Sapiens'in yazarı Yuval Noah Harari:Biz 3018'deki Davos'un Neandartelleri sayılırız!

04 Şubat 2018 17:48  

 

Sapiens'in yazarı Yuval Noah Harari:Biz 3018'deki Davos'un Neandartelleri sayılırız!

Bugünlerde dünya onun kitaplarını konuşuyor. Oxford Üniversitesi’nden doktoralı İsrailli tarih profesörü Harari, ortaçağ tarihi ve askeri tarih çalışmış ve şimdi Kudüs İbrani Üniversitesi’nde ders veriyor. Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi ve Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi adlı kitaplarıyla Türkiye’de de en çok satanlar listesinden inmeyen Harari ile Davos’taki Dünya Ekonomik Forumu toplantısında buluşan HT Pazar'dan Afşin Yurdakul'un haberi...

*****

Mütevazı ve biraz da utangaç bir tavırla insan türü bu gezegende ne yapıyor, gelecekte onu ne bekliyor, tarihin sonuna mı geldik, anlattı. Yuval Noah Harari, sanki varoluşun inceliklerinden dem vurmuyoruz da havadan sudan konuşuyoruz gibi rahattı!

 

‘Gelecek’ nasıl bir yer? Neye benzeyecek? İnsanlar size bunu sorunca ne diyorsunuz?


Bu bize kalmış. Kimse dünyanın 30 yılda neye benzeyeceğini bilmiyor. Bence sadece insanlığın değil, tüm yaşamın ve gezegenin geleceğini şekillendirecek 3 büyük zorluk şöyle: Ekolojik zorluklar. Özellikle iklim değişikliği ama sadece iklim değil. İkicisi nükleer silahlar gibi kitle imha silahları tehlikesi. Üçüncüsü teknolojik yıkımlar. Burada da yapay zekâ ve biyomühendislikten bahsediyoruz. Geleceğin neye benzeyeceğine dair kesin bir sonuç yok, bizim bu zorluklara nasıl reaksiyon göstereceğimize bağlı.

Yapay zekânın bugüne ve yarına etkisi konusunda ne düşünüyorsunuz? Nasıl dönüştürüyor insanı ve toplumları? 

Her şeyi değiştirecek! Ekonomiyi, siyasi sistemleri, kişisel hayatları etkileyecek. İnsanlar yapay zekâya çok fazla odaklanıyor. Bilgi teknolojileri (infotech) devrimine çok odaklanıyorlar, ancak aynı anda gerçekleşen biyoteknoloji devrimini unutuyorlar. Yapay zekâ, biyoteknoloji ile birleşince çok güçlü ve yıkıcı oluyor. İnsan bedenini ve özellikle de insan beynini daha iyi anladıkça, bu yapay zekâya bizi (insanları) anlama, manipüle etme, kontrol etme yetileri kazandırıyor. Beyin bilimi ya da biyoteknoloji olmazsa; tamam yapay zekâ tişört, ayakkabı üretebilir, araç kullanabilir ama insanları anlayamaz. Fakat yapay zekâyı bioteknoloji ve özellikle beyin araştırmalarıyla birleştirirseniz, bu ona insan duygularını anlama ve manipüle etme, kontrol etme yetileri verir. O yüzden asıl devrim yapay zekâ değil, bilgi teknolojileri ve biyoteknolojinin birleşmesi!

Dünyada öyle bir hal var ki, hepimiz zamanın ruhunu anlamaya ve tarif etmeye takmış durumdayız. 4. Sanayi Devrimi’nden popülist liderlere kadar insanlığa ne oluyor anlama telaşındayız. Ama bir tarihçi olarak sizin baktığınız yerden sadece bu dar zaman dilimi değil, tüm geçmiş zaman dilimleri de görünüyor. Siz baktığınız o yerden zamanın ruhunu nasıl tarif edersiniz?

İki şey oluyor şu anda. Birincisi az önce bahsettiğimiz bilgi teknolojileri ve biyoteknolojilerin birleşmesi bu en büyük şey ve tarih ölçeğinde bile değil kozmolojik ölçekte yaşanıyor çünkü bu birleşim yaşam mühendisliği yapabilme, yaşamı dizayn edebilme gücünü getiriyor. Bu milyarlarca yıl ölçeğinde cereyan eden bir şey.

 

‘LİBERALİZM DE ÇÖKTÜ’ 

Siyasi ve sosyal olarak ne yaşanıyor?

Söylem eksikliği ya da söylemin çöküşü. 20. yüzyılda dünyayı anlatmak için 3 büyük hikâye vardı. Faşist, komünist ve liberal söylemler. Ve her biri peş peşe çöktü. 2. Dünya Savaşı’nda faşistler, soğuk savaşla komünist söylem çöktü. Son 20-25 yıldaysa çok özel bir durumda yaşıyoruz, dünyayı anlatan sadece tek bir hikâye var, o da liberalizm. Tarihin bittiği hissine kapılıyorsunuz böyle olunca. Tamam, insanlara özgürlük, insan hakları, demokrasi, açık sınırlar, küreselleşmeliyiz, paket bu, anlaştık, bitti! Ve sonra bu da çöktü. Son 5 -10 yıl içinde (o anı tespit edebilirsiniz, belki de 2008’deki finansal krizdi) o liberalizm hikâyesi, söylemi de çöktü. Ve hikâyesiz, söylemsiz kaldık. Birçok insanın kendi ayrı hikâyesi var, dinlerin, ulusların hikâyeleri var, ama ortak bir küresel söylem ve hikâye yok. Bu çok disorienting (kafa karıştırıcı) ve ürkütücü çünkü tam da bu anda bu büyük zorlukları, teknolojiyle de ilgili olan zorlukları yaşadığımız için. O yüzden ben küresel olarak içinde bulunduğumuz anı şöyle tanımlardım: Gelmiş geçmiş en büyük zorluğu yaşadığımız bir dönemde, sırtımızı yaslayacak küresel bir söylemimiz yok.

Gazeteciler bu dönemde yalan haberlerin yaygınlaşmasından endişe duyuyor. Bu ayrıca popüler bir konu da oldu Trump’ın başkanlığı sayesinde, ancak bilgiye erişim açısından da bugünün dünyasında bu bir mesele. Bu sizin baktığınız perspektiften de kayda değer bir sorun mu? 

Evet sorun ama yeni bir şey değil ki. İnsanlar hakikat sonrası çağda olduğumuzdan bahsediyor, iyi de soru şu: Ne zaman hakikat çağıydı ki? 1930’larda ya da ortaçağda durum daha mı iyiydi? Tabii ki hayır. Beni asıl endişelendiren şey tam olarak yalan haberler değil, artık büyük resmi yorumlayamayışımız. Haberler gerçek bile olsa, çok detaylı bilgiler içerse, ama bunları bir araya getirip bir anlam oluşturamıyorsanız, bunun bir faydası yok. İnsanlar çok büyük miktarda bilgi bombardımanıyla karşı karşıya kaldığında ve ne olduğunu yorumlayamadığında bu yalan haberleri de mümkün kılıyor. Çünkü gerçekliğin ne olduğunu çıkaramıyorsun, o yüzden her bir şeye inanabilirsin. Yalan haber denen şey bir semptom. Ana sorun çok fazla bilgi bombardımanı olması, insanoğlu bu kadar çok bilgiyi işleyebilecek/ kavrayacak yeteneğe sahip değil.

 

‘KENDİNİZİ BİR BİLGİSAYARA 'UPLOAAD'’ ETTİĞİNİZDE...’

Bundan bin yıl sonra yaşayacak bir tarihçiye içinde bulunduğumuz zaman dilimine dair notlar aktarsaydınız, onlar ne olurdu?

Bin yıl içinde bizim gibi insanlar olmayacak. Tamamen farklı varlıklar olacak. On binlerce yıl önce neysek oyuz ama beyin mühendisliği yapmaya başladığınızda, beyni bilgisayarlara bağlamaya başladığınızda, kendinizin bir kısmını bir bilgisayara ‘‘upload’’ edebildiğinizde, milyonlarca yıllık biyolojik evrimin tüm sınırlamaları biter. Bin yıl sonrayı şu anda hayal bile edemeyiz! Bu tam şunun gibi... Binlerce yıl öncesine gidip bir Neandartel’e sorsak, “Şu anda bir video filmi çekeceğiz ve Davos’ta göstereceğiz” diye, Neandartel der ki “Davos ne?” Deseniz ki “Bütün büyük CEO’lar ve devlet başkanları orada olacak.” Neandartel der ki “CEO ne demek?” Kapitalist sistemi anlatmaya çalışsanız, bankalar var, yatırımlar var diye... Biz 3018 yılındaki Davos toplantısının Neandartelleri sayılırız yani!

 

"TEHLİKE ŞU Kİ İNSANLAR BİR GÜNAH KEÇİSİ BULABİLİR"

Size iki kristal küre sorusu: Teknoloji ve dinler... Gelecekte nasıl olacak?

Teknolojide dediğim gibi bilgi teknolojileri ve biyoteknolojinin giderek birleşmesi... Mesela kan dolaşımınızdan ya da beyninizden sinyal alıp bunu akıllı telefonunuza ileten biyometrik sensörler ve bu sinyalleri işleyen bir algoritma sayesinde, bir şekilde beyninizin ve vücudunuzun içinde olana müdahale etme kapasitesi geliştirilmesi. Şimdiye kadar değişim hep dışarıda oldu, ancak teknoloji devrimi bundan sonraki evrede deriden içeri, insan vücuduna ve beyne girecek. Dinlere gelince... Özellikle de büyük söylemlerin yokluğundan ötürü, dinin yeniden canlandığını görüyoruz. Bu çok önemli bir şey, ama dinlerin cevapları yok. İnsanlara geçmişe dönmeye yönelik nostalik fanteziler satılıyor. Mesela yapay zekâ milyonlarca insanı işsiz bırakırsa, cevabı İncil’de bulamazsınız, çünkü o zamanlar yapay zekâ bilinmiyordu. Ve tehlike şu ki dünyanın birçok yerinde insanlara nostaljik fanteziler satarak iktidara gelen liderler var. Nostaljinin gücü o ki dünyada bu kadar kaos ve karmaşa yaşanırken gelin geçmişe, o günlere dönelim, her şeyin net ve anlaşılır olduğu zamana gidelim. Sonsuz gerçeklik... Ve bu insanlara çekici geliyor çünkü insanlar istikrar ve kesinlik istiyor. Ama cevap yok. Peki insanlar uyanıp cevapları sorguladığında ne yapacaklar? Tehlike şu, insanlar bir günah keçisi bulabilirler. Tarihte çok gördük, dini hareketler vaat ettikleri cevapları veremeyince başkalarına parmak uzatırlar ve “İşte bu insanlar yüzünden yeryüzünde cenneti kuramadık! Onlar yüzünden Mesih gelmedi! Onlar yüzünden başaramadık!’’ derler. Ve bu çok çok tehlikeli.

haberturk.com

 

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0