YANIK VE SUSKUN

16 Mayıs 2018 10:33 / 1825 kez okundu!

 

 

Bu yıl Ramazan’a terör devleti İsrail’in Gazze’de alçakça katlettiği Filistinliler’in yürek parçalayan görüntüleriyle girdik. Bu nedenle terörist İsrailliler tarafından benzin içirilerek canlı canlı yakılan 17 yaşındaki Muhammet’in öyküsünü bir kez daha yayınlıyorum. Dünyanın en önde gelen iki terör ağası olan İsrail ve ABD eninde sonunda belasını bulacak.

Ramazanı Şerifinizi Tebrik Ediyorum. 

 

*****

 

Ah! Öyküleri - 3 Yanık ve Suskun

Filistinli Muhammed Ebu Hudayr ve yaslı ailesine

 

Eliza iç sıkıntısıyla pizzacının terasa açılan giriş kapısına baktı. İki kişilik bir masada oturuyordu. Yüzü kapıya dönüktü. Genç kadın tek başına oturduğunda neredeyse hiçbir zaman sırtını caddeye dönmezdi, ama nedense bu sefer böyle oturacağı tutmuştu. Geniş terastaki diğer masalar silme doluydu. Hemen sağındaki dört kişilik masada iki oğlan çocuk anne ve babalarıyla birlikte oturuyordu. Biri sekiz diğeri on yaşlarındaki çocukların üzerlerinde bir model kırmızımsı turuncu tişörtler vardı.  Ona dönük sırtlarında iri beyaz harflerle ‘YANIK ve SUSKUN’ yazılıydı. Önündeki masada dört delikanlı bulunmaktaydı. Meditasyon yapıyor ya da yemek duasıyla meşgullermiş gibi başları biraz öne eğik durumda hareketsiz duruyorlardı. Çocuklu ailenin arkasındaki iki masa birleştirilmişti. Kızlı-erkekli genç bir grup kıpırtısızca tabaklarındaki pizzalarını seyrediyordu.

Genç kadın yavaş yavaş pek tekinsiz bir durumun varlığına ayıkıyordu. Kıpırtısızlık ve sessizlik hâkimdi ortama. Terasta kendi dâhil on üç kişi vardı. O hariç herkesin tabağında pizza vardı. Kimse pizzasını yemiyor, önündeki içecekleri içmiyor öylece hareketsiz duruyordu. Başları biraz öne eğikti. Birbirleriyle tek kelime bile konuşmuyorlardı. Gözleri tabakta öylece duruyorlardı.

Eliza son gelendi. Herkese servis yapıldığı için sıra ondaydı, ama şu ana dek tek bir garson bile görememişti. Hava bulutluydu. Rüzgârın güttüğü bulut parçacıkları üzerlerinden geçerken  renkler soluyor ve güneş çıkınca yeniden canlanıyordu. Caddeden araba ya da klakson sesi duyulmuyordu. Bu bir alarm noktasıydı. Konuşmadan ve hareket etmeden tabaklarındaki pizzaları izleyen insanlar da yeterince uyarıcı bir etki yapıyordu, ama cadde başkaydı.  

Dönüp caddeye bakmayacaktı. Sezgileri ‘bakma yoksa bu işin sırrına vâkıf olamazsın’ diyordu. Bir yanı, saklı duran şeyin günlük hayatını rayından çıkartması muhtemel içeriğinden sıyrılmak istiyordu, ama diğer yan daha güçlüydü. Son adımı atmaya kararlıydı.  

İçindeki ‘Caddeye bir bak, neden böyle sessiz?’ diye fısıldayan baştançıkarıcı sese aldırmadan yerinden doğruldu ve kapıya doğru yürüdü. Masaların yanından geçerken hiç kimse gözleriyle onu takip etmedi. Varlığını fark etmemiş gibiydiler. Eliza sezgileri güçlü biriydi. İçinde güçlenen tanıdık hissi ciddiye alıyordu.

Sen bütün bunların ne olduğunu biliyorsun. Bu bir rüya değil. Yatağında uyanmayacaksın. Mekân gerçek, zaman takatrik.

Eliza içerisini göstermeyen kalın camlı kapıyı iterken cam yüzeyde kendi aksini, arkadaki müşterilerin bir kısmını gördü. Öylece kıpırtısız bekliyorlardı. Kapıyı itti ve içeri girdi.

Bembeyaz duvarlı kenarları on metre olan küp şeklinde bir yerdeydi. Tavan çok yüksek duruyordu bu nedenle.

Genç kadın bu pizzacıda kışları defalarca bulunmuştu. İçerisi aslında bundan çok farklıydı. Burada on-on iki masa, sandalyeler, büyük saksılarda süs bitkileri, fırın, dolanan bir sürü müşteri ve garson bulunurdu normalde. Tadilattaydılar belki diye düşündü, ama terastaki pizzalar nereden geliyordu o halde? Hiçbir yerden pişmiş hamur kokusu gelmiyordu burnuna.  

Birden girdiği kapının karşısındaki duvarda tam ortaya monte edilmiş bir LCD televizyon olduğunu fark etti. Bu dev ebatlı televizyon adeta su altından yüzeye çıkan bir şamandıra misali belirmişti. Hayretle o tarafa bakarken yüreğindeki korku gülü goncaları irileşip yapraklarını açtı. Eliza’nın ayakları panikle kapıya yönelmek istedi, ama genç kadın kendine hâkim oldu. Yüzmüş yüzmüş sonuna gelmişti. Ne olup bittiğini anlamadan buradan çıkmayacaktı.

Ne yapması gerektiğini düşünürken sol yanında bir kıpırtı hissederek irkildi. Bu soyut yerdeki tek hareketli nesne olmayı aşırı derecede benimsemişti anlaşılan.

“Merhaba. Sizi şaşırtmadım inşallah.”

On beş yaşlarında, kısa koyu kahverengi saçlı, iri gözlü bir delikanlıydı. Üzerinde siyah pantolon ve beyaz gömlek vardı. Gömleğin üzerine kırmızı bir yelek giymişti. Kalbi hizasında daire şeklinde bir amblem vardı. Kırmızımsı turuncu zeminde beyaz harflerle YANIK ve SUSKUN yazıyordu. Neydi bu YANIK ve SUSKUN? Bir kulüp amblemi mi?

Eliza iri gözleri mahzunca parlayan delikanlıya gülümsedi. “Yok canım. Şey… Ne olmuş buraya? Tadilat mı var?”

Delikanlı bir şey diyeceği sırada ekran canlandı. Lacivert ceketin içine siyah tişört giymiş, etli dudaklı, iri gözlü, koyu kahverengi saçlı kadının yüzü Eliza için çok tanıdıktı. İsrail parlementosundaki aşırı sağcı milletvekili Ayelet Shaked’ti.

“Bütün Filistinli anneleri ve doğmamış bebeklerini öldürmeliyiz. Terörü ancak böyle engelleyebiliriz. Arap kanı dökmek sevaptır.”

Ekran donunca genç kadın tuttuğu nefesini salarak delikanlıya baktı.

“Ayelet Shaked.”

“Tanıyorsun demek onu?”

“Onları çok iyi tanırım.”

Eliza’nın sinir sistemi etkilenmişti. Bugünün 14 Temmuz Pazartesi olduğunu hatırladı. 2014 yılı. Miladi 1435. 7’lerin zamanı. Evden alışveriş için çıkmış ve karnı acıkınca bir şeyler yemek için bu pizzacıya gelmişti. Bu içinde bulunduğu ortam bir rüya ortamı değilse neydi peki? Delikanlının gözlerindeki hüzünlü bakış pek aşinaydı. Daha yeni nerede görmüştü yüzünü? Burada değil. Burada daha çok kadın garson çalışıyordu. Bu yaşlarda bir çalışanı yoktu ayrıca hatırladığı kadarıyla.

“Adınız nedir sizin?”

“Muhammed Ebu Hudayr.” 

Eliza’nın kafasından aşağıya kaynar su dökülmüş gibiydi. “Şu Filistinli genç mi yoksa?” dedi.

Delikanlı başıyla olumladı.

Muhammed Ebu Hudayr birkaç gün önce İsrail askerleri tarafından kaçırılmıştı. On altı yaşındaydı. İşkence görmüş ve sonra benzin içirilerek canlı canlı yakılmıştı. Korkunç bir cinayetti. Eliza bir Türkiye yahudisiydi. Bunu duyunca kriz geçirmiş, ağlamış ve çok utanmıştı. Bu tarihe iz bırakacak bir hainlik, vicdansızlık örneğiydi. İnsanlar bu kadar orantısız bir güçle yok edilebilir miydi? Bu savaş değil kıyımdı. Cinayetti düpedüz. İsrail idealine yapılan haksızlıktı. Bunu yapanlar edimlerine hiçbir şekilde meşruiyet kazandıramazdı. Bunun bir yolu yoktu. Vahşetle çığrından çıkıyorlardı. Bunların filmleri yapılmalı ve bu kıyım unutturulmamalıydı.

“Çok üzgünüm.”

Delikanlı anlayışla gülümsedi. “Biliyorum. Sizi hissediyorum. Attığınız twitlerde üzüntünüzü çok samimi dile getirdiniz.  Sizi destekleyenler çoktu, ama acımasızca saldıranlar da oldu. Mahalle baskısı derler ya. Hep vardır böyleleri. Bu kadına gelince… Ayelet’in içine iblis girmiş. Allah onu ıslah etsin. Günahlarını affetsin.”

Eliza’nın gözleri dolmuştu. Ayelet isminin Şafak Ceylanı, Venüs, Sirius’un yanı sıra bir anlamının da Lucifer olduğunu hatırlamıştı. Bunu söyleyeceği sırada delikanlı ona kapıyı işaret etti.

“Şimdi gitmelisiniz. Süreniz doldu. Benim de öyle. En sonuncu halime dönüşeceğim.”

Genç kadın başıyla olumladı. Tam kapıya doğru seğirteceği sırada durakladı. Delikanlıya doğru yürüdü ve ona sarıldı. “Çok üzgünüm Mohammed. Çok.”

Delikanlı ona hafifçe sarıldı ve kollarını çözdü. İkisinin de gözleri yaşlıydı. “Dün gece annemin rüyasına girdim. Bana en sevdiğim yemekleri yaptı. Onunla uzun uzun konuştuk ve ağladık. Çok mutluydu beni yemek yiyor gördüğü için. Aklının bir kısmı öldüğümü unutmuştu. Kaç yaşında olduğumu da. Börek pişirirken bana ninniler söyledi. Bir tanesini daha önce hiç duymamıştım. Çok etkileyiciydi. Kalbim bu salon kadar oldu inanın.”

Altı yaşında bir kızı olan Eliza’nın kalbi de göğüs kafesine sığmaz olmuştu. Yanakları ıslaktı. Ne diyeceğini bilemez durumdaydı. Delikanlının anlattığı şeyleri kendi de oradaymış gibi görmekteydi. Kilim kaplı divan, taş zeminli mutfak ve üzüntülü anne yüzü. Üç beş kelime Arapça bilirdi, ama, duyduğu her söz bir taş oyma misali beynine çakılıyordu.

“Şimdi gidin lütfen. Çabuk olun. Ateş her an gelebilir.”

Eliza benzin kokusu almıştı. Ayakları panikle harekete geçti. Hızla kapıya vardı. Kapıyı açıp dışarı çıktı. Kıpırtısız müşteriler bıraktığı gibi duruyordu. Görebildiği kadarıyla caddede de hayat durmuştu. Aceleci adımlarla masaların arasından geçerken tabaklardaki pizzalar ateş aldı ve bir-iki saniye içinde kömüre dönüştü. Kıpırtısız insanların kirpikleri bile oynamamıştı.

Ayağı teras kapısına vardığında arkasından gelen ısıyı hissedince ateşin kendisine yutacağını düşünerek bir çığlık attı. Çığlığında olağan üstü bir kıvam vardı. Hançeresinden çıkan ses anında simsiyah kuşlara dönüştü. Sığırcık iriliğinde yüzlerce kuş göğe doğru havalandı. Bir anlığına çevresi siyah ve kıpırtılı bir zeminden ibaret olmuştu.

Genç kadın nefes alamayacağını düşünürken kendini arabasının içinde buldu. İstanbul’un en işlek caddelerinden birine açılan bir sokaktaydı. Park etmiş durumda arabasında oturuyordu. Belleği normal çalışmaya başlayınca her şeyi hatırladı. Bugün pazartesiydi. Yıllık izninin ilk günüydü. Yarın kızı ve kocasıyla iki hafta kalmak için Ayvalık’taki yazlıklarına gideceklerdi. Alışveriş için gezinirken acıkmış ve bir pizza yemek için buraya gelmişti.  Bulunduğu yerden az önce bulunduğu mekânı göremiyordu, ama her zamanki halinde olduğunu biliyordu. Az önce bulunduğu yer hissiyatına karşılık gelen batıni bir mekân olmalıydı. Son günlerde kalbini buran üzüntü ve stres ona böyle bir ortamı açmıştı.

Eliza elinin tersiyle yanaklarındaki yaşları sildi ve arabanın motorunu çalıştırdı. Açlık hissi kaybolmuştu. En iyisi annesine gitmekti. Kızı oradaydı. Gidip kızına sarılmalı ve Muhammed Ebu Hudayr’ın annesinin okuduğu ninniyi okumalıydı.

Genç kadın gözlerini yumdu ve birkaç kelime mırıldandı. Ninni metni ve melodisi belleğinde sapasağlam duruyordu. Küçük çocukları uyku âlemine götüren kanatlı sözcüklerde farklılıkları aşan, ekmeklerin kömüre dönüşmesini engelleyen bir hassa vardı. Bu hassa zamana sinmeliydi acilen.

 

Sadık YEMNİ

 

Son Güncelleme Tarihi: 18 Mayıs 2018 23:58

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.