ABD ve BATININ, TÜRKİYE'Yİ KAZANMASI GEREKİYOR

11 Nisan 2022 19:19 / 646 kez okundu!

 

 

Türkiye, Ukrayna krizi boyunca herhangi bir NATO üyesinin oynayabileceği en karmaşık ve yapıcı rollerinden birini üstlenmiş durumda.

Gerçekten de Ankara’nın çatışmaya tepkisi ölçülü ve dengeli. Türkiye, Ukrayna ordusuna Rus işgalcilere ciddi darbe vuran insansız hava araçları sağladı. Karadeniz boğazlarını Rus savaş gemilerine etkili bir şekilde kapattı ve barışa ev sahipliği yapmayı teklif ederek Moskova ve Kiev’den tarafları bir araya getirdi. Erdoğan hükümeti bunu yaparken, Batı karşıtı bir rejim olmadığını da gösterdi.

 

****

 

ABD ve Batı’nın Türkiye’yi kazanması gerekiyor

 

Türkiye, Ukrayna krizi boyunca herhangi bir NATO üyesinin oynayabileceği en karmaşık ve yapıcı rollerinden birini üstlenmiş durumda.

Gerçekten de Ankara’nın çatışmaya tepkisi ölçülü ve dengeli. Türkiye, Ukrayna ordusuna Rus işgalcilere ciddi darbe vuran insansız hava araçları sağladı. Karadeniz boğazlarını Rus savaş gemilerine etkili bir şekilde kapattı ve barışa ev sahipliği yapmayı teklif ederek Moskova ve Kiev’den tarafları bir araya getirdi. Erdoğan hükümeti bunu yaparken, Batı karşıtı bir rejim olmadığını da gösterdi.

Amerika Birleşik Devletleri, Ankara ile ilişkileri onarmaya çalışırken, yaşanan gelişmeler NATO’nun geleceğinde ve Avrupa barışında vazgeçilmez bir role sahip kilit bir üyeyi yeniden kazanmak için tarihi bir fırsat sunuyor.

2010’ların başından bu yana, Türkiye ile diğer NATO üye ülkeleri arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin potansiyel olarak NATO’dan çekilmesi veya NATO’dan çıkarılması konusundaki tartışmaların yapıldığı bir noktaya kadar geldi. Moskova, ise NATO’nun askeri yeteneklerine karşı koymak için tasarlanmış Rus yapımı S-400 teçhizatlarını Türkiye’ye satmak da dahil olmak üzere birçok hamle ile bu gerilimlerden yararlanmaya çalıştı.

Batı’nın Suriye ve Irak’taki Kürt milliyetçi ve ayrılıkçı militanlara verdiği destek, mülteci krizlerinin ele alınmasına ilişkin AB-Türkiye anlaşmaları konusundaki anlaşmazlıklar ve 2016’da neredeyse Erdoğan’ı deviren başarısız darbe girişiminin ardından gelen güvensizlik ortamı Türkiye ile Batı arasındaki gerilimi daha da alevlendirdi.

Türkiye’nin NATO’ya yabancılaşması ile ilgili suçlamaların çoğu, Erdoğan’ın İslamcı-milliyetçi-popülist otoriterliği olarak gösteriliyor. Batı’nın Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları konusundaki endişeleri ne kadar iyi niyetli olursa olsun, Ankara’nın 2010’ların başından beri karşı karşıya olduğu stratejik ikilemlerin karmaşıklığını açıklamıyor.

Türkiye, diğer hiçbir NATO devletinin mücadele etmediği kadar karmaşık bir tehdit matrisi ile karşı karşıya. Tarihsel olarak, kuzeyde Rusya ve güneyde İran, Türkiye’ye karşı ya sonuçsuz ya da Türk yenilgisiyle sonuçlanan maliyetli silahlı çatışmalar yürüttü.

Türkiye, Kafkasya, Suriye ve Libya’da Rusya ile farklı grupları veya ülkeleri desteklediği için, Türk güvenliğine yönelik eski bir tehdidin yeni bir versiyonunu yaşıyor. Türkiye ayrıca, Arap Baharı’nın yarattığı çatışmaların etki alanını genişletmek isteyen terörist gruplar ve sınırları içindeki Kürt ayrılıkçıların toprak bütünlüğüne yönelik tehditleriyle de karşı karşıya.

Erdoğan hükümeti, popülist çekiciliğinin bir kısmını, geleneksel olarak devlet kurumları, medya ve üniversiteler tarafından hem teşvik edilen hem de dayatılan katı laikliğin tam tersine, geleneksel dini değerlere dayandırıyor. 2016’da şiddetli bir darbeyle karşı karşıya kalmasına rağmen, Atatürk’ün ölümünden bu yana en uzun ve kesintisiz sivil yönetim dönemlerinden birisini devam ettiriyor.

Bu riskler ve tehditler arasında Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasındaki gerilim tırmandı.

Bu tırmanıştaki en önemli dönüm noktası, ABD’nin Suriye’ye müdahale konusunda yaptığı müphemlikti. Başkan Barack Obama, IŞİD ve Esad rejiminin vahşeti de dahil olmak üzere çeşitli tehlikeler karşısında rejim karşıtı isyancılara güvenceler verdi.

Türkiye ise ABD’nin bu hamlelerinden sonra Suriyeli isyancı güçlere karşı yaptığı müdahaleyle, hem Rusya hem de İran tarafından desteklenen bir rejime karşı kendisini bölgede tehlikeli bir konuma yerleştirdi. Ardından ise ABD’nin Esad rejimine karşı “kırmızı çizgi” taahhüdünden dönmesiyle, Türkiye kendini izole edilmiş ve olası Rus ve İran misillemesine maruz kalmış olarak buldu.

Bu bağlamda Türkiye, Rusya ile ilişkilerinde diğer tüm NATO üye devletlerinden çok daha yakın ve önemli risklerle karşı karşıya. Polonya veya Baltık ülkeleri gibi diğer cephe hattı NATO devletleri Rusya dışında başka bir büyük tehditle karşı karşıya değilken ve NATO’nun güvenlik şemsiyesine güveniyorken, Rusya Türkiye’nin tehdit matrisini karmaşık hale getiriyor.

Sonuç olarak, Türkiye ile NATO arasındaki ilişkileri onarmaya yönelik ilk adım, Türkiye’nin Rusya’dan silah satın almasına karşılık olarak yaptırımların kullanımını sınırlamak olacaktır.

Rusya’nın tekliflerini olumlu karşılamasına karşılık Türkiye’ye yönelik cezai işlem, Türkiye’nin Arap Baharı’ndan bu yana giriştiği çetin mücadelesini daha da zorlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır. Rusya, Türkiye’ye çoğu NATO üyesi ülkeden daha doğrudan bir meydan okuma teşkil ettiğinden, ABD ve Avrupalı politika yapıcıların, ABD ve Avrupa’nın güvenilirliğinin belirsizleştiği bir zamanda Türkiye’nin risklerini anlamaları gerekecek.

Ayrıca ABD, Erdoğan hükümetini Batı kanadında kalmaya teşvik ederek Avrupalıları Türkiye ile kendi ilişkilerini onarmak için inisiyatif almaya zorlamalı. Bu, AB ile Türkiye arasındaki gümrük birlikleri konusunda ciddi ve güvenilir müzakerelerin yanı sıra Türk vatandaşlarının AB ülkelerine daha esnek seyahat düzenlemeleri planlarını içermesi gerekecek.

ABD ayrıca, Türkiye’ye karşı çeşitli çıkar ve hedefler peşinde koşan Yunanistan ve Fransa gibi diğer NATO ülkeleri ile Türkiye arasındaki gerilim ve anlaşmazlıklarda arabuluculuk yapmada daha tarafsız bir rol oynamalıdır. Kafkasya’da ABD, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki herhangi bir ilgili krizde Türk-Rus vekil çatışmaları konusunda tarafsız bir duruş benimsemeli ve Türkiye’yi kendi topraklarını savunmasında desteklemeye söz vermelidir.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline ilişkin olarak ABD, Ankara’nın Moskova ile Kiev arasında arabuluculuk yapma çabalarını tanımaya ve desteklemeye devam etmeli ve Erdoğan hükümetine savaşta sürdürdüğü tarafsız duruştan uzaklaşması için baskı yapmaktan kaçınmalıdır.

Genel olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO, Türkiye’nin diğer NATO üye devletlerinden daha tehlikeli bir şekilde karmaşık olan benzersiz bir jeopolitik ortamla karşı karşıya olduğunu kabul etmelidir. Türkiye kendi ulusal çıkarlarına ve meşru güvenlik kaygılarına sahip olmaya devam edecek ve ABD ile NATO bunu kabul etse iyi eder.

 

Adem KILIÇ

10.04.2022

National Interest’de yayımlanan analiz gdh.digital tarafından çevrilmiştir.

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.