ÖNYARGILARIN ESİRİ OLMAK

21 Ağustos 2011 15:37 / 1735 kez okundu!

 


Bu yazımı başka bir konuya ayırmayı düşünmüştüm. Ancak son yazıma (Kentsel görünüm olarak İzmir) bir okuyucumun yazdığı eleştirel yorumdan sonra, siz okuyucularımın affına sığınarak ilk ve son kez yazılarıma ilişkin bir takım açıklamalar yapma gereği duydum.

Ben yazarlığa başlarken ilk yazımda ifade ettiğim üzere eleştiriye açık olduğumu ve bu eleştirileri benim daha iyiye gitme yolunda kazanımlarım olarak gördüğümü ifade etmiştim. Bu çerçevede beğensin beğenmesin tüm okuyucularımın görüşlerinin, benim için değerli olduğunu bir kez daha ifade etmek isterim.

Ama siz de takdir edersiniz ki, sadece okur -yazar ilişkisi içerisinde değil, bir toplumun parçası olan iki birey arasında olması gereken asgari nezaket kuralları genel gereklilik olmalı. Birbirimizi anlamalı, adeta cadı avına çıkar gibi sen şucusun, ben bucuyum diye birbirimizi yaftalamamalı, sonradan belki de o kişiyi tanıdığımızda pişman olacağımız peşin hükümlerin kurbanı olmamalıyız.

Bu çerçevede bir yazımla ilgili yazılan yorum üzerinden düşüncelerimi geliştirmek istiyorum.

Benim "Kentsel Görünüm Olarak İzmir" başlıklı yazıma yorum yapan Hasan Bey, sizli hitap tarzıyla gayet güzel başladığı eleştirel yazısında, kırk yıllık ahbabı ile konuşur gibi senli hitap tarzıyla küçümseyici bir edayla devam ediyor. Yazı o kadar önyargılı yazılmış ki benim yazım ya gerçekten okunmadı ya da bilinçli bir şekilde saptırılıyor. Benim yazımda Atatürk’ün şahsiyetine ilişkin tek bir cümle yok. Dolayısı ile şahsiyetinden bahsetmezken bunu, sizin ifade ettiğiniz üzere, konumla bağdaştırmam zaten teknik olarak mümkün değil.

Atatürk maskının görüntüsü sizi ve pek çok insanı rahatsız etmeyebilir buna saygı duyarım, ben sadece yazımda böylesi devasa boyutlarda maskların, yurt dışından, özellikle gelişmiş ülkelerden gelen turistlere totaliter rejimleri hatırlatabileceğını ifade ettim. Ki eğer totaliter rejimleri incelerseniz, ordaki pek çok sembolik işaretlerin savımı desteklediğini görürsünüz. Burada eleştirilen Atatürk’ün kendisi değil heykellerin, maskların, resimlerin ve daha pek çok sembolik gösterim içine hapsedilmesidir.

Ankara’yı methettiğim ve o halde siyasi görüşümü ve Atatürk düşmanlığımı ele verdiğim ifade edilmiş. Bu denli derin bir analizi yapacak kadar donanımlı bir insan olabilirsiniz ama ben yazımda Ankara’yı nerde methetmişim diye tekrar okuyunca Ankara kelimesini sadece bir tek yerde kullandığımı gördüm. "Şehre Ankara tarafından girdiğinizde" demişim. Yani başka bir ifade ile Belkahve’den şehre girerken yolun sağ tarafında kalan yarılmış dağların yarattığı estetik faciadan bahsettim. Buradan beni Ankara’yı metheden konuma soktunuz, üstüne siyasi görüşümü tescillediniz, bir de yetmezmiş gibi Atatürk düşmanı yaptınız.

"Burada iki kelam yazacam diye bildiğiniz İZMİR’i yazmayın. İZMİR’i bilin öyle yazın" demişsiniz. Özür dileyerek ifade etmek isterim ki, sizin hitap tarzınızla, "iki kelam yorum yazacam diye okumadan ya da okuduğunuz şeyi anlamadan insanlara ahkam kesmeyin".

Dikkat ettiyseniz beni yazı yazma tekniği açısından yeteneksiz bulmuştunuz. Buna dair hiçbir açıklama yapmadım. Zira bu göreceli bir kavram; elbette yeteneksiz de olabilirim kendimce yetenekli olduğuma inanırken. Bu yüzden yazınızda bundan sonraki yazılarımda dikkat edeceğim tek eleştiri bu olacak.

Eğer siyasi görüşümü merak ediyorsanız hemen ifade edeyim; kimse beni yapay siyasi kalıpların içine hapsedemez. Ben özgürlüklere inanan biriyim. Sosyal adalet ve eşitlik olmazsa olmazlarımdır. Takım tutar gibi parti tutmam. Tek bir ideolojiyi doğru kabul edip diğerlerini dinleme, okuma gereği bile duymadan dışlamam. İnsanın en doğru barometresinin vicdanı olduğuna inanırım. Vicdanımın doğru dediği şeylere, yapan kişi yanlış bile olsa doğru yapıyorsa destek veririm.

Ben hiçbir parti üyesi değilim çünkü hiyerarşik bir yapının içine girince kendimi ifade etme özgürlüğümün kısıtlanacağına inanırım. Grup kararı aldık deyip içime sinmeyen bir öneriye evet oyunu bana kimse verdiremez. Bu nedenle ben gibiler zaten isteseler de politikada başarılı olamaz.

Sorgularım, anlatılanları peşinen doğru kabul etmem. Yaşamın, yaşamdaki ilişkilerin şifrelerini çözmeye çalışırım. O şifreleri çözdüğünüz derecede görünenin arkasındakileri görme yeteneğinizin arttığına inanırım.

Önyargılı değilimdir. Peşin hüküm vermenin pişmanlığını yaşamak istemem.

İnsancılımdır. "İnsan"ın özel ve mükemmel bir varlık olduğuna inanır, onun hakları konusunda kısıtlayıcı düzenlemelere karşı çıkarım. İnsanlık onuru benim için önemlidir.

Dinamizme inanırım. Sürekli bir gelişim süreci olmalı.

İnsanlar birbirini anladığı ölçüde sorunsuz bir toplum oluruz derim. Ezberlerle büyüyen nesillere karşıyım. Ezberlerin bozulması gerektiğini düşünürüm. Araştırmacı bireylerden kurulu, medeni ve davranışlarında asil bir toplum isterim.

Yardımseverlik ve duyarlılık zengini olmalıyız. Sosyal dayanışma anlayışını dejenere eden davranışların en sert düşmanıyımdır.

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin karşısındayım. Devlet eliyle birilerine ticareten rekabet avantajı yaratılmasına karşıyım. İnsanca yaşama ve çalışma hakkının korunması ve kollanmasının devletin asli görevlerinden olduğuna inanırım. Bireylerin inisiyatifine bırakılmadan insana dair hakların korunduğu güçlü bir sistem kurulmasını isterim.

Bu açıklamalarımdan sonra beni hangi siyasi görüşün içine yerleştirmek isterseniz yerleştirin.

Bu düşüncelerimi detaylandırmayı bundan sonraki yazılarımda ayrıca yaparım.

Sevgiyle kalın...


Ömer KARAKUYU

18.08.2011


Son Güncelleme Tarihi: 28 Ağustos 2011 12:03

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.