Doğu Türkistan ve Kürdistan

13 Temmuz 2009 22:49 / 1739 kez okundu!

 


Yazarımız Rasim Ozan, Taraf gazetesinde yayınlanan iki yazısında Çin'deki Şincan katliamı üzerinden, bu konuda demokrat kesimdeki suskunluğu ya da utangaç karşı çıkışları eleştirdi. Bunun yanında sözkonusu alandaki ikiyüzlülük perdesini de yırtıp atmış oldu. Mesele Doğu Türkistan olunca aslan kesilenlerin benzeri konumdaki Kürtlerin durumuna aynı iştahla sahip çıkmamasını da eleştiren yazarın iki yazısına da yer veriyoruz.

Bir terör devleti olarak varlığını sürdüren Çin, yeni bir devlet terörüne daha imza attı... Uygur Türklerinin barışçı gösterisini kana buladı...

Uygur Türklerine sistemli bir şekilde yıllardır zulmeden Çin devleti, o bölgeye Şincan diye dilimize transkripte edilebilecek uydurma bir ad koymuş. Orasının adı Doğu Türkistan... Doğu Türkistan’ın kalbi de Kaşgar... Türk halkının hafızası ve natıkasında bu coğrafyanın adı bu. Dahası insanlık tarihinde de burası hep böyle anılmış... Orası Doğu Türkistan... Mao öncesi Çin’in resmî dilinde bile orası Çin Türkistanı... Tıpkı bizim güneydoğumuzu da kapsayan o coğrafyanın adının da Kürdistan olduğu gibi... Bu tür inkâr politikaları hiçbir şekilde gerçeği değiştirmiyor...

Doğu Türkistan halkı 20. asır boyunca çok acılar çekti... Uygur Türklerinin efsanevi lideri İsa Alptekin’in söylediği gibi bu halk sürekli pandalar gibi yok olma tehdidiyle yaşadı... Sadece yabancı seyyahlara mihmandarlık ettiği için ömür boyu hapse mahkûm edilen insanlar ülkesiydi burası... Kaşgar’ın sokaklarına Gök-Bayrak’ı yani ay yıldızlı mavi Doğu Türkistan bayrağını asmak ise kurşuna dizilme sebebiydi... Uygur Türklerinin İsa Bey diye andığı Alptekin’in ismini dahi anmak yasaktı. Türkistan’ın bu yiğit lideri her zaman pasif direnişin dilinden konuştu, kendi halkının haklarını ve özgürlüklerini hep uluslararası hukuk ve diplomasi yoluyla almak istedi... 1988’de Çin’in azınlık Türk gençleri sokaklarda onun ismini haykırarak protesto yürüyüşleri yaptığında gözleri görmez halde İstanbul’da mütevazı bir evde yaşıyordu İsa Bey... Türkiye devletinin zulüm görmekte olan Doğu Türkistan halkı için hiçbir şey yapamayacağını biliyordu, bu durumu sitem belirtmeden sadece hüzünle ifade ederdi İsa Bey... Sabah akşam “Türklük” edebiyatı yapan bu devlet İsa Bey’in ölümünün hemen ertesinde Doğu Türkistan bayrağını yasakladı... Çin terör devleti “Evi camdan olan, başkasına taş atmasın” demişti çünkü... Kendi evini kendi ahmaklığıyla baştan aşağı cam haline getiren Türk devlet zihniyeti, elbette Çin’in Türk soydaşlarımıza ettiği zulümlere karşı da sessiz kalıyordu... Sessiz kalmak zorundaydı çünkü... Çünkü Türk devleti tüm böbürlenmelerine rağmen güçsüz ve aciz bir devletti...

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi halkıyla sürekli çatışma halinde olduğu için güçsüz ve aciz... Kendi Kürt yurttaşlarını sistematik inkâr ve asimilasyon politikalarına tâbi tutan bir devlet nasıl olur da Türk soydaşlarımızın Çin’de yaşadığı zulümlere ses çıkarabilirdi? Türk olmayan tüm yerleşim yerlerinin isimlerini yok edip, saçma sapan yer adları türeten bir devlet nasıl olur da yüzyılların Emin Camii’nin ismini “Sugong kulesi” olarak değiştiren bir devlete karşı durabilirdi? İşte o sebeple İsa Bey umutsuzdu, şimdi de Rabiya Kadir umutsuz...

Rabiya Kadir ismini 90’ların sonundan beri biliyor ve takip ediyorum... Uygur Türklerinin yaşayan en popüler lideri, zulüm gören Doğu Türkistan halkının azminin sembolü şu an Rabiya Kadir... 11 çocuk annesi, küçük bir çamaşırhaneden başlayıp, adım adım işlerini genişleten tekstil ve ticaret zinciri kuran bir işkadını aynı zamanda... Çin devleti Rabiya Kadir’e ve ailesine türlü zulümler yaptı. Kadir, önce hapislere atıldı, sonra da yurdundan kovuldu... Sabah akşam Türk milliyetçiliği nutukları atılan bu ülkede Rabiya Kadir’in mücadelesi hiç gündem olmadı. Türk devleti, Rabiya Kadir’in Türkiye’ye yerleşmesine bile izin vermedi... “Bizden uzak dur, Çin ile aramızı bozamayız” mesajları gitti Kadir’e ve tüm Doğu Türkistan önderlerine...

Bizim devletin zihniyetinin zulüm gören insanların yanında olmak diye bir motivasyonu asla olmadığını biliyoruz... “Türk soydaşlarımız” kavramının da ancak dışarıdaki Kürtleri sıkıştırmak gerektiğinde devreye girdiğini de bu örnek bize gösteriyor...

Uygur Türklerinin yaşadığı zulüm konusunda gerçekten hassas olan bu ülkenin samimi Türk milliyetçilerine özellikle de MHP yöneticilerine buradan seslenmek istiyorum... Bu devleti kendi halkının tüm farklılıklarıyla barışık hale getiremediğimiz müddetçe, Türkiye dışındaki Türklerin haklarının ve özgürlüklerinin de mücadelesini veremeyiz... Türk ordusu güçlü ve dinamik olmalı, gerektiğinde de böyle zalim devletlere karşı caydırıcı bir güç olabilmeli... Bunun da yolu ilk önce Türk ordusunu sadece askerlik mesleğiyle uğraşan gerçek bir ordu haline getirmektir... TSK başta olmak üzere tüm Türk devlet kurumları bu ülkenin Kürtleriyle ve dindarlarıyla barışmak zorundadır. TSK, her türlü yargı ve sivil toplum denetimine açık olmak zorundadır ki her an diri ve dinamik olabilsin... Kendi halkının tüm farklılıklarıyla barışmış, Kürdistan coğrafyasına yüzyıllardır olan hakiki ismiyle hitap edebilme yiğitliğini gösteren, hiçbir yurttaşına eziyet etmeyen adil bir devlet olabilirsek ancak o zaman Çin gibi terörist devletlere karşı Türk soydaşlarımızın yanında olabiliriz... İsa Bey ve Rabiya Kadir gibi yiğit Türk liderlerinin boynunu bükük bırakan ve Doğu Türkistan’ın gök-bayrağını yasaklayan bir devletin yurttaşı olmaktan utanıyorum... Hem hak, adalet ve vicdan adına utanıyorum, hem de bir Türk olarak bundan utanıyorum...

Ey kendine Türk milliyetçisi diyenler, sizler utanmıyor musunuz?

Rasim Ozan Kütahyalı

Doğu Türkistan ve Maoist-kapitalizm
başlıklı ikinci yazısı için bakınız:

http://www.taraf.com.tr/makale/6501.htm

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.