Sultan şöyleydi, böyleydi. Nah öyleydi! - Ümit Kıvanç

09 Ocak 2011 03:08  

 

Sultan şöyleydi, böyleydi. Nah öyleydi! - Ümit Kıvanç

Çiçeği burnunda bir televizyon dizisine “tepki yağıyor”muş. Muhteşem Süleyman’ı “kadın ve içki düşkünü” olarak gösterdiği gerekçesiyle, dizinin, hayır, kendisi de değil, fragmanı bile acayip galeyana sebep olmuş.

Gerçi kadın ve aileden sorumlu bakan henüz diziyi, hattâ fragmanı bile izlemeden gazetecilerin gazına gelmiş, “aa, öyle olmaz” yollu sözler etmiş, dolayısıyla ben de hiçbirini izlemeden atıp tutabilirdim. Yine de bir fragman bulup izledim. Fragmanda Kanuni Süleyman, “biz artık bir Balkan devleti olmayacağız, kara Avrupa’sında at süreceğiz”, “Akdeniz bir Osmanlı gölü olacak” gibi sözler ediyordu. Koca sultan tabiî, gelecekte icat edilecek laf klişelerini bile destursuz savurabilir. Belki de Türk Millî Eğitimi’ne haksızlık ediyoruz. Tarih kitaplarındaki bütün o abur cubur, belki de sultanlardan alıntıdır.

Tepkiler bir değil iki değil. BBP’liler sinema önünde gösteri yapmış, her zaman olduğu gibi “vatandaşlar”, RTÜK’e mesaj yağdırıp, Osmanlı tarihinin “bu şekilde” anlatılmasına itiraz etmiş, vs.

Anlayabildiğim kadarıyla, “tepkiler” denen garabet esas olarak iki mesele üzerinde odaklanıyor: Müslüman Osmanlı sultanını kadın ve hele içki düşkünü olarak göstermek kimin haddine!

E doğru, Osmanlı sultanları, ağızlarına içki koymazdı. Niye? Çünkü İslâm içkiyi yasaklamıştı. Osmanlı’nın tek hususiyeti de Müslüman olmasıydı. Dünyaya Müslümanlığı yaysın diye indirilmişti. Hattâ Osman Bey, tarihî roman ve filmlerden öğrendiğimize göre, “İslâm’ın kılıcı Türkler olarak bir imparatorluk kuralım, üç kıtaya yayılsın, 600 sene hüküm sürsün,” diyerek aşiretin çadırlarını toplattırmış, gazaya kalkmıştı. (“E, bizden sonra da Cumhuriyet kurulur artık...” diye eklediği de rivayet edilir.) Tek amacı Allah’ın buyruğunu yeryüzünde egemen kılmaktı. Bu faaliyeti süresince içkiyi ağzına sürmemiş, eline kadın eli değmemişti. Bu yüzden, ak sakallı bilge ihtiyarlar devreye girdi, şöyle dediler: “Sultanım, biliyorsunuz biz Müslüman’ız. Dolayısıyla her fani ölümü tadacaktır. Sözümüz meclisten dışarı, bizi bağışlayın, fakat sultan olmakla bu ilâhî kaideden yırtamayacağınızı istihbar etmiş bulunuyoruz. (Osman Bey, düşünceli, dışarı, uzaklara bakar...) Allah göstermesin, size de emri hak vaki olduğunda yerinize geçecek bir erkek evladınız olmazsa bütün o imparatorluk vizyonu, mazallah, yalan olur. Bu şartlarda da bunu bir kadın aracılığıyla temin etmekten başka çaremiz yoktur.” Bunun üzerine Osman Bey sadece bir defalığına, o da zinhar elini sürmeden, bir kadınla mukaddes bir münasebet içersinde bulundu.

Orhan Bey de aynı telkinler neticesinde evlat sahibi olabildi. Yoksa, kendine kalsa, havuz kenarında Kur’an okuyup tövbe ederek ömrünü geçirir, başka hangi ülkeleri Müslüman edeceği dışında herhangi bir mevzuya kafa yormazdı. Yıldırım Beyazıt, habercileri, “Tam sûrenin ortasındayım, kesmeyin!” diye azarladığı için Timur’un gelişinden vakitlice haberdar olamamıştı. Fatih’in İstanbul’u almaktaki tek amacının Ayasofya’yı cami yapmak olduğu zaten bilinir.

Harem ise tamamen uydurmadır. Burası bir nevi kolejdi. Soylu ailelerin kızları Harem’e alınır, kafaya kitap koyarak düzgün yürüme, yabancı dil, raks, salsa, yüzme, dalma, sunuculuk ve eskortluk eğitimi alırlardı.

Özel olarak Kanuni’nin içki ve kadın düşkünlüğüne dair hiç ama hiçbir tarihî belge yokken bu muhteşem Müslüman hükümdar hakkında sözde iddialar üretmek kimbilir neye hizmet etme amacı taşıyor? Yeni Şafak gazetesi bu karanlık noktayı hemen aydınlattı: Halk tam “tarihiyle barışıyorken” birileri taş koyuyormuş. Allahtan toplumca bu uyanık insanlara sahibiz. Kanuni içki içmiş ve pek çok kadını elden geçirmişse, mazallah, bu toplum tarihiyle nasıl barışacak? Çünkü, topluma sorsanız, “bizim padişahımız ortaokuldayken abayı yaktığı biricik aşkıyla ömür geçiren, evine bağlı, mazbut bir aile babasıdır” der. Ben sordum, “Aa! Padişahlar kadın düşkünüyse asla tarihimizle barışmayız!” dediler. Kimi Harem’in kapalı spor salonu, kimileriyse 7/24 mevlit okunan, kubbeli, mukaddes bir mekân olduğunu biliyorlarmış.

Dizinin fragmanında Kanuni’yi biraz sert gördüm. Dayı dayı konuşuyordu. Hani biraz “asacağız keseceğiz” havası vardı sözlerinde. Tabiî bunun tarihimizle barışma konusunda engel teşkil edeceğini sanmıyorum. Yalnız bu sözleri işiten Osmanlı ordusu tamamen ulvî amaçlarla, sadece ve sadece İslâm’ı yaymak için at süreceği ülkelerde belki biraz, nasıl desem..., haşin davranmış gösterilebilir dizide. (Nitekim böyle bir sahne de varmış sanırım. Ayıp.) Bu noktada sorun olabileceğinden endişeliyim. Çünkü Osmanlı o kadar toprağı zorbalıkla, zulümle fethetmemiştir. Gidip kapılar çalınmış, “Hey, mer’aba! Size Hak dinini getirdik!” denmiş, küffarın kahir ekseriyeti derhal secdeye kapanıp Osmanlı’ya melekler nezdinde pek çok puan kazandırmış, gayrısı “kredi kartına taksit yapıyor musunuz” diye sormuş, kendilerine İslâm’ın faizi haram kıldığı izah edilerek hüsnükabul gösterilmiştir. Gâvurlar ayrıca kızlarını kadınlarını da Harem kolejine alsınlar diye Osmanlı’ya yalvarmış, beş yüz deve yükü ipek ile yüz bin kara kuruş savaş zarar ödentisi verebilmek için âdetâ yarışmışlardır.

Diziye “tepki yağdıracak” olanlardan, ideolojilerini, önyargılarını onaylamayan, sırtlarını sıvazlamayan, kıçlarını okşamayan hiçbir lafı, tavrı, eseri içine sindiremeyen medya mensuplarından bir ricam var: Yahu sahiden beş dakikalığına delikanlı olun ve çıkıp açık açık, “Kardeşim bunlar bizim kurduğumuz masalları bozuyor, ideolojimizin toplumsal egemenliğini tehlikeye atıyor,” deyin. Sizin mi “tarihle barışma” kaygınız var? Sizin tarih dediğiniz, uydurduğunuz ve inanırken kendinizden geçtiğiniz yalanlardır.

Osmanlı’nın amacı Müslümanlığı yaymaktı. Nah öyleydi! Sultan içki içmezdi. Nah içmezdi! Sultanlar kadın düşkünü değildi. Nah değildi!

Kusura bakma, kibar okur, Türkiye’de konu tarih ise seviye budur.



Taraf/08.01.2011

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0