‘Bütün erkekler rehabilite edilmeli!..’

16 Ocak 2012 12:45  

 

‘Bütün erkekler rehabilite edilmeli!..’

6 Ocak’ta 2012’nin ilk toplantısını gerçekleştiren ve oldukça hareketli geçen İkMM’de iki önemli konu konuşuldu. “Kadın Cinayetleri ve Kadına Yönelik Şiddeti Durdurmak İçin Ne Yapmalıyız?” konusunda Talat Ulusoy’un, “askerlik yapan bütün erkekler rehabilite edilmeli” önerisi, ilk bölümdeki Türkiye gündeminde “1915’te Ne Olmuştu?” konusu konuşulurken ise Canan Uçar’ın anneannesi ile ilgili anlattığı trajik öykü toplantıya damgasını vurdu. Ak Parti İzmir Milletvekili Nesrin Ulema ise Fransa’nın geçen ay almış olduğu karardan dolayı, bu kürsüden Fransa’yı kınadığını belirtti.

Fotoğraflar için tıklayın

İzmir küçük Millet Meclisi’nin (İkMM) yeni yılda yapılan ilk toplantısı oldukça hareketli geçti. Toplantıya Ak Parti İzmir Milletvekili Nesrin Ulema’nın yanı sıra Barış ve Demokrasi Partisi İzmir Parti Meclisi Üyesi Hayri Ateş, Barış ve Demokrasi Partisi Konak İlçe Başkanı Canan Uçar, Eşitlik ve Demokrasi Partisi İzmir İl Yönetimi Üyesi Hüseyin Baha Coşkun, Cumhuriyet Halk Partisi Kadın Kolları Başkanı Nazan Çetin, AK Parti’den Hülya Uslu, Konak Belediye Başkanı Yardımcısı Ömer Faruk Akınbingöl, CHP İl Genel Meclisi 1. Başkanvekili ve “Kadın Erkek Eşitliği” komisyonundan avukat Ayla Eğit ve Uzman Psikolog Melek Güngördü ve çeşitli sivil toplum kuruluşları katıldılar.

küçük Millet Meclisi toplantısında bazı konukların diğer konuşmacıların konuşması esnasında konuşmacıyı dinlemeyerek, konuşmacı hakkında salondaki diğer izleyicilerin rahatsız olmasına neden olacak şekilde ve “konuşmaları sabote edercesine” yüksek sesle konuşmaları dikkati çekti. “Önyargılar Dışarı” sloganı ile gerçekleştirilen bu toplantılarda Moderatör Pervin Mısırlıoğlu tarafından her zaman hatırlatılan bir konuyu tekrar kendi ağzından hatırlatmakta biz de yarar görüyoruz:

ÖNYARGILAR GİREMEZ başlığı ile her ay tekrarlayacağımız bu toplantılarda amacımız, milletvekillerimizle ve belediye başkanlarımızla 4 yılda bir değil, sık sık ve sıcağı sıcağına bir araya gelmek, seçmenden gelen farklı sesleri, araya aracı katmadan ulaştırmak. Bir diğer amacımız da, kendimiz seçerek göreve getirdiğimiz milletvekillerimiz ve belediye başkanlarımızla, “farklılıklarımızla birlikte” bir arada olabilmenin, birbirimizi dinleme ve anlamanın geleneğini oluşturmak.

Çünkü eski adetlerimiz bizi özlenen barışa ve çoğulcu bir demokrasiye götürmedi. Birbirimize farklılıklarımıza saygı göstererek yaklaşmak yerine kutuplaşmayı körükledi. Zaman zaman, değil birbirimize selam vermek, birbirimizin boğazına sarılır hale geldik. Bunun acısını çok çektik, hala da çekiyoruz. O halde eski adetlerimizi yargılamaktan çekinmeyelim. Bizi, sorunlarımızı dostça görüşerek çözmeye yönlendirecek yeni adetler edinelim. Bırakalım dışarıda önyargılarımızı, aklımızın ve vicdanımızın sesine kulak verelim.(
1 NİSAN'DA ÖNYARGILAR DIŞARI, AMA CİDDEN... – Pervin Mısırlıoğlu E.)

Toplantının ve konuşmaların detayları ise şöyle:

> Başka ırk yoktur, en büyük ırk insan ırkıdır

Moderatör Pervin Mısırlıoğlu’nun toplantıyı açmasının ardından söz alan İnsan Hakları Derneği Onur Kurulu Üyesi ve İnsan Hakları Eğitim Uzmanı Lütfi Demirkapı, “1915’te Taşnakların yaptığı katliamlarda Türkleri, bölgede yaşayan Ermeniler korumuştur. Ama aynı bölgeyi Teşkilat-ı Mahsusa bastığında Türkler Ermenileri koruyamamıştır.” dedi. Bu ülkede birçok ırk yaşamakta olduğunu ama dünyada tek ırkın insan ırkı olduğunu söyleyen Demirkapı, insanın da iyi insanlar ve kötü insanlar diye ikiye ayrıldığını, başka ırk olmadığını, en büyük ırkın insan ırkı olduğunu kaydetti.

Lütfi Demirkapı, İzmir’de Ermenilerin yaşadığı mahallenin yakıldığını ve oranın şu an fuarın olduğu bölge olduğunu sözlerine ekleyerek “Bilerek fuar gibi kamusal bir alan yapılmıştır ki, Ermeniler daha sonra dava açıp topraklarını geri almasın diye.” dedi.

Lütfi Demirkapı’nın paylaştığı önemli bazı rakamsal bilgiler ise şöyle:

Osmanlı’da 1819 sayımlarında;

Doğu Anadolu’da: 1.5-2.5 milyon arası Ermeni nüfusu yaşıyor ve Doğuda -3 tane özerk- otonom bölge bulunuyor:

1- Lazistan Eyaleti - Merkezi Trabizont (Osmanlı Mebuslar Meclisi’nde 6 tane Lazistan mebusu mevcut.)
2- Kürdistan Eyaleti – Merkezi Amed – Diyarbekir (Mecliste 9-11 Kürdistan mebusu mevcut.)
3- Ermenistan Eyaleti – Merkezi Revcun (Mecliste 4 Ermenistan mebusu mevcut.)

Bu üç eyalet iç işlerinde serbest, dış işlerinde ise Osmanlı’ya bağlıdırlar.

. 1919’da Trabzon nüfusu 120.000’dir. 85 bini Rum, 10 bini Gürcü ve 25 bini Türk’tür.
. Hrant Dink’in katili olan Ogün Samast Müslümanlaştırılmış bir Rum ailesinin çocuğudur.


> Babamız öldüğünde mirası kim kabul ediyorsa o mirasın sahibi de odur

Gazeteci Timuçin Gündem, 1915 konusunun tarihin derinliklerine inmemizi gerektiren bir konu olduğunu söyleyerek, soykırımı kabul etmediğini söyleyerek konuşmasına başladı. Osmanlı mı yoksa Türkiye Cumhuriyeti mi yaptı diye ortada bir yanlış ifade olduğunu kaydeden Gündem şöyle devam etti: “Dedemiz öldüğünde ya da babamız öldüğünde mirası kim kabul ediyorsa o mirasın sahibi de odur. Ben de bizim Osmanlı Devletinin bir devamı olduğunu ve onları atalarım olarak kabul ettiğimi söylemek istiyorum. Dolayısıyla bugün suçlanan bizleriz. Soykırım ciddi bir suçlamadır. Almanların ve Sırpların yaptığı soykırımdır. O tarihlerde, o bölgelerde 1 milyon Ermeni’nin yaşadığı iddia edilmekte. Benim yaptığım araştırmalarda ise o bölgedeki Ermeni nüfusu, katledildiği iddia edilen Ermeni sayısının yarısı bile değil, üçte biri kadardı. Bu ciddi bir tezat oluşturuyor. Bugün bölgede katledilen Ermenilere ait toplu mezarlar ortada yok, bu bile ciddi bir kanıt.”


> İzmir tehcir görmedi, o yüzden yangın gördü

Toplantıya Mülteci-Der adına katılan Mimar – Aktivist Talat Ulusoy, “Soykırım mı, büyük felaket mi, küçük olay mı hiçbir fikrim yok. Anlaşıyor muyuz?” diyerek başladığı sözlerini şöyle sürdürdü: “Aynen bu Fransa’daki taze olaya gösterdiğimiz tepkiye benzer şeyler gösteriyoruz. Bu, mahallede küçükken aldığımız terbiyeye de ters. Ama o da bana vurdu mantığı bizi bir yere götürmez. Bir de şunu söyleyeyim, ben ilkokuldayken “ne mutlu Türküm” diyerek ayağımı yere vura vura çok şiirler okudum ama artık 70’e geldik, böyle şeylerden vazgeçelim.

Tehcirin sadece Erzincan’da, Erzurum’da olmadığını ve Edirne’den bu tarafa hep olduğunu kaydeden Ulusoy, bilinen resmi tarih dışında çok çarpıcı bilgiler aktardı. “Ne biçim bir şeydir bu milliyetçilik, insanı insan olmaktan çıkarır.” İzmir’de Ermeni yaşadığını, bugün İzmirlilerin nasıl % 99’u laik ve Müslümansa, aynı % 99 bilmez Ermeni yaşadığını. Oysa bizim bir zamanlar Ermeni komşularımız vardı. Biliyor musunuz bunların hiç biri tehcire uğramadı. Bütün şehirlerde oldu ama İzmir’de olmadı. Neden olmadı, Hisar Camii’nin imamından tutun, Aya Fotini Kilise’sinin papazına, oradan Katolik kilisesinin papazına elbirliğiyle bir güç olup İzmir’de tehciri engellediler. İzmir tehcir görmedi, o yüzden yangın gördü.” dedi.


> “Tarih bilimindeki en önemli şey, tarih biliminin bizzat kendi tarihidir”

İkMM’nin toplantılarına toplantılar başladığı tarihten itibaren düzenli olarak katılmaya özen gösteren bir diğer parti olan Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden Arif Ali Cangı’nın başka bir programı nedeniyle gelememesi nedeniyle onun adına katılan Hüseyin Baha Coşkun yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Bir filozof der ki; tarih bilimindeki en önemli şey, tarih biliminin bizzat kendi tarihidir. Bu laf bizim ülkemiz için çok önemli bir laf. Bugün Erdoğan, Kılıçdaroğlu veya Bahçeli’yi düşünün, Lozan’a anlaşmaya gidiyor ve masaya oturmasının tek şartı, her ilçeyi ayrı bir devlet olarak görmek. Oysa o insan orada büyümüş, oranın okulunu okumuş. İngilizlerin oraya verdiği addan bile haberi yok. Taşnaklar ilk cinayetlerini Müslümanlara veya Türkçe konuşanlara karşı işlemedi. Bizzat Ermenilere karşı işledi. Modern siyasal fikirlere karşı olan Ermenilere işledi.”


> Başkalarının acısına da bakabilmeyi öğrenmek gerekir

İkMM toplantılarına katılımlarını istikrarlı bir şekilde sürdüren bir diğer parti olan Barış ve Demokrasi Partisi’nden Parti Meclisi Üyesi Hayri Ateş konuşmasında başkalarının acısına bakabilmeyi de öğrenmek gerektiğini, başkalarının acısı üzerinden kendimizi var etmeye çalıştığımızda, doğru yolu bulmamızın elbette zor olduğunu söyleyerek şöyle devam etti: “Burada Ermeni meselesini tartışıyoruz ama diğer taraftan başka trajedilerle uğraşıyoruz. Mesela birkaç gün önce Maraş’ın 33. Yılı anmasında bu olayla yüzleşilmeye çalışıldı. Birkaç gün sonra Uludere’de bir katliam yapıldı. Bütün bu katliamların temelinde yatan zihniyetle doğrudan yüzleşemediğimiz sürece Maraş, Zilan, Ağrı, Dersim işte şimdi Uludere, buraya geliriz yine. Gerekirse 100.000 Ermeni’yi göndeririz diyen Erdoğan ile 1915’te katliam yapanlar arasında hiçbir fark yok.”


> Geçmişimizle her zaman hesaplaşmaya, bu arşivlerimizi tüm uluslarla paylaşmaya hazırız

Milletvekili seçilmeden önce de İzmir küçük Millet Meclisi toplantılarına katılmaya özen gösteren Ak Parti İzmir Milletvekili Nesrin Ulema konuşmasına herkesin çok güzel bir şekilde görüşünü ifade ettiğini, herkesin ifadesine saygılı olduklarını, zaten bu şekilde olmak zorunda olduğunu söyleyerek başladı. Ardından, Fransa’nın geçen ay almış olduğu karardan dolayı, bu kürsüden Fransa’yı kınadığını belirten Ulema, Türkiye Cumhuriyeti devletinin geçmişiyle her zaman hesaplaşmaya, geçmişle ilgili arşivlerini dünyadaki tüm uluslarla paylaşmaya hazır olduğunu defalarca dile getirdiğini ancak 577 sandalye sayılı Fransız meclisinde o gün bulunan 70 vekilinin sadece 44’ünün evet oyuyla Fransa parlamentosundan geçirilen bu kararın, özellikle fikir ve ifade özgürlüğünün merkezi olan Fransa’da böylesi bir kararın bu meclisten geçirilmiş olmasından dolayı, Türkiye olarak bu olayı bir kez daha kınadığımızı söylüyoruz ve umuyoruz ki Fransız meclisi bu hatalı yasanın farkına varır ve geri adım atar dedi.


> “Benim annem Ermeniydi, katiliyle evlendi ve isimsiz öldü”

Nesrin Ulema’nın ardından yerel konu ile ilgili konuşmayapacağı halde dayanamayıp söz alan Barış ve Demokrasi Partisi Konak İlçe Başkanı Av. Canan Uçar, 1915, bilgi kirliliğinin çok fazla olduğu bir alan olduğunu, Resmi ideolojinin sadece egemenler tarafından yazıldığını, verilerin, istatistiklerin şiddeti arttıkça hissizleşiyorum, şimdi Ermeni meselesiyle ilgili herkes kendine göre dökümanlarıyla çıkıp konuştukça, hiçbir şey hissedemiyorum, ben sadece şunu hissediyorum diyerek kendi ailesinin yaşam öyküsü ile ilgili salondaki pek çok kişinin dinlerken gözyaşlarını tutamadığı çok trajik bir öykü anlattı: “Ben sadece şunu hissediyorum; annem Şirin Uçar 65 yaşında, BDP Çiğli teşkilatında çalışmış, ilçe başkanlığı da yapmış emektar bir kadındır. Ben İzmir’de doğdum büyüdüm. Ben öğrenciyken annem yazları bizi Kayseri’ye götürürdü. Biz Kayseri’ye sürülmüş bir Kürt aileyiz. Tunceli’den 1938’de sürülerek ailem Kayseri’ye gelmiş. O Kayseri’de bir anneannem vardı, Valter Ohannis. Bütün ailesini 1915’te tehcirde yitirmiş, kendisi ise annesi tarafından hileli bir hareketle arkaya tarlaya gönderilmek suretiyle katliamdan kurtulmuş. Kürtçe ona Veybi gelin denirdi, bir adı yoktu. Biz anneannemizin adını Veybi sanırdık. Kimse ona kendi adıyla seslenmezdi, kendi katiliyle evlenmişti. Dedemdi onun katili, birliğin başı. O da bir Kürt askeri. Bir gün annem BDP Çiğli kongresinde bu anısını anlatırken, ‘ben anam için çok üzülüyorum, benim anam katiliyle evlendi ve isimsiz öldü.’ dediği için Türkiye Cumhuriyeti devleti Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığı annem hakkında bir soruşturma açtı. Ve benim annem ‘annem Ermeniydi ve ailesi öldürüldü’ dediği için Karşıyaka adliyesinde yargılandı. Ben Fransa’dan önce Türkiye Cumhuriyeti devletini anneme ve anneanneme yaptıkları için buradan şiddetle kınıyorum.”

(Canan Uçar'ın, İzmirizmir.Net'te yayımlanan Anneannem adlı köşe yazısından bu öyküyü detaylarıyla okuyabilirsiniz)

***

İzmir küçük Millet Meclisi, yerel konuların ele alındığı 2. bölümde kadına yönelik şiddette ve kadın cinayetlerinde çok ciddi bir artış yaşanıyor olması ve son olarak da İzmir Karabağlar Karakolu'nda yaşanan ve herkesi dehşete düşüren olayın ardından “Kadın Cinayetleri ve Kadına Yönelik Şiddeti Durdurmak İçin Ne Yapmalıyız?” konusuna yer verdi.


> Ceza kavramlarını değiştirmemiz lazım

Konuyla ilgili olarak söz alan İzmir Kültürlerarası Diyalog Merkezi’nden Psikolog Melek Güngördü, “Başkalarının tüm değerlerine saldırıp şiddet gösterip, onları yok etmek. İnsan olan için temek bazı duyguları dengeleyebilmektir. İnsanı insan yapan temel faktör inançtır. Şiddetin fizyolojik, sosyolojik, psikolojik nedenleri var. Mesela küçük kıza, ‘kalk kızım abine bir bardak su ver.’ Anlayışı yanlıştır. Dinimiz hoşgörü, şefkat dinidir. Bu tarz anlayışlar ters yönlendirmektedir. Kültürel ögeler dine karışmış, dindenmiş gibi görünüyor. Özellikle küçüklükten yetiştirmek çok önemli. Ceza kavramlarını değiştirmemiz lazım.” dedi.


> Devlet destekli aile içi şiddeti ve cinayetleri yaşıyor kadın

CHP İl Genel Meclisi 1. Başkanvekili ve “Kadın Erkek Eşitliği” komisyonundan Av. Ayla Eğit şöyle konuştu: “Kadınların sığınma evinde yerleştikten sonra yaşadıkları süreç sorunlu bir süreç. İkametgah problemi oluyor. Bu problem sırasında e-devlet teknolojisine başvuruluyor ancak e-devlet kadının başına adeta bela, daha doğrusu nüfus bilgileri kadının başına bela. Bakanlıklar birleşip bir protokol oluşturuluyor ama protokolde en önemli bakanlık olan Adalet bakanlığı yok. Devlet koruyamıyor kadını. Devlet destekli aile içi şiddeti ve cinayetleri yaşıyor kadın. Biz sivil toplum, parti olarak destek veriyoruz ama neden hala bu konu düzelmiyor? Siz şikayet ediyorsunuz ama şikayetinizi kabul etmiyor, kadın gelsin şikayet etsin diyor. İşte bu noktada devlet kadını koruyamıyor. Mesela kadın başka bir şehirde şiddet görüp İzmir’e sığınıyor ama İzmir polisi kadının şikayetini almıyor. Kadın nerede şiddet gördüyse o semtin karakoluna gitmek zorunda. Böyle saçma bir durum olabilir mi?”


> Her erkek askerlikten sonra uzun süre düzenli olarak rehabilite edilmeli

Şiddet dilinin hakim olduğu bir toplumda askerliğin bile kadına şiddetin nedenlerinden biri olduğunu kaydeden Talat Ulusoy, “vicdani reddin” konuşulduğu bugünlerde yine gündem yaratacak bir öneride bulundu: Erkekler askerlik yaptıktan sonra uzun bir süre düzenli olarak rehabilite edilsin. Ulusoy konu ile ilgili şunları söyledi:

“Tabi ben sanık sıfatıyla söz almış oluyorum. Kadına şiddet giderek artacak. Kendimizi temel sebeplere kilitliyoruz. Oysa biraz esnekliğe ihtiyacımız var. Bu temel sebep hatasından kurtulursak, o zaman sevgiyle de anlaşabileceğiz. Erkeğe rehabilitasyon kuzu gibi erkekler çıkarır ama meseleyi çözmez. O kuzunun koçlaşınca ne yapabileceği konusunda bir garanti yoktur.

Benim diyeceğim şu; doğduğumdan beri şiddet dilinin hakim olduğu bir toplumda yaşamak da mazeret değil. Ama, sebeplerden biri. O şiddet dilinin en kuvvetli olduğu yer ise “askerlik”tir. Her Türk asker doğar ama toplumsal cinsiyetçi iş bölümü, erkekleri askere gönderir. Askere giderken erkekler muayene edilir, aşağılayıcı bir muayenedir. Askerliğin şiddeti buradan başlar. Ve 1,5 sene sonra size bir tezkere verilir ve salarlar ortalığa. Yahu alırken muayene ettin, çıkarken de ettirsene. Devlet, bu çıkarken muayene işini ciddiye almak zorunda."


> Bu sistem cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve çok güçlü

İzmir Kadın Dayanışma Derneği’nden Sevgi Binbir şunları söyledi: “Kendi yaşadığımız şiddetin sorumlusu olarak kendimizi görüyoruz, oysa karşımızda çok güçlü bir sistem var. Bu sistem cinsiyet eşitsizliğine dayalı bir sistem. Toplumsal cinsiyete dayalı iş bölümünün ve bariyerinin olduğu bir sistem. Doğduğumuz hayattan itibaren bununla karşılaşıyoruz, yasalar bunu koruyor. Ders kitapları bunu koruyor. Eğitim diyoruz, eğer eğitimi bu sistemin tersine verirsek başarılı olabiliriz. Şiddetle ilgili mücadele yakın bir zamanda başladı, 80’lerin ortasında biz bu mücadeleye başladık. Kadın örgütleri yasalarla ilgili neler öneriyor, bu aslında çok uzun bir konu ve başka bir toplantı konusu olabilir. Yıllardır bu alanda çalışan kadın örgütleriyiz, biriktirdiğimiz deneyimler var, bu deneyimlerin yasalara yansımasını istiyoruz.”

Talat Ulusoy’un erkeklerin rehabilite edilmesi gerekir sözüne atfen “Mesaimizi erkeğin rehabilitasyonuna değil, kadının güçlenmesine harcayabiliriz.” dedi.

Ege Karadeniz Dernekleri Federasyonu’ndan Yılmaz Türk yaptığı konuşmada “Çocuğu ilk yetiştiren annedir. O yüzden ben, siz kadınlara çok iş düştüğüne inanıyorum.” dedi. Türk şunları söyledi: “Eşitsizlik aslında bu salonda başlıyor. Bir avuç erkek var, 3 misli kadın var. Ben Karadeniz’de yetiştim, Karadeniz ilginç bir yerdir. Şiddeti çok çabuk benimser. Ama başka bir güzel yanı vardır Karadeniz’in, döver de sever de. Erkeği ve kadını da aynıdır. Çocuğu ilk yetiştiren annedir. O yüzden ben, siz kadınlara çok iş düştüğüne inanıyorum.”


> Cinsel açlık, bu şiddetin kaynağında birinci sıradadır

Hamdi Öztürk: "Benim sesim değil, toplumun sesi yüksek olsa bu toplantı olmayacaktı. Eğer birlikte mücadele etseydik bu olmayacaktı. Kadınla erkek arasındaki fark, cinsel organlarındaki görüntü farklılığıdır. Kadına karşı yapılan şiddette, devlet zihniyeti vardır. Mistik eğitimle yetiştirilen bu devlet zihniyeti değişmediği sürece boşuna çalışıyoruz. Sivrisinek öldürüyoruz, bataklığı kurutmuyoruz. Eğitim sorunludur. Kadınların siyasete katılması lazım. Kadınlar siyasete katılmıyorsa, bu sorun çözülemeyecektir. Ekonomik özgürlüğü olmalıdır. Ekonomik özgürlüğü yoksa, zincirsiz bir köledir. Cinsel açlık, bu şiddetin kaynağında birinci sıradadır."


> Biz doğarken eksiyle doğuyoruz

Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden katılarak yerel konu ile ilgili söz alan Meryem Gülbudak, “Kadına şiddet sorunu sadece kadının değil, tüm toplumun sorunudur. Kadın sorunu tarih öncesine dayanıyor aslında ama ne zaman kadın üretmeye, aile kavramı oluşmaya başladı, işte o zaman kadının da sorunu başladı. Şu an sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kadına şiddet sorunu vardır. Kuşatılmış durumdayız. Tehlikedeyiz ve mücadele etmemiz için çok çok neden var. İzmir gibi modern bir kentte bile kadınlar, poliste şiddet görüyor. Başbakan’ın söylemleri eşitsizliğin başladığı yer. 3 çocuk doğur eve git diyor. Biz hep saçı uzun aklı kısa olduk, işten çıkarılacak ilk kişiler biziz. Biz doğarken eksiyle doğuyoruz. Önlem olarak anlayışın değişmesi lazım. Ekonomik bağımsızlık ve eğitim çok çok önemli. Yasaların ve cezaların düzenlenmesi lazım. Sığınma evlerinin arttırılması lazım.” konularına değindi.


> ‘İzmir modern bir kenttir’ sözü bir şehir efsanesidir

Bağımsızlık ve Demokrasi Partisi (BDP) Konak İlçe Başkanı Canan Uçar: Asla burada gördüğüm bir sorun değil, her yerde gördüğüm şey şu; ülkede ve dünyada hiçbir sorun kadın sorunu gibi gülerek, şakalaşarak, takılarak tartışılmaz. Ermeni meselesini gülerek anlattık mı birbirimize? Günde en az 3 kişinin öldüğü bir sorundan bahsediyoruz. Gülünecek bir konu değil bu. Bu çok tehlikeli bir yaklaşım, olayı sıradanlaştıran bir yaklaşım. Kadına yönelik şiddet bugün, bir salgın hastalık durumunda nasıl karantinaya alınılır, işte o karantina durumunu bile geçmiş durumda bu konu. Devlete sığınan kadınların % 73’ünün öldüğü bir sorundan bahsediyoruz. Şöyle bir şehir efsanesi var, kesinlikle inanmıyorum; ‘İzmir modern bir kenttir.’ Kesinlikle inanmıyorum. İzmir’deki işsiz ve yoksul kadın sorununa bakalım. İzmir’deki sığınma evlerine bakın. Konak Pier köprüsünün tahtalarını kadınların topuklarını rahatsız ediyor diye değiştirmek, kadın dostu bir kent olmaya yetmiyor. İzmir sadece Kordon’dan ibaret değildir.

> Başbakan çık benim yatak odamdan

3 çocuk konusundaki söylemi hakkında Başbakan’a çatan Uçar, “Kim bana bademciklerimi aldırmam gerektiğini söyleyebilir? Git böbreğini aldır diyebilir misiniz birisine? Saygısız, sayın Erdoğan demiyorum. Sayın demiyorum da siz neye sayarsanız sayın. Saygısız Erdoğan diyor ki, 3 çocuk yap. Ne hakla? Çık benim yatak odamdan, çık benim özel hayatımdan. Benim bademciğimi aldırmam gerektiğine ben karar veriyorsam, çocuk doğurup doğurmayacağıma da ben karar veririm. Kelimelerin en basitiyle, saygısız” diyerek konuşmasını bitirdi.

“Saygısız” sözü üzerine AK Parti Milletvekili Nesrin Ulema’nın, Başbakanlık konumu resmi bir konumdur, saygısız diyemezsiniz diyerek araya girmesi toplantının havasını biraz gerginleştirdi.

Canan Uçar’ın ardından Milletvekili Nesrin Ulema toplantının son konuşmacısı olarak ve yapılan eleştirilere de yanıt vermek üzere söz aldı. Ulema’nın konuşmasını sakin bir şekilde sürdürmesi tekrar ortamın yumuşamasını sağladı.


> Kadına şiddet öncelikle bir insan hakları ihlalidir

Nesrin Ulema’nın konuşması şöyle: “3 saattir buradaki farklı görüşlerden neler çıkarabiliriz diye ciddiyetle sizleri dinledim. Ancak Başbakan’lık konumu resmi bir konumdur ve bu konuma hakaret edemezsiniz. Yıllardır bu çalışma içerisinde olan, çaba gösteren maalesef yine kadınlarımız ve onlara teşekkürlerimi sunuyorum. Biz kadına şiddeti siyaset dışı bir olay olarak görüyoruz. Kadına şiddet öncelikle bir insan hakları ihlalidir. Kadına yönelik şiddete karşı 90’ların ortasından bugüne kadar önemli mesafeler kat edilmiştir. Yola başladığımız zamana bakıp ilerisi için ne yapabiliriz bunları belirlememiz gerekiyor. Başbakan Sayın Tayyip Erdoğan bir kaç yıllık plandan söz etmiyor 3 çocuk derken... Yaşlanmakta olan Türkiye nüfusunu gençleştirme adına ve sadece çocuk sahibi olabilecek ekonomik güce sahip olanlara öneriyor. Eğer kadına haklarını anlatmazsak, bu konuda daha da geride kalacağımızı düşünüyorum.

> Kadına yönelik şiddet olaylarında en dikkat çekici ve çarpıcı olan aile içinde kadına şiddettir

Eleştiriler genelde iktidara, ama biz iktidarımız boyunca ceza kanunlarında birçok değişiklik yaptık, bunların da görülmesi gerektiğini düşünüyorum. Hepimiz biliyoruz ki şiddet bir sonuç. Bugün kadına yönelik şiddet olaylarında en dikkat çekici ve çarpıcı olan aile içinde kadına şiddet tespit edilmiş ve hep aile içinde çözüme kavuşturulmaya mecbur edilmiş. Bugün kültürel değişim ve alkol şiddetin körüklenmesine sebep olan etkenlerdendir. Nedenleri ve sonuçlarıyla çok boyutlu görüşülmesi gereken bir mesele. Anayasamızın 10. Maddesine 2004’te ekleme yaptık ama yetersiz gördük ve 2010 referandumunda bunu daha da geliştirdik. TCK ve Medeni kanunda birçok kanunu değiştirdik.”

Bu konuşmanın ardından Pervin Mısırlıoğlu toplantıyı bitirdi.

Katılımcılar tarafından kadın konusunun önümüzdeki ayda (3 Şubat 2012) da tartışılması ve ayrıca belediyeler konusuna da yer verilmesi önerisi getirildi.

İzmirizmir.Net

Son Güncelleme Tarihi: 16 Ocak 2012 18:02

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0