Vamık Volkan ve 'Gizli Kuşatılmışlık' -

12 Temmuz 2011 01:01 / 2541 kez okundu!

 


“Vamık Volkan kalıcı bölünmeye inanıyor. Yani, Türk milliyetçiliğinin klasik Taksim tezini benimsiyor. Milliyetçi görüşlerini haklı çıkarmak için de olmayan ve olmasını kimsenin savunmadığı bir “Kıbrıs ulusu” hayaleti keşfediyor. Bunun üstünden de kendi milliyetçi eğilimlerini kamufle etmeye çalışıyor..."

-----------------------------------------------------------------------------------

Ekopolitik’in Kıbrıs sorunu konusundaki çözüm reçeteleri, Vamık Volkan’ın okumalarının etkisinde


Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Derneği (EKOPOLİTİK), bir süreden beri Vamık Volkan’ın rehberliğinde Türkiye’nin Büyük Çatısı genel başlığı altında çeşitli toplantılar örgütlüyor. Kendi ifadeleriyle, “birbirleriyle karşı cephelerde olduğu düşünülen insanları, yan yana oturmaları bile hayal edilemeyen kişileri biraraya getirerek” görüş alış verişi yapılıyor. Çeşitli zamanlarda yapılan toplantıların yanı sıra, farklı görüşlerden oluşan bir Ülkesel Çekirdek Ekip de ülke sorunlarını sistematik olarak tartışmayı sürdürüyor. Çalışmaların başında moderatör olarak Vamık Volkan var.

EKOPOLİTİK Kuzey Kıbrıs’la da ilgileniyor. Vamık Volkan’ın moderatörlüğünde ilki 2009 yılında, ikincisi de 2011’de “Gizli Kuşatılmışlık: Kuzey Kıbrıs” başlıklı iki ayrı çalıştay düzenlendi. Düzenli olarak yapılması tasarlanan “Gizli Kuşatılmışlık Kuzey Kıbrıs” toplantılarının yanı sıra, Kıbrıs Çekirdek Ekibinin “Türkiye ve Kuzey Kıbrıs İlişkileri” ve “Kuzey Kıbrıs’ın kendi içinde yaşadığı kimlik temelli problemleri” ele alması düşünülmektedir. Kısacası, EKOPOLİTİK’in Kıbrıs toplantılarında ele alınan konuların başında “Türkiye- Kuzey Kıbrıs ilişkileri” ve “kimlik karmaşası” geliyor. Nitekim 2009 yılında yapılan ilk “Gizli Kuşatılmışlık: Kuzey Kıbrıs” çalıştayından sonra toplantının amacının “Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs ile ilişkilerini her yönden geliştirecek ve Kıbrıs’ın her alanda kalkınmasını sağlayacak yolları araştırması ve bulması” olduğu ifade edildi ve bunun “Türkiye’nin tarihi, vicdani ve hukuki bir sorumluluğu” olduğu ileri sürüldü.

“Gizli Kuşatılmışlık Kuzey Kıbrıs” toplantılarında Vamık Volkan’ın söylediklerine ve üretilen çözüm “reçetelerine” göz attığımızda, bir yandan Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin, diğer yandan da Kıbrıs’ta yaşayan Türkiye kökenli nüfus arasında “uyum” sağlamanın temel amaç olduğu görülüyor.

Esas sorunun “tanınma sorunu” olduğunu düşünen Vamık Volkan, Kuzeyde yaşayan insanların Kuzey Kıbrıs’a sahip çıkmadığını, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere karşı “çocuk” gibi davrandığını da “sorun kategorisine” dahil ediyor. Amerikalıların 1970’lerden beri sinsice “Kıbrıs ulusu yaratma” çalışmaları sürdürdüğüne inanan Volkan, bunun için milyonlarca dolar harcandığını ileri sürüyor. Kuzey Kıbrıs’ta tarih kitaplarının değiştirilmesini eleştiriyor. Bütün bunların bir “Kimlik karmaşası” yarattığını ve “Kıbrıslı Türklerle Türkler” arasında gerginliğe yol açtığını düşünüyor. Bu yüzden de 2009 yılında yapılan çalıştayda önerilen “çözüm reçeteleri” arasında şöyle ifadelere rastlıyoruz: “geçmişi silmemek, maneviyata önem vermek, Türkiye ve KKTC liderleri karşılıklı birbirlerine laf atmasın. KKTC’de eğer Kıbrıs Türk’ü varlığını devam edecekse, bu Türkiye’den ayrı olamaz, üniversite gençliğinde Kıbrıslı Türk ile Türkiyeli gençler arasındaki uyumu sağlamak lazım, Türkiye ile Kuzey Kıbrıs arasında sivil toplum ve gençlik ekseninde karşılıklı ilişki ve değişim programlarının, organizasyonlarının yapılması iki toplum arasındaki ilişkinin sağlıklı olabilmesi için çok önemli olacaktır.”

28 Haziran 2011 tarihinde yapılan ikinci çalıştayda ele alınan konu başlıklarına baktığımız zaman, temel kaygının, tıpkı birinci çalıştayda olduğu gibi, Türkiye-Kuzey Kıbrıs ilişkilerini daha ilerleri bir düzeye taşımak, Türkiye kökenli nüfus ile Kıbrıslı Türkler arasında yaşanan gerilimleri ortadan kaldırmak olduğu anlaşılıyor. Örneğin, toplantının ana konularından biri, “Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan toplum ile Türkiye’de yaşayan toplum arasındaki ilişkinin boyutlarını incelemek, benzeşme-ayrışma süreçlerini düşünmek ve daha sağlıklı bir ilişkinin nasıl gerçekleştirilebileceğini konuşmak”, olarak belirlendi. Toplantıda yanıtı aranan sorular ise şöyle sıralanıyor:

“Neden Kuzey Kıbrıs’ta kimlik konfüzyonu var? Neden Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’den gelen Türkler arasında bir ayrım ortaya çıktı? Neden Kuzey Kıbrıs’ı bir “çöp tenekesi” gibi kullanıyoruz? Neden birçok kişi çocuklarını Rum tarafındaki okullara gönderiyor? Neden bazı Kıbrıslı Türkler Türkiye’deki hükümetlerin Kıbrıslı Türkleri yeterince dinlemediğini düşünüyor? Neden Kuzey Kıbrıs’ta bireysellik arttı? Neden Kıbrıslı Türkler arasında paylaşılabilecek özsevgiyi yüceltmek güç oluyor? Kuzey Kıbrıs’ta din ve devlet ilişkilerinin bugünü ve yarınını nasıl değerlendirmek gerekir? Kıbrıs’taki güncel siyasi gelişmelerin gidişatı Kuzey Kıbrıs’la Türkiye arasındaki ilişkilerin dinamiğini olumlu manada etkileyebilecek bir mesaja sahip mi?”

“Kuzey Kıbrıs: Gizli Kuşatılmışlık” çalıştaylarında sorunsallaştırılan konular, yanıtı aranan sorular ve ortaya konan “çözüm reçetelerinin” Vamık Volkan’ın “Kıbrıs okumalarının” derin izlerini taşıdığı aşikardır. Çalıştaylar Vamık Volkan’ın “okuma”, “tespit” ve “teşhislerine” göre yönlendiriliyor. Bu nedenle Vamık Volkan’ın Kıbrıs sorununa bakışı, kimlik anlayışı, Kıbrıslı Türklere bakışı vs. gibi konulara daha yakından bakmakta yarar vardır.


Vamık Volkan’ın Kıbrıs sorununa bakışı

Vamık Volkan, 1979 yılında İngilizce olarak yayımlanan ve bazı eklerle 2008 yılında Türkçe dilinde yeniden basılan “Kıbrıs: Savaş ve Uyum” başlıklı kitabının girişinde şöyle bir tespitte bulunuyor: “Son dört yüzyıldır adada yan yana iki etnik grup yaşıyor: Rumlar ve Türkler. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşu onları biraraya getirmedi. Kıbrıs ulusu meydana gelmedi çünkü her grup anakaradaki anavatana bağlı kaldı.” (Vamık Volkan, Kıbrıs: Savaş ve Uyum, s.3) Buradaki değerlendirme hatalarını bir tarafa bırakalım (ör: Osmanlı döneminde Kıbrıs’ta etnik grup değil dini cemaatler yaşıyordu, toplumlar yan yana değil, pek çok yerde iç içe yaşıyorlardı, Kıbrıs Cumhuriyeti bir ulus meydana getirmek amacıyla kurulmadı vs.). Nedenleri Volkan’ın anladığından çok daha farklı olsa da, Kıbrıs’ta bir Kıbrıs ulusu oluşmadığı doğrudur. Ne var ki, Vamık Volkan birilerinin bir “Kıbrıs ulusu” yaratma peşinde koştuğuna inanıyor. “Brookings konferansındaki bir devlet adamının dayanamayıp şöyle patladığını hatırlıyorum: ‘Bu insanların (Kıbrıs’ta yaşayanların) nesi var? Neden biraraya gelip (vurgu orijinal NK) bizim Amerika’da yaptığımız gibi tek bir ulus olamıyorlar?” (Kıbrıs: Savaş ve Uyum, s, 51) Vamık Volkan, kırk sene önce Amerikalı bir siyaset adamının ağzından duyduğu bu sözleri Kıbrıs’ta bir ulus yaratma “tehlikesinin” kanıtı sayıyor ve sık sık bu endişesini dile getiriyor. Örneğin, 15 Haziran 2008 tarihli Zaman gazetesine verdiği bir mülakatta şunları söylüyor: “Amerikan hariciyesinde Kıbrıs meselesi konuşulurken duyardım ben. Ve orada bir şeyin farkına vardım. Bir diplomat geliyor bağırıyor. Diyor ki: “Ne biçim insanlar bu Rumlar ve Türkler. Bunlar niye bizim gibi olmuyorlar? (...) O modeli istiyorlar. Kıbrıs’ta bir Kıbrıslı milleti yaratmak fikri o zamandan beri vardı. Bu politika üzerinde epey para harcandı. Hâlâ da harcanıyor. (...) Kıbrıs çok küçük bir yer. Amerikalı bakıyor halkı Kıbrıslı yapalım problem bitsin!” 16 Mart 2009 tarihli Star gazetesine verdiği mülakatta “Amerika ve Avrupa, açıkça ifade etmeseler de bir “Kıbrıslı” Milleti ortaya çıkartmak istemektedir.”

Kıbrıs sorunu ile ilgilenen herkes bilir ki Kıbrıs’ta bir “Kıbrıs ulusu vardır” diyen kimse olmadığı gibi, “Kıbrıs ulusu” yaratma peşinde koşan biri de yoktur. Vamık Bey, yine de ısrarla yabancı güçlerin, en başta da ABD ve AB’nin, Kıbrıs ulusu yaratmak için çalıştıklarını, bu uğurda para harcadıklarını ileri sürüyor. Oysa gerek ABD’nin ve AB’nin desteklediği Annan Planı’nda, gerekse BM’nin bugüne kadar ortaya koyduğu bütün çözüm parametrelerinde adada yaşayan iki ayrı ulusal toplumdan yola çıkılıyor ve toplumların kimlikleri yadsınmadan, eşitlik temelinde federal bir siyasi çatı altında bir araya gelmeleri öngörülüyor (Annan Planı’ndan bir ulus yaratma projesi olarak bahsetmek için insanın ulus fikri konusunda tamamen fikirsiz olmak gerek).

Öyle anlaşılıyor ki, Vamık Volkan federal çözüme karşı çıkıyor ve bulunacak çözümde ulusal komünitelerin birbirinden tamamen ayrı olmalarını istiyor. Nitekim 16 Mart 2009 tarihli Star gazetesine verdiği mülakatta aynen şöyle diyor.

“Yunanistan’la Türkiye arasında bir hudut olduğu gibi Kıbrıs’ta da Rumlar ve Türkler arasında bir hudut olmalıdır. Kıbrıs küçük bir yer olduğu için bu hudut “delikli peynir” gibi olabilir.”

Açıkça görülmektedir ki, Vamık Volkan iki toplumu birbirinden “hudutla” ayırmayı düşünüyor, yani, ayrı egemenliğe dayalı iki ayrı devlet modeli öneriyor. Federal bir devlet çatısı altında yaşama fikrine karşı çıkıyor ve Türk tezi olan federasyonu neredeyse “milli Rum” görüşü olarak takdim ediyor: “federasyon olup da Rumlar hepimizi tekrar biraraya sokmak isterlerse, o zaman kan dökülecek. Bu nedenle iki etnik grubun yan yana yaşaması için bir şey bulunacak.” (Akşam Gazetesi, 19 Şubat 2011)

Vamık Volkan kalıcı bölünmeye inanıyor. Yani, Türk milliyetçiliğinin klasik Taksim tezini benimsiyor. Milliyetçi görüşlerini haklı çıkarmak için de olmayan ve olmasını kimsenin savunmadığı bir “Kıbrıs ulusu” hayaleti keşfediyor. Bunun üstünden de kendi milliyetçi eğilimlerini kamufle etmeye çalışıyor.


Kimlik sorununa bakışı

Vamık Volkan’a göre Kıbrıslı Türkler, özellikle de gençler, bir yandan yabancı propagandanın etkisi altında olduklarından diğer yandan da tanınmış bir geniş grup kimliğine ihtiyaç duyduklarından kendilerini “Kıbrıslı” olarak tanımlamaya eğilimlidirler. Bu da “kimlik karmaşasına” yol açtığı gibi, Kıbrıslı Rumların işine gelen bir durum yaratmaktadır. Herkes kendini “Kıbrıslı” olarak tanımlarsa, o zaman adayı Kıbrıslı Rumlar yönetecek ve Kıbrıslı Türkler “azınlık statüsü”ne düşeceklerdir. (Kıbrıs: Savaş ve Uyum, s.209) Vamık Volkan, hangi görüşten olursa olsun, hangi kimlik beyanında bulunursa bulunsun hiçbir Kıbrıslı Türk’ün azınlık statüsünü kabul etmediğini bilmiyor veya bilmezlikten geliyor. Fakat daha yakından baktığımızda “Kıbrıslılık” fobisinin gerçek nedenleri daha iyi anlaşılıyor. Vamık Bey şöyle diyor: “Bu Kıbrıslı işi ortaya çıktı. Eskiden Türk’sün ama Kars’ta yaşıyorsun. Türk’sün ama İstanbul’da yaşıyorsun. Türk’sün ama Lefkoşa’da yaşıyorsun. Şimdi Lefkoşa’da yaşayan Türk Kıbrıslı diyorlar. Kıbrıslı Türk değil. Gazetelerde bile böyle yazılıyor artık. (...) Türk Kıbrıslıyım dediğinde, Kıbrıslı olmak daha önemli. Bu Kıbrıslı olma baskısı yavaş yavaş girdi.” (Zaman Gazetesi, 15 Haziran 2008)

Görüleceği gibi, Vamık Bey, Türkçülük ideolojisine dayalı organik bir ulus anlayışından yola çıkarak, “ha Kars’ta yaşıyorsun, ha “Kıbrıs’ta ne fark eder” demeye getiriyor.

Vamık Volkan, “kimlik karmaşasının” bir nedenini de yabancıların benimsediği Kıbrıs Rum tarih anlayışının- Kıbrıs sorunu 1974’te başlamıştır tezi- Kıbrıslı Türkler arasında da yaygınlık kazanmasında görüyor. Şöyle diyor: “Tuhaf olan (vurgu orijinal NK) bu algının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki genç kuşaklar arasında da yayılmış olmasıdır.” (Kıbrıs: Savaş ve Uyum, s. 206) Bu anlayıştan yola çıkan Vamık Volkan, 2007 yılında Kıbrıs Türk tarih kitaplarının değiştirilmesini eleştiriyor. Oysa dünyanın her yerinde tarih kitaplarının değiştirilmesinin kaçınılmaz olduğunu Vamık Volkan herkesten daha iyi bilmeliydi. Çatışmaçözümcü yöntemin önemli parçalarından biri de tarih kitaplarında başkalarını ötekileştiren, milliyetçi önyargıları güçlendiren bölümlerin gözden geçirilmesidir. Ayrıca, sabit bir “geçmiş” olmadığını, geçmişin sürekli olarak yeniden okunduğunu ve yazıldığı bilinen bir gerçektir.

Bazı gençlerle yaptığı görüşmelerde sonra “şaşkınlığa uğradığını” belirten Vamık Volkan, şaşkınlığının nedenini şöyle anlatıyor: “250 Kıbrıslı Türk ailenin, çocuklarını Rum tarafında Kıbrıslı Türklerin yaşadığı ağır ve kronik travmanın anlatılmadığı ortaokul ya da liselere gönderdiklerini öğrendim. 10-20 kadar Türk çocuğunun da Kıbrıs Rum kesimindeki ilkokullara gönderildiğini öğrendim. (...) Bazı ebeveynler çocuklarının sınırı geçip Rum kesimine girdikten sonra aşağılanmalara maruz kalacaklarının bilincindeydi ancak buna rağmen çocuklarını oraya göndermeye devam ediyorlardı.” (Kıbrıs: Savaş ve Uyum s.207)

Görüleceği gibi, Vamık Volkan iki toplum arasında ilişkilerin gelişmesinden ve karşılıklı etkileşimden rahatsız oluyor.


“Türklerle Türklerin Anlaşması”

Vamık Volkan, Kıbrıs Sorununun kalıcı bölünmeyle hallolacağına inandığı için Kıbrıslı Rumlarla çözülmesi gereken bir sorun olduğuna inanmıyor ve çatışma-çözümü çalışmalarının eksenini değiştiriyor. Bugüne kadar çatışma-çözümü çalışmaları daha çok Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar arasında yaşanan çatışma ve gerilimleri ortadan kaldırmada kullanılan bir yöntem iken, şimdi bu yöntem Türkiye- Kıbrıslı Türkler eksenine kaydırıldı. Böylece, Kıbrıslı Türklerin “Türkiye ile anlaşması” birinci gündem maddesi yapıldı. Vamık Volkan, Ada TV’de katıldığı bir programda bunu açıkça dile getirdi ve “Türkler ile Türklerin anlaşmasının, Rumlarla Türklerin anlaşmasından daha önemli olduğunu” ileri sürdü. Gerçekten de Vamık Volkan’ı meşgul eden konuların başında “Türklerin” uyumlu birliği gelir.


Son söz yerine

Vamık Volkan’ın temel tezleri bilimsel açıdan yanlışlarla dolu ön kabullere dayanıyor.

1) Israrla vurguladığı “Kıbrıs ulusu” yaratma projesi ne dün vardı ne de bugün var.

Dünyanın Kıbrıs sorununa önerdiği çözüm, en iyi durumda, gevşek federasyon olarak adlandırılabilir ki, bu, 1974 sonrasında Türk tarafının resmi tezi olarak masaya getirildi, sonra da “iki devletli çözüp” denerek unutuldu.

Vamık Volkan’ın kimlik anlayışı sosyal bilimlerde hiçbir geçerliliği kalmayan “primordialist”, özcü (essentialist) bir anlayıştır. Bu anlayışta modern kolektif kimlikler değişmeyen bir öz üzerine inşa edilirler. Bu yüzden de şekillendikleri tarihsel koşullar ortadan kalksa bile, kimlikler hiçbir değişime uğramadan varlıklarını aynen korurlar. Bu kimlik anlayışından yola çıktığınız zaman, kimliklerin - çarpışan otolar gibisürekli çatışma içinde olduğunu düşünürsünüz ve tek çare olarak temelli bölünmeyi görürsünüz.

Volkan, Kıbrıslı Türklerin bir yanılsama içinde “Kıbrıslı” kimliğe yöneldiklerini ileri sürüyor. Bu tezin de hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Sorun Kıbrıslı Türklerin “Kıbrıslı” olmaları değil, Kıbrıslı Türk olarak yaşadıkları sıkıntılardır. Kıbrıs Türk toplumunun yaşadığı en derin duygu, adada tarihsel varlığının sona ermek üzere olduğu duygusudur. Bu endişenin kimliğe yansıması doğaldır. Fakat burada özcü bir “kimlik saplantısından” söz edemeyiz. “Kıbrıslılık güzeldir” gibi mikro-milliyetçi eğilimler olsa da, nüfusun ezici çoğunluğu kendisini “Kıbrıslı Türk” olarak tanımlıyor. Ortada bir sorun varsa, bu, “Kıbrıslı kimliğinden” değil, “Kıbrıslı Türk” olmaktan kaynaklanıyor. Kıbrıslı Türklük kavaramı bir sentez kavramıdır. Etnik durumsallık ve yurt algısıyla harmanlanan bir sentez... Bu sentezde “Türklük” Kıbrıs’ın koşullarında şekillenen kimliğin durumsal bir boyutuna işaret ederken, “Kıbrıslılık” Kıbrıs’a yurt olarak duyulan bağlılığı gösterir. Günümüzde Kıbrıslı Türk kimliğini oluşturan bu iki boyut ciddi saldırılar ve meydan okumalarla karşı karşıyadır. Kıbrıslı Türklük sentezinin “Türklük” boyutu, özcü Türk milliyetçiliğinin baskı ve saldırısına hedef olmaktadır. İster Laik-Kemalist cenahta olsun, isterse mukaddesatçımilliyetçi cenahta olsun, Kıbrıslı Türklerin “Türklüğü” hep sorgulana gelmiştir. Kıbrıslı Türkler “yeteri kadar Müslüman” ve “yeteri kadar Türk” sayılmıyor ve aşağılanıyorlar.

Kıbrıslı Türklük kavramına vatandaşlık açısından bakacak olursak, bu noktada da çok ciddi sorunlar yaşandığını görürüz. Her şeyden önce vatandaş olarak Kıbrıslı Türkler yaşadıkları topraklarda egemen olmadıklarını biliyorlar. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurumsal, söylemsel ve sembolik ağırlığı Kıbrıslı Türkleri aktif vatandaşlık icra eden bir toplum olmaktan çıkarmakta ve onları “soydaşlık” rolüne hapsetmektedir.

Bir diğer boyut mekansal yabancılaşmadır. Bu noktada 1974 sonrasında tutulan mekanın yurda dönüştürülmesi önünde çok önemli yapısal sorunların dışında, Kıbrıslı Türklerin yaşadığı coğrafyada her şeyin süratle değiştiğini, başkaları tarafından değiştirildiğini görüyoruz. Yaşadıkları yerler kendi katkıları olmadan ve kendi iradelerine rağmen değiştirildiğinden, kendilerini giderek daha da “yabancı” olarak hissediyorlar. Bu, insanın kendi yapmadığı yasalara göre yaşaması gibi bir şeydir. Yabancılaşma buradan kaynaklanıyor.

Bir diğer önemli sorun Kuzey Kıbrıs’taki nüfus yapısıdır. Kuzey Kıbrıs sayısını hiç kimsenin tam olarak bilmediği bir nüfusa ev sahipliği yapıyor. Zamanla birbirine karşı ön yargılı davranan nüfus grupları ortaya çıktı. Kıbrıslı Türklerin (Türkiye’nin Beyaz Türkleri gibi) Oryantalist bir damarı olduğu kesindir. Öte yandan, Kıbrıs’a çalışmak ve yaşamak üzere gelen Türkiyeli nüfusun, örneğin, Almanya’ya gittiği gibi gitmediği de bir vakıadır. Fetihçi zihniyeti içselleştirerek kendini “ulusun kan akıtarak ele geçirdiği topraklara” gitmiş sayanların sayısı hiç de az değildir. Bu yaklaşım içinde olanlar Kıbrıslı Türklerin “yurt-hakkını” sorguluyor, aslında bu hakkı inkar ediyorlar. Bu yaygın anlayış elbette Türk milliyetçiliğinin bir ürünüdür.

Kıbrıs Türk toplumunda yaşanan sorunların temelinde Türk milliyetçiliğinin “kimlik” ve “vatan” algısı ile, Kıbrıs (“yavru vatan”) ve Kıbrıslı Türklere (“soydaşlar”) bakış yatmaktadır. “Kavga” buradan kaynaklanıyor, “kimlikten” söz edilirse, bunun için söz ediliyor. Bunları görmezden gelirsek, kendine “Kıbrıslı” diyen ve “ırkçı bir saplantı” içinde Türkiye kökenli insanları “ötekileştiren” Kıbrıslı Türklerden söz ederiz ki, bu gerçekleri yansıtmadığı gibi, tam bir çarpıtma anlamına gelir.

Kısacası, Vamık Volkan’ın “Türklerin Türklerle Anlaşması” adına sarf ettiği gayret Kıbrıslı Türkleri “Kıbrıslılık” yanılsamasından uyandırmak -gerçekte böyle bir yanılsama yoktur-, veya kimlik karmaşasına son vermek için değil, Kıbrıslı Türkleri federal çözüm fikrinden uzaklaştırmak ve organik bir ulus anlayışıyla Türk ulusuna entegre etmek içindir. Bütün söyledikleri bu noktayı işaret ediyor ve bizde buna Taksimin ikiz kardeşi anlamında Entegrasyon denir...


Akademisyen-Yazar

niyazi@cyu.cy

Taraf

 

Bu yazıyı Facebook'ta paylaşabilirsiniz+:
Facebook'ta paylaş
0
Yorumlar
Uyarı

Yorum yazabilmek için üye olmalı ve oturum açmalısınız.

Eğer sitemize üye değilseniz buraya tıklayarak hemen üye olabilirsiniz.

Eğer üye iseniz oturum açmak için buraya tıklayın.