Öðretilmiþ çaresizlik

21 Mayýs 2014 19:05 / 1964 kez okundu!

 

 

Küçükken ilkokulda hepimiz müfettiþin geleceði günleri bilirdik. Okul anlaþýlmaz bir stres seviyesindeyken, öðretmenler aþýrý sinirli, bizler de tanýmlanamaz bir korku içinde olurduk.

O döneme denk gelen konular neredeyse ezberletilir; mümkünse iyi öðrencilere, önceden hazýrlanýlmýþ sorular, sanki tesadüfen seçilmiþler gibi sorulurdu. Tabii saç ve týrnak kontrolü da çok esaslý yapýlýrdý.

Biz de bu sinir dolu haftanýn bitmesini dört gözle beklerdik.

Çocukluðumuzda arabalara emniyet kemeri takýlmadan binilirdi. Küçük çocuklar þoför yanýna kucakta oturtulur, onlara lunapark keyfi sunulurdu.

Büyüklerimiz bazen içkili araç da kullanýrdý, bu normaldi çünkü hiçbir zaman kontrolü kaybetmezlerdi.

Bizler de öyle yaptýk. Ýlk gençliðimizde içkili araç kullanmak ve trafiðe takýlmamak büyük marifetti. Nereden geldiði bilinmeyen özgüven hiçbir kuralý takmýyordu. Biz de zaten her koþulda çok kontrollü olabiliyorduk.

Sarhoþ arkadaþlarýmýzýn arabalarýna binmekten hiç çekinmiyorduk. Bir kere çok havalýydý. Ayrýca “alkollü araç kullanmamalýyýz” demek iðrenç ve kabul edilemez bir davranýþtý…

Çook uzun süre emniyet kemeri ile savaþtýk. Neyse ki bir çoðumuz yýrttýk.

Trafik polisleri ile olan iliþkilerimiz çok iyi muhabbet konusuydu. "Nasýl  ikna ettik, ilk rüþvetimizi nasýl verdik; nasýl aptala yattýk da bizi býraktýlar…" Hepsi çok komikti. Sanki  polislerin hepsi  rüþvete açýk, bizler de çok akýllýydýk. Hele bir yakýnýmýz zengin, bakan, tanýnmýþ biri ise; gelsin bitmez tükenmez “sen benim kim olduðumu biliyor musun?”  anektodlarý...  Kötü otorite diðer kötü otoriteye karþý.  Bunu  o kadar içselleþtirmiþtik ki, hepsi o kadar normal geliyordu ki.

Normal süregelen daha birçok þey gibi. Tatbikata gerek yok bina saðlam, sana bi þey olmaz, itiraz eden kendini dýþarýda bulur, kadýn dövülür, çocuk dövülür, inþaata baretsiz de girilebilir, tersanelerde ancak bu kadar önlem alýnabilir, aniden kaybolunabilir, düþüncen suç sayýlabilir, trafik ayný zamanda tabii bir canavardýr, madende ölünür, iþin fýtratýnda vardýr…

Otoriteye ses çýkarmamak öncelikle saygýnýn gereðiydi ama yeterince zeki ve açýkgöz isek yandan dolaþmak da bir o kadar normaldi. Yancýlar çarpýk yapýlaþtýlar, çürük binalar yaptýlar, aðaç kesip tarla, arsa yaptýlar, iþçisini iþsizlikle korkuttular, sigortasýz çalýþtýrdýlar, kalitesiz gýda, zehirli içecek, zehirli boya, eksik gramajlý ekmek, hayali ihracat yapýp, bankalarý boþalttýlar; dövüldük, öldürüldük, yaralandýk sövüldük. Bazen adalete takýlýr gibi oldular ama hemen salýndýlar.

Otoriteden  korkma mecburiyetimiz, genlerimizle taþýdýðýmýz biat geleneði, özgüven eksikliðimiz, cahilliðimizle oluþturduðumuz düþük standartlarýmýzýn bir sonucu idi. Güç ve otorite; denetimsizlik, kalitesizlik, cahillik, insani standartlarýmýzýn vahim seviyesizliðinden, gelir dengesizliðinden, eðitim kalitesizliðinden o kadar acýnasý hale geldi ki, sadece kötülerin kötülerle olan savaþý var artýk. Biz kendi canavarýmýzý yarattýk.

Toplum kendince daha güçlünün peþinden gidiyor. Bir tarafa sýðýnmak istiyoruz. Birileri bize ne yapacaðýmýzý söylesin, kendi küçük dünyamýz güvende olsun, kýsa hayatlarýmýzda bizden zayýflara biz de ego yapalým, güçlülere biat edelim, bulaþmadan fazla da düþünmek zorunda kalmadan, emniyete, hastaneye, hapishaneye, baþkalarýnýn eline düþmeden  geçip gitmek istiyoruz.

Öðretim ve eðitim; keskin otorite, tek taraflý iletiþim, bastýrýlmýþ cinsellik, mahalle baskýsý ile þekillendiðinde, sunulan standartlar geliþmiþ ülkelerin çok altýnda kaldýðýnda, fýrsat eþitliði, insan eþitliði, iþ etiði kalmadýðýnda, ahlak sadece kendi küçük çemberlerimizin içine sýkýþtýðýnda; hayata karþý reflekslerimiz "yeterince beklersen geçer", "sabredersen biter", "üzerine boya at karalar gider", "bi sývadýk mý hiçbir þey kalmaz" þeklinde geliþiyor. Toplumda var oluþ standardýmýzý, ünvanýmýz, paramýz, gücümüz, çevremiz hatta dinimiz belirliyor. Unutuyoruz, acýlarýmýz hafifliyor, unuttukça  tekrar ediyor.

Ýyiyi yeterince övmeyi, kötüyü gerçekten cezalandýrmayý, doðruyu sahiplenip, korumayý  beceremiyoruz. O kadar bastýrýlmýþýz ki tepkimiz kontrolsüz güce, taleplerimiz ya hep ya hiçe; baþkasýna bakýþýmýz ya siyah ya beyaza dönüþüyor.

Oysa siyahý griye, griyi beyaza dönüþtürmeye baþlamazsak kapkara olacaðýz. Tekrar basite dönmeliyiz, derhal temele inmeliyiz. Birlikte yaþamak için konulmuþ kurallara uymaya, çocuklarýmýza doðruyu tekrar öðretmeye ihtiyacýmýz var. Neden sonuç iliþkisini etik, ahlak, insana, doðaya saygý çerçevesinden bakarak anlatmalýyýz. Yanýmdakini en az benim kadar düþünmek, iþimize, sorumluluklarýmýza, toplumumuza, insani standartlara saygý duymak ve ne olursa olsun onlarý uygulamak zorundayýz. Ýyi örnekler yaratmalýyýz, iyileri çoðaltmalýyýz, iyi olaný objektif olarak alkýþlamalýyýz.

Unutmamak, sorgulamak, doðruyu yüceltmek, düzenbazlýðýn, kýsa vadeli ahlaksýz kazançlarýn peþine düþmek, yanlýþ egolara prim vermemek, yaptýklarýmýzýn sorumluluðunu taþýmak, kimsenin sýrasýný kapmamak, ekmeðine el uzatmamak, kul hakký yememek, ahlaklý, sorumlu iþ yapmak, çocuklarýmýza saygý duymak, saygýyý korkuyla yönetmemek, birbirimizden gerçekten özür dilemek, gerçekten ders almak.

Temize saf tutmak, tarafsýz vicdan olmak durumundayýz.

Yoksa biliniz ki; iki yanlýþ hiçbir zaman bir doðru etmeyecek.

 

Yonca BUÐDAYCI M.

21*05.2014

 

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaþ
0
Yorumlar
Uyarý

Yorum yazabilmek için üye olmalý ve oturum açmalýsýnýz.

Eðer sitemize üye deðilseniz buraya týklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eðer üye iseniz oturum açmak için buraya týklayýn.