YENİ BİR AB TAKİYESİ

24 Haziran 2010 12:03 / 1793 kez okundu!

 


Die Welt: “AB, Türkiye ile müzakerelerde yeni başlıkların açılması için çalışıyor.”
ABD Savunma ve İtalya Dışişleri Bakanları: “Türkiye doğuya kaydıysa Avrupa yüzünden kaydı.”

Ayrıntılarını sizlerin de okuduğu bu son girişimi alışkanlıkla; politikada riyakarlığı ve takiyeyi ön tutan AB’nin bir yeni oyalaması olarak algıladım. Elli yılı aşkın bir süre bir anayasa yapamayıp Lizbon belgesiyle iktifa eden, ,bölgesi Avrupa’yı doğrudan ilgilendiren Bosna Hersek, Kosova, Sırbistan ve Makedonya konularında ancak Amerikan desteği ile harekete geçebilen, Irak ve Afganistan’a zoraki askeri destek veren, finansal olarak bir kontrol düzeni kuramayan ve para birliğinin dağılması tehlikesini yaratan, yeni bir ortak devletin kurulması gibi uçuk düşünceleri tartışan bir kurum olmasına karşı; en büyük başarıyı Türkiye’yi içine almadan elli yıldır yanında, kapısında tutmakla göstermiştir. Geçmişte Türkiye’yi içine almadan kullanma alışkanlığını sürdüren Avrupa, bölgesine yönelik olası tehditler için benzer davranışlar içinde olduğunu gösteriyor.

Sonuçta yukarıdaki güncel haber beni AB konusunda yeniden arşivimi kurcalamaya yöneltti. Bundan sekiz yıl önce yazdığım bir değerlendirmeyi yeniden okuyunca anladım ki değişen bir şey yok. Bu değerlendirmeyi olduğu gibi tetkik ve eleştirilerinize sunuyorum.


AB İLE NEREYE GÖTÜRÜLÜYORUZ? (29 ARALIK 2002)

AVRUPALILARIN TÜRKLER İÇİN ÖNCEDEN SÖYLEDİKLERİ

Martin LUTER:
“Türk, Tanrının öfkeli yakıp yıkanı olduğu için, Türk’ü tek başına bırakmak gerekir. Tanrı Türkleri, Almanların başına tebelleş etmiştir. Bir Hıristiyan, Türkler arasına karışmaktansa, öz egemeninin buyruğu altında en az iki kez ölmeyi yeğlemelidir”

Emmanuel KANT: “Avrupalı aklın üstünlüğüne inanır. Yasama, yargı ve hukukun üstünlüğü ve hak eşitliği ilkeleri esastır. Türkler baskıcı millettir.”

Gottfried HERDER: “Türkler Asyalıdır ve Avrupa içinde yerleri yoktur. Ayrıca İslam fanatizminin ilkesi, terördür.”

Freidrich HEGEL: “Türklerin gücü fetihlere dayanır.”

MARKS ve ENGELS: “Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) çürümektedir ve giderek daha fazla çürüyecektir.”

Yukarıdaki alıntılar Onur Bilge KULA’nın “Batı Düşününde Türk ve İslam İmgesi” ve “Alman Kültüründe Türk İmgesi” adlı kitaplarından, son Kopenhag toplantıları nedeniyle alıntılar yapan yazarların yazılarından çıkarılmıştır.

Yukarıdaki alıntılar özetlenerek sunulmuştur. Bu ifadeler bir Türk için kahredici niteliktedir ve Avrupa’ya karşı insanı nefret duyguları ile dolduracak kadar aşağılayıcı sözlerden oluşmaktadır.

Yukarıda adları verilen düşünürlerin görüşlerinin; Protestanlığın büyük bir yer işgal ettiği kiliselerde, onların eğitim kurumlarında ve her Avrupa üniversitesinde bugün de incelendiği bilinen bir husustur. Bu düşünürlerin etkisi altındaki bir toplumun bugünkü davranışının derinlerden kaynaklandığı da belirginleşmektedir. Bu saptama, bazılarının anlamaya çalışmadıkları, Avrupalının Türk’e karşı duyduğu duygusal tepkiyi rahatlıkla açıklayabilir. Avrupalının neden bizi istemediğini ve bunu zorlamanın bizler için onur kırıcı olduğunu artık anlamamız gerekiyor. Yukarıda belirtilen düzeyde olmasa da yine de bu düşüncelerin etkisinin bugün de bir ölçüde var olduğunu kabul etmeliyiz. Dolayısı ile çağdaş uygarlığı bu yönde arayan AB sevdalılarının, ülkemizi ne gibi bir düşün ortamına götürmeğe çalıştıklarını iyi değerlendirmeleri gerekir.

YUKARIDAKİ GÖRÜŞLER GÖSTERMEKTEDİR Kİ, AVRUPALI TARAFINDAN ÖNCE DE İSTENMEDİK VE ŞİMDİ DE İSTENMİYORUZ. AVRUPA TÜRKİYE’Yİ İÇİNE ALMADAN OLASI BİR RUS GİRİŞİMİNE KARŞI YANINDA TUTARAK OYALIYOR. AYNEN KIRIM SAVAŞINDA, BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA, SOĞUK SAVAŞTA YAPTIĞI GİBİ İÇİNE ALMADAN, ONLARA MÜTEVECCİH OLASI TEHDİTLERE KARŞI KULLANMAK İSTİYOR. SON KOPEHAGEN KARARI DA TARİHTEN KAYNAKLANAN BENZER BİR OYALAMADIR.

BUGÜN (Aralık 2002) SÖYLEDİKLERİ

REUTER: “Diyelim ki bir kulübe gireceksiniz. İşe önce o kulübün üyelerine hakaret ederek başlar mısınız? O kulübe üye olmayan birisini (Başkan Bush’u) sizin üye olmanız için baskı yapmağa teşvik eder misiniz ?Sizi davet etmemiş bir başka kulübe (NAFTA) girme tehdidinde bulunur musunuz?”

THE INDEPENDENT: “Türkiye öfkesini önyargılı AB liderlerine yöneltti.”

THE TIMES: “Kıbrıs’ta anlaşma umutları inatçılık ve pazarcılık gibi bilinen nedenlerle sonuçsuz kaldı. Türkiye’nin üyeliği ile AB’ye istikrarsızlık yaratılacağından korkuldu.”

LE SOIR: “25’ler Birliği kutsallaştırdı. Türkiye beceriksiz bir şekilde bir şark ülkesi olarak kaldı.”

KİLİSE: Yukarıdaki Le Soir gazetesinin değerlendirmesinde kutsallık, Papa tarafından da desteklendiğinin ifadesi olarak ele alınıyor. Sanki yeni bir Papa seçilmiş gibi Vatikan’ın bacasının tüttürülmesinden de söz edilebiliyor. Yalnız Luther Protestanları değil, Papa Katolikleri de Türk karşıtı olduklarını dolaylı olarak ortaya koyuyorlar.

DIE WELT: “Türkiye’nin AB üyeliği için tarih verilmedi.”

TA NEA: “Türkiye Kıbrıs sorunu ile kendi üyeliği arasında ilişki kurarak şantaj yaptı.”

ELEFTEROTIPIA: “Kıbrıs’a evet, Türkiye’ye hayır .”

Son iki yayın organını, aynı zamanda Ortodoks Hıristiyanların sesi olarak değerlendirebiliriz.

12 Aralık toplantısından sonra AB yayın organlarının Türk yayın organlarınca saptanan görüşleri bu kadarla kalmıyor. Ancak genel bir değerlendirme yapılacak olursa alınan, Türkiye’yi oyalayan karardan hoşnut oldukları ve Türkiye’nin ileride de üyeliğine olanak vermedikleri anlaşılmaktadır.

BİZİMKİLER (Aralık 2002) NE DİYOR?

AB SEVDALILARI: Ne söylenirse söylensin, aldırmadan devam edelim.

MÜSİAD: “Önceden de yaptıkları gibi Türkiye’yi oyalıyorlar.”

IKV: “Türkiye’nin beklentilerini karşılamıyor.”

ASO (Ankara Sanayi Odası): “Bu kararı iyi okuyalım ve kendimizi kandırmayalım.”

EBSO (Ege Bölgesi Sanayi Odası): “Karar hayal kırıklığı yaratmıştır.”

SONUÇ

Attila İLHAN:
“Çağdaşlaşmayı Batılılaşma diye alır; giyim kuşamından sazına sözüne şiirine kadar her şeyini ecnebiye benzettikçe geliştiğin zehabına kapılırsan, varacağın yer J.M.Alberti’nin saptadığı gibi, yabancıların da seni küçük görecekleri pis bir yerdir.” (Söyleşi, Çünkü Yaşanan Budur, Attilâ İLHAN -Nur içinde yatsın-, Cumhuriyet 2002)


Sedat İlhan, E. General

23.06.2010



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
27 Haziran 2010 14:21

İSMAİL HAKKI ATILGAN

Sayın paşam;

Yazınızdan hiçbir şey anlıyamadım. Birçok kelime yanyana hiçbir anlamı olamıyor. Bir sürü cümle düşüklüğü var.

Yaptığınız karşılaştırmalardan, verdiğiniz örneklemelerden ve yazının tamamından kısaca anlayabildiğim, AB aldatmacadır, gereksizdir, ama Amerikan politikaları iyidir. Biz de dış politikalarımızı (amerikancı) eskisi gibi sürdürmeliyiz, İç politikalarımızı da (devlet bilir) anlayışıyla yine eskisi gibi devam ettirmeliyiz.

Fakat Atila İlhan'dan yaptığınız alıntı, AB kriterlerini onaylar şekilde. Dolayısıyla sizin AB karşıtlığınıza ters bir örnek.

Benim ve benim gibi düşünen milyonlarca TC vatandaşı AB deyince, insan haklarına dayalı hukukun üstünlüğünü kabul eden, devletin halkı için oluştuğu fikrini benimseyen, doğa, insani hak ve hüriyetlerinin birinci şart olduğu için Türkiye'nin AVRUPA BİRLİĞİ TOPLULUĞU'na girmek istediğini anlıyor.

Bugüne kadar açılmış olan ve kabul edilen birçok başlık şimdiden sanayi üretimimize kalite ve standart getirerek rekabet şansımızı artırmış, ve ihracatımızın çoğunu AB ülkelerine yapar hale gelmişiz. Bankacılık sisteminin ayakta kalması, alternatif pazarlar arayarak ekonomik alışverişin çeşitlenmesi, yine AB kriterlerinin bir kısmının uygulanmasıyla olmuştur.

AB karşıtlarının en fazla karşı oldukları ve toptan bu ilişkiyi reddetmekteki sıkıntıları, AB'nin insan hakları ve demokrasi kriterlerinin de devreye girmek zorunda olduğundan kaynaklanıyor. Eskiyi muhafaza etmek, değişim ve gelişimin karşısında durmak ve bu gelişmeyi engellemek için bugün ülkemizde topyekün bir savaş yürütülmektedir. Devlet düzeninin vesayetci oligarşik yapısını korumak, o yapıdaki (amerikan) işbirliğini (masonik israil) işbirliğini sürdürebilmek için ne mevcut yapıyı, ne ANAYASAYI, ne DEMOKRATİK anlayışı değiştirmemek adına, her türlü iç ve dış gelişmeyi reddediyor karşı çıkıyor. Bunu yaparken de (terör, eksen kayması, AB, ermeni, israil) meselelerini zıt siyasi kutuplarla, yüksek yargı ile, gizli açık yapılanmalarla halkı kışkırtıp korkutup gelişmeyi durdurmağa çalışıyorlar.

Bu yazıyı da ben, bunun bir algılanması ve yönlendirilmesi olarak görüyorum.

Bu toplum artık bilgi ve teknoloji çağında yaşıyor, (göbeğini kaşıyan) sürü değil artık. Herşeyin farkında ve ne yaptığını ne yapacağını gayet iyi biliyor.

Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.