Taraf gazetesinde AK Parti gerginliği... - Oral Çalışlar

12 Ekim 2012 22:34  

 

Taraf gazetesinde AK Parti gerginliği... - Oral Çalışlar

Oğur, Görmüş ve Altan arasında süren tartışma için 'demokratlar arasında gelişen Kürt sorununun yarattığı bir yaklaşım farkı' diyebilir miyiz?"

35 yıl geriye gittim. Devrim ve reformlar üzerine yaptığımız tartışmaları düşündüm... Sosyalistler arasında geçmişte yaşanan tartışmalarda da bu tür konular gündemimize çokça gelirdi. Her türlü reformcu dönüşümü zararlı gören toptancı devrim anlayışı sosyalist saflarda sekterliği, uzlaşmazlığı kışkırttığı için, küçük adımların önemi küçümsenirdi. Bu yaklaşımımızın bedeli ağır oldu.

Bu tartışmalarda Lenin’e ait ve çokça kullandığımız bir deyim vardı: “Devrim yolu Nevski Bulvarı gibi düz ve engebesiz değildir...” AK Parti’nin Kürt sorunuyla ilişkisi, demokrasi konusundaki tercihleri de çok inişli çıkışlı bir yol izliyor. Geriye dönüşleri, umutsuzluk yaratabilecek tercihleri, beraberinde tepkilerimizi getiriyor. Hayat bizim istediğimiz kadar dosdoğru ilerlemiyor.
Türkiye’ye egemen anlayış yıllarca kimlik talebine, şiddetle, ‘yok sayma’yla karşılık verdi. AK Parti döneminde ise, tüm eksikliklere ve çelişkilere rağmen, alışık olmadığımız şeylerle karşılaştık. Yolculuk birçok şekilde kesintiye uğrasa da, yeni bir döneme dair bazı ipuçları, bazı ‘ilk ışıklar’ görebildik, görmeye çalıştık.

Yıldıray Oğur, Alper Görmüş ve Ahmet Altan arasında Taraf gazetesinde süren- onlarla sınırlı olmayan- tartışma, elbette bir yönüyle bir zenginliğin göstergesi. Öte yandan bugüne kadar birlikte hareket eden bir kesimde, son dönemde bir farklılaşma ve ayrışma netlik kazanmaya başlıyor. ‘Birbirine yakın duran eğilimlerin, AK Parti’ye yaklaşım noktasındaki ayrışması’ diyebilir miyiz? Demokratlar arasında gelişen Kürt sorununun yarattığı bir yaklaşım farkı diyebilir miyiz?

AK Parti’ye yaklaşım farkı

Yıldıray Oğur, “Ben hâlâ o ışığı görüyorum” diyerek, bütün hatalarına rağmen AK Parti’nin çözüm için bir ışık olma özelliğini koruduğu saptamasında bulunuyor. Ahmet Altan ise gazetede tartıştığı arkadaşlarını AK Parti yanlısı ‘yandaş gazeteler’de yazanlara benzetiyor, hatta onlardan daha ileri gittiklerini söylüyor.

Kendi payıma, şu noktada, Yıldıray Oğur’un saptamalarını kendi düşüncelerime daha yakın bulduğumu söyleyebilirim: “Kürt sorununu ancak grup başkanvekilleri, Başbakan yardımcısı, milletvekilleri, medyası o Emniyet Müdürü’nün arkasında duran merkez bir parti çözebilir. (…) O Emniyet Müdürü’nün de parçası olduğu dindar geniş halk yığınlarının rızası çözebilir.”

Yıldıray Oğur bu değerlendirmesinden sonra Kürtler içindeki bir eğilime de gönderme yapıyor: “Leyla Zana’nın, evlat acısı yaşarken Sırrı Sakık’ın gördüğü ışık da buydu. Ancak AK Parti gibi toplumun yarısının desteği arkasında olan bir parti ve Erdoğan gibi (…) bir lider bu sorunu çözebilir. Bu özgüven yüzünden Türkiye tarihinde ilk kez bir hükümet açıktan Kandil ve İmralı ile görüşme yürüttü.”

Yaşanan tartışmalar karşısında, birçoğumuzu yakından ilgilendiren temel soruyu ise şu şekilde açabiliriz: “Düne kadar birlikte hareket eden ve Türkiye’de militarizmin siyaset alanından çekilmesi konusunda önemli adımlar atılmasına katkılar sağlayan kesim içinde daha köklü bir ayrışma gündeme gelebilir mi?”

Ne olursa olsun, ben tartışma dili açısından daha sakin bir yol izlenmesinden yanayım. Tartışma elbette bir canlılık göstergesidir ve gerçekliğin oluşum biçimidir. Diyalog ve tartışma genişleyebilmeli, ancak gereğinden fazla sıfatlarla konuşmanın tartışmaya katkı değil zararının olduğu açık.

‘Gözlere gözlük’ demeye gerek var mıydı? ‘Yandaştan daha yandaş’ demeye gerek var mıydı?

Balzac’ın dile getirdiği “Her muhalefet bir kopuşun başlangıcıdır” gözlemini hatırlatmakta yarar görmekle birlikte, tartışma kültürüne önem verdiğini düşündüğüm bu insanların arasında ‘köprülerin atılması’ndan yana değilim…

Radikal

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0