‘Acele Kamulaştırma’ silahı

13 Ağustos 2012 14:18 / 2231 kez okundu!

 


Resmi Gazete’nin 1 Ağustos, 5 Ağustos ve 8 Ağustos sayılarında Bakanlar Kurulu Kararları başlığının altı oldukça kabarıktı. Bunların büyük çoğunluğunu acele kamulaştırma kararları oluşturuyor, 1 Ağustos’ta 19, 5 Ağustos'ta 13 ve 8 Ağustos’ta da 10 ayrı yere ilişkin acele kamulaştırma kararı yayınlandı.

Kamulaştırma, kısaca kamu idaresinin, yasayla yapmakla yükümlü olduğu kamu hizmetlerini yerine getirebilmesini gerektiren özel mülkiyete konu taşınmazlara, bedelini ödeyerek kamu gücüyle el koymasıdır. Kamulaştırmalarda kamu yararı ile özel mülkiyetin çatması söz konusudur, özel mülkiyet sahibi istemese de mülkünü idareye terk etmek zorundadır. Devletin zorla el koymasını haklı kılacak yegane gerekçe, kamu yararıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Anayasa ve Kamulaştırma Yasası’nda da belirtildiği gibi kamulaştırmanın ön koşulu kamu yararıdır. Kamu yararı kavramı üzerinde tartışma sürmekle birlikte ‘bir kişi ya da kişileri korumaya yönelik olmadığı, sırf bir kimseye zarar verme kastıyla yapılmadığı, toplumun genel yararına olduğu ortaya konabilirse o takdirde kamu yararı var’ kabul edilir. Kamulaştırmalardaki kamu yararı da kamu hizmetleri ile teşebbüslerinin kurulması ve düzenli bir şekilde yürütülmesinin yaratacağı yarardır.

Kamulaştırma yıllarca hukuk sistemimizin en çok tartışılan konusuydu, aynı zamanda doğurduğu sonuçlar itibariyle bireysel mağduriyetlere ve toplumsal gerilimlere neden olmuştur. Bu yüzden, Türkiye mülkiyet hakkını ihlal ettiği için yıllarca AİHM’nde yüklü tazminatlara mahkum oldu. Bu tartışmalar sonunda yasalarda bir takım değişiklikler yapıldı, kamulaştırma bedelleri konusunda yaşanan mağduriyetler kısmen giderildi.

Kamulaştırma konusunda kısmen barış ortamı yaratılmışken, bu kez acele kamulaştırmalar gündeme gelmeye başladı. Özellikle kamuoyunda tartışmalı olan yatırımlar için ihtiyaç olan arazilerin acele kamulaştırılması sıradanlaştı. Oysa acele kamulaştırma olağanüstü durumlarda başvurulması gereken bir yoldu. Bunu Kamulaştırma Yasası’nın 27.maddesi “Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılması” olarak düzenlemektedir. Yasaya göre acele kamulaştırma yoluna başvurabilmek için yurt savunması gibi olağanüstü bir ihtiyacın baş göstermesi gerekiyor. Olağanüstü bir durum olunca süreç de olağanın dışında işlemektedir, idarenin başvurusu üzerine mahkemece yedi gün içinde değer tespiti yaptırılıp, belirlenen paranın ilgili kişi adına bankaya yatırılmasının ardından kamulaştırılan mala el konuyor.

Denetlenemeyen Şirketler Cumhuriyeti

İlk olarak altın madeni işletmeleri için yapılan kamulaştırmalarla kamuoyunun gündemine gelen acele kamulaştırmaların, son günlerde hidroelektrik santralleri (HES), termik santraller, kentsel dönüşüm projeleri için yapıldığını görüyoruz. Bakanlar Kurulu’nun aldığı acele kamulaştırmalarla, çevre sağlığı ve canlı yaşamı açısında tartışmalı olan, ekolojik yıkıma yol açma potansiyeli taşıyan bu yatırımların önü açılıyor. Uygulamada kamulaştırmayı bir bakanlık ya da kamu kurumu yapıyor, kamulaştırma bedeli ile yargılama giderleri gibi masrafları yatırımcı şirketler karşılıyor. Taşınmazlara kamu gücüyle el konulduktan sonra şirketin kullanımına devrediliyor, bu şekilde şirketlere kamu gücüyle dikensiz gül bahçesi sunuluyor. 'Parayı veren düdüğü çalar' anlayışı gereği, süreç tamamlandığı zaman şirket o yörenin tek hâkimi oluyor. Üstüne bir de sosyal sorumluluk adı altında yaptığı yollar, çeşmeler, cami onarımı gibi işlerle toplumsal direnç kırılıyor, buna karşılık şirketler aynı zamanda bir idari otorite halini alıyor.

Şirketlerin oluşturduğu bu iktidar, faaliyetlerini denetlenemez hale getiriyor. Her türlü izni fazlasıyla veren kamu otoritesinin denetleme gibi bir derdi yok zaten. Diğer yandan denetleyebilecek teçhizatı da yetişmiş elemanı yok. Siyasi iktidarın şirketler lehine kullandığı kamu gücü ve şirketlerin devasa ekonomik gücü mülksüzleşen, yerinden edilen yöre insanını güçsüzleştiriyor. Ortaya çıkan 'kabullenilmiş çaresizlik' hali yaşam alanlarını korumak için çabalayan toplumsal hareketleri zayıflatıyor.

Bu olumsuz süreci, yargısal denetimin de durduramıyor. 3.Yargı Paketi ile İdari Yargılama Usulü Yasası'nda yapılan değişiklikle yürütmeyi durdurma kararları iyice geciktirildi, Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunu ile bu kanun kapsamında yürütmeyi durdurma kararı hepten kaldırıldı.. Yedi gün gibi kısa sürede değer tespitinin yapılıp, ardından el konulma sürecinin tamamlanacağı acele kamulaştırmaların bu yasal düzenlemeler karşısında idari yargı yoluyla önüne geçilmesi mümkün değil. Yargının genel sorunları ile bir türlü Hukuk Devleti olamamayı da eklediğimiz zaman yargı denetiminin hiçbir etkisi olmayacaktır.

Efemçukuru örneği

Acele kamulaştırmanın bir örneği İzmir’in arseniksiz tek su havzası olan, orman alanları, ekolojik üzümleriyle, İzmir’in damı olarak nitelendirilen Efemçukuru’nda yaşandı. Altın Madeni işletme sahsı ve sağlık koruma bandı için yapılan bu kamulaştırma süreci ayrı bir yazının konusunu oluşturacak kadar genişlikte. Konunun ayrıntılı değerlendirmesini Alp Yücel Kaya'nın 'Neo-liberal mülkiyet ya da 'acele kamulaştırma' nedir' başlıklı yazısında okuyabilirsiniz (http://www.egecep.org.tr/userfiles/file/kaya2011_acele%20kamulastirma_toplum_ve_bilim_no122.pdf). Bu yazıda sonuçlarını kısaca belirtelim; baştan altın madenine karşı ciddi muhalefet eden köylüler, acele kamulaştırma baskısı altında 'biz bunlarla baş edemeyiz' deyip, bağlarını şirkete sattıklar, paraları da harcadılar, şimdi daha da yoksullar. İçlerinden bir kişi Ahmet Karaçam halen direniyor. Ahmet Karaçam ile birlikte İzmir'de bu işi dert etmiş bir avuç insandan başka da kimse ilgilenmiyor. Altın madeni işletmesi de sağlık koruma bandı içindeki Ahmet Karçam'ın arazisini alamasa da gerekli izinleri aldı, 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana çalışıyor. Denetim mi; kim, hangi teçhizatla, hangi uzman ekiple yapacak? Faaliyetin su havzasında yarattığı etki tam bir muamma.

Sözün özü; 'acele kamulaştırma' sömürünün, talanın en etkili silahı halini aldı. Yaşamdan yana olan herkesin bu gidişe dur demesi, bu silahı geri çevirecek, yeni siyasetler, yeni hareketler, yeni yollar bulması gerekiyor.


Arif Ali CANGI
Avukat - EDP İzmir İl Başkanı

13.08.2012


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.