‘Türkiyeli’liler konuşmaya başladı

19 Ekim 2011 10:52 / 1640 kez okundu!

 


Yıllar önce Kürtçe yemin ettiği için Meclis kapısından alınıp, kelepçelenen, yıllarca hapis yatan, kendi halkı gibi acılar çeken Leyla Zana, bu kez milletvekilliği yeminin Kürtçe etmedi ama yemin metnindeki ‘Türk Milleti’ yerine ‘Türkiye Milleti’ deyiverdi, kendisi bunu ‘dil süçmesi, bilinçaltımın bir oyunu’ olarak açıkladı.

Leyla Zana’nın ‘dil sürçmesi’ beni yıllar öncesine götürdü. Yıllar önce, ilk gençlik yıllarımda, aynı evi paylaştığım arkadaşımın Çerkes olduğunu öğrendim. İlk anda onun Çerkes olmasının üzerinde durmadım, ne zamanki kendisi gibi Çerkes olanlarla benim hiç anlayamadığım bir dilde konuşmaya başlayınca iş değişti. Benimle aynı ülkenin yurttaşı olan arkadaşımın dilini anlayamıyordum, bu nasıl iştir? Cahilliğimi fark eden arkadaşım anlatmaya başladı, “… biz Türk değiliz, ayrı bir milettiz, ayrı kültürümüz, ayrı dilimiz var, kendi aramızda anadilimizde konuşuyoruz, başkalarıyla ise Türkçe konuşuyoruz…” Arkadaşımla ayrı milletlerden olmamız beni şaşkına çevirdi, böylesi bir durumla ilk kez karşılaşıyordum. Aslında şaşırmam doğaldı, çocukluğumda köyümüze çalışmaya gelen Kürt Mehmet’in Türk olmadığını bana söyleyen olmamıştı, Tarih Öğretmenlerimiz köyümüzün yakınındaki Alahan Manastırı’nı yapan Anadolu’nun ilk Hiristiyanlarının Türk olmadığını anlatmamışlardı.

Tek tip eğitim ve öğretimden geçmiş bir Türk Genci olarak, arkadaşımın başka bir milletten olmasını hazmedebilmem kolay olmadı, ama o benim arkadaşımdı, ne yapıp edip ortak bir yerde buluşabilirdik, ikimizi de anlatacak bir kimlik bulmalıydık. O Türklüğü kabul etmiyor, benim de Türklüğün dışında başka bir kimliği kabul etmem söz konusu değildi. Epeyce bir konuşmamızın ve arayışın sonunda, ikimizi tanımlayacak bir kimlik bulduk; “Türkiyeli”, ben de Türkiyeliydim arkadaşım da. Bu şekilde arkadaşlığımıza bir zarar gelmeden milliyet meselesini aştık, ondan sonra ben Çerkesleri daha yakından tanıdım, farklılıklarımızın zenginliğimiz olduğu fark ettim. Çerkes arkadaşım halen en yakın arkadaşlarımdan.

Yaşadığım bu olaydan ben çok şey öğrendim, ancak bu ülkede her ‘Türk Genci’ benim kadar şansı değildi. Benim yıllar önce Çerkez arkadaşımla ortaklaştığım “Türkiyeliği” telefuz etmek bugün halen cesaret istiyor. İnsan Hakları Üst Kurulu üyeleri üniversite hocaları, raporlarında “Türkiyeli” dediler diye saldırıya uğradılar yargılandılar. Bu gün halen “Türkiye Milleti” üzerine yeminden cingar çıkacağından korkuyoruz.

Ama umut verici gelişmeler de oluyor, örneğin geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da toplanan Halkların Demokratik Kongresi (HDK). Kongre için çok şey söylenebilir, yazılabilir, bence HDK’nın özeti; “Türkiye’deki halkları, inanç ve kültür gruplarını bir araya getirdi konuşmaya başlamalarını sağladı”. Kongre sayesinde, şimdiye kadar hiç biraraya gelmememiş insanlar buluştu. Türkiye’de yaşayan; Ermeni, Rum, Süryani, Kürt, Laz, Çerkes, Arap, Roman, Çingene, Musevi, Pomak, Boşnak, Gürcü, Nusayri, Tatar, Ezidi, Hemşinli, Türkmen, Zaza, Mahallemi, Azeri, Arnavut, Türk ve tüm halkların, Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler, Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların temsilcileri kendilerini anlattı, kendi dilleriyle, inancıyla Kongre’yi selamladı.

Yasal düzenlemeleriyle hakim ideolojisiyle “Türk”lükten başka kimliğin tanınmadığı, Sunni islamın dışındaki inanç gruplarının yok sayıldığı ülkemizde, konuşmaya başlamak bile son derece önemli. Konuşmaya başlamak, birbirini tanımanın ve anlamanın başlangıcıdır. HDK ilk toplantısında konuşturmayı başardı, ardından birbirini anlama ve tanıma gelecektir. Konuşmaya devam etmeliyiz, farklılıklarımızı bilerek birbirimizle konuşmalıyız, aşağılamadan, ötekileştirmeden, eşit hak sahibi Türkiyeliler olarak.


Arif Ali CANGI

19.10.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.