Müslümanlar ve Ermeniler: Ortak vicdan arayışı

27 Nisan 2010 21:25 / 1831 kez okundu!

 


95 sene önce bugün, 24 Nisan günü İttihatçı hükümet Ermenilerin topluca katledilmesinin yolunu açan tehcir kararını aldı. Bugün bu ülkenin onurlu aydınları bu alçak kararı çeşitli yerlerde protesto edecekler. Bu haklı mücadelede benim tek korkum var...

Bu mesele etrafında bu toplumun ortak vicdan diline yabancı bir üslubun benimsenerek günümüz İttihatçı zihniyetlerine koz verilmesi... Bu vicdan mücadelesi daha çok insanı ikna etmelidir, marjinal bir aydın girişimi olarak kalmamalıdır. Doğru dil benimsenirse bu toprakların kadim vicdanı İttihatçıları kalplerde yargılayıp mahkûm edecektir. Bu vesileyle daha evvel yayımladığım iki yazımdan alıntılar yapacağım bugün. Çünkü bu soruların ve işaret ettiğim noktaların hâlâ yeterince ifade edilmediğini düşünüyorum...

***

(Müslüman vicdanına çağrı, Taraf, 29.04.2009) ...Bilinmelidir ki bu İttihatçı zihniyet Ermenileri ve Hıristiyanları ne kadar düşman gördüyse, dindar Müslümanları ve İslami hayat tarzını da bir o kadar düşman olarak gördü...


Bu ülkenin tarihinde bir dindar kıyımı yaşanmadıysa, bu dindar insanların sayıca çokluğundandır... Katledilerek yok edilme ihtimalinin olmaması sebebiyledir... Hiç kimsenin şüphesi olmasın ki bu ülkede, tıpkı o zamanın Ermenileri gibi, iki milyon kadar Sünni-dindar kesim yaşasaydı, bu azınlık dindarların da sonu Ermenilerden farklı olmazdı...

...İslami duyarlılığa sahip olup, aynı zamanda kendini milliyetçi olarak tanımlayan insanlarımıza da buradan seslenmek istiyorum... Ermeni kardeşlerimiz biz Türkler tarafından katledilmemiştir... “Türk milleti, Ermenileri kesmiştir” söylemi baştan aşağı yalandır. Akıl ve vicdan sahibi kimse böyle söylemiyor bu ülkede. İttihatçı alçaklar “Liberaller böyle söylüyor” diye yalan propaganda yapıyor... Yüzbinlerce Ermeni kardeşimize zulmeden bu bahsettiğim İttihatçı zihniyettir. Bu vicdansız kararı alan dönemin İttihatçı hükümetidir... Bu devletin tarihi boyunca Müslümanların İslam’ı yaşama hakkına sistematik olarak tecavüz eden zihniyetle Ermeni kardeşlerimize o büyük felaket acısını yaşatan zihniyet aynıdır...

Bu zihniyet Medine Bircan’ı inancı gereği taktığı başörtüsü sebebiyle hastane kapılarında katlettirmişti... O zaman dönemin tıp fakültesi dekanı hiç tınmamış ve “Atatürk devrimleri benim için Hipokrat yemininden öncedir” demişti...

1915’te de Diyarbakır’ın Ermenileri katledilirken gelen itirazlara karşı dönemin valisi Dr. Mehmet Reşit “Benim için Türklüğüm, Hipokrat yemininden öncedir” demişti...

Bu ülkenin vicdan sahipleri bu iki adam arasında fark göremez. Zihniyet aynı alçak zihniyettir... 2001’de İslami kimliğinden ötürü Medine Bircan’ı katledenler, 1915’te Ermeni kimliği sebebiyle insanları katledenlerin zihniyet torunlarıdır...

***


(Şerefli Türklerin mi torunlarıyız, Taraf, 10.12.2008) ...Kütahya Ermenilerine din değiştirmelerini dayatan, “Ya topluca ihtida edersiniz ve burada kalırsınız, ya da tehcir kafilelerine katılırsınız” diyen şehrin haysiyet yoksunu polis müdürünü görevden alan, “Ermenilere karşı mezalime Kütahya Türkleri bugüne kadar katılmadı, bugünden sonra da katılmayacak” diye şehrin idare meclisinde haykıran onur abidesi bir devlet adamıydı Kütahya Valisi Faik Ali...

Yine İttihatçıların bu hukuksuz ve ahlaksız emri eline gelince “Ben valiyim, eşkıya değilim. Bu işi yapamam” diyebilme şerefini gösteren Ankara Valimiz Hasan Mazhar Bey vardı... Konya’ya yığılan onbinlerce Ermeninin hayatta kalmasını sağlayan, bu sürgün kararını uygulamaya direnen Konya Valimiz Celal Bey vardı... Bu şerefli devlet adamına, Konya’nın şeyhleri ve âlimleri en büyük desteği verdi. Hem İslam’a hem de insanlığa aykırı bu katliam niteliğindeki sürgün kararına derin bir ahlak ve faziletle direnen Müslüman âlimlerimiz ve şeyhlerimiz vardı bizim...


Kastamonu Valisi Reşit Paşa, Basra Valisi Ferit Bey, Yozgat Valisi Cemal Bey, Lice Kaymakamı Hüseyin Nesimi Bey ve Batman Kaymakam Vekili Sabit Bey gibi daha başka ahlak abidesi devlet adamlarımız da vardı... İttihatçı zihniyet bu şerefli tavırları gösteren devlet adamlarımızın da bir kısmının canını aldı... Sonunun mezalim olacağını bile bile tehcir kararının alındığı gibi, bu onurlu insanların da gözlerinin yaşına bakılmadı...

Biz Türkler “Bizim atalarımız katil olamaz” diye yakınıyoruz her yerde, bu özü itibariyle çok vicdanlı bir tepkimiz bizim, Hrant da hep öyle söylerdi... Peki, şimdi kendimize soralım; Biz bu şerefli Türk devlet adamlarının manevi torunları olarak mı kabul ediyoruz kendimizi? Bu onurlu adamların heykellerini, görev yaptıkları şehirlere dikecek miyiz? Yoksa göz göre göre katliam kararı alan şerefsiz adamların mı torunlarıyız? Bu katil İttihatçıları mı övüp duruyoruz her yerde? “Yaptık ve haklıydık” deme haysiyetsizliğini hâlâ gösteriyorsak, bu ikincilerin torunlarıyız demektir... Bugün karşımızda olan soru budur... Hangi Türkleri manevi atamız kabul ediyoruz?

Her Türk bu hakiki soru karşısında vicdanıyla baş başadır...


Taraf
24.04.2010

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.