Zalimler zulmettiklerini neden anlamaz?

09 Ağustos 2014 02:26 / 1203 kez okundu!

 

 

Hepimiz zulm ve zalimlerle alâkalı birçok söz ve ayet,hadis okumuşuzdur. Zalimin zulmünün başına yıkalacağını, Allah’ın mühlet verdiğini, mazlumların görecekleri mükafatları vs.. hep bilir ve okuruz. Peki zalimin iç dünyası nasıldır? Zalim neden zulmeder? Vicdanı yanlış yolda olduğunu söylemezmi? bu soruların cevabını bulmak ise epey zor.

“Melik, inkâr ve küfürle ayakta kalabilirse de, zulümle ayakta kalamaz.”Nizamülmülk ne hoş ifade etmiş. Bu sözlere ve tarihte yaşanmış bunca örneğe rağmen neden zulme devam edilir?

Sadi der ki: “Kızgın kireci elle yoğurmak, bir zalim huzurunda el pençe divan durmaktan daha iyidir.” Peki zalimler neden kendisine karşı herkesin kul köle olmasını isterler?

İmam-ı Ali (radiyallahu anh) haykırış gibi bir sözünde “Haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Zira hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.” derken biz bu büyükleri neden dinlemeyiz?

Mahmut Kahraman yazdığı bir yazısında diyor ki ” Firavun dahi, Hz. Musa’ya karşı zulmünü meşru gösterebilmek için, halkına; “Size zarar vermesinden ve sizin dininizi değiştirmesinden korkuyorum” demişti” bu söz doğrultusunda bugünkü yaşanan olaylar oldukça paralel gözükmüyor mu?

‘Vatan millet tehlike altında’ ‘Ülke elden gidiyor.’ ‘Darbe yapacaklardı’ vs.. cümleleriyle bitirilmek istenenler eski zamanda Musa aleyhisselam ve o’na inananlarını andırıyorlar.

Hz.Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselam) Mekke’de hicret etmediği dönemde, müşriklerce  HAŞA büyük fitne ve Mekke’yi bölen bölücü ve fitneci olarak düşünülüyor ve öyle lanse ediliyordu.

Vikipedi ZULÜM başlığı altında şu ilginç açıklamada bulunur : ” Sözde fırsatçı davranış zulüm, bir kişinin var olan kızgınlığı istismar ederek ve kışkırtarak kendi siyasi gücü için kullanması durumunda olur. Bu fırsatçılığın tersi de geçerlidir, azınlık bir grubun sözcüsü azınlık hareketini birleştirmek amacıyla zulmü provokasyon amacı ile kullanabilir.” der. Oldukça manidardır.

Nedir Zalimin psikolojisi? ”Zalimlerin zulüm yapmalarını doğuran en büyük etken, zulmetmeyi kendine haklı gördüğü kesimin, kendisine “mutlak itaat” beklentisinde olmasıdır.” (MK)

Esasında demokrasi dediğimiz şey de tam burada insanlar tarafından gücün iktidara gelince yanlış ve ezici şekilde kullanılışını engellemeye matuf gücün paylaşılması sisteminin adı olduğudur. 

Zalim için güç ve kuvvet bir ilah gibidir. Ve bu gücün elde edilmesi uğrunda herşey mübahtır. Gücü yok ise korkmaya başlar. Firavun’un denizin dalgaları arasında çaresiz bir şekilde kendisine hamlettiği gücünün ve suri kudretinin bittiğini anladığı anda ”Musa’nın rabbine iman ettim’ demesi zalimlerin korkaklıklarına en büyük örnek olsa gerek.

Çocukluğumuzda ‘kule benim’ veya ‘kale benim’ oyunu oynardık. Bir kum tepesinin üstüne büyük mücadeleler vererek çıkan kişi orayı ele geçirmeye çalışan kişileri tek tek aşağı ittirmeye çalışırdı. Zalimin durumuda bu örnek gibi. Oturduğu yüksek makamların muhafazası adına belki hayattan hiç zevk almamaktadırlar. Herkesi şüpheli görürler. Hiçkimseye güvenmezler. Alıngandırlar. Sık sık darılırlar. Kendisine iltifat edenlerden bile şüphe duyarlar.

Zalim psikolojisini masaya yatırdığımızda Firavun’dan Ebu Cehil’e, Stalin’e, Saddam’a ve Kaddafi ve vs kadar kendisine boyun eğmeyen insanları yurt ve yuvalarından sürgün ettikleri veya öz yurdunda parya ettikleri görülür. Habeşistan’a giden ilk muhacirleri hatırlayın. Onlar Mekke toplumunun madden zayıf ve çok güçlü olmayan kesimiydi. (Ruhlarımız onların yoluna kurban) 

Cengiz Han neredeyse milyonmetrekarelerce alanları kasıp kavurmuş ve gerçekten verdiği acının farkında olmayan bir zalimdi. Herkesi yerinden yurdundan etmişti. Yakıp yıkmıştı.

Zalim, kendine itaat edenleri yalancı cennetlerine aldırır. Boyun eğmeyenleri ise dünyevî ve yalancı cehennemlerine (hapishanelere ve sürgünlere) gönderir.

Zalimlerin baskılarının artması mazlum denilen masum insanların sessizliğiyle de doğru orantılıdır. Ne kadar çok susulursa o kadar çok acı verirler. 

İmam-ı Ali’nin (ra) dediği gibi, ‘zulme rıza göstermek en az zalimlik kadar suçtur.’

Mazlum, zalimin yakıtı gibidir. Susuldukça şiddetlenen bir zulüm ortaya çıkar.

Zalimlere mecburi itaat edilir fakat sevilmezler. Allah, nefsine, ailesine, milletine, ülkesine veya insanlığa zulmedenlerin zulmünü durdursun inşaallah.

Ayette ”Vallahü La yühibbuz-Zalimin”  (Allah zalimleri sevmez) buyurularak zalimlere ve zalimliğe dikkat çekilir. Tabi Kur’an’ı okuyorsak. İslam aleminin gidişatına baktığımızda dersimizi tam almadığımız anlaşılıyor.

Risale-i Nur ile iştigal edenler kainata ve olaylara hep hikmet nazarıyla ve kader perspektifinden bakarlar. Dolayısıyla Zalim ve zulmü, kader canibinden ele alındığında Rabbimizin rububiyetiyle bizi terbiye etmesi ve kendimize getirmesi için birer kamçı olduğunu okuruz.

Moğol istilaları ve zulmü Mevlana ailesinin Anadolu topraklarına gelmesine sebep olması şerr arkasında nice hayırların gizlendiğini ve Allah’ın bizzat herşeye nigehban olduğunu ve herşeyi bildiğini ve gördüğünü ve o’na dayanmamız gerektiğini bize gösterir. 

Ehl-i Beyt’e yapılan yüzyıllardır bazı zulümler Peygamberî seyyid neslin ve soyun Dünya’ya yayılmasına olanak sağlamıştır.

Bediüzzaman bir iman çekirdeğiydi. Allah o iman çekirdeğin, karanlık zindanlarda, çilehanelerde, ışıksız ortamlarda ve zulümler altında filiz vermesini diledi. Öyle bir filiz çıktı ki tüm karanlıkları nura gark etti. Küfrün belini kırdı. Sonra küfrü boğdu. 

Bediüzzaman’ın takipçileri hertürlü hakaret,iftira,yalan ve haksızlığa maruz kalmaya devam ediyorlar. Allah’ın nice güzel hikmetleri olduğunu anlayacak ve zulümler arkasından doğacak güzel günleri müşahede edeceğiz.

S’imge Kültür ve Edebiyat Seçkisi’nde okuduğum Paul Eluard’a ait AYDINLIK adlı şiir çevirisi son derece enfes ve oldukça ümit vericidir:

AYDINLIK

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece.
Kendimde denemişim ben,
kulak ver, dinle.
Her acının sonunda açık bir pencere vardır,
aydınlık bir pencere.
Hayal edilecek bir şey vardır,
yerine getirilecek istek,
doyurulacak açlık,
cömert bir yürek,
uzanmış açık bir el,
canlı canlı bakan gözler vardır.
Bir hayat vardır, hayat,
bölüşülmeye hazır.

Türkçesi: A. Kadir

 

Salih G. SEVGİCAN

23.07.2014

 

 

Son Güncelleme Tarihi: 09 Ağustos 2014 17:08

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.