Türkiye Çevre Platformu Su Deklerasyonu

27 Ocak 2009 11:51 / 1726 kez okundu!

 

Suyun sosyal, ekonomik ve ekolojik yaşam için önemi tartışılmazdır. Su; yaşamın temelini oluşturan, vazgeçilmez bir değerdir. Dünyada var olan suyun yaklaşık %96'sı tuzlu sudur. Kalan %4'lük bölüm ise tatlı su olup, bunun yaklaşık %79'u, kutuplardaki buz dağlarında, %20'si derin yeraltı sularında bulunmaktadır.

Ulaşılması mümkün olan su kaynakları ise, göller, akarsular ve tatlı su kaynakları olarak % 1'lik bölümdür. İçilebilir ve kullanılabilir su miktarı ise toplam su miktarının % 0,007'sine (yüz binde yedi) karşılık gelmektedir.

Dünya su kaynaklarının kısıtlı oluşuna karşın, dünyadaki su tüketimi son 50 yılda çarpıcı bir şekilde artmıştır. 1940 yılında toplam su tüketimi yılda yaklaşık 1000 km3 iken, bu miktar 1960 yılında ikiye, 1990 yılında ise dörde katlanmıştır. Artan bu oranlar nüfus artışıyla paralel değildir. 

. Dünya'da 1,2 milyar insan güvenilir içme suyundan yoksun yaşamaktadır.
. 2.4 milyar insan da sağlık koşullarına uygun suya erişememektedir.
. Dünyada kullanılan suyun %85'ini nüfusun %12'si tüketmektedir. 

Su tüketiminin % 70'i tarımda, %22'si sanayide, %8'i içme ve kullanma suyu olarak kullanılmaktadır.
Uluslar arası bir kuruluş olan Dünya Su Konseyi, her üç yılda bir düzenlediği ve en son 2006 yılında Meksika'da topladığı "Dünya Su Forumu"nda suyun ticari bir meta olduğunu yineleyerek, temiz kullanılabilir suya ulaşım sorununun özelleştirmeler yoluyla çözüleceğini vurgulamıştır. TÜSİAD' ın şebeke suyu yatırımlarının özel sektöre açılmasını isteyen bir çağrısı Eylül 2008 ayında basına yansımıştır.

Yapılmak istenen çok net görülmektedir ki, parası olmayanın suya erişiminin kısıtlanacağı, neredeyse doğada yaşayan tüm canlıların da suyu pet şişeden içmelerinin isteneceğini düşünmekteyiz. Hedeflenen suyun ticari bir meta haline getirilmek istenmesidir. Gerçekte bu politikaları geliştirenleri, suyun 'kâr' haneleri için yeni bir girdi olmasının dışında hiçbir şey ilgilendirmemektedir. Diğer bir deyişle; tüm canlıların en temel gereksinimi olan su, piyasalaştırmanın tehdidi altındadır. Temiz ve içilebilir suya erişim tüm dünya halklarının hakkıdır. Bu haktan kesinlikle vazgeçilemez. Su; kaynaklarında ve kullanımında kamuya ait olmalı, insanca yaşam için gerekli ve yeterli temiz su tüketiciye ücretsiz olarak ulaştırılmalıdır. 

Ülkemizde giderek artan su ihtiyacı ve su kaynaklarının kullanım biçimi sıklıkla gündeme gelmektedir. Suyun korunması, doğru ve planlı kullanımı, bilim ve toplum yararı ekseninde yapılmalıdır. 

Ülkemizde suyun kullanımıyla ilgili çalışmalar bir dizi çelişkiler içermektedir. Bu çelişkiler, su kaynaklarının verimsiz ve farklı amaçlarla kullanımı açısından Türkiye'nin geleceğini tehlikeye sokacak boyuttadır. Örneğin, sulama ve baraj projelerinin, gerek planlama gerekse uygulanma aşamasında tarımsal ve çevresel etkileri göz ardı edilmektedir. Ülkemizin sulama yatırımlarına yönelik planları ağırlıklı olarak yeni su kaynaklarının tarıma arzı yönündedir.
'Nehirler boşa akmamalı' gibi akıldışı söylemle nehirlerimize büyük barajlar kurulmasına son verilmelidir. Bu yatırımlarda o yörede yaşayan canlıların ve bitki türlerinin zarar görmesinin önüne geçilmelidir. Hasankeyf, Allianoi, Munzur gibi kültürel mirasımızı ve doğal alanlarımızı yok edecek olan projeler derhal iptal edilmelidir.

Kentlerde evlere konturlu su sayaçlarını takmaya çalışmak yerine %40'a varan şebeke kayıplarını en aza indirmek kamuyu yönetenlerin öncelikli görevi olmalıdır.

Sulama yatırımları, nerede, hangi ürün deseniyle ve nasıl bir yöntemle sulama yapılacağı bütüncül bir şekilde planlanmadan yapılmaktadır. Bu yaklaşım önemli ekonomik ve ekolojik kayıplara neden olmaktadır. 

Yer altı ve yer üstü sularının kalite ve miktarında son yirmi yıl içinde su ekosistemlerini etkileyecek önemli azalmalar ortaya çıkmıştır. Artık somut olarak yaşanmakta olan küresel ısınma nedeni ile bu kuraklığın daha da artacağı açıktır. 

Suyun doğal döngüsü ve akışı yeryüzündeki yaşam için paha biçilemez ekolojik ve ekonomik yararlar sağlamaktadır. Çevresel etkileri yeterince araştırılmadan uygulanan projeler, çarpık sanayileşme ve kentleşme, doğal su döngüsüne zarar vermekte, su kaynaklarını tüketmektedir.

Tüm dünyada vazgeçilen kirli teknolojiler nükleer ve termik santrallerin ülkemizde kurulmaya çalışılması dışa bağımlı politikaların bir sonucudur. Bu kirli teknolojiler doğal alanlarımızın, su kaynaklarımızın hızla kirlenmesine ve azalmasına yol açmaktadır. Derhal terk edilmelidir.

Temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, yaşamın sürdürülebilir olmasına hizmet eder. Bu yolla doğamızı ve su kaynaklarımızı da korumuş oluruz.

Doğal ve kültürel değerlerimizi göz ardı eden Maden Kanunu derhal iptal edilmeli su kaynaklarımızın yok olmasına, kirletilmesine, doğal alanlarımızın talan edilmesine dur denilmelidir.

Tüm su havzalarımız koruma altına alınıp çevresindeki işgallere son verilmelidir.

Ülkemizde bugüne kadar uluslararası öneme sahip 135 sulak alan belirlenmiş ve "Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği" ile tüm sulak alanların korunması gerekliliği hüküm altına alınmıştır. Ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden Ramsar Sözleşmesi de suyun akılcı kullanımı konusunda Çevre ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere tüm kamu kuruluşlarına bir dizi görev yüklemektedir.

Ancak, DSİ başta olmak üzere farklı yatırımcı kamu kuruluşlar tarafından uygulanan projeler sonucu toplam 1 milyon 40 bin hektar sulak alan yok olmuş ve nehirlerimizin önemli bir kısmının doğal yapısı bozulmuştur. Yok, olan sulak alanlarla birlikte bu alanların yer altı sularını beslemesi ve doğal arıtım gibi ülke ekonomisine olan dolaylı katkıları da ortadan kalkmıştır. Son elli yıl içinde su kaynaklarına yapılan müdahaleler sonucunda birçok canlının nesli tehlike altına girmiş ve bazı türler ise tümüyle yok olmuştur. Kamu eli ile yapılan bu yıkımın, suyun özelleştirilmesi sonucu daha da artacağı açıktır.

Ülkemizde yapılan sulama faaliyetlerinin %94'ü suyun aşırı kullanımına neden olan yüzey sulama (karık, tava, salma) yöntemleriyle yapılmaktadır. Bu yöntemlerle yapılan sulamada, suyun yaklaşık yarısı, ürün tarafından kullanılamadan ziyan olmaktadır. Yüzey sulamasının bir diğer olumsuz etkisi ise orta vadede tuzlanmaya neden olarak toprağı verimsizleştirmesidir. Bu noktada, öncelikle tarımın hizmetinde olan su kaynaklarının verimli kullanımını sağlayan politika ve uygulamalara ihtiyaç vardır.

Devlet çiftçilerimize destek ve bilgi sağlayarak damlama sulama gibi yöntemlerle suyu daha az tüketen ve yüksek verim alınan sulama biçimlerine geçilmesini sağlamalıdır. 

Sonuç olarak su kaynaklarına yönelik uygulamalarda: 

Gelecek kuşakların yaşam hakkını da dikkate alan üstün kamu yararının gözetilmesi,
Suyun kullanımında rezervlerinin akılcı kullanımı ile sunum-kullanım dengesinin yönetilmesi,
Suyun doğal döngüsü ve akışından elde edilen ekolojik ve ekonomik katma değerin göz ardı edilmemesi,
Tarım ve sulamanın ayrılmaz bir bütün olarak ele alınıp akılcı bir planlama ile hem verimliliğin artırılmasını hem de doğal su kaynaklarımızın etkin kullanılması,
Göllerimizin ve sulak alanlarımızın korunması, kaybolan sulak alanlarımızın yeniden kazanılması, ekolojik dengenin korunması yaşamsal öneme sahiptir.

Bu yıl Mart ayında ülkemizde yapılacak olan Dünya Su Formu toplantısı suyun özelleştirilmesi, alınıp satılacak mal haline getirilmesinin ilk adımı olacaktır. Durum böyle iken, var olan su kaynaklarımız uluslararası su tekellerine ve onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmeye çalışılırken, suya sahip çıkmak yaşamsal bir görevdir. 

Birleşmiş Milletlerin kuraklığı ve küresel ısınmayı bahane ederek sularımızı tekellerin eline bırakmak istemesine göz yumamayız.

TÜRÇEP olarak, bütün bu yaşamsal ve ekolojik nedenlerle, suyun metalaştırılması girişimlerine karşı;

Dünya Su Forumuna karşı Alternatif Çalışmaları Destekliyoruz !

• Su ve Su kaynakları korunmalı, kirletilmemeli ve verimli kullanılmalıdır.
• Su kaynakları tüketilmeden kullanılmalıdır.
• Çarpık sanayileşme ve sanayinin yeraltı sularını yok etmesi önlenmelidir.
• Su yaşamdır, insan hakkıdır, insan hakları devredilemez, satılamaz, metalaştırılamaz.
• Su ve su kaynakları özelleştirilemez, diyoruz; 

ÇEVRE DOSTU ve YAŞAMIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNDEN YANA OLAN TÜM KİŞİ ve KURULUŞLARI BU TEMELDE ORTAK MÜCADELEYE ÇAĞIRIYORUZ.

TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU 

Siteye aktaran: Tanay Sıdkı Uyar

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.