Modernleşmek özgürleşmek midir?

14 Nisan 2009 15:47 / 1692 kez okundu!

 

Yazarımız ve Taraf gazetesi köşe yazarı Rasim Ozan Kütahyalı'nın Alperen Ocağı İstanbul başkanının saldırısına uğramasını ülkemizin geleceği için tehlikeli bir girişim olarak kınıyoruz. Basını, polisi ve BBP'nin yönecilerini gereğini yapmaya çağırıyoruz.

***

Türkiye’nin hızla muhafazakârlaştığını iddia edenlerin, geçmişte çok daha modern bir toplum olduğumuzu iddia edenlerin kendisine başka bir açıdan sorması gereken bir soru var... Mesela; Baba ve koca otoritesini kabul etmiş, ev-merkezli yaşayan, erkeğine hizmet etmeyi temel kadınlık görevi sayan, tayyör modeli başı açık kadın mı moderndir?

Yoksa babasının yanında da bacak bacak üstüne atabilen, “Baba naber ya!” diye söze başlayabilen, “Bedenim bana aittir, kocamın malı değilim” diyen, kariyer yapma hedefinde ve hayalinde olan bir türbanlı kadın mı daha moderndir?

Görünüm olarak biri başıaçık, öbürü ise tesettürlü... Ama hangi kadın modeli daha modern ve daha seküler? Modern yaşam tarzına ilişkin hassasiyetleri olan insanların bu soru etrafında iyi düşünmesi lazım... Bu örneklediğim tipte başörtülü genç kadın sayısının hızla arttığı bir toplumuz... Yani toparlarsak geçen yazıda da söylediğimiz üzere geniş anlamda bu ülkede hayata kendinden önceki kuşaktan daha seküler bakmayan çok çok nadir insan göstermek mümkündür... Kitlesel bazda her kuşak öncekine göre daha modern ve daha seküler bu ülkede... Modernleşme/ sekülerleşme/ kapitalistleşme süreci bu coğrafyada tam gaz ilerliyor... Zaten bu noktada hiçbir ciddi ve nitelikli sosyal bilimci farklı düşünmüyor...

Ama işte sorun burada bitmiyor, burada başlıyor... Modernleşme/ sekülerleşme ve onun ekonomik karşılığı olarak kapitalistleşme/ ortasınıflaşma, daha açık, daha liberal bir toplumu beraberinde metazori olarak getirir mi? Böyle bir soruya illa olumlu bir yanıt verebilmek mümkün değil... Hatta benim kanaatim modernleşmenin her kesim açısından bağnazlaşmayı beraberinde getirme ihtimalinin de büyük olduğudur. Modernleşme/ sekülerleşme bireyin kendini daha merkeze almasını; hesap eden, ölçen biçen daha güç-merkezli daha çıkar-merkezli bir insan modelini beraberinde getirir.

Modern toplum da o anlamda irili-ufaklı tam bir iktidar savaşları arenası anlamına gelir. Bu sadece para noktasında değil, bireysel arkadaşlıklardan aşk ilişkilerine, iş/çalışma hayatından tüketim alışkanlıklarına kadar geçerlidir. Güç ve nüfuz alanını genişletme mücadelesinin biteviye bir sarkaç halinde tüm yaşamı işgal etmesi demektir modern/seküler toplum... Bunu hepimiz hayatımızda net bir şekilde hissediyoruz, gözlemliyoruz... Bu fasit döngünün birey olarak her birimiz birer parçasıyız... Bunun için sosyal teori literatürüne bakmaya bile gerek yok. Öte yandan en modernist gözüken sosyal teorisyenler bile modernitenin ve dolayısıyla modern insanın bu paradoksal ve problemli yanlarına hep işaret etmişlerdir...

Mesela bu bağlamda Şerif Mardin hocanın hayatında genel olarak sivil toplum ve siyaset faaliyetine uzak durduğundan ötürü pişman olduğunu söylemesi çok anlamlı. Bir toplum modernleşirken ancak normatif yönde ısrarlı gayretler göstererek, dönüşen toplumda yeni duruma yönelik yeni ortak ahlaki kodlar üreterek, birlikte barış içinde yaşamak için ortak liberal-demokrat değerler ve normların oluşmasının mücadelesini vererek ayakta kalabilir. Bu da sivil toplum ve siyaset yoluyla olabilir. Liberalizm ve demokratlık bunun için çok hayatidir.

Modernizmin/ sekülerizmin daha çok duyarsızlığa, egosantrizme, hoşgörüsüzlüğe ve bağnazlığa eğilimli tabiatına meydan okuyarak onu daha ahlaki, daha vicdani bir yola sokma gayretleriyle ancak yarının daha huzurlu, barış içinde birlikte yaşayan toplumu yaratılabilir... Liberalizmi ve liberal değerleri, demokratlığı da bu bakış açısıyla kavramak gerekir... Kökten yanlış olan varsayım liberalizmin bizzat bu modernleşme/ sekülerleşme sürecini olumladığına yönelik olan inançtır... Aksine bütün bir liberal geleneğin ana damar filozofları modernleşen/ sekülerleşen kendi toplumlarında bu kaygıları duymuş, bu “yeni dünya”ya birlikte yaşanabilecek temel değer ve normları tasavvur etmek ve o topluma aşılamak gayretinde olmuşlardır... Liberalizm bunun sistematik politik programının adıdır ve çıkış umdesi doğrultusunda da elbette değişen toplumsal taleplere göre dinamiktir. Bugün çok daha kompleks bir geç-modern dönem yaşıyoruz, bu süreçte somut bireyler, sivil kurumlar, siyasi partiler bunun mücadelesini vermezse, evet Türkiye adım adım hoşgörüsüz bir topluma gidebilir. Laik yaşam tarzına sahip insanlar kendi yaşam alanlarının kısıtlanacağına ilişkin kaygılara sahip olabilirler ve bu dediğim gibi haksız da olmayabilir –elbette tersi de geçerli- fakat bunu önlemenin yolu toplumun değişimini devlet eliyle durdurmak yönünde değil, öncelikle iktidarın sınırlanması ve parçalanması talebinde bulunmak ve sonra da kendi özgürlük alanlarını korumada ona göre mücadele vermeye devam etmekle olabilir. Mesele modernlik/ laiklik değil mesele hepimiz için özgürlük ve birarada yaşamak meselesidir... Bu gerekli tartışma, modernlik ekseninden çıkmalı, özgürlük eksenine oturmalıdır... Modern olmak özgürlükçü olmayı beraberinde getirmiyor. Hatta çoğu zaman özgürlük-düşmanı bir zihniyete payanda oluyor...

Rasim Ozan

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.