Liberaller, vicdan ve adalet

20 Aralık 2009 00:07 / 5481 kez okundu!

 


DTP’nin kapatılması bağlamında kendini liberal olarak nitelendiren yazarlar ikiye ayrıldı... Türkiye liberallerinin tarihinde böyle birkaç yarılma var...
28 Şubat darbesi sırasında hemen hemen tüm liberaller doğru yerde durmuştu... Bugün son derece isabetli ve ahlaki bir pozisyona sahip olan Hasan Cemal gibi tek tük isimler sınıfta kalmıştı...

İkinci yarılma 11 Eylül sonrası süreçte 1 Mart 2003 tezkeresiyle oldu... Defalarca hatırlattığım gibi 1 Mart meselesinde Türkiye’nin kendini liberal diye tanımlayan aydınlarının çok ciddi kısmı çöktü... İlke-merkezli değil fayda-merkezli bir gayrı-ahlaki bakış açısı galip geldi o günlerde... Liberal ahlaki ilkeleri yok sayan, egemen güçle uyumlu olmayı önceleyen sağcı zihniyet galip geldi... Büyük liberal filozof Isaiah Berlin, liberal-demokrat entelektüeli “Ahlaki değerleriyle, ülkesinin çıkarları çatıştığında ahlaki değerleri seçmek zorunda olan kişi”dir diye tanımlıyor... 1 Mart tezkeresinin geçmesinde Türkiye’nin bir çıkarı da yoktu ama velev ki olsaydı bile liberal aydınların ahlaki yönde direnmesi gerekirdi... O günlerde LDT’li entelektüeller Berlin’in tanımladığı yönde onur abidesi bir duruş sergilediler. Gülay Göktürk de o günlerde unutulmaz yazılar yazdı...

DTP’nin kapatılması meselesinde de tartışma “evrensel hukuk” ve “hukukun üstünlüğü” gibi değerler etrafında toplanıyor... Perşembe sabahı Taha Akyol’la bu konuda bir telefon konuşması yaptık. Bana eleştirilerini sıraladı üstat. Ben de aynı şekilde kendisine dair eleştirilerimi bizzat söyledim. Dün de bu konuyu yazdı... Gülay Göktürk de bu dün yazdı. Önümüzdeki yazılarında benim “Öcalan realitesi” hakkındaki kanaatlerimi de detaylı şekilde eleştireceğini belirtti... Benim “Öcalan ve PKK” konusunda söylediklerim yalın deskriptif tesbitten ibarettir. Normatif hiçbir şey söylemiyorum... Çarşamba günü kimi DTP-karşıtı Kürt aydınlarını eleştirdim ama PKK’nın onlara yönelik bunaltıcı ve tehditkâr tavırlarını da alçakça buluyorum. Böyle şey olmaz. PKK’nın yayın organları bu konuda dikkatli ve edepli olmak zorundadır... Kızılkaya, Fırat ve Metiner gibi aydınlara “Davadan dönen hain” diye bakmak Kürt İttihatçılığından başka bir şey değildir... Ama bu aydınların da Kürt halkının Öcalan ile olan duygusal ilişkisi konusunda daha net bir dille konuşması gerekiyor. Öcalan’a mesafeli Kürt aydınlarının Türklere o coğrafyanın ve halkın realitesini serinkanlı biçimde aktarması gerekiyor... Çünkü hâlâ Türk toplumunun ve Türk aydınlarının çoğunluğu “Öcalan meselesi”nde kendini kandırma eğiliminde... Silah zoruyla DTP’ye oy verildiğine inananlar hâlâ çoğunluk... Milyonlarca yurttaşımızın İmralı ile olan duygusal bağı inkâr edilmek isteniyor...

Liberal Kürt aydınları Öcalan’a mesafesini koruyabilir ama bu “temel realite” konusunda Türk kamuoyuna ve belki kimi liberal Türk aydınlarına gerçek fotoğrafı anlatmalıdır... Kürt meselesinin çözümünde ilk muhatap Kürtlerdir. Kürtlerin gasp edilen haklarının sonuna kadar iade edilmesidir. Her türlü özgürlüğün sağlanmasıdır... Üniter-devlet ve ulus-devlet modelinin bile özgürce tartışılmasıdır... Kürt meselesinin çözümünde ikinci nokta ise Alev Er’in belirttiği gibi “Kiminle savaşıyorsanız, onunla barışırsınız” noktasıdır... Kürt meselesinin toplumsal bir mesele haline gelmesine ramak kalmış durumda... Devlet ile Kürtlerin çatışması noktasında bu iş barışa bağlanmalıdır... Yoksa tam da İttihatçı zihniyetin istediği gerçekleşir...

“Hukuk” meselesinde ise her şeyden önce bir noktayı belirtmek gerekiyor... Liberal filozoflar için “hukukun üstünlüğü” bir siyasi idealdir... Fiili ve reel bir durum değildir. Kanunlar ne gerekiyorsa ona uymak değildir “hukukun üstünlüğü” ideali. Tam aksine liberallerin “hukuk” ideali, gerekirse kanunları açıkça ihlal etmektir. Halkı mevcut yasalara karşı sivil itaatsizlik ve pasif direnişe çağırmaktır... Liberal demokrasi kavramı da böyledir... Yine büyük filozof Isaiah Berlin’den esinlenerek söyleyecek olursak... Liberal demokrasi diye bir şey yoktur. Liberal demokrasi için mücadele etmek vardır... O manada tanımı sabitlenmiş evrensel hukuk diye bir şey de yoktur... Evrensel hukuk için, adalet için, özgürlük için mücadele etmek vardır... Bu mücadele siyasi bir mücadeledir... Isaiah Berlin’in liberalizm tasavvurunda “hukuk” diye tanımlanıp bitmiş soyut bir olgu, siyasetin üstünde değildir. O türden siyaseti geri plana iten liberalizm anlayışlarını sakat buluyorum. Haklı olan Berlin’dir... Liberal siyasi mücadeleyle, siyasi baskıyla yargısal kurumlar özellikle yüksek mahkemeler, yüksek yargıçlar ve savcılar ideal olana doğru giderler... AK Parti de bu mücadele sebebiyle kapatılamamıştır. Ergenekon soruşturması da bu mücadeleye ilerleyebilmektedir. İtalya’da Gladio soruşturması yine siyasi iradeyle ve mücadeleyle ilerlemiştir... AİHM, UCM gibi enternasyonal hukuk kurumları yine aynı siyasi mücadeleyle bu seviyelerine gelebilmiştir. Hâlâ da bu kurumlar yetersizdir... Liberaller açısından yalnızca vicdan ve adalet için mücadele etmek kutsal olmalıdır... Mahkemenin DTP kararı da vicdan ve adalete aykırıdır...

Rasim Ozan Kütahyalı
19.12.2009
Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.