Öfkeli Kemalistler - Yüksel Taşkın

10 Mart 2014 19:06  

 

Öfkeli Kemalistler - Yüksel Taşkın

Siyaset ve medyadaki amansız kutuplaşma ve kendi “doğrularına” saplantılı biçimde sarılma hâli, topluma da yansımış durumda. AKP’nin birarada yaşayabilmemiz için gerekli hukuki ve psikolojik ortamı yaratma konusunda başarısız olduğu; bu konudaki ilgisini çoktan yitirdiği açık. Bırakın siyasetçilere, komşularına güven oranı alarm verici derecede düşük olan bu toplumda “birarada nasıl yaşayacağız” sorusu yakıcılığını koruyor. Gündelik hayattaki tahammül eşiği giderek geriliyor.

Tüm bu süreçte, Kemalistlerin umut ve endişe arasında gidip gelen bir ruh hâli içerisinde olduklarını görmek çok zor değil. Kemalistler, AKP’den seçimler yoluyla kurtulma veya en azından ciddi bir darbe indirme konusunda yine büyük bir beklenti içerisine girmiş durumdalar. Bu beklenti de öfkeye çok kolay dönüşen bir “enerji” yaratmış durumda. Bunca yenilgiye rağmen, böylesi bir enerjiyi var edebilmek yine de hafife alınmamalı.

Bu kesimler, 1997-2009 arası dönemde, Sivil- Askerî Bürokrasi’nin kendilerini siyasal İslam’dan ve AKP’den kurtarmasını umdular. Ordu ve Yargı’nın “kâğıttan kaplanlar” oldukları anlaşılınca, ciddi bir gerileyiş ve moral bozukluğu yaşadılar. Kemalistlerin, 2010 sonrasında yeniden canlanma işaretleri gösterdikleri söylenebilir.

Kemalistlerin içerisinde benim “sert Ulusalcılar” dediğim bir gurup var. Bunlar, “27 Mayıs türünden olağanüstü bir mucizenin” gerçekleşmesi hayali içerisindeler. Fakat sert Ulusalcılar, azınlıktalar. Çoğunluk, AKP’yi sandıkta yenmenin yegâne seçenek olduğunun farkında. AKP’yi seçimler yoluyla yenilgiye uğratma seçeneğinin “kasabadaki tek oyun” hâline gelmesi elbette sevindirici.

Bu dönüşüm olumlu olmakla beraber, bu defa da siyasetin seçimlere indirgendiği ve yine “olağanüstü” bir durumun ortaya çıkmasıyla “siyasal İslamcılardan” kurtulma beklentisinin yükseldiği bir ruh hâline girilmiş durumda. Kemalistlerin büyük çoğunluğu, Devlet’ten düştüklerini, Devlet içerisinde bir dayanaklarının kalmadığını idrak etmiş durumdalar. Ancak kapsamlı bir demokratikleşme sayesinde, bu ülkede rahat nefes alabileceklerini anlayanların oranı da hafife alınmamalı.

Yine de Kemalistler, sivil toplum içerisinde mücadele etmeyi ve toplumun diğer kesimleriyle temas kurarak etkilerini artırmayı bilmiyorlar. Parti ve gazete gibi araçlarla sınırlı bir mücadele yöntemine sıkışıyorlar. Sol’un da bir bütün olarak benzer bir sıkışmışlık hâli var. Yaşadığımız çağda yerelde ve sivil toplum alanında güç biriktiremeyenler, siyasal iktidarı da alamıyorlar. Demek ki hayat bizlere, yerelde güçlenmemiz ve kendi özgürlüklerimiz için, daha genel demokratik bir mücadeleyi inşa etmemiz gerektiğini söylüyor. Seçim odaklı, “acilci” yöntemler, yeni hayal kırıklıklarına yol açabilir.

Bu noktada benim Kemalistlere verdiğim “kredi” eleştirilebilir. Sahiden de Baykal döneminde Muhafazakâr Cumhuriyetçi tepkiselliğe saplanan Kemalistlerin, demokratik bir yönelime girmeleri ve bunu içselleştirmeleri hiç kolay değil. Fakat Kemalistlerin de başka kesimler gibi demokratik bir Türkiye’ye ihtiyaçları var.

Kemalistleri acımasızca eleştirmenin bizlere kazandıracağı bir şey yok. Benim gözlemim, sadece Kemalistlerin değil, diğer “muhalif aktörlerin” de yeterince demokrat olmadıkları yönünde. Demek ki hep beraber demokratik zihniyeti içselleştirebilmemiz gerekiyor. İlkeli ittifaklar kurmayı beceremediğimiz için bu durumdayız. Bu konuda kimse kendisine fazladan üstünlük atfetmemeli...


ytaskin@marmara.edu.tr

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz*:
Facebook'ta paylaş
0