DEVE YÜKÜ MASAL (5)

28 Nisan 2011 17:16 / 3541 kez okundu!

 


ŞEHİR İSTİM ALIYOR (2)

İki İzmirli kelime: Kenurya Zoi! Estikçe gemiciyi dellendiren efsunkar nefes. Gemici ağzındaki okkalı küfür, gemici ruhuna büyü: Kenurya Zoi!

Kuvveti kudretten seda Napoli havasına cümle güverteyi raksa kaldırır. Dudakları kıpır kıpır genç gemici Aziz Nikola’ya habire rüşvet teklifiyle meşgul: Ah ayağım toprağa bir değse, nice mumlar yakarım sana!.. Ah damağım taze ile turfandayı dünya gözüyle bir daha tatsa, bir mum daha sana... Hepsinden mühimi, yorgun ruyalar firarisi sureti soluk huri ile ten tene halvet olsam, dünyayı yakarım senin için Meryem Ana’m!..

Liverpool, Rotterdam, Marsilya misal limanlardan palamar çözüp İzmir’e varmak hiç, ama hiç mesele değil. Bütün mesele, sancak Karaburun iskele Foça dedikten sonra Karantina’ya (1) varasıya sinede fırtınaya dönen hava. Hele Sancak Kale geçilirken el edip gel diyen Temaşalık servileri senden kaçmaya başlamaz mı, hepten zıvanadan çıkar insan. Ta ki ırgattan boşalıp pür telaş suya dalan çıpanın ardı sıra akan zencir, bakla bakla namelerle hasretzede gönüllere vuslat şarkısı çalana dek. İşte o an , çıpa dipte yuvasını bulur ve tekmil serviler teslim olur. İşte o an şehir ile gemicinin vuslat anıdır. İzmir, malum Amazon rivayet edilir, vuslatı eziyet mertebesinde cilvekar bir acaib şehirdir.

Rıhtıma çıkıp ayağı toprağa basan gemicinin ilk hedefi: Kenurya Zoi! Asri hayattan mülhem pek manidar bir isim. Deftere düşülen de tam tercümesi: Yeni Hayat. Asri İzmir tarafında Eski Kordon (2) üstünde, verhane derler tüccar ardiyeleri arasına büzülmüş kerhane sokağı. Kerhane, davat (3) nam efendilerin, başlarına çaça nam patrona (4) dikip, para mukabili karyola (5) köleler ikram ettiği yerdir. Zinhar İslam köle olmayacaktır ve aslı İslam ise dahi İslam nam zikrolunmayacaktır. Hançeresinde Napoli türküleri, hayalinde hurisiyle gelen gemici, bir telaş döker kurdunu ve hayale ihanet ile buruk toplar uçkuru kaçar gibi. En gecinden kuşluk vaktidir ve meyhanede alır soluğu. Bu acele tende bulunmayan gönül güzeline serhoş olup bir an evvel kavuşmak içindir belki. Kim bilebilir ki insan içini?..

Gemici kısmı ekseri arka ve ara sokaklarda mahsus mekanlara sığınır. Ekserisi, bilhassa Angilikan ve Protestan olanlar, diğerlerine nisbet kilise kapısından pek girmez. Cümle İzmirli o yüzden Felemenk ve İngiliz gemicilere mason, kiliselerine de mason kilisesi der. İngiliz gemiciler İngiliz Konsolosluğu arkasında, yani deniz tarafındaki İngiliz İskelesi Sokak ve Saklı Cadde (6) barlarına takılır. Latin millet Frenk Sokak’ta, Lazarist (7) pederlerin yeni kurdukları mekteb ve Azize Maria kilisesinin (8) civarında eyleşir. Hele Hollanda Kilisesi (9) civarında eyleşen Felemenk gemiciler bir acayip lisan konuşurlar ki, boğazları tuzdan kavrulmuşcasına daim hırıltı ve dahi horultuludur. Kimseye dert anlatamaz, huysuzlanırlar. Rus tayfalar muhtemel Moskof Sokak’tan (10) başkasını bilmez. Her milletten gemici geç saatlerde Meyhane Boğazı’na sataşır, cıngar çıkarır, naralar atar, etrafa ziyanları dokunur. Çoğu zaman sabahı Hisarönü’nden Çiviciler’e çıkan köşede, Kantar Karakol’da (11) ederler ve son çuvallarla beraber küfelerle yüklenirler gemilere. Palamar çözüp vira ettikten sonra umurlarında değildir arkada bırakılan gece ve şehir. Vapur Papaz İskelesi’ni (12), Menemen İskelesi’ni sancakta, Sancak Kale’yi iskelede bırakır, gider.

Oysa İzmir gece giden gemi sabahın pusunda kaybolurken ve şafakla Nif’ten giren güneş, akşama körfezin alevli kızılına dalarken, bir başka ele gittiğinin farkındadır. Gemiler ve güneş bir Osmanlı mülküne değil, Vasilion tis Ellados (13) kıyılarına doğru yol almaktadır artık. Yüzlerce yıldan beri Osmanlı’nın orta yerinde iken İzmir bir anda başka bir yerde bulur kendini. Her sokağa ve dahi çıkmazlara tellallar salınır: Ey ahali! Duyduk duymadık demeyin! İzmir’in yeri değişti! Serhat şehri oldu! İzmir milletinin asrisi de şaşkındır bu hale eskisi de.Ancak eski İzmir ziyadesiyle şaşkın gezer günlerce. Her seher, her akşam sabii misal güneşe dönerler tapar gibi. Zor da olsa anlar, kabullenirler sonunda: Gurub edip vedalaşan güneş, seher vakti Nif’te İzmir ile buluşan güneş değildir.

Sabah namazından çıkan usta ile sabah duasından gelen usta selam yerine hikmete vakıf seslenir yek diğerine: İzmir’in güneşi değişti! İsli billurdan kadim renkler demetinden seyrederler şehri: İzmir’in renkleri değişti! Frenk Sokak’ta kıyı kahvesine oturup Körfez’e dalarlar. Bin yıllardır su ile kavuşan millet, su ile ikiye yarıldığını anlarlar. İzmir’in milleti değişti! Karalar bağlamış kafarotlu (14) dullar sarar etraflarını: Bir din iki patrik olur? Olmaz, derler, ama oldu. Dullar her dinden mabede koşar, çaresiz. Papazlar, hahamlar, imamlar olmaz ama oldu derler. Evlerine koşarlar, sandıkları deşer, sandık dibinde çeyizinden kalan sararmış masalları arar, ilaç için zırnık bulamazlar. Yine usatalara dönerler, arasta arasta dolanır, bedestenlerin dua kubbesinde medet aranırlar. Ya ustalar, medet! Her hüner piri, her zenaat erbabı cümle ustalar söz birliği etmiş gibi aynı cevabı verir: Giden masalları geri getirebilir misiniz? Tarih Fi 1237 (15) civarı olmalı.

İzmir dilleri, dinleri ve ebruli halleri ve hayalleri ile faklıdır ve farkı ziyadesiyle fark edilmektedir. Kendine has siyaseti, zenaati, ticareti ve rekabeti vardır. Hatta İstanbul istibdadından şikayet eden Selanik, kendi hürriyetini yaşayan İzmir’i kıskanır. Enderun artığı paşaların, asri nizam zabitlerin işaret parmağı her geçen gün şöhreti yükselen yere çevrilir. Fi 1242 (16) civarı olmalı. Kale’nin, Agora’nın masal zulası taşları deve deve taşınmaya başlanır, ben diyeyim beş, siz deyin altı bin asri nizam neferine mekan olacak Sarı Kışla duvarları yükselir. Konak’ta denizden çalınan yere dikilen Kışla, Sancak Kale’den görülür. Körfeze giren gözler Kale’yi, Tamaşalık’ı değil, pusların perdesinde sade kışlayı görür. Kale sökülmüş, Agora boşalmıştır ve Saat Kulesi daha doğmamıştır. İzmir Sarı Kışla anılır olur. Şöhretine bir şöhret daha katar şehir: Asker şehri İzmir!

O sabahların birinde, deniz üstünde iki direkli, yelkenleri mayna halde küreksiz yürüyen bir alametten ötürü kopan tantanaya uyanır cümle mahlukat. Ufukta güverteye raptedilmiş cesametli bir borudan kara kurumlar ve ak istimler salarak gelen hem yelkenli hem istimli bir tekne vardır. Başından kıçına ben diyeyim otuz beş metro, sen de kırk metro, kaptan ve altı mürettebatıyla bir acaib sefine (17) Karantina (18) önüne yaklaşır. Sarı Kışla ameleleri tezkereleri, duvarcı ustaları malaları fırlatır; Tamaşalık taraçalara çıkar; Tilkilik, Namazgah, Yahudi ve Frenk mahallat ve Haymat kıyıya akar temaşa için. İki yanında kuyu dolabı misali suyu aktara aktara dönen ve suyu kürekleyen çarkları vardır. Veba, kolera ve sair intaniye muayenesi için baştan demiri salıp kıçtan şamandıraya bağlanasıya şehrin bütün kayıkları alır çevresini. Faltaşı gözler , pür heyecan diller iki zaman arafında kalmanın şaşkınıdır. Nedir bu? Bilenler bilmiş bilmiş bilmeyenlere satar: Buna vapur denir. Körfeze giren ilk vapur, asri zaman ile eski zamanı aynı teknede taşır: Arması tekmil yerinde teknede, kıça oturtulan mihaniki tertibatlı istim kazanını usta hayran hayran seyreder.

Şehir istimli kazanı tanır, daha lokomotif düdüğü ötmemiştir; istimli mihaniki tertibatı bilir, daha tren nedir görmemiştir. Hele tekne kıçında istim kazanı aklın alacağı şey mi? Namlı ayan Katipzade için, Konak’taki konağından seyreylediği bu acaip halin Saray’a ihbarı elzemdir. Acilen Payitaht’a posta tatarları koşturur. İskoç’un vapur, ki İzmir bu asri ismi Osmanlı mülkünde ilk telaffuz edendir, iki haftaya yakın İzmir’e şenlik yaşatır. Gün on beş demeden Tatar Ağası elinde padişah buyruğuyla çıkar gelir: Acaip sefine derdest oluna, derhal Istanbul’a yollana! Lafı yormayalım, İskoç’un vapur Haliç’e çekilir, Osmanlı’nın ilk istimli sefinesi olur. İzmir çizmeyi aşmaktadır!

İzmir, Körfez’e giren ilk vapuru İstanbul’a kaptırır, kaptırır ama ne gam! Gün geçmez ki Körfez’de bir vapur sökün etmesin, demir salmasın, palamar bağlamasın. Hele rıhtım yapılınca kim tutar şehri. Rıhtım yetmez gelen tekneye, Körfez başını rüzgara uzatmış, kıçında sabırsız gemicilerin küfürleştiği vapurlarla dolar. Dünyaca namlı Ermeni, Rum ve muhtelif millet mensubu Levanten nam İzmirli tüccarlar ve imalat sanayine sermayedar olmuş zengin tüccarlar işler açıldı diye ziyadesiyle keyiflidir. Aydın ve Saruhan ayan ve eşrafı da pek keyiflidir. Astığım astık, kestiğim kestik, çaldığım çaldık nizamı zabt ü rabt altına alınsa da, lyeni kazanç kapıları açılmıştır. Ayan ve eşrafın gayrımüslim tüccarlarla ortak ticarethane ve kumpanyaları vardır artık. O sebeple müslim ve gayrımüslim İzmir muteberanı İstanbul ve Selanik mekteblilerinin istibdat şikayetine mana veremez, kendince “Hürriyet-Uhuvvet-Adalet” ve bilhassa terakki günlerini yaşamaktadır..

Muteberan memnundur da, Meyhane Boğazı’nın hali hal değildir. Şehrin düz vaktinin ustaları, dervişleri, dayıları, levendia taifesi eski tadında değildir. Yan sokaklar tektekçiler, kafeamaniler, kumarhaneler, bitirimhaneler ile dolar. Gir Aya Fotini tarafından, soldan beş; Kenuryo, İğdeli, Moskof ve Hacı Mezzo, sağdan dört sokak kavuşur Boğaz’a; Dervişoğlu, Horasancılar, Sarı Yorgi. Etti yedi sokak. Yedisi de asmalı her sokağa her milletten pervasız gemici, berduş, hayta, kerata, dayı, belalı adem gelir. Her meslekten tezgahı bozulan zenaat erbabı, yükü azalan deveci, hamal üç metelik buldu mu gelir. Karafaki (19), rakıpotiraki (19) tezgah altına iner, ucuz şarap ve kupalar tezgahta yerini alır. İzmir’in meyi, meclisi edebi değişir! Her meşrebden derdnâk kah istimli dünyaya kah kaderine küfrederek dem çeker, ot sarar, afyon yutar ve kıvamı tutturdu mu, eski sazlarda karışık iki dilli yeni sözler bir hicazkar olup dökülür:

İme ena dervisaki, ah to lego
Pu to dioksan ap’ti Simirni ke olo klego
Ket o rikno sto metisi
Ke fumaro ke hasisi sto kafe-aman
Ah yandım aman
Ah yandım aman
(20)

Arghiros’un rakısı potiraki’de durduğu gibi durmaz. İzmir’in körfezi de rakısı gibi, çanağında durduğu gibi durmaz. Deniz çanağını doldurma adetini Felemenk millet getirdi derler İzmir’e. Eskilerde Agora önü, Mezarlıkbaşı, Basmane yalı bilinir, Bornobat düzü körfez bilinir, sırtında ihtiyar Tantalos’u taşıyan Hacı Muço (21) sırtı bir dil bilinir; bir yanında Burnabat körfezi, bir yanında Aya Triada koyu, suya uzanan bir uzun dil. Zaman hükmünü sürer elbet, Burnabat körfezi ova olur, Aya Triada (22)ulu çınarları ve ayazmasıyla bir kutsal mesire. Gel bu yana, İngiliz İskelesi, Aziz Polikarp Kilisesi yalıdadır. İç Liman ve hisarlar yerli yerindedir. Büyük Vezir Han yalıya vermiştir geniş cephesini. Kızlarağa Han, Hisar Camii İç Liman kıyısındadır. Aya Fotini bile Frenk Sokak üstünde deniz kıyısına yapılmaya başlanır, lakin kısmet olmaz, deniz çalınır.

Şimendöferli asri zamanlara varıldığında Konak’tan Punta’ya her yer verhane, her yer viranedir. Meyhane Boğazı’ndan Punta istikametine Frenk sokağa arka cephesini veren tüccar millet evleri, ince uzun parmak misali parsellerle denize kadar uzanır. Evlerin arka avlusu yoktur. Arka avlu üstüne denize kadar üstünkörü kapatılmış müstakil ardiyeleri, verhaneleri vardır. Derme çatma verhaneler pek rezil bir manzara teşkil eder. Gemiden yük alan tekneler sıkış tepiş verhane iskelelerine yaklaşır, ama ne mümkün iskeleye yanaşmak. Kayıklarla taşınır gelen mallar, giden mallar. Öylesine dar ve öylesine uzundurlar ki, misal hakikati hayale imkan versin diye, ben diyeyim dört metro cephe, siz deyin elli metro derinlikte viranelerdir. Verhaneler arasında yer yer denize varan dar yollar bırakılır. İstimli hayat öyle bir sürat ve şiddetle arttırmıştır ki ihtiyacı, tez zamanda sahiller doldurulup yeni iskele ve verhaneler inşasına bir iradei seniyye daha çıkarılır, bu yolla müslim ve gayrımüslim sermaye sahipleri denizden çalınan toprakların sahibi olur: Mabeyni Hümayun’dan Necib Bey, Madam Erefili, Mösyö Jirayr, Kostasoğlu, Aliotti, Yağlıoğlu, Başoturaklı, Yorgaki, Hoca Cirit ve saire, Konak’tan Punta’daki deniz hamamlarına varasıya, yani Bela Vista’ya (23) kadar yüz civarı şahıs adına tahsis ve tescil edilir. Hatta Bela Vista’da son verhanelik yer Fransız papazların olur. İki şartla: Deryaşinas olmaj ve derya doldurma masrafı kendilerine ait olmak üzere. Yalıda iken içerde kalan eskilerin yerine han ve dükkanlar inşa edilir ve Frenk Sokak’a paralel iki Kordon daha hasıl olur: Eski kordon Frenk sokak, yeni kordon Paralel sokak, en yeni kordon Birinci Kordon. İzmir’in kıyıları, yolları değişir!

İstanbul feshaneden gayrı fabrika, kayıkçı ve hamaldan gayrı ırgat, amele bilmezken, İzmir’in gün geçmez ki bir yeni istimli mihaniki ile çalışan kumpanya bacası yükselmesin. Şimendöfer döşenince, tren de gelince tutmayın şehri! Buharlı değirmenler, demir döküm kumpanyaları, haddehaneler, istimli torna tezgahları, İngiliz kumaşına rakip kumaşlar dokunan istimli tezgahlar, kimya ve ecza imalathaneleri… İzmir dünyadan mal alır, dünyaya mal satar, bir dünya şehridir İzmir artık. Hele rıhtım yapılınca İzmir’e, verhaneler temizlenip dillere destan Kordon evleri dizilince gerdanlık gibi, hele Kordelyo (24) ile ziynette takım tamamlanınca tutmayın İzmir’i…

İzmir dillere destan bir dünya şehridir artık. Bir istimli tekneye bile el koyan İstanbul, İzmir ile yarışı kaybeden Selanik bu faaliyet, bu variyet ve cevvaliyetten ziyadesiyle tedirgin olur. Selanik İstanbul ile bir olur, şehre mim konur. Bütün gözler İzmir’in üstündedir.

Nereye İzmir nereye?


Talat Ulusoy

27.04.2011


(1) Karantina: Küçükyalı
(2) Eski Kordon: 2.Kordon
(3) yun. Davat (davatis): Gavat, pezevenk, kadın satan adam.
(4) yun. çaça, patrona: kerhane/genelev işleten kadın.
(5) yun. Karyola: argo, genelevde çalışan kadın
(6) İngiliz İskelesi Sokak ve Saklı Cadde: 1375 sokak civarı.
(7) Lazarist mektep: İzmir Ticaret Lisesi (Akdeniz cad.)
(8) Azize Maria Kilisesi: Kazım Dirik cad. ile 1352 sk. Arası
(9) Hollanda Kilisesi: 1374 sk.. SSK Dispanseri
(10) Moskof Sokak: 1354 sk. civarı gibi.
(11) Kantar Karakol: Şimdi Pasaport Vapur İskelesi’nde
(12) Papaz İskelesi: Bostanlı
(13) Vasilion tis Ellados: Yunanistan Krallığı
(14) Kafarot: Kadınların saçlarını topladığı file. Kefalodema: başörtüsü ayrı.
(15) 1237 Rumi, 1821 Miladi
(16) 1242 Rumi, 1826 Miladi
(17) sefine (ar): gemi
(18) Karantina: Küçükyalı
(19) Karafaki: Rakı sürahisi, rakıpotiraki: Rakı kadehi
(20) Rebetika:
Ben gariban bir dervişim
İzmir’den kovdular beni
Kendimi içkiye vurdum amane kahvesinde
Afyon tüttürdüm

(21) Hacı Muço: Bayraklı
(22) Aya Triada: Turan. Bugün askeri tesislerin bulunduğu derin vadi eskiden ayazmasıyla ünlü bir mesiredir.
(23) Bela Vista: Gündoğdu civarı
(24) ırgatis: yun. işçi, amele: ar. işçi
(25) Kordelyo: Karşıyaka


 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.