'Gel, ne olursan ol yine gel! Sen gelemezsen biz geliriz!'

14 Eylül 2011 11:17 / 1864 kez okundu!

 


Fatih Camii'nde, Maria

İstanbul'da Fatih Camii'sine giden Finlandiya’lı dil öğretmeni Maria, enteresan duygusal anlar yaşadığı o atmosferdeki hislerini şu şekilde bizlere ifade etti:

"Caminin arka tarafına geçerek namazı seyretmeye başladım. Sünnetler kılınırken herkesin dağınık vaziyette ve farz için kametin getirilmesini müteakip ise herkesin birden saflara bir ip gibi dizilmesi, benim bütün dünyamı sarstı. Çok acayip bir halet hissettim. Tamamen manevi bir havaya büründüm. Ağlamaklı oldum. O anda orada direkt manada Allah'ın huzurunda durduklarını hissetmiştim. Çok etkilendim." Evet, o'nun bu hislerini bizler hissedebiliyor muyduk?

Patrisya’nın ezanı ilk duyuşu ve hissettikleri

Şilili olan ve 20-30 yıldır Norveç’te yaşayan Patrisiya hanım, otelde sabah saatlerinde okunan ezanlardan dolayı çok şaşırmış. Kendi ifadeleri şöyle: “Yatağımda yatarken kulağıma inceden inceye bir müzik geliyordu. Doğruldum aman Allah'ım bu saatte bu da ne dedim. Ve dinlemeye başladım. Bu müzik değildi. Mistik bir ses. Büyüleyici. Otelde kaldığım bir hafta boyunca her gün dinledim ve çok etkilendim” dedi. Sonrasında, dönüş yolculuğunda bana dedi ki: “O okunan şeyin ismi ne? Orjinal hali ile yazar mısın? Ve de mümkünse Norveççeye çevirebilir misin?” dedi. Özellikle insanların "Hayye'l el salah, Hayye'l elfelah!" diye camiye ve Allah'ın huzuruna çağrıldığını ve bunun bir davet, bir çağrı olduğunu söylediğimde, heyecanı inanılmazdı. Gözleri dolu dolu olmuştu. Evet taa Şili’den gelen, Norveç'te yaşayan ve Katolik bir insanın ezan karşısındaki etkilenişine bakıp, bir de bizim ezan gölgesinde büyümüş ve ülfet bağlamış neslimizi düşündüğümde, derin düşüncelere dalıyordum.

Fes giyen, Rosarina

Rosarina hanım, Şili'li bir öğretmen. Yıllardır Norveç'te yaşıyor. Özellikle eski Türk kültürüne ve Sufizme meraklı. Mevlana hayranı. Şili kültürü (İspanyol-Arap) ile Türk kültürünün benzerliklerinin olduğunu ifade ediyor. Hayranlığı daha da artmış vaziyette. İstanbul gezisinde İstanbul’a hayran oldu. Tek tek bütün tarihi camileri dolaştı. Bir ara fes giyerek fotoğraflar çektirdi. Türk ailelerinde gördüğü misafirperverlik karşısında şok olduğunu ifade etti. İslam kültürünün Osman'lıya etkisi çok hoşuna gitmişti. İstanbul’dan ayrılırken birçok tasavvufi cd'ler satın aldı.

Bir misyonerin yaşadıkları

Artık markalaşmış diyalog iftarlarımızın birinde, Norveççe olarak hazırladığımız bir slayt gösterisinde neden oruç tutmamız gerektiğini ve Müslümanların neden oruç tuttuğunu ve hikmetlerini anlatmıştık. Program sonrasında Hıristiyan ve misyoner bir kadın yanımıza geldi ve çok istifade ettiğini, orucun ne demek olduğunu şimdi anladığını söyledi. Kendisinin tüm dünyayı misyonerlik ve kendi dinini anlatmak için dolaştığını söyledikten sonra, Fethullah Gülen gibi bir zatı bundan önce hiç duymadığını ifade etti. O’nun hayatından çok etkilendiğini ve o’nu tanımaya vesile olan bu programdan dolayı çok teşekkürler etti. Kendisinin İslam ile alakalı ve o'nun temsilcisi din adamları hakkında ilk defa gerçek manada malumat sahibi olduğunu söyledi. Diğer programların hepsine kendisini mutlaka çağırmamızı ifade ettiler.

Reikici Bentte, Mevlana dervişi mi?

Bentte hanım, Reiki ile haşır neşir bir ilkokul öğretmeni. Çocukları çok seviyor. Bir restoranda, onun ayran içtiğini görmem ile tanışmamız gerçekleşmişti. Türkçe biliyor. Türkiye'ye gidip geldiğini söyledi. Sebebi ise Mevlana'nın çağrısı diyor. Hıristiyan olmadığını öğreniyoruz. Kendisine ait inancından bahsederken, itikadi olarak bizim inandığımız gibi bir inancı vardı. Yaratıcının varlığı ve birliğinden tutun, her şeyi O’nun yaratmış olduğuna ve bizlere yol gösterici peygamberler gönderdiğine kadar bizimle ortak bir inanca sahip idi. Peygamberimizi kabul ediyordu. Tek anlayamadığı mesele haşirdeki maddi olarak tekrar vücut bulma meselesi idi. Yeniden dirilmeyi de biraz Sufizm ve Uzakdoğu inançlarından etkilenerek reenkarnasyona benzer şekilde tevil ediyor veya etmeye çalışıyordu. Biz kendisine, kendi inanç değerlerimizin ana temel esaslarından özellikle haşir akidesinden bahsettiğimizde bize “ben de bu şekil inanıyorum aslında” dedi. Ve “ben reenkarnasyon desem de esasında içim tam manada bunu kabullenmiyor. Fakat işin içinden çıkamayınca insan bir takım inançlara sarılıyor.” diye de eklemeyi unutmadı.

Enteresandır kendisini Türkiye ile çok içli dışlı görüyor. Kendisi 12.yüzyıl’da Mevlana’nın dervişlerinden birisiymiş ama şu an vücut olarak Norveç’te olduğunu, ruhunun ise orayla sıkı irtibatlı olduğunu düşünüyor. Bentte hanım sıkı bir Mevlana hayranı. Biz de ona, daha yaratılmadan önceki alemde yani ruhlar alemi denilen yerde birbiri ile uyumlu ruhların birbirine karşı muhabbet ve sevgi beslediklerini, tanıştıklarını ve bu sebeple dünya hayatında aklımızın bu meseleyi çözemese de, ruhumuzun bunu hissedebileceğini söyledik. Onunla bu asırda Mevlana anlayışına yepyeni ve daha geniş bir boyut katan Fethullah Gülen Hocaefendi’yi ve fikirlerini konuştuk. Mevlana'nın "Ne olursan ol gel!" mesajının yanında Hocaefendi'nin
"Ne olursan ol gel! Sen gelmez veya gelemez isen biz geliriz!" felsefesi ve bu bağlamda 150 kadar ülkeye gidilmesi, çok hoşuna gitti. Sonuç olarak, bir restoranda Türk kahvesini yudumlarken, kendini İstanbul’da boğaza nazır bir mekanda zannediyormuş veya ruhen sanki oradaymış gibi hisseden bir Türkiye hayranını tanımanın mutluluğuna eriyoruz.

Herkes elini vicdanına koysun. Diyalog meyveleri bunlar. Evet diyalog bizim olmazsa olmazımız. Diyalog, Peygamber efendimizin (aleyhisselam) yaptığı en temel şeylerden biri. Diyalog, fıtri ve duru bir şekilde ve tamamen gösterişten uzak bir biçimde, ve – niyet olarak dahi olsa ben diyalog yapıyorum niyetinde olmamamız gereken safiyette – karşındaki herhangi din, dil, ırka mensup insanla oturup tanışmanın ve kaynaşmanın adıdır, başka değil. Ve ruhunun güzelliklerinden karşındaki insana sunabilmektir.

Bizim kaybettiğimiz, özellikle Avrupalı insanın ise aradığı şey budur. Bu açıdan diyalog anlayışımızı, sünnet çerçevesinde bambaşka bir şekilde anlamamıza vesile olan Muhterem Hocaefendi'ye şükran borçluyuz.


Salih SEVGİCAN

13.09.2011, Finlandiya

Twitter: @SGsevgican



 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.