Prof. Dr. Selçuk Þirin: Ziya Selçuk eðitimde bu 5 þeyi deðiþtirmeli

22 Temmuz 2018 11:39  

 

Prof. Dr. Selçuk Þirin: Ziya Selçuk eðitimde bu 5 þeyi deðiþtirmeli

Eðitim üzerine çalýþmalarýyla bilinen ve geçtiðimiz hafta çocuklarýn kodlama öðrenmesi için hazýrladýðý bilgisayar oyunuyla sosyal giriþimcilik alanýnda dünyanýn en prestijli ödüllerinden Jacobs Foundation Ödülü’nü alan New York Üniversitesi öðretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Þirin, Habertürk'ten Kübra Par'a konuþtu. Prof. Dr. Ziya Selçuk’un yeni Milli Eðitim Bakaný olmasý hakkýnda da konuþan Þirin, "Ziya Selçuk Türkiye eðitiminin baþýna gelebilecek ideal isimlerden biri, umutlu olmak için çok nedenimiz var" ifadelerini kullandý.

Prof. Dr. Ziya Selçuk’un yeni Milli Eðitim Bakaný olmasý, ideolojik ayrým gözetmeksizin geniþ bir çevrede heyecan uyandýrdý. Peki Türkiye’deki eðitim sisteminde neler deðiþmeli? Prof. Selçuk hangi adýmlarý atarsa gerçekten dünyadaki akranlarýyla rekabet edebilecek çocuklar yetiþtirebiliriz? Ýþte bu sorularý, eðitim üzerine çalýþmalarýyla bilinen ve geçtiðimiz hafta çocuklarýn kodlama öðrenmesi için hazýrladýðý bilgisayar oyunuyla sosyal giriþimcilik alanýnda dünyanýn en prestijli ödüllerinden Jacobs Foundation Ödülü’nü alan New York Üniversitesi öðretim Üyesi Prof. Dr. Selçuk Þirin ile konuþtuk. Eðitim sisteminin 5 adýmda nasýl deðiþmesi gerektiðini anlattý. Türkiye gündemini meþgul eden, müfredat ve imam hatipler gibi tartýþmalar içinse kýsaca “Bunlar boþ iþler. O sorularýn Türkiye için bir anlamý olabilir; ama yarýþtýðýmýz dünya için hiçbir anlamý yok” diyor...

‘ZÝYA SELÇUK TÜRKÝYE EÐÝTÝMÝNÝN BAÞINA GELEBÝLECEK ÝDEAL ÝSÝMLERDEN BÝRÝ, UMUTLU OLMAK ÝÇÝN ÇOK NEDENÝMÝZ VAR’

Ziya Selçuk’un Milli Eðitim Bakaný olmasýný nasýl karþýladýnýz? Türkiye’deki eðitim üzerine ne tür etkileri olur?

Ziya Selçuk Hoca’yý yýllardýr tanýyorum. Kendisi hem akademik dünyada kuramsal olarak hem de uygulama anlamýnda eðitimi çok iyi bilen, okul öncesinden ilkokula veya lise seviyesine kadar eðitimin her aþamasýnda bulunan nadir insanlardan biridir. Ziya Hoca’nýn bir baþka özelliði de son derece optimist bir kiþiliðe sahip olmasýdýr. Ýmkânsýzý mümkün kýlan bir çaba içerisinde, grup çalýþmasýna çok müsait; dolayýsýyla Türkiye eðitiminin baþýna gelebilecek ideal isimlerden bir tanesidir. Bence umutlu olmak için çok nedenimiz var.

Peki, Ziya Selçuk’la birlikte Türkiye’de eðitimde yeni bir sayfa açýlabilir mi?

Eðitim, dünyanýn her tarafýnda bir kriz içerisinde; ABD’de de, Finlandiya’da da, Güney Kore’de de... Krizin kaynaðý inovasyonla ilgili. Yani biz iki yüz yýldýr ayný mantýkla eðitim veriyoruz. Çocuklara hazýrladýðýmýz dünya ve hayat deðiþti; ama okullarýmýz deðiþmedi. Dünyada yükseköðrenimde bir numara olmasýna raðmen, Amerika’da bu alanda kriz var. Dünyada, okul öncesinden baþlayarak bütün eðitim aþamalarýnda ciddi bir arayýþ var. Bu kriz dönemlerinde sizden önde olan ülkelerle aranýzdaki farký kapatma fýrsatý buluyorsunuz. Onlar da krizde biz de... 21. yüzyýlda her þey akýllý olacak, birbiriyle konuþacak... Bunu da kodlama becerisi olan çocuklar, yeni nesil yapacak. Dolayýsýyla çok fazla insan gücüne ihtiyacýmýz var. Ama þu an Ýngiltere’de de yok, bizde de yok.

Aslýnda teknolojideki aþýrý ilerleme, dünya üzerindeki eðitimde bir tür eþitlenme mi yarattý?

Evet, eski paradigma çöktüðü için yeni paradigmalar devreye giriyor. Diyelim ki, dünyadaki en iyileri futbol oynayanlar arasýndan seçiyoruz. Bir anda “Futbol bitti, yeni bir spor bulduk adý da ‘xyz’” dendi. Burada Ýngilizler de, Brezilyalýlar da, Türkler de ayný yerdeler. Çünkü herkes sýfýrdan baþlýyor. Þu an oradayýz. Ziya Hoca’nýn, dolayýsýyla Türkiye’nin böyle bir fýrsatý var. Çünkü biz eski eðitim mantýðý liginde geride kaldýk. Bizim þu noktadan sonra çocuklarýmýzý ezber ve bilgi üzerinden dünyayla yarýþtýrmamýz mümkün deðil. Yarýþý kaybettik, bunu kabul edelim. Bizim eðitim sistemimiz çocuklarýmýza beceri kazandýramýyor.

‘GOOGLE’IN OLDUÐU BÝR DÜNYADA TÜRKÝYE’DE YAPTIÐIMIZ SINAVLARIN HÝÇBÝR HÜKMÜ YOK’

Türkiye’deki eðitim sisteminin temel problemleri neler?

En temel problemi, bizim uzun süredir eðitimin “ne için olduðunu” tartýþmamamýzdýr. Türkiye’de politik ve ideolojik kamplaþma hayatýn her alanýnda çok yoðun bir þekilde var. Ýmam hatipliler, meslek okullarý tartýþmalarýnýn arasýnda eðitim kayboldu gitti. Yirmi yýlý bu tartýþmalarla kaybettik. 80’lerin sonundan 2018’e kadar Türkiye’de bir kuþak iyi eðitim almadý. OECD, Milli Eðitim Bakanlýðý ile birlikte Türkiye’de her üç yýlda bir PÝSA araþtýrmasý yapýyor. Biz o listede 30’lardaydýk, sonra 40’lara geldik; Türkiye þu an ilk 50 ülke arasýnda yok. Bu, 15 yaþýndaki çocuklarýn ekonomide gerekli olan becerilere sahip olup olmadýðýný ölçen uygulamalý bir test, ezber deðil. Ezber olsaydý birinci olurduk. Çünkü biz, bilgi aktarmayý eðitim sanýyoruz. En büyük yanýlgýmýz bu. Çocuklara ezberlettiriyoruz, bir sýnava sokuyoruz, sonra bir daha sýnava sokuyoruz. Bütün sýnavlar ayný becerileri ölçüyor. O becerinin de dünyada bir karþýlýðý yok. Google’ýn olduðu bir dünyada Türkiye’de yaptýðýmýz sýnavlarýn hiçbir hükmü yok. O yüzden hayatta baþarýlý olanlarla sýnavda baþarýlý olanlar arasýnda ciddi bir fark var. Dünyada böyle deðil. PÝSA testlerine bakýn; problem çözme becerisi, yaratýcýlýk, üç beþ bilgiyi bir araya getirip bunlarý çözebilme var.

Biz Türkiye’deki çocuklara bu beceriyi veremiyoruz...

Bunlarý verebilmeniz için, çocuklara eleþtirel düþünme becerisi kazandýrmanýz lazým. Yeni yüzyýlda ekonomiden, sosyal hizmete ve eðitime, teknolojinin kökeninde inovasyon var. Ýnovasyonun birinci kuralý itiraz etmektir. Yaratýcýlýk, “Þu fincan böyle olmak zorunda mý? Ýtiraz ediyorum, böyle olmak zorunda deðil” diyerek baþlar. Siz çocuklarýnýzdaki itiraz etme becerisini köreltirseniz, oradan inovasyon çýkmaz.

Ziya Selçuk’a tavsiye edeceðiniz ilk beþ deðiþim nedir?

Birincisi ve en önemlisi; karar ve reformlarýnýzý veriyle yapýn. Veriye dayalý karar verme mekanizmasýný eðitimin her alanýnda korumanýz lazým. Sabah kalktým, “Hadi sýnavý iptal edelim”; ertesi gün kalktým, “Sýnavý geri koyalým”, ertesi gün kalktým, “Meslek liseleri böyle olsun.” Böyle karar verilmez. Yirmi milyon insanýn hayatýyla oynuyorsunuz. Hatýrlayýn, “Okula baþlama yaþý 60 ay olsun” denildi. Sonra herkes itiraz etti. 60 aylýk çocuk tuvalet eðitimini daha yeni tamamlamýþ, 60 aylýk 60 çocuðu ayný sýnýfa koyup baþýna bir öðretmen koyduðunuz zaman, oradan öðrenme falan çýkmaz. Bunu söyledik, dinleyen olmadý. Ne oldu? 60 aylýklar baþladý, baþlamayanlara cezalar verildi. Bundan altý ay sonra “66 ay olsun” dendi. Bir altý ay sonra da “72 ay olsun” dendi. O arada 1 milyon çocuk okula beceri seviyesinden erken baþladýðý için siz o bir milyon çocuðun hayatýyla oynadýnýz. Eðer o kararlar veriye dayalý verilmiþ olsaydý, bu sonuçlar doðmazdý. Eðitim aþamalarýnda reform verme pratiðimizi deðiþtirmemiz lazým. Ýkincisi, eðitimde fark yaratabileceðimiz alan; okul öncesi 0-6 yaþ aralýðý. Ýnsan beyninin yüzde 90 oranýnda geliþimini tamamladýðý dönem ilk 36 aydýr. Ben 60 diyorum; bu 60 aylýk 0-6 yaþ arasý dönemde, çocuklarýn beyinlerinin gýdasý olan saðlýklý ve etkili iletiþim ortamýný yaratmadýðýnýz zaman ortaokulda, lisede, üniversitede ne yaparsanýz yapýn sonuç alamazsýnýz. Bunu, Chicago Üniversitesi’nden ekonomist James Heckman söylüyor. Kendisine Nobel Ekonomi Ödülü verdiler. Ekonomide Nobel Ödülü verilmesinin nedeni; basit bir soru. “Benim elimde 1 dolar var. Bu 1 dolarý insan geliþiminin hangi evresine yatýrýrsam ne kadar geri dönüþ alýrým?” diyor. Araþtýrma þunu gösteriyor; okul öncesi dönemde yatýrdýðýnýz her 1 liraya karþýlýk 7lira geri alýyorsunuz. Attýðým bir baþlýðý, ODTÜ mezuniyet töreninde afiþ yapmýþlar: “Her ile bir üniversite açacaðýnýza her mahalleye kaliteli bir okul öncesi eðitim kurumu açalým.” Üçüncüsü kodlama. Okul öncesinden baþlayarak kodlamayý, eðitimin her alanýnda mecburi olarak müfredata koymamýz lazým. Birinci sýnýflara koyuldu, geçen sene ben de bu kampanyaya katýldým ama sonra kaldýrdýlar. Yeni dönemin alfabesini çocuklarýmýza kazandýramazsak, diðerlerine yetiþemeyiz. Dördüncüsü, biz Türkiye’de eðitimde âdem-i merkeziyetçiliði getirmek zorundayýz. Ben Ardahanlýyým. Ardahan’daki bir çocuða öðrettiðimiz kimyayla Muðla’daki çocuða öðrettiðimiz kimya ayný olmak zorunda deðil. Ardahan’daki bir çocuða öðrettiðimiz tarihle Muðla’daki çocuða öðrettiðimiz tarih ayný kitaptan, ayný þekilde olmak zorunda deðil.

 

 

Bu çok radikal bir öneri. Eðitimde fýrsat eþitliðine aykýrý olmaz mý?

Olmaz. Oradaki öðretmenin yaratýcýlýðýna ve müfredatý dönüþtürme kabiliyetine güvenmekten söz ediyorum. Bir öðretmen, yaz için kitap okuma listesi bile hazýrlayamýyor þu anda.

Türkiye’de öðretmenlerin seviyesini eþitlemeden böyle bir uygulamaya baþlamadýðýnýz takdirde, bu sefer belli bölgelerdeki öðretmenlerin kalitesizliðinden dolayý öðrencilerde bir düþüþ yaþanmaz mý?

Sözünü ettiðim, öðretmenlerin yaratýcýlýðýný sisteme entegre etmek. Türkiye’deki bölgelere göre öðretmen kalitesi, Amerika’dan daha iyi. Türkiye’de yeni mezun öðretmenlerin Doðu’da görev yapýyor olmasý bir avantaj. Yeni mezun öðretmenlerle yirmi yýllýk öðretmenler arasýnda ciddi bir kalite farký var. Yeni mezun öðretmen, sözünü ettiðimiz teknolojik geliþmelere çok daha açýk. Bu yeni öðretmenler Doðu’ya gidiyor. Ben bizim köyün ilkokuluna her sene gidiyorum. Sýkýntý, iki yýldan fazla kalmýyor olmalarý. Oradaki öðretmene inisiyatifler, teþvikler vermek lazým. Yerel dinamiklerle öðretmenlerin kendi müfredatlarýný yetiþtirme kabiliyetini teþvik etmemiz gerekiyor. Beþincisi, Türkiye’de yoksul ailelerden gelen, anne babalarýnýn eðitim seviyesi yedinci sýnýf veya daha altý, kitap okumayan, okul öncesi eðitime katýlmamýþ olan bir grup öðrenci var, bunlar en dezavantajlý grup. OECD ülkeleri içerisinde bu öðrencilere en fazla sahip olan ülke Türkiye. Bizim ortalamamýzý düþüren grup da bunlar. Yüzde 20-30’luk bir grup var ki bunlara bütün testlerde “Sýfýr çekenler” diyebiliriz. Dolayýsýyla eðer Türkiye’nin ortalamasýný yükseltmek istiyorsak, en alt gruba iki üç adým attýrdýðýmýz zaman zaten OECD ülkelerini yakalamýþ oluyoruz. Sözünü ettiðim dezavantajlý çocuklar Ýzmir’in, Ýstanbul’un, Ankara’nýn varoþlarýnda. Bu çocuklar için, proje okullarý, özel yetiþtirilmiþ öðretmenler, küçük sýnýflar gibi uygulamalarla topyekûn bir seferberlik baþlatmamýz lazým.

Bakan Ziya Selçuk bundan sonraki eðitim anlayýþýna dair açýklama yaptý. “Hiçbir öðrencimiz, hiçbir velimiz sürprizle karþýlaþmayacak. Oyunun sonunda asla kural deðiþmeyecek, oyunun ortasýnda 'biz deðiþtirdik' demeyeceðiz” dedi. Nasýl karþýladýnýz bu açýklamasýný?

Ziya Selçuk’un bakan yapýlmasý Türkiye için büyük bir umut. Þu kurduðu cümleler bile umudumu tazelememe neden oldu. Rekabet adil olursa çocuklar çalýþýr. Adil rekabetin olmadýðý, kurallarýn yarý yolda deðiþtiði ortamda insanlar çalýþmýyor. Dolayýsýyla yapýlmasý gereken bir hamle. O yüzden destekliyorum...

Ayný konuþmasýnda Prof. Selçuk “En geç iki ay içinde yaklaþýk 3 yýllýk bir program açýklayacaðýz. Okula baþlayan çocuklarýmýz 2040 yýlýnda iþ hayatýna baþlayacak. Bu aslýnda 2040’larýn dünyasý için bir hazýrlýk” dedi...

Bence Türkiye’deki reform yapma süreci þimdiye kadar tamamen verilerden baðýmsýz ideolojik çatýþmalarla geçti. Önümüzdeki dönemde eðer bu 3 yýllýk plan ve sonraki vizyon Türkiye’nin nerede olduðu ve nereye varmak istediðimiz sorularýna cevap veren verilerle hareket ederse çok güzel ve doðru olur. Dünyada reformlarý verilerle yapan ülkeler eðitimde ilerliyor. Ýdeolojilerle, kimlik çatýþmalarýyla yapan ülkelerse kendi içinde gömülüp kayboluyor. Bunun örnekleri Finlandiya’dan Güney Kore’ye kadar her yerde var. Finlandiya son dönemde eðitimde benzer bir hamle yaptý. Sýra bizde. Geç olsun ama iyi olsun, hayýrlý olsun...

Size “eðitimde deðiþim için beþ madde” sorduðumda öyle þeyler söylediniz ki Türkiye’de eðitim adýna son dönemde konuþtuklarýmýzýn hiçbiriyle alakalý deðildi. Biz Türkiye’de; “Sýnavlar kalkmalý mý, kalkmamalý mý? Ýmam hatiplerin sayýsý artýyor mu, azalýyor mu? Müfredat nasýl deðiþmeli? Meslek liseleri nasýl olmalý?” konularýný konuþuyoruz. Bütün bunlara dair hiçbir þey söylemediniz. Bunlar eski paradigmalar mý ve sizce bu konularda ne tür düzenlemeler yapýlmalý?

Bunlar boþ iþler Kübra Par! O sorularýn Türkiye için bir anlamý olabilir; ama varmaya çalýþtýðýmýz, yarýþtýðýmýz dünya için hiçbir anlamý yok. Burada imam hatiplerin sayýsýnda fazlasýyla artýþ yaþandý. Ben Türkiye’de beþ altý yýldýr Suriyelilerle çalýþýyorum. Urfa, en çok imam hatip olan yerlerden bir tanesi; ama Urfa’da imam hatip mezunu Arapça konuþan bir çocuk yok. Ýmam hatipte Arapçayý öðretemiyorsunuz. Tamam, imam hatip olsun ama bari Arapçayý öðrensin. Sorun; imam hatipte hedef konulan becerilerin de kazandýrýlamamasý. Bizim mahallede dindar bir amcamýz vardý. Bu amca çocuðunu imam hatipte okutmak için Kars’a gönderdi. Ýlçemize döndüðünde öyle bir kültürle ve donanýmla geldi ki herkes ona gýptayla bakýyordu. Çünkü o zaman imam hatipler, özel kimlik yaratma kabiliyeti olan okullardý. Türkiye’deki ideolojik tartýþmalarýn da göz ardý ettiði bir nokta þu: sonra o imam hatipleri artýrmaya kalkarken imam hatipleri liselileþtirdiler. Bu sözünü ettiðim kimlik inþa mekanizmasýna sahip okullarý ortadan kaldýrdýlar. Þu an Türkiye’de imam hatipler çoðaldý, ne oldu? Hepsi lise oldu. Tarif ettiðim kimlikte bir insaný yaratma kabiliyetini yitirdiler. Þöyle bir metafor üzerinden anlatayým; Ýstanbul’a Türkler geldiðinde burada bir kültür vardý, sonra köylüler geldi, yani biz. Biz Ýstanbullu olacaðýmýza Ýstanbul’u kendimize benzettik. Ýmam hatiplere de bu oldu. Bilmiyorum, anlatabildim mi?

 

 

“Ýmam hatiplerin sayýsýnýn artmasý amacýndan uzaklaþmasýna sebep oldu” diyorsunuz.

Evet, bildiðimiz normal liseye dönüþtü. Mesela bu bahsettiðim arkadaþ sigara içmiyordu. O bizim için “Ýmam hatibe gitti, sigara içmiyor” idi. Böyle bir þey yok artýk.

MÜFREDATLA KÝMLÝK ÝNÞA EDEMEZSÝNÝZ, ATATÜRK’Ü, NÂZIM HÝKMET’Ý, KUR’AN-I KERÝM’Ý KOYUP ÇIKARTIN, HÝÇBÝR ÖNEMÝ YOK...

G-eçtiðimiz yýl boyunca müfredattaki deðiþiklikleri konuþtuk. En çok tartýþýlan; “Atatürk çocuklara geç yaþta mý öðretiliyor? Atatürk’le ilgili bölümler azaltýlýyor mu?” gibi konulardý. Geçen yýl getirilen müfredatý nasýl buldunuz? Atatürk’le ilgili içerik tartýþmalarýna nasýl bakýyor Selçuk Þirin?

Müfredat hayattýr. 1930’larda, 1940’larda okullarýn müfredatla kimlik inþa etme kabiliyeti belki vardý. Sovyetler’de, 1970’lerde belki vardý. 2018 dünyasýnda siz Atatürk’ü, Nâzým Hikmet’i, Kur’an-ý Kerim’i koyup çýkartýn, hiçbir önemi yok. Çocuk oradan aldýðý içerikle kimliðini inþa etmiyor. Bu tartýþmalar içerisinde içeriðe gereðinden fazla odaklanýlýyor. Eðitimin amacý içerik aktarýmý deðil. Eðitimin amacý; çocuklarý meraklandýrmak, bilgiye nasýl ulaþacaklarý becerisini kazandýrmaktýr. Belki sanattýr, belki bilimdir; ama içerik deðildir. Ýçerik tartýþmalarýna hiç girmedim, merak da etmedim. Bu ideolojik bir tartýþma, niçin yapýldýðýný ikimiz de biliyoruz. O tartýþmayý kimin kazandýðýnýn gelecek için hiçbir önemi yok.

Sýnavlar meselesi de çok tartýþýldý. Liseye geçiþte yeni bir düzenleme getirildi. Yalnýzca sýnýrlý sayýda, yüzde 10’luk dilimdeki okullara sýnavla girilebiliyor. Bu iyi bir þey mi, kötü bir þey mi?

Bir seçme sistemi olmadan, 20 milyon çocuðu çeþitli kademelerde, çeþitli okullara yerleþtiremezsiniz. Hayatýn kurallarýndan bir tanesi bu. Belli bir derecelendirme olacak. Ýsterseniz insanlarý boyuna, saç rengine, zekâ seviyesine göre ölçersiniz; ama bir þey yapmanýz lazým. Çünkü bir milyon kiþi baþvuruyor. Harvard’ýn aldýðý öðrenci sayýsý yedi sekiz bindir. Bizim bir mekanizma bulmamýz lazým. Mesela New York Üniversitesi’nde nasýl seçiyoruz çocuklarý? “Portfolyonu getir, þimdiye kadar ne yaptýn? Hangi sivil toplum kuruluþlarýna katýldýn?” diyoruz. SAT testi sonuçlarýna bakýyoruz. Çocuklarýn problem çözme becerilerini, yaratýcýlýklarýný ve itiraz etme becerilerini ölçüyoruz. Bütün bunlarý topluyoruz, bir derecelendirme yapýyoruz. Türkiye’de sizin bunu yapma þansýnýz yok.

Neden?

Çok pahalý. Öðretmenler, STK’lar Türkiye’de yerleþmiþ deðiller. New York Üniversitesi’nin en çok kayýt ofisinde çalýþaný var. Yüzlerce insan bu dosyalarý inceliyor. Biz bunu kuramayýz. Þu an pratik olarak mümkün deðil. Dolayýsýyla Türkiye’nin merkezi bir sisteme ihtiyacý var. Bunun dengeleyici bir tarafý da var. Eðer merkezi sistem olmasaydý, ben bugün sizinle konuþmuyor olacaktým. Ben sýradan bir liseye gittim, bir sýnava girdim ve o sýnavda yüzde 1’e girdim. Tesadüf deðil. Üç kuruþ verip tek bir sýnava giriyorsunuz ve Türkiye’nin istediðiniz üniversitesine gidebiliyorsunuz. Amerika’daki sistem böyle deðil; Amerika’da tek tek hepsine baþvurmanýz lazým. Amerika’daki sistemi buraya getirirseniz, benim gibi köy çocuklarýnýn, yoksul çocuklarýn üniversiteye gitme þansýný elinden almýþ olursunuz.

Peki, liseye geçiþte yalnýzca yüzde 10’luk dilimin sýnava alýnmasý iyi bir þey mi, kötü bir þey mi?

Eðer o sistem 10 yýla yayýlarak, kademeli olarak geçilseydi ve o yüzde 10 hakkýyla belirlenseydi, sýkýntý olmazdý. Bir yýlda pat diye okullarýn nasýl seçileceðini bilmeden yaptýðýnýz zaman sýkýntý oluyor. Amaç sýnava girenlerin sayýsýný azaltmaktý, azaldý mý; yine 900 bin kiþi sýnava girdi. Konulma gerekçesini ortadan kaldýran bir uygulama oldu. Bizim reform yapma biçimimizdeki sakatlýk orada da cereyan etti.

 

 

‘ÇOCUK YETÝÞTÝRME REÇETEYE GELMEZ’

Okul öncesi eðitimin önemini vurguladýnýz. Bir yazýnýzda “Çocuða gece kitap okumak bile uzmanlýk ister” demiþtiniz. Sizce Türkiye’de çocuk yetiþtirirken ebeveynlerin yaptýðý hatalar neler?

Yolda gelirken þunu gördüm; çok lüks bir araç, üstü açýk, belli model bir aile izlenimi veriyor. Çocuðu ön koltuða koymuþlar, o da ayaða kalkmýþ. Korkunç bu. Bu tür bir örnek bizim nerede durduðumuzu gösteriyor. Bir kesim var hiç dert etmiyor; baþka bir kesim var çocuklarýný proje yaptýlar. Her þey çocuðunun etrafýnda dönüyor. Bu çocuklar baþarýlý da oluyorlar. Tarif edilmiþ, ebeveynin kendinden hayata geçiremediði bütün hayallerinin aktarýldýðý alanda baþarýlý oluyorlar. Türkiye’de fenomen bir grup oluþmuþ durumda. Çocuðunuzu nasýl yetiþtireceðinizi size reçete gibi yazanlar grubu var. Çocuk yetiþtirme reçeteye gelmez. Ben Amerika Bilimler Akademisi Çocuk Yetiþtirme Komitesi üyesiyim. Benim uzmanlýk alaným, ilk makalem “Parenting” yani ebeveynlik üzerine. Kitapta yazanla, uygulamanýn örtüþmediðini en iyi bilen benim. Orada yazan bir ortalamayý tarif ediyor; çocuk bir tane. Her çocuk ayrý. Türkiye’deki süreci fazla eleþtirmeden þunu söyleyeyim; “temperament” yani mizaç diye bir þey var. Her çocuk mizacýyla doðar. Bazý çocuk sinirlenir bazýsý gülümser; çocuðunuzu tanýyýn ve çocuðunuzla vakit geçirin. Çocuðunuzun neyi, nasýl sevdiðini ve neyi, nasýl öðrendiðini bilin. Gerisini o çocuk yönlendirir. “Ebeveynlik Krizi” diye bir makale yazdým. Benim Türkiye’deki gözlemim þu; orta sýnýf eðitimli bir grup var. Bu grup, çocuklarýna gereðinden fazla vakit ve para harcýyor.

Yarýþ atý gibi, o koleje girsin, bu kursa gitsin þeklinde bir “proje çocuða dönüþtürme” eðilimi var, deðil mi?

Hem çocuðu mahvediyor hem ebeveyn-çocuk iliþkisini mahvediyor.

Ebeveynlik refleksiyle “Çocuðum en iyi þekilde yetiþsin” diye uðraþýyorlar. Peki, bunun normali ne?

Çok fazla dert etmeyeceksiniz. Ebeveynin çocuk geliþimi üzerindeki etkisi tahmin ettiðinizden çok daha az. Restoranlarda görüp üzülüyorum, benim de iki çocuðum var. Yemiyorsa, aç kalýyor. En fazla kaç gün aç kalabilir? En sonunda yiyecek. Binlerce yýldýr bir þekilde çocuklar yetiþtiriliyor, uzay bilimi deðil neticede.

“Fazla abartmayýn” diyorsunuz.

Evet, abartmayýn.

‘ZAMANI VE MEKÂNI UNUTTUÐUNUZ ÝÞÝ SEÇÝN’

Geçtiðimiz hafta hem liseye hem de üniversiteye giriþ sýnavý oldu. Arkadaþlarýmýn çocuklarý, onlarýn istediði ideal bölümü kazanamadýlar. Ne dersiniz buradan o anne babalara ve çocuklara?

Bir kere benim köþemi okusunlar. En son yaparken zamaný ve mekâný unuttuðunuz uðraþ neyse o mesleði seçin. Sýradan bir doktor olacaðýnýza iyi bir hemþire olun. Eskiden, sýradan bir doktor iyi bir hemþireden daha fazla kazanýrdý; o yüzden herkes çocuðuna “Doktor ol” diyor. Ben diyorum ki, bu devir bitti. Þu an Ýstanbul’da iyi bir hemþire sýradan bir doktordan on kat daha fazla para kazanýyor. Zamaný ve mekâný unuttuðunuz iþi seçin. Sanat ve tasarým robotlarýn giremeyeceði alanlar olduðu için önümüzdeki dönemde müthiþ bir talebin olacaðý alanlar. Bu sözünü ettiðimiz ailelerin en deðer vermediði alandýr. 

‘ÇOCUKLARA GÜNDE 2 SAAT BÝLGÝSAYAR OYUNU OYNATARAK, ÝNGÝLÝZCE, TÜRKÇE, KODLAMA ÖÐRETTÝK’

Selçuk Bey siz, sosyal giriþimcilik alanýnda dünyanýn en prestijli ödüllerinden Jacobs Foundation Ödülü’nü aldýnýz. Bu ödülün anlamý nedir?

Teþekkür ederim. Jacobs Vakfý, Avrupa’nýn en büyük vakýflarýndan bir tanesi. Meþhur Jacobs Toblerone çikolatalarý vardýr, onlar bütün varlýklarýný bu vakfa býrakmýþlar. Vakýf, dünyanýn “çözülemez” denilen sorunlarýna çare arayan sosyal bilim insanlarýnýn giriþimci taraflarýný özendiren ödüller veriyor.

Niye size verdiler?

Amerika’daki Müslüman göçmenler, Türkiye’deki ve Norveç’teki mülteciler üzerine yaptýðým çalýþmalardan dolayý beni tercih etmiþler. Altý yýldýr, Türkiye’deki mülteciler ve Suriyeli çocuklarla ilgili araþtýrma yapýyorum; ama araþtýrma kýsmýnýn yaratýcý bir kýsmý yok. Soru soruyorsunuz, cevap alýyorsunuz, yayýnlýyorsunuz. Ama ben oradan elde ettiðimiz veriler üzerinden bir start-up kurdum.

 

 

Project Hope, yani “Umut Projesi” adýný verdiðiniz bir start-up deðil mi?

Evet. Dünyada sosyal hizmet, köhnemiþ bir sektör ve inovasyon yok. Yani, yüz yýl önce eðitim, saðlýk, ruhsal alanlarda nasýl sosyal hizmet veriliyorsa, bugün de ayný þey yapýlýyor. Çocuklarý okullara toplayýp eðitim veriyoruz, psikolog ve sosyal hizmet buluyoruz. Þu anda dünyada yurdundan edilmiþ 60 milyon mülteci var. Bunun 30 milyonu çocuk ve bu 30 milyon çocuðun hepsi travma yaþamýþ, çünkü savaþtan kaçýyorlar. Ne okul bulmamýz ne psikolog bulmamýz ne de psikiyatr bulmamýz mümkün. Dolayýsýyla ortada bir sorun var. Talepler çok yüksek, bu hizmeti saðlayacak insan kaynaðý neredeyse sýfýr ve para yok. Bu dengenin nasýl saðlanabileceði çözülemeyen bir sorun. Jacobs Vakfý da buna çare arýyor. Benim çarem; teknoloji. Bir, online dijital video oyunlar üzerinden çocuklara çeþitli beceriler kazandýrabilir miyiz? Ýki, 20. yüzyýlýn en önemli becerisi olan kodlamayý öðretebilir miyiz? Üç, bu çocuklarýn gelecekten umudu yok; travmadan dolayý hem depresyon hem post-travmatik stres bozukluðu var. Bunun verdiði yarayý sarmak için bu çocuklarýn umut seviyesini artýrabilir miyiz? Benim sorularým bunlardý. Bu çalýþmanýn ilk denemesini New York Üniversitesi’nin projesi ile, Urfa Belediyesi ve Bahçeþehir Koleji iþbirliði ile Suriyeli mülteci çocuklar üzerine yaptýk. Bir ayýn sonunda sözünü ettiðim çocuklara sadece bilgisayar oyunu oynatarak, Ýngilizce, Türkçe, kodlama öðrettik. Bu çok ucuz bir þey. Bir laptopta, çocuk günde iki saat oyun oynuyor. Mine Craft diye bir oyun var; Microsoft’un da katkýsýyla gerçekleþtirmiþtik. Bu kadar kapsamlý bir içeriðin sadece oyun oynayarak çocuklara kazandýrýlabildiði ilk çalýþmaydý. O yüzden çok umutluyum. Buradan aldýðýmýz maddi destekle ve yurtdýþý aðýyla þimdiki amacým; önümüzdeki beþ yýlda 100 bin çocuða ulaþmak. Sadece Suriyelilere deðil; Türkiye’deki yoksul çocuklara da ulaþmak istiyorum. Türkiye’de yazýlýmcýlar arýyoruz. Onlarla ilk toplantýmýzý bu hafta yaptýk. Ýnþallah bir dahaki buluþmamýzda size bu projenin bitmiþ, uygulanan halini göstermiþ olacaðým.

Çocuklarýn teknolojik oyunlara eriþimini nasýl saðlayacaksýnýz? 30 milyon mülteci çocuðun elinde tablet, telefon, bilgisayar yok...

Bir tabletle günde iki saatten, senede bin çocuða ulaþýlabilir. Bir tablet 250–300 dolar, masraflý deðil. Türkiye dâhil, dünyanýn pek çok ülkesinde atýl laptoplar var. Sadece internete ulaþabilen laptoplardan söz ediyoruz. Bir kenarda yýðýlan eski laptoplarýn iyileþtirilmesi gerekiyor. Bunu yapan vakýflar var.

haberturk.com

Son Güncelleme Tarihi: 23 Temmuz 2018 16:53

 

Bu yazýyý Facebook'ta paylaþabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaþ
0