu ve Anayasanın 90. maddesine göre iç hukuk metni olarak kabul edilen İLO sözleşmelerine dayanılarak şimdiye kadar kazanılmış olan fiili ve meşru grev hakkının ortadan kalkacağı”dır. Değişiklikle gerçekten elde edilen kazanımlar kaybedilecek mi?

Var olan anayasada (23.07.1995 değişikliği ile) memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma ve grev yapma hakkı olmayan sendika kurabiliyorlar, toplu görüşme yapabiliyorlar, toplu görüşmede mutabakat sağlansa da sağlanmasa da Bakanlar Kurulu son kararı veriyor. Uygulamada şimdiye kadar Hükümet ile mutabık kalmayan kamu çalışanları sendikaları kısa süreli de olsa Anayasa’nın 90. maddesine dayanarak İLO Sözleşmelerinin sağladığı hakları kullandılar. Bunu kimi zaman toplu vizite eylemi ile kimi zaman kısa süreli de olsa iş bırakarak gerçekleştirdiler.. Bu eylemlerden ötürü ilk zamanlarda soruşturmalar açılmış, cezalar verilmişse de uluslararası sözleşmeleri iç hukuk metni kabul eden yargı kararlarıyla açılan davalar beraat ile sonuçlanmış, verilen disiplin cezaları iptal edilmiştir.

Değişiklikle Anayasa’nın 90. maddesinde hiçbir değişiklik yapılmıyor. Anımsatmak gerekirse; Anayasa’nın 90 maddesi son fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle;5170-5/7/2004) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır”

Anayasanın 90.maddesinde değişiklik olmamasına karşın, neden kaygılanılıyor? “Hayır”ın ya da “boykot”un gerekçesini bulmak için çabalayanların dışında değerlendirme yapanların kaygılarının nedeni, şimdiye kadar anayasanın açık hükmüne rağmen uluslararası sözleşmelerin öncelikle uygulanması konusunda gösterilen tereddüt, yargının da çoğunlukla iç hukuk metnini uygulamayı tercih etmesidir. Buradan yola çıkarak, değişiklikten sonra Anayasanın 90. maddesi yerine 53. maddesini esas alınacağından kaygılanılıyor. Aslında buna benzer sorun pek çok alanda yaşanmaktadır, o yüzden AİHM’nin kararlarında sicili en bozuk ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.

Hukuk metinlerinin hakkı genişletici biçimde yapılmalıdır. Bence örgütlü mücadele ile yapılacak toplu sözleşme, toplu görüşmeden daha olumlu sonuçlar doğuracaktır, toplu sözleşmenin uyuşmazlıkla sonuçlanması halinde KGHK’nun vereceği karar ne olursa olsun, Anayasa’nın 90.maddesine dayanılarak İLO sözleşmelerindeki haklar yaşama geçirilebilecektir. “Değişikliğin bunu engelleyeceği” savının zorlama olduğunu düşünüyorum, zira Anayasa madde 90. çok açıktır, usulüne uygun yürürlüğe giren temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmeler -anayasaya aykırılığı dahi ileri sürülemeyen- öncelikle uygulanması gereken hukuk metinleridir. Sendikaların yürüteceği demokratik mücadele sonunda bu konudaki duraksamalar giderilecektir. Kamu çalışanları daha anayasada yokken sendikalarını fiilen kurmamışlar mıydı?

Siyasi ve dayanışma grevi yasağı kalkıyor

Değişiklikle Anayasa’nın 54. maddesindeki iki fıkra kaldırılıyor. Sendikanın sorumluluğunu içeren “Grev esnasında greve katılan işçilerin ve sendikanın kasıtlı veya kusurlu hareketleri sonucu, grev uygulanan işyerinde sebep oldukları maddî zarardan sendika sorumludur” düzenlemesi ile “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler yapılamaz.” düzenlemesi anayasadan çıkartılıyor.

Sendikaların grev esnasına oluşan maddi zararlardan sorumlu tutulmalarının kaldırılmasına karşı çıkan görmedim. Zaten cezaların kişiselliği ilkesine tamamıyla aykırı bir düzenlemeydi ve 12 Eylül Anayasası yapıcılarının sendikalara karşı düşmanca duygularının ürünüydü.

Dayanışma ve siyasi grev yasağının kaldırılmasına da tek başına itiraz eden yok. Ancak “greve gidilebilmesini toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde uyuşmazlık çıkması koşuluna bağlayan birinci fıkrada değişiklik yapılmadığından dayanışma ve siyasi grev yasağının kalkmasının hiçbir şeyi değiştirmeyeceği” itirazı ileri sürülmektedir.

Bence yasağın kalkması her zaman için bir kazanımdır. Yasağın anayasada varlığı, hakkı kullanacak olan için hep bir tehdittir. Zira anayasadaki yasaktan yola çıkarak, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasası’nın 25. maddesi “Siyasi amaçlı grev, genel grev ve dayanışma grevini kanun dışı grev” olarak tanımlamış, 70 maddesi de “kanunsuz grev kararı verenlerin, teşvik edenlerin, zorlayanların ya da propagandasını yapanların üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacağını” öngörmüştür. Uygulamada bu “suç”u işlemekten ve “suçu övmek”ten pek çok sendikacı ve yazar hakkında ceza davaları açılmış, mahkûmiyet kararları verilmiştir. Anayasa değişikliği, kanunsuz greve ilişkin yasaların değişmesine yol açacak, sendikacılar ve yazarlar hakkında davalar açılmayacaktır. Bu önemsiz mi?

Anayasa değişikliği metnini değerlendirmeyi sürdüreceğim.


Arif Ali Cangı

12.08.2010


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
22 Ağustos 2010 21:27

İSMAİL HAKKI ATILGAN

Sayın Serpil Gönüllü arkadaşım.!

Sayın Arif Ali Cangı arkadaşımızın her maddeyi kıyaslamalı anlatmasından duyduğunuz rahatsızlığı anlıyabiliyorum. Zaten kendiniz de söylüyorsunuz. Sizin ve sizin gibi düşünenlerin, halkın anlıyamayacağı, onların basit propagandalarla ikna edilebileceği görüşü hakim. Çünkü siz beyaz ötekisiniz değil mi? Herşeyi bilirsiniz, göbeğini kaşıyanlar anlamaz değil mi? Bu, basit anlatımla oligarşinin iktidarına teslimiyetçiliktir.

Sayın Cangı, siz devam edin, bizler gayet iyi anlıyoruz. Sizin yazılarınızın tamamlandığında neyi anladığımızı konu olarak açacağım. O zaman sayın Serpil hanımın ne kadar yanlış değerlendirmeler yaptığı, kendine ait olmayan bir iftira ve yalan propagandasını alıntı olarak yaygınlaştırdığını hep beraber göreceğiz.

16 Ağustos 2010 15:22

Serpil Gönüllü

Sayın Ali bey, maddeleri tek tek her gün yazıp da insanları tereddüde düşürmek yerine - çünkü bugünkü yazınızı okuyan biri diğer olumsuz (eğer olursa) yönde eleştirdiğiniz yazılarınızı okumayabilir- tüm maddeleri bir yazıda ele alıp insanların toptan değerlendirmelerine sunsanız nasıl olur?? Çünkü oylama her madde için ayrı ayrı değil toptan bir paket için yapılacak. Değil mi??

Aşağıda Banu Avar'ın bir yazısını da bilgilerinize gönderiyorum..

Neden Mi 'HAYIR'?
Bugün Feleknaz aradı. O, Adıyaman’da bir tekel işçisiydi. Ankara çadırlarında tanışmıştık. Adıyaman tekel işletmesinin, hüzünlü, yıkık dökük binasında yeniden karşılaşmıştık. Arkamızda uzanan altın sarısı balyalar, yıkık çatıdan giren yağmurda ıslanıyorlardı. Cumhuriyetin damgasını taşıyan küçük tahta tütün masalarının bıçak kesiklerine giren yağmur damlaları yerdeki su birikintilerine telaşla düşüyordu. Bir zamanlar Feleknaz’ların oturduğu küçük iskemleler sağa sola dağılmışlardı. Tütün bandı sessiz, üzeri tütün tozu yağmur karışımıyla kaplı, bize bakıyordu. Aşağıda yemekhaneye toplanmış tekel işçisi kadınlar, çaresizliklerini haykırıyorlardı.

Feleknaz mı? O artık 4Cli. Birçok diğeri gibi köleleşti. Sahipsiz kaldı, parasız kaldı, kış soğuğunda kaldırımlarda yattı. Sonunda verilen parayı aldı. Yaşaması lazımdı!

Bana soruyor? ‘Evet’ mi? ‘Hayır’ mı?

‘Senin fikrini öğrenmek istedik!’ diyor.

Konuyla ilgili aldığım ilk telefon ya da ileti değil bu. Yazdığım ilk yazı da olmayacak. Ama bir şey anladım. Sözler anlaşılabildiği oranda etkili. Ve anlaşılabilmesi, anlatanın becerisinde gizli!

Yani, ‘Halk anlamıyor!’ lafı işin bahanesi. Anlatın o zaman. Anlatabilin! Anlatabilelim! En azından neden anlatamadığımızı, neden aktaramadığımızı, neden bilgiyi karşı tarafa geçiremediğimizi bilelim!

Bizim derdimiz, bildiklerimizi birbirimize anlatmak değil ki! Bildiklerimizi, bilgi alması engellenmiş, her yolla kandırılmış, aldatılmış, açlıktan bitap düşmüş, işsizlikten dumura uğramış olanlara aktarabilmek…

Bağımsız Türkiye Partisi, İşçi partisi, Yeniçağ Gazetesi ve Ulusal Kanal’ın ‘neden HAYIR’ duyuruları en kolay anlaşılır ve etkili olanlar. Onlardan bir derleme yapalım.

Neden mi ‘HAYIR’?

82 Anayasasının daha da şeddelisi ve aynı odaklarca hazırlanan bir Anayasa ile, bu milletin bugüne kadar kazandığı tüm haklar gaspedileceği için!

Bugüne kadar ANAYASA MAHKEMESİ ve DANIŞTAY’ın DUR dediği tüm belalar yasalaşıp Türk milletinin önüne geleceği için!

Nedir Yargının ‘DUR’ dedikleri bir bakalım.

Türk halkı HAYIR oyuyla, neye HAYIR demiş olacak sıralayalım:

Küresel sermayenin sırtlanlarının TOPRAKLARIMIZA; MADENLERİMİZE, SUYUMUZA elkoymaya KANUNEN hak kazanmasına HAYIR diyeceğiz…

Şu anda yasa dışı olarak ülkemizde faaliyet gösteren 350 yabancı maden şirketinin, tüm doğal kaynaklarımızı, suyumuzu, borumuzu, petrolümüzü ve neyimiz varsa hepsini YASAL OLARAK talan etmesine HAYIR diyeceğiz!

Suriye sınırımızda Kıbrıs'ın 3 katı büyüklükteki mayınlı arazi ve altında yatan trilyonlarca dolarlık petrole İsrail’in el koymasına HAYIR diyeceğiz.

Büyük bir çoğunluğu elden çıkarılmış olmakla beraber, henüz hala bizim olan, ağır sanayi işletmelerinin, limanların, KİT arazilerinin, pul parasına yabancı sermaye ve yerli işbirlikçilerine YASAL OLARAK peşkeş çekilmesine HAYIR diyeceğiz.

Tekel işçilerinin can siperane direnişleri sonucu, Danıştay tarafından durdurulmuş olan 4C kölelik yasasının, tüm çalışanları kapsamasına HAYIR diyeceğiz.

Tüm memurların, hükümet tarafından kurulan bir komisyonun oyuncağı haline gelmesine, dilencileştirilmesine, 9000 iş günü çalışıp, ölünce emekli olmaya HAYIR diyeceğiz..

Meralarımızın, hazine arazilerimizin yabancılara tahsis edilmesine HAYIR diyeceğiz

‘Paran kadar sağlık’ politikasına, eczanelerin yok edilmesine HAYIR diyeceğiz..

Tarım ve hayvancılığın yok edilmesine HAYIR diyeceğiz.

Danıştay tarafından satışı durdurulan, şeker fabrikalarının, tarım çiftliklerinin YASAL OLARAK satışının önünün açılmasına HAYIR diyeceğiz..

Genetiği değiştirilmiş ürünleri sofranıza iteleyen küresel şirketlere HAYIR diyeceğiz. Unakıtan’ın Gül’ün Erdoğan’ın çocuklarının milyon dolarla oynarken her dört gençten birinin işsiz kalmasına HAYIR diyeceğiz.

Türk ordusunun Paralı askere dönüştürülme projesine HAYIR diyeceğiz.

Güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan AB uyum yasalarına HAYIR diyeceğiz.

ABD ile istihbarat paylaşımına HAYIR diyeceğiz.

100 yıldır Batının elinde oyuncak olan tarikatlara, etnik ırkçı bölücülük yapan odaklara HAYIR diyeceğiz!

Biz iste tüm bu saydıklarımıza HAYIR! YETER! DUR! diyoruz.

Bu saydıklarımıza EVET diyenlere bir bakın!

‘EVET’in arkasında sırtlan dişlerini gıcırdatan Yedi Düvel vardır!.. Bu referandum, küresel sermayenin Türkiye’yi işgal planında çok önemli bir adımdır.

Avrupa ve Amerika’dan yükselen sesler, koro halinde ‘EVET’ demektedir. Pentagon, Washington, Brüksel ‘EVET’ demektedir. İsrail ‘EVET’ demektedir…Barzani ‘EVET’ demektedir.

Fethullah Gülen, Pensilvanya’dan:

‘Değil sadece kadını erkeği, çoluğu çocuğuyla hatta imkan olsa mezardakileri bile kaldırıp ‘evet’ oyu kullandırmak lazım” demiştir.

Abdullah öcalan, Kandil ve BDP, referandumu boykot’ görüntüsü altında “evet” propagandası yapmaktadır. AKP, hergün şehit cenazesi kalkarken terör örgütüyle aynı safta yeralmamak için BDP’ye ‘boykot’ cenahını uygun görmüştür.

BİZ işte tüm bu rezilliğe HAYIR diyoruz!
Faşist bir siyasi parti elinde tüm insan hakları ve demokratik özgürlüklerin yok edilmesine HAYIR diyoruz!

Tüm yasal haklarımızın , küresel çete emriyle, iktidar eliyle gaspedilmesine, konuşma, düşünme, yazma hürriyetimizi kaybetmeye HAYIR diyoruz. İzlenmeye, dinlenmeye, fişlenmeye HAYIR diyoruz.

Yargıçların bir parti tarafından atandığı ve bir partili olarak vatandaşı yargıladığı bir düzenin kurulmasına HAYIR diyoruz! İnsan hakları, Demokrasi özgürlük çığlıklarıyla tüm haklarımıza el konulmasına HAYIR! diyoruz.

Suçunun ne olduğunu bilmeden, ‘kurbanlık koyun gibi’ içerde tutulan gazeteci, parti başkanı, subay ve aydınların hayatının gaspedilmesine HAYIR diyoruz..

TUNCAY, MUSTAFA, UFUK, DENİZ VE DİĞERLERİ

Biliyoruz ki her gecenin sabahı var. Ve bu sabah yakın.

Yeter ki siz ruhunuza ve bedeninize iyi bakın!


Banu AVAR, 12 Ağustos 2010
12 Ağustos 2010 21:02

İSMAİL HAKKI ATILGAN

Sayın Arif Ali Cangı!

Bir hukukcu gözüyle yapmış olduğunuz kıyaslamalı, tesbit ve açıklamalarınız için çok teşekkür ederim.

İdoolojik olarak şartlanmışlıktan çıkıp da, tek tek maddeleri incelediğimizde arzu edilenin olmadığı, fakat eskiye göre hayli bir mesafe kat edildiğini görmemek mümkün değil.

Anımsamağa çalışıyorum; değişiklik teklifleri hazırlanırken, çoğunluk partisi birçok STK'dan görüş aldı. Bunların içinde sendikalar da vardı. Hatta daha önce Sayın ZAFER ÜSKÜL hoca, akademisyenlerle birlikte bir anayasa değişikliği metni hazırlamıştı. Bugünkü HAYIRCI cephe o günlerde de her yönden buna karşı çıkarak, buna karşı gündemler oluşturarak ulusalcılığı, milliyetçiliği alabildiğine pompalayarak, hatta dini objeleri de LAİKLİK adına gündemde tutarak kamuoyu oluşturdular. O günleri anımsarsak, aynı bugün gibi BÖLÜCÜ TERÖR de azmıştı. CUMHURİYET mitingleri de, 367 gara betide, 411 KAOS'a kalkan eller de o günlerde piyasa yapmıştı, OLİGARŞİK STATÜKO UĞRUNA.

Benim dikkatimi çeken bir başka ilişki de, o eski devrimci arkadaşlarımız, örgütlerimiz demokrasinin korunması adına, milliyetçi faşist söylemlere karşı bir araya gelip karar almayı bir kenara koyun, resmi tepki dahi vermediler. Onların vermediği tepkiyi, toplumun ve demokrasiye gönül vermiş kesimler yeni STK'lar kurarak tepkilerini verdi ve toplumun takdirini topladı.

Keza, şimdi bu değişiklik teklifinin meclis görüşmeleri esnasında da, bu örgütler TEKEL işçilerinin haklı tepkilerini kullanırken, muhalefete bir öneri veya muhalefetin meclis politikalarının yanlışlığını dahi değerlendirmediler.

Şimdi sizin yaptığınız gibi, oylanacak maddelerin ne olduğunu halka anlatıp bilinçli oy kullanmaları yönünde çalışma yapacaklarına, kendilerini teslim ettikleri askeri ve sivil bürokrasinin, oligarşinin dümen suyunda kafa karıştırarak hayırcı cepheye güç veriyorlar.

DEMOKRASİ böyle birşey işte. Kazanılması çok zor, ama kazanıldımı da birçok kimselerin ezberini bozuyor.

Değerlendirmelerinizi takdir ve hayranlıkla izliyorum.

TEKRAR ÇOK TEŞEKKÜRLER.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.